YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

30 Temmuz 2018 Pazartesi

POCİTEL ve BLAGAY...



- 10 Temmuz 2018 Salı, Poçitel ve Blagay -

Mostar'da bir gün, bir gece konaklamıştık.
Sabah Saraybosna'ya doğru yola koyulacaktık.
Kısa bir süre daha Mostar'ın büyülü ortamını kokladık.
Ardından yola çıktık...

Önce, güney'e yönelecektik.
Hırvatistan sınırı yakınına kadar gidecektik. 
Pocitel'i gezecektik.
Sonra kuzey'e dönüp Blagay'ı görecektiik...

Pocitel Kalesi.
Fatih'in İstanbul'u fethinden.
18 yıl sonra.
Fethedilmiş 1471 yılında...

Osmanlı döneminde.
Pocitel önemli stratejik bir kale.
Neretva nehri üzerinde.
Dubrovnik limanını kontrol etmede...

Pocitel yerleşim yeri.
Neretva nehrinin bir kıyısında.
Oldukça dik bir dağın yamacında.
Tümü taş yapılar, ağaçlar arasında...

En yukarıda kent kalesinin surları.
Daracık taş döşeli merdivenli yolları.
Kesme taşlarla döşeli evler ve taştan çatıları.
Camisi, saat kulesi (sahat kula) ve kalenin demir kapısı...

Pocitel tam bir Osmanlı kenti.
1664 senesi.
Evliya Çelebi.
Anlatmış Poçetel Kalesi'ni:

"Nehre inen bir su kulesi vardır.
İkiyüz basamakla inilir.
Ancak beşyüz kadar adım atılır.
Hurdaşahî topları vardır.
Demir Kale kapısı daima kapalıdır.
Elli neferi gece nöbet bekler.
Düşman nehirde yüzüp,
Tulumlarla bu tarafa geçecek olsa,
Top atıp, işini bitirirler..."

Taş merdivenleri tırmanıyorsunuz.
Taş evler arasında dolaşıyorsunuz.
Kaleye ulaşıyorsunuz. 
Neretva ve vadisine yukarıdan bakıyorsunuz...

Bu güzel ata yadigarı kenti.
Arkamızda bıraktık Pocitel'i.
Tekrar kuzeye yöneldik, 25 km gittik.
Blagay'a, gerçekten Cennet gibi bir yere geldik...

Buna nehri.
Neretva'nın ana kollarından birisi.
Buna'nın yeryüzüne çıkış köşesi.
İşte bu Blagay yerleşkesi...

Pirimiz, üstadımız.
Hakir-i pür fakirimiz.
Evliya Çelebi'miz.
350 sene önce burayı da dile getirmiş:

"Bona nehri mağara önünde,
Gelir büyük bir havuz haline.
Güya nice kerre.
Yüz kulac ipler ile.
Şakul bırakmışlar, 
Ancak dibini bulamamışlar.
Burada kayalara bitişik, 
bir Halvetî Tekkesi vardır.
Bir havuz kenarında herkesler,
Sohbet edüp, balıkları seyreder.
Bu balıkların her biri,
Onar, yirmişer okka gelir.
Her kim balık avlarsa,
O adam iflah olmaz 
Diye itikat ederler.
Polagay suyu,
Yazın çok soğuk olduğu içün içilmez.
Zeytini, selvi ağacı, cevizi, bağı-bahçesi hesapsızdır.
Bona nehri sonradan Neredva nehrine karışır..."

Yüksek bir kayalık uçurumun dibinden.
Büyük bir mağaranın (Yeşil mağara) içinden.
Sessizce, serince ve turkuaz rengiyle.
Buna nehri çıkıyor yeryüzüne...

Avrupa'nın en büyük ve en temiz kaynak suyu.
Kabul ediliyor Buna'nın buradaki kaynağı.
Gerçekten tertemiz, soğuk ve duru bir su.
Bir saniyede 30 metreküp debisi...

Kaynağın çıktığı yerin hemen dibinde.
16. yy'dan Blagay Tekkesi görülmekte.
Bir Nakşibendi, Bektaşi Tekkesi bu gerçekte.
Her ne kadar buna Alperen Tekkesi denilse de...

