Bir minik soruyla başlayalım: Lazlar niçin Bıyık bırakırlar?
Yanıt : "Önemli şeylerin altı çizilir de ondan..."
Gerçekten de Burun sadece Lazlar için değil, tüm insanlar için önemli bir organdır. Ama onun öneminu ve değerinu yalnızca Lazlar bilir. Bizlerse bu organın ne değerini ve ne de önemini yeterince bilmeyiz. Genellikle Burunu yüzümüzün güzelliğini tamamlayan veya çoğu kez bozan, sümüklü bir yapı olarak nitelendirip, aşağılarız... Halbuki burnumuzun Nefes alma (Respirasyon) ve Koku alma (Olfaksiyon) gibi çok hayati fonksiyonlarının yanında yine hepsi biribirinden önemli şu fizyolojik işlevleri de vardır: Konuşma (Fonasyon), Koruma (Proteksiyon), Temizleme (Filtrasyon), Nemlendirme (Humidifikasyon) ve Ilıtma (Termoregülasyon).
Ümit Yaşar Oğuzcan bu fonksiyonlardan birini bakın nasıl hicvediyor :
Burnuna gelince
Burunlar içinde tipik bir burun
Üstelik
Estetik bir burun
Fakaat, gel gör ki
Müzelik bir burun
Kepazelik bir burun
Yalnız pislik kokusu alır
Sendeki
Mezbelelik bir burun...
Orhan Veli de "Bu ne acaip bilmece" sözcükleriyle başlayan dizelerinde devamla,
Ağız var, burun var,kulak var
Ama hepsi başka biçimde...
diyerek herkesin burnunun biri birinden çok farklı olduğunu vurgular. Gerçekten de Kemer burun, Semer burun, Yassı burun, Sivri burun, Kısa burun, Gaga burun, Patlıcan burun, Palamut burun, Hortum burun, Düğme burun, Hurma burun, Karga burun, Şiş burun, Kalkık burun, Düşük burun gibi enva-i çeşit burun şekilleri vardır.
Bilinen bir diğer konu da Lazların burnunun herkesden farklı büyüklükte olduğudur.
Lazlar ;
Burun amma ne burun
Gülle-i Tophane burun
Kahveyi nuş ederken
Düştü fincana burun
dedirtecek kadar kallavi burunlu kimselerdir.
Temel Britannicaya bakacak olursanız Lazlar, "Güney Kafkasya’lı bir halktan oluşan kimseler" olarak tanımlanmaktadırlar. Bunların yerini de yurdunu da bilen yoktur. Lazlar, haklarında bol bol dedikodular üretilip, spekülasyonlar yapılan ve gülüp geçilen kimselerdir. Sık sık Doğu Karadenize yaptığım gezilerin birinde, Rizenin bir dağ köyünde Lazları nerede bulabileceğimi sorduğumda, iri burunlu Doğu Karadenizli vatandaşımızdan aldığım yanıt şu olmuştu: "Oğu pana sormayacağisun, Lazlara soracağisun..." Bu yanıtın üzerine de onları bir daha aramaktan vazgeçmiştim zaten !..
Hopa da iki Karadenizli yolda yürüken karşılaşırlar. Birisinin omzunda büyük burunlu nefis bir Papağan vardır. Dursun sorar :
-Demel, de baa nereden puldun oni...
Temelin yanıtlamasına fırsat kalmadan, Papağan Temeli göstererek cevap verir :
- Oooo! Karadenizde bunlardan çook var !
Onun için Lazları başka yerlerde değil, yine de Karadeniz de aramak gerekir.
Talat Halman’ın "Hepümüz Lazük" kitabının önsözünde yazdığı gibi hepimiz az veya çok ama biraz Laz değilmiydik ?.. Ama bu konuda Doğu Karadenizlilere biraz daha torpil yapılıp, bu payeyle onlar biraz daha fazla onurlandırılıyorlardı... Uzun yıllardır aralarında olup onları yakından tanıdığım için iyi biliyorum ki bu yöre vatandaşlarımız dünyanın en çalışkan, en zeki, en hareketli, en cesur, en konuşkan ve de en büyük burunlu fakat içleri herzaman insan sevgisiyle dolu sevecen kişileridir... Burunlarının büyüklüğü bir simge haline gelmiştir. Bu özellikleriyle biribirlerini kolayca ayırd edebilirler.
