YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

26 Ekim 2015 Pazartesi

BU KEZ LÜBNAN'A...


Abbas yine yollarda.
Bu kez Orta Doğu'ya.
Savaşın kenarına.
Lübnan'a...

27 Ekim'de çıkıyoruz yola.
40 kişilik bir grupla.
Dönüşümüz kısmetse.
1 Kasım'da...

Önce Beyrut'u tanıyacağız.
Panoramik bir şehir turu yapacağız.
Güvercin kayalıkları, Yıldız Meydanı.
Sonra görülecek Beyrut'un her yanı...

623 m uzunluğuyla.
Devasa boyutta.
Jeita Grotto mağarasında.
İçindeki gölde gezeceğiz kayıkla...

Sırada var Fenike kenti Saida.
Bir Liman aslında Lübnan'da.
İskender Lahdi çıkartıldı burada.
Osman Hamdi Bey zamanında...

Bir başka kent sırada.
Asur Kralı Nabukadnezar.
Ve Büyük İskender kalmış burada.
Tyre (Sur) kentinde yıllarca...

Sonra Chouf (Çuf) dağlarına gidiş.
Lübnan Sedir ağaçlarını inceleyiş.
Ardından rota Bekaa Vadisi'ne.
Asi nehri'nin doğduğu yere...

Burada Baalbek görülecek.
İşlemeleri ile ünlü.
Jüpiter, Baal ve Venüs Mabetleri.
Görülerek incelenecek...

Ardından Emevi şehri.
Anjar'ın gezilmesi.
Emevi Halifelerinin.
Yazlık Saraylarının görülmesi...

Sonunda Osmanlı kenti Trablusşam'a.
Sultan Süleyman'ın kalesi ve Hanına.
İncil'in ilk okunduğu yer olan topraklara.
Gezegenin en eski kenti Biblos'a...

Yalnızca gezmeyeceğiz.
Arada bir yemek de yiyeceğiz.
Tabule, Lebeniyye, Semsek.
Ve de Kıbbeh bizleri bekliyor olacak...

1 Kasım sabah erkenden hareketle.
Döneceğiz Türkiye'ye.
Ulaşıp ülkemize.
Koşa koşa gideceğiz oy vermeye...


Bu kez fotoğraf yok ama Fairuz'dan Le Beirut var:

.

23 Ekim 2015 Cuma

MÜKEMMELLİK ÖDÜLÜ...


Nobel Ödülleri.
Belirlendi.
Ekim ayında.
İsveç'in başkenti Stockholm'da...

Türk kökenli.
Bir Tıp Hekimi.
Aziz Sancar.
Kimya dalında aldı Nobel'i...

Çok gururlandık.
Ziyadesiyle memnun kaldık.
Meslektaşımız Aziz Sancar'ı.
Yürekten alkışladık...

Nedendir bilmiyorum ama.
Görsel Sanatlar dalında.
Vermiyorlar hiçbir sanatçıya.
Aday bile olamıyorlar Nobel Armağanına...

Ardından bir haber daha.
Geldi yine bu yıl  Ekim ayında.
Kimse pek duymadı ama.
Çok da önemliydi aslında...

Levent Efe adında.
Bir Hekimimiz daha.
Üstün Başarı Ödülü'ne atmıştı imza.
Tıp Çizimi dalında...

Bu ödül, kimsenin haberi olmasa da.
Eşdeğerdi aslında.
Tıp Sanatı dalında.
Nobel Armağanı'na...

Öncelikle belirtelim.
Tıbbî İllüstrasyon'la.
Ya da Tıbbî Çizim sanatıyla.
Çok kimse uğraşmıyor dünyada...

Levent Efe.
1959 yılında.
Doğdu.
Malatya'da...

Çok fazla resimler çizerdi daha.
Çocukluğu sırasında.
Özellikle de insan konusunda.
Sonrasında da okudu Cerrahpaşa'da...

Hekim oldu 1982'de.
Gitti Mecburi Hizmet'e.
Girdi Marmara Tıp Anatomi Bölümü'ne.
Ardından da Johns Hopkins'e, ABD'ye...

Kimsenin yapmadığı.
Bir işi yaptı.
Tıbbî Çizim dalında.
Uzmanlığını aldı...

Dr. Levent Efe.
1990 yılından sonra.
Yerleşti.
Avusturalya'ya...

O zamandan beri hiç durmuyor.
Profesyonel çalışıyor.
Sürekli tıbbî çizimler yapıyor.
25 yıldır...

İnanılmaz güzel çizimleri.
Çizimlerinin Anatomisi, Fizyolojisi.
Tıbbî olayları çizimlerle anlatımı.
Ve ameliyatların yapılışı...

İncelerseniz aşağıdaki bağlantıları.
Göreceksiniz Levent'in başarılarını.
Doğru çizimlerini, özlü anlatımlarını.
Ve tanıyacaksınız farklı bir meslektaşımı...