Günümüzde, 17. yy'dan kalma bir Osmanlı evinde.
Halâ Tekke'nin özellikleri görülmekte.
Teslim taşı, hamamı, abdesthanesi.
Çilehanesi, türbesi ve semahanesiyle...

Boşnak Tekkelerini belirler 7 ilke.
Ev, merdiven, durgun su veya şelale.
Kaya, mağara, pınar ve türbe.
Bu 7 ilke, bağıntılıdır biri biriyle...

Blagay Tekkesi, barındırır bu 7 ilkeyi de.
Suyun kenarında, kayanın dibinde.
Mağaranın, durgun suyun, pınarın içinde.
Merdivenli bir evin içindeki türbesiyle...

Tekke'nin 13. yüzyılda.
Kurulduğu sanılıyor Sarı Saltuk'ca.
Sarı Saltuk bir efsane Anadolu'da.
Sebeptir İslâmın yayılmasına Balkanlarda...

Yahya Kemal Beyatlı.
Bahseder Sarı Saltuk'tan:
"Geldikti bir zamanlar Sarı Saltuk'la Asya'dan
Bir bir diyâr-ı Rûm'a dağıldık Sakarya'dan..."

Sarı Saltuk efsanevî bir Sufi'dir.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin çağdaşıdır.
Bu Tekke bir Bektaşî Tekkesi olarak kurulmuş.
Zamanla Kadirî, Halvetî ve Nakşibendî'leri konuk etmiş...

Osmanlı'dan kalma bir ortamda ve sıcak bir havada.
Buna çayı'nın serin, mavi kaynağında.
Yeşillikler, çağlayanlar arasında.
Çok güzel zaman geçirdik Blagay'da...

İstemeyerek ayrılıyoruz Blagay'dan.
Bu sakin, dingin ve huzurlu ortamdan.
Yolumuz uzun, akşam Saraybosna'da olacağız.
Sabah erkenden Srebrenitsa yoluna koyulacağız...


Pocitel ve Blagay Fotoğraflarım:
.

27 Temmuz 2018 Cuma

MOSTAR...



Şunu bilesiniz ki, bu hakîr Evliyâ, bu ana gelinceye kadar onaltı padişahlık yer gezdim, böyle bir büyük köprü görmedim. Bir kayadan bir kayaya gökkuşağı gibi atılmış uzunluğu tam yüz germe adımdır. Onbeş ayak enliği vardır. Bu köprüdeki letâfeti ve zarafeti ve mimarlık san'atını bundan evvelki mimarlardan hiç birisi yapamamıştır. Şehrin bir çok cür'etli çocukları, köprüden aşağı sıçrayıp, nehre düşer ve gûy'a kuş gibi uçar. Her biri bir çeşit parende atarak suya düşer. Kimi başaşağı, kimi bağdaş kurar, kimisi ikişer, üçer birbirlerini kucaklayarak suya atlarlar ve derhal kenara çıkıp, kayalardan yukarı tırmanarak köprü başına gelirler...
                                             Evliya Çelebi, Mostar-1660

...............

Saraybosna'dan yola çıktık.
Evliya Çelebi'nin izinden gittik.
Koniçse kasabasını geride bıraktık.
Nar gibi kızarmış koyun etimizi yedik...

Yemyeşil dağlar, vadilerden geçtik.
Neretva suyuna paralel yol aldık.
Kâh mola verdik, kâh fotoğrafladık.
130 km sonra Mostar'a ulaştık...

Mostar, Neretva nehri'nin iki kıyısında.
Butik bir şehir yapısında.
Tam ortasında da.
Muhteşem bir köprü Stari Most adında...

"Stari" kelimesi Boşnakça'da.
"Tarihi" anlamında.
"Most" da "Köprü" manasında.
"Stari Most" da Tarihi Köprü demek aslında...

Mimar Sinan'ın öğrencisi.
Mimar Hayreddin'in eseri.
İnşa edilmiş 550 yıl öncesi.
Yapım tarihi 1566 senesi...