Burada ayniyle vaki bir olayı nakletmek isterim... Ölümünden iki yıl önce Prof. Dr. Kriton Curi'yi "Çevre" konusunda bir konferans vermek üzere Samsuna davet etmiştik. O da bulduğu ilk otobüse atlayarak Samsuna doğru yola çıkmıştı. Ancak bindiği otobüs İstanbul-Rize seferini yapan gerçek bir halk otobüsüydü... Bilenler bilir Kriton Curi, Ermeni kökenli ancak Türklüğüyle herzaman öğünen, hoşsohbet, canayakın ve herkesle kolay dostluklar kurabilen kişiliğe sahip, Ermeni lehçesiyle ve çok hoş bir üslupla Türkçe konuşan ve de burnu oldukça iri olan bir kimseydi. Otobüsdeki Karadenizlilerle kısa sürede dost oldu. Uzun süre konuşmalarından sonra yanındaki kişi:
- "Ha seni pildum! Sen de pizdensun..."
Kriton bey:
-"Bunu da nereden çıkaroorsun ?" diye sorduğunda :
- "Uy! Ha pu purunla nasil tanimam senu!.."
Gerçek Lazlar burada da sözü edilen ve Lazlara atfedilen lehçelerinin tamamen dışında ve bilmeyenin hiç anlayamayacağı özgün bir lisan konuşurlar.Kelimeler ve cümle yapıları tamamen farklı bir lisan...
Bir Karadenizli Papağanın müthiş iri gagasına bakmış bakmış ve satıcıya sormuş:
- " Uyy, bu babağan konuşay mi ?"
- " Evet, hem de üç lisan..."
- " Peçi, Lazça da konuşay mi?"
- " Hayır. Lazca bilmez."
- " Ha bu purunla yazik, daa"
A.B.D. de sorgulama yöntemiyle yapılan bir araştırmada 600.000 Amerikalının burunlarından hoşnut olmadıkları ve burunlarını değiştirmek istedikleri saptanmıştır.
Dr. Cottle’a göre bu sayı çok daha yüksektir. Bu konuda Lazlar üzerinde yapılmış bir araştırma olmadığı için Lazların burunlarından hoşnut olup olmadıkları da pek bilinmez . Zaten, "burnunuzu değiştirmek istiyor musunuz?" diye bir ankete başlansa bile "bu arastirmayu niçun kobaylar üzerinde yapmaysinuz ?" diye bir soruya, soruyla ve makul ve mantıklı bir karşılık verirler. Ancak, günümüzde burnunu magul ölçülere çekmek isteyen Lazlara nadir de olsa rastlanabilmektedir:
Temel üzerinde çok spekülasyonlar yapılan koca burnunu küçülttürüp "finduk" bir burun haline dönüştürtdükten sonra hemşehrisine sormuş:
-Nasul, güzelleştum mu ?
Dursun yüzünü buruşturarak yanıtlıyor:
-Ne güzelleşmesu..Hem artuk pizden de değulsun!...
* * * *
Peki "Lazların burnu niçin büyüktür?" Bazı münafıklara göre hava bedava olduğu içindir. Bir espiriye göre de Neskavenin tadinu daha iyi alabilmek içindir.
Onların burnunun büyük olduğu hep bilinir ama bu konuda çok da fazla bilimsel araştırmalar yapılmamıştır. Antropolog F.Blumenbach yeryüzünde beş ırk olduğunu bildirmektedir. Bunlar;
1.Mongoloid ırk
2.Etyopya ırkı
3.Amerika yerlileri
4.Malezya ırkı ve
5.Kafkasya ırkı'dır.
Caucassians denilen ve tüm beyaz ırkı simgeleyen bu isim için seçilebilecek birçok bölge varken neden Lazların yaşadığı bu bölgenin nomenkülatüre geçtiği pek anlaşılabilir değildir ama bu yaklaşıma göre Lazların çok spesifik bir ırk oldukları kesindir. 1988 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden Dr. Nazım Korkut'un "Yurdumuzun Coğrafi Yörelerine Göre Burun Şekilleri" başlıklı bilimsel araştırmasının sonuçlarına göre özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde neredeyse yöre insanının karekteristiği haline gelen dar, uzun ve kemerli burun biçimine rastlanılmaktadır. Özetle yöre insanının burnu profilden bakıldığında konveks, karşıdan bakışta dar, ince görünümlü ve ucu sivridir.
Kendisi aslen doğma büyüme Trabzonlu olan Kanuni Sultan Süleyman da birçok büyük özelliklerinin dışında yukarıda bahsedilen dar, uzun, kemerli ve iri burnuyla tanınmaktaydı. Gerçi Muhteşem (Magnificent) lâkabını hernekadar burnunun büyüklüğüyle almadıysa da bu büyük Padişahın burnundan soluk almada zorluğu olduğu onun :
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
dizelerinde dile geliyordu...