Levent Efe Web Sitesi:  http://www.leventefe.com.au/

Levent Efe Çizim Bankası:  http://medicalartbank.com/

Levent Efe:  http://www.leventefe.com.au/credentials/
.

21 Ekim 2015 Çarşamba

FOTOİZM...


Yapılmıştı daha önce.
Hem de iki kere.
Fotoğraf Günleri.
İzmir'de...

Her iki yılda.
Yapılıyor bir defa.
Geniş bir katılımla.
Fotoğraf alanında...

İzmir Fotoğraf Derneği.
Dokuz Eylül Üniversitesi.
Güzel Sanatlar Fakültesi.
Fotoğraf Bölümü üyeleri...

İşbirliği yaptılar.
El ele verdiler.
80 sanatçıyı.
Bir araya getirdiler...

22 Ekimde.
İzmir'de.
3. İzmir Fotoğraf Günleri'nde.
Olacağız birlikte...

Yarın açılıyor.
Ekim'in sonuna kadar da sürüyor.
Fotoğraf Sanatçılarını.
Ve dostlarını bir araya getiriyor...

80 Fotoğraf Sanatçısı.
21 Fotoğraf Sergisi.
32 Fotoğraf Söyleşisi.
Bir de Fotoğraf Gezisi...

Fotoğraf her şeyi ile İzmir'de.
Beş ayrı Merkez'de.
Renkli'siyle Digitali'yle.
Tam on gün süreyle...

EFİAP'tan Sanatçılar.
Üniversite'lerden Hoca'lar.
TFSF'den, Dernekler'den  Katılımcılar.
Hepsi Fotoğraf'ın içinde olacaklar...

İzmir Fotoğraf'la buluşacak.
Hep Fotoğraf konuşulacak.
Fotoğraf'ın kalbi.
On gün süreyle İzmir'de atacak...

Program ekte.
Vaktiniz müsaitse.
Kaçırmayın derim.
İzmir'de iseniz katılın hepsine...

3. İzmir Fotoğraf Günleri Programı:
http://izmirphotodays.com/program/



.

19 Ekim 2015 Pazartesi

ANIT AĞAÇ'LA...


Oleacea (zeytingiller) familyasından.
Ve meyvesi yenilebilen.
Bir ağaç.
Zeytin ağacı...

Yaprağının üstü.
Koyu gri-yeşil ve tüysüz.
Alt yüzü.
Mavi-gümüşi renkte ipeksi tüylü...

Meyvesine zeytin denilir.
Yeşil, siyah renktedir
Kahvaltılarda.
Zevkle tüketilir...

Yağı bakımından da.
Çok değerlidir.
Yenilir, içilir, sabun yapılır.
Temizlikte de kullanılır...

Kutsal bir ağaç olarak.
Kabul edilir.
Zeytin dalı ayrıca.
Barış'ın da simgesidir...

Efsaneler Nuh Peygamber.
Ve Tufan'dan bahseder.

Yarattığı insanların.
Yeryüzüne.
Kötülük tohumları ektiğine.
İnanır Tanrı günün birinde...

İnsanoğlunu.
Bir Tufanla.
Cezalandırmaya.
Karar verir Tanrı...

Hazreti Nuh'a.
Bir büyük gemi yapmasını.
Söyler her hayvandan 7'şer tane.
Erkek-dişiyi bu gemiye almasını...

Yağmur yağar.
Sular birikir, taşar.
Gemidekilerin dışında.
Her canlı ortadan kalkar...

Tufan biter.
Nuh Peygamber.
Suların çekilip, çekilmediğini.
Merak eder...

Geminin penceresinden.
Bir güvercin uçurur.
Güvercin ağzında yeşil bir.
Zeytin dalı ile geri gelir...

Nuh Peygamber.
Suların çekildiğini fark eder.
Simgesidir ağzında, dalı ile güvercin.
Bundan böyle barışın ve ümidin...

Ege ve Akdeniz bölgemizde.
Çok sayıda.
Zeytinlikler.
Ve zeytin ağaçları var...

Yalnızca Manisa'nın.
Akhisar kazasında..
12 milyon tane.
Zeytin ağacı bulunmakta...

Geçen hafta Manisa'daydık.
Kırkağaç ilçesinde.
Bakır beldesinde.
Bir zeytinlikte...

1650 yaşında.
Ulu bir zeytin ağacı'nın altında.
Yan yanaydık Anıt bir ağaçla.
Meslektaşım Ümit Evran'la...

Manisa'daki.
Celal Bayar Üniversitesi.
Fen ve Edebiyat Fakültesi.
Ölçmüş bu ağacın yaşını...

Tam 1650 yıllık olduğu bildirilmiş.
Denizli Tabiat Varlıkları Komisyonu.
25.01.2013 tarih ve 64 sayılı kararıyla.
Bu ağacı "Anıt Ağaç" olarak tasdik etmiş...

2000 yıl