Neretva nehri üzerinde.
24 m yükseklikte.
4 m eninde.
30 m boyunda çok güzel bir görünümde...

Gökteki aya benzetilir kimilerince.
Taş kesilmiş bir hilal'dir kimine göre.
Gökkuşağı bazılarına göre.
Yıldızlarla dolu bir gök kubbe belki de...

Mostar köprüsü 427 yıl süresince.
Neretva'nın iki sahilindeki.
Toplumları bir araya getirdi.
Farklı inançları dostça birleştirdi...

Osmanlı dönemindeki.
Efsanevi bu taş köprü.
Toplumlar arasındaki.
Bağların kardeşlik simgesiydi...

Bu köprü yıllar boyu.
KatoliğiOrtodoksu.
Müslümanı, Yahudiyi.
Birleştiren kültürel bir öneme sahipti...

Bu köprü farklı etnik kökendeki.
İnsanları da birleştirirdi.
Hırvatları.
Sırpları ve Boşnakları...

Bu kadar ağırlığı.
Ve üzerindeki bu yükü.
Kaldıramadı.
Mostar köprüsü...

Kasım 1993'te.
Çıkan savaşta aldı bir darbe.
Hırvat tankından köprüye yapılan ateşle.
Köprü döndü bir harabeye...

Savaş bitti.
Zaman geçti.
Köprü restore edildi.
Eski görünümüne getirildi...

Barıştan sonra.
Yerleşti Hırvatlar nehrin batı kıyısına.
Boşnaklar da doğusuna.
Sırplar'sa geri dönemediler kente bir daha...

Mostar'ın doğu kısmı.
Sanki bir Osmanlı kasabası.
Ata yadigârı yapıları.
Camileri, çeşmeleri, taş döşeli sokakları...

Yürüyorsunuz daracık sokaklarında.
Evler, dükkanlar arasında.
Tarihi bir  dekorda.
Nostaljik, sıcak bir ortamda...

Neretva'nın batı yakası yeni.
Daha çok Hırvatların yerleşim yeri.
Katedrali ve yanındaki yeni Barış Kulesi.
Umarım birleştirir iki toplumu, Mostar Köprüsü gibi...

Mostar kenti.
2005 yılından beri.
Unesco Dünya Mirası eseri.
Her Türk burayı muhakkak görmeli...


Mostar Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipNqB7AO58ymSJtG0LtffRKqMLe_N3vckZU5wuja2Ov-8Qt-xVHhnxUxNFQylhTCsg/photo/AF1QipOyiUJ8IV02ZtEdqRcJ9YPX00Z_BAcI5oG8VbJG?key=ZjZwRnowbDBUcTVMNnZIWWVGWE5LZThIYXJ2cHh3
.

22 Temmuz 2018 Pazar

SARAYBOSNA...



- 8-13 Temmuz 2018 -

2016 yılında.
82 milyon turist ağırlamış Fransa.
75 milyon da İtalya.
52 milyon da İspanya...

30 milyon turist gelirken Türkiye'ye.
Ayni dönemde.
Sadece 800 bin turist gelmiş.
Bosna-Hersek'e...

Bosna-Hersek ülkesi ise.
51 bin kilometrekare yüz ölçümüyle.
4 milyon nüfusu ile.
Avrupa'da küçük bir ülke...

Sava, Drina ve Neretva ırmaklarıyla.
Dağları, yemyeşil ormanlarıyla.
Ve yalnızca 22 km'lik deniz kıyısıyla.
Bosna Hersek sevimli bir ülke Avrupa'da...

Bosna, 1528 senesinde.
Gazi Hüsrev Bey ile geçti Osmanlı devletine.
1908 yılına kadar geçen dönemde.
380 yıl kaldı Osmanlı hakimiyetinde...

Bosna Hersek'in nüfusunun.
Yarısından biraz fazlasını Boşnaklar.
% 30'unu Sırplar.
% 16'sını Hırvatlar oluşturuyorlar... 

Mareşal Tito, bu karışık etnik yapıyı 1945 yılında.
Bosna-Hersek, Karadağ, Makedonya.
Sırbistan, Hırvatistan ve Slovenya'yla.
Birleştirip oluşturdu Yugoslavya'yı Federal bir yapıyla...