Ortaçağda Fizyonomi çok önemli bir bilimsel uğraşı alanı idi. Lavater 1775 yılında yazdığı Fizyonomi kitabında dört farklı burun tipi ile ilgili dört mizaç (huy) belirlemişdi: Sanguinic: umutlu, iyimser, Phlegmatic: Soğukkanlı, duygusuz Melancholic: hüzünlü, kederli ve Choleric: çabuk sinirlenen, çabuk kızan...
İncelendiğinde Lazların gerçekten de iri burun yapılı ve Choleric yaradılışda kişiler olduğunu görüyoruz. Della Porta 1593 yılında yayınladığı "De Humana Physiognomia" (= İnsan Fizyonomisi) kitabında insan ve hayvan yüzlerinin benzerliğinden yola çıkarak ; Aslan yüzlülerin cesur, İnek yüzlülerin aptal ve Kartal yüzlülerin ise kurnaz kişiler olduklarını belirtmiştir.Lazlar da semerli burunları ve kartal görünüţleriyle kurnaz, cesur ve gözünü budaktan esirgemeyen kişilerdir.
Gerçekte de tarihe baktığımızda Napolyon Bonapart ve Charles de Gaulle gibi büyük kumandanların burunlarının oldukça iri ve bu kişilerin de gözüpek kişiler olduklarını görüyoruz. Ayrıca, Büyük İskenderin de generallerini çıkıntılı ve iri burunlu askerlerinin arasından seçtiğini biliyoruz.
Schopenhauer ; "İnsan yüzü bize insanın ağzıyla anlattıklarından daha fazla bilgi verir" der. Gerçekten de gözler, dudaklar ve burun insan yüzüne anlam kazandıran ve karekterini belirleyen önemli yapılardır.
Edmond Rostand 1897 de yazdığı eserinde, burnunun büyüklüğüyle ünlü kişisi Cyrano de Bergerac koca burnunuyla şöyle öğünmektedir:
Çünki büyük bir burun,
Büyük bir adamın göstergesidir
İçten, kibar, bilgili
Güçlü ve cesur - benim gibi...
18. Yüzyılda şiirsel olarak "Marifetname" gibi bir eserin yazarı olan Erzurumlu İbrahim Hakkı burun şekilleriyle insan davranışlarını bakınız nasıl yorumlamış:
Enf eğer olsa diraz
Sahibidir fehmi az
(Burnu uzun olanın idraki yani anlayışı az olur)
Enf eğer olsa kasir
Havi olur anda kesir
(Kısa burunlu olanlar, fazla korkak olur)
Enf ucu ger olsa top
Sahibi olur turub
(Burun ucu top olan neşeli olur)
Enf ucu ağza yakın
Olan adamdan sakın
(Burun ucu ağzına yakın olan adamdan sakın)
Sakbe-i enf olsa bol
Kibir ve hasad dolmuş ol
(Burun delikleri geniş olanın içi kibir ve kıskançlıkla doludur)
Enfi kim olsa ariz
Şehvet iledir nariz
(Kimin burnu enli ise o, şehvet hastalığına tutukdur)
Enfi o kim eğridir
Himmet onun fikridir
(Burnu eğri olanın düşüncesi işi başarıya vardırmaktır)
Bu yönlerden de bakıldığında Lazların anlayışları biraz kıt ancak neşeli, şehvetli ve herzaman başarı peşinde koşan kişilik yapısında oldukları açıkca tanımlanır...
Dr. L.N. Gugging de büyük bir burnun seksüel arzuların gerçekleştirildiğinin ve şahsın kendine olan güvenin bir işareti olduğunu belirtir. Burnu büyük olanların tenasül aletlerinin de büyük olacağı ve şehvetlerinin fazla olduğu genel bir inanışdır. Buna inanmış genç bir kız büyük umutlarla büyük burunlu bir Lazla evlenmiş. Ancak zifaf gecesi adamın seks organının minnacık olduğunu görünce de :
"Hay penum akluma, senin de purnuna turp suyu sıksunlar" demiş...
İşte böyle her zaman görünüşe aldanıp fazla hatalı yorumlar yapmadan ve de Mehmet Akif Ersoy un söylediği gibi :
Sokarsa burnunu herkes düşünmeden her işe
Kalır selamet-i milliyemiz öbür gelişe..
diyerek yazımızı burada sonlandırıp, hepinize kişiliğinize ve yüzünüze mütenasip bir burun yapısı dilerim.
Burnunuz hep açık olsun !..
(NOT: Hacettepe Tıp Dergisi 29:91-95,1998 yayınlanmıştır)