Ancak Tito'nun 1980 yılında ölümünden sonra.
Ve Sovyetler'in 1990'da dağılmasıyla.
Parçalandı Yugoslavya.
Ve yol açıldı bölgede etnik çatışmalara...

Bu çatışmaların en üzüntü vericisi.
Bosna-Hersek'teydi.
1992 yılı baharında Sırplarla.
Savaş başladı Müslümanlar arasında...

3.5 yıl süren bu savaşta.
Ölü sayısı yirmi bin civarında.
Yaralı sayısı da.
56 bin dolayında...

İşte, bu savaşın acı yanlarını.
Srebrenitsa soykırımını.
Katliamın anma törenini 23. yılında.
Yerinde görmek için geldik Saraybosna'ya...

İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği.
İFOD üyesi 9 kişi.
Bu etkinliğe katıldık.
Uçakla Saraybosna'ya vasıl olduk...

Uçaktan idik.
Hemen Saraybosna Şehitliğine gittik.
İlahi bir sükun ve sessizlik.
İçinde önce şehitlerimizi yad ettik...

Gezip, görülecek yerleri belirledik.
Sonra iki gün Saraybosna'yı gezdik.
Ata yadigarı eserleri gördük.
Saraybosna'yı gerçekten çok beğendik...

Dağları, yemyeşil ormanları.
Ortasından akan Miljacka ırmağı.
Hanları, Hamamları, Parkları.
Sokakları, Başçarşısı'sı, Bedestanları...

Camileri, Medreseleri.
Saat Kulesi, Sebili, Çeşmeleri.
Osmanlı evleri ve Köprüleri.
Saraybosna'nın gezilip görülecek yerleri...

Saraybosna'daki Latinska Cuprija.
Ya da Latin Köprüsü.
28 Haziran 1914 tarihinde.
Tanık oldu bir suikaste...

Avusturya-Macaristan Prensi.
Franz Ferdinand ve eşini.
Öldürüldü bir Sırp milliyetçisi.
Ve bozuldu Dünyanın tüm düzeni...

Çıkan I. Dünya Savaşı sonunda.
13 milyon kişi öldü.
Avrupa'nın haritası değişti.
Osmanlı da Balkanlardan çekildi...

Miljacka nehri üzerinde 1896 yapımı.
Çok görkemli Saraybosna Belediye Binası.
1992'de Sırpların ateşiyle çıkan yangında.
Yandı kütüphanesindeki iki milyon kitapla...

Maddesel kayıplarını geçen 26 yılda.
Büyük ölçüde onarmış görünüyor Saraybosna.
Manevi kayıplarsa.
Yaşıyor halâ hafızalarda...

Musevi SinagoğuOrtodoks Kilisesi.
Katolik Katedrali ve Müslüman Camisi'ni.
Bir arada barındıran Saraybosna kenti.
Avrupa'nın göbeğinde sanki bir Kudüs kenti...


Saraybosna Fotoğraflarım:

.

16 Temmuz 2018 Pazartesi

DOĞU KARADENİZ GEZİSİ...



- 2-7 Temmuz 2018 -

Sevgili İlter Turan.
50 yıllık sınıf arkadaşımız Lise'den.
Doğumu Artvin ili.
Şavşat ilçesi...

6 ay kadar önce.
E-mail ile.
Bulundu bir öneride.
"Artvin'e gider misiniz" diye...

9 Lise arkadaşımızla.
Geçen hafta.
Uçakla.
Koyulduk yola...

Modern Kars Havaalanı'nda.
Temmuz ayı başında.
Bahar yeni yeşermekteydi.
Etraf rengârenk çiçeklerle döşeliydi...

Kars Kalesi.
Kafkas Cephesi Müzesi.
Kars Evleri ve Ani Harabeleri.
Bir çırpıda gezildi...

Gün batımında yola koyulduk.
Gece saat 22.00'de Şavşat Laşet'e ulaştık.
Günün yorgunluğunu attık.
Sabah kuş sesleriyle uyandık...

Güzel bir sabah yürüyüşü.
Ardından inanılmaz bir Şavşat-Karagöl gezisi.
Balıklıgöl'de balık yenilmesi.
Sonrasında Şavşat'ın görülmesi...

Ardından Tibet Kilisesi'nin gezilmesi.
Sakin Şehir Şavşat'a gidilmesi.
Seyir terası, Efkâr Tepesi ve Şavşat Evi'nin görülmesi.
Günbatarken tekrar Laşet'e geri dönülmesi...

Sabah yine uzun bir doğa yürüyüşü.
Şavşat Kalesi'nin görülmesi.
Ardından sevgili İlter'in köyü.
Çavdarlı Köyü'ne gidilmesi...

Burada nefis köy yemekleri ile.
Öğlen yemeğinin yenilmesi.
Yaylada uzun bir doğa yürüyüşü.
Ve ardından Ardanuç'a gelinmesi...

Hava kararmadan Ardanuç Kalesi.
Ve Cehennemderesi Kanyonu gezisi.
Ardından Artvin'e gelinmesi.
Ve Deriner Barajı'nın kuşbakışı seyri...

Sabah eski bir hastamın.
Guinness Dünya Rekortmeni.
Büyük Burun Şampiyonu.
Mehmet Özyürek'in beni ziyareti...

Ardından Çoruh Nehri.
Artvin Kalesi ve kentin görülmesi.
Hatila Vadisi gezisi ve 220 m yükseklikteki.
Cam platformdan vadinin kuşbakışı izlenmesi...

Sonrasında Borçka.
Serin, sisli ve yağmurlu bir havada.
Borçka-Karagöl bu defa.
Sis sebebiyle iyi bir görüş olmasa da...

Yine sisli, puslu bir havada.
Gidiyoruz Gürcistan sınırına.
Macahel'e.
Yeni ismiyle Camili'ye...

Sabah ahmak ıslatan bir yağmurda.
Yürüyorum Maral Şelaleleri yolunda.
Daha önce görmüştüm burayı ama.
Sisten görmek mümkün olmuyor bu defa...

Tehlikeli Cankurtaran virajları dönüşte.
Geçiliyor 5 dakikada yeni yapılan tünelle.
Hopa, Fındıklı, Ardeşen.
Sola dönüp yol alıyoruz Fırtına Deresinden...

Çamlıhemşin üzerinden varıyoruz Ayder'e.
Siyah çarşaf ve peçeleriyle.
Çok sayıda Suudilerle.
Oluyoruz birlikte yoğun bir kalabalık içinde...

Sonra Fırtına Vadisi.
1699 yapımı Çinçiva Köprüsü.
Şenyuva Kahvehanesi'nde.
Kısa bir dinlenme...

Geceleme Mollaveyis köyünde.
Şirin bir Otelde.
Dostluklar pekişiyor koyu sohbetle.
Güzel yemekler eşliğinde...

Son sabah yürüyüşüm.
Fırtına Deresi boyunca.
Kahvaltı ertesinde de.
Gidiliyor Zil Kalesi'ne...

Başlıyoruz dönüşe.
RizeSürmene, Yomra.
Trabzon, Maçka yoluyla.
Geliyoruz Sumela'ya...

Taş düşme tehlikesi nedeniyle.
Sumela  kapalı ziyarete.
Uzaktan izliyoruz Sumela'yı beğeniyle.
Ve bitiyor gezi Altındere vadisinde...

Ayrılacağız dostlarla.
Trabzon'da.
Hava alanında.
Herkes gidecek farklı bir rotayla...

Benim gezi bitmedi.
Gece Atatürk Hava limanında'yım.
Sabahleyin ilk uçakla.
Gidiyorum Saraybosna'ya...


Doğu Karadeniz gezisi Fotoğraflarım:

.


1 Temmuz 2018 Pazar

SATRANÇ MÜZESİ...



Hayat da tıpkı bir satranç gibi. Bazı hamleleri kazanmak için yaparsın. Bazı hamleleri de sırf oyunun akışı bunu gerektirdiği, doğrusu bu olduğu için yapar, yenilirsin.                                          Elif Şafak     
...............

Hint İmparatoru bir mektup yazar.
Ve Satranç oyununu Pers İmparatoruna gönderir.
Mektubunda satranç oyununun özelliklerini anlatır.
Ve şu notu ekler:

Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor.
Ve kim daha iyi ileriyi görüyorsa.
O kazanır Satrançta.
İşte Hayat budur...

Pers İmparatorunun Veziri haftalarca çalışır.
Her taşın hareketini irdeler ve oyunu çözer.
Daha sonra da Tavla oyununu icat eder.
Ve İmparatoruna sunar.

Pers İmparatoru da.
Satranca karşı. 
Tavla oyununu Hint İmparatoruna.
Gönderir yazdığı bir bir mektupla:

Evet, kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor.
Kim daha iyi ileriyi görüyorsa.
O  kazanır Tavlada da.
Ama biraz da şans gerekir.
İşte Hayat budur...


Satranç ile ilgili ilk kanıtlara.
MS 3-5 yüzyılda.
Chaturanga adlı Sanskritçe oyunda.
Rastlanılmakta...

MS 531-579'da.
Hindistan'dan İran Şahı'na.
Bir Satranç takımı gönderildi.
Ve oyuna İran'da Çatrang adı verildi...

Çatrang adı İslam dünyasında.
Şatranj olarak tanındı.
Çin'de de Sat-Ran-Çu adıyla.
Oynanmaya başladı...

Satranç zor bir oyundu.
Belirli kaideleri vardı.
Ancak çok sevildi, çok tutuldu.
Tüm dünyada oynanır oldu...

Satranç tahtası üzerinde.
Piyon, fil, at, vezir, şahkale ile.
Ve belirli kaidelerle.
Oynanır Satranç düşüne düşüne...

Satranç tahtası.
Ve satrancın taşları.
Birlikte oluştururlar.
Satranç takımını...

Çok çeşitli boyda.
Ve çok çeşitli şekillerde.
Tasarlanmıştır Satranç taşları.
Ve Satranç Takımları...

Dostumuz, arkadaşımız.
Akın Gökyay kardeşimiz.
Başlamış 40 sene önce.
Satranç Takımlarını biriktirmeye...

Akın Gökyay'ın geçen 40 senede.
100'ün üzerindeki ülkeden.
700'den çok Satranç Takımı birikmiş elinde.
Ve bunlarla kurmuş olağanüstü bu Müze...

Satranç Müzesi adını vermişler.
Bir Ankara evini restore etmişler.
Bir de güzel düzenlemişler.
Hepsini burada sergilemişler...

Bu Müze'de biri birinden ilginç.
Biri diğerinden daha güzel.
Biri birinden daha renkli, alımlı.
Sergilenmekte yüzlerce Satranç Takımı...

Çin'den, Hindistan'dan.
İtalya'dan, Fransa'dan.
Almanya'dan, Madagaskar'dan.
Eserler var dünyanın dört bir yanından...

Ahşap, metal, kemik.
Sabun, lüle taşı, seramik.
Kristal, gümüş, plastik.
Her çeşit malzeme kullanılmış...

Tüm dünyada sadece.
İki tane.
Satranç Müzesi.
Var yeryüzünde...

Bu iki Müze'den de.
Sadece.
Ankara'daki  sahip.
Guinness Dünya Rekorları Sertifikası'na...

Bu muhteşem Müze.
Üç yıl önce.
Açılmış sessizce.
Hamamönü'nde...

Tavlayı çok iyi bilseniz de.
Satranç oynamayı bilmeseniz de.
Gidin, birkaç saatinizi geçirin bu Müze'de.
İlginç yüzlerce Satranç Takımı içerisinde...


Satranç Müzesi Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipO6BtQmcnc2BOGKdkTVCjmf2KqnXdgLSeQLppPEklRR94IKvSzVQTUujpSVWh2bYw/photo/AF1QipPn8FmQa3G-OqIhDrC071WynwUm4ODatjm26hQc?key=RUNnTTg4d1hucWNlbDBxbVd4cl9sbzI4YjFVeU1B&hl=tr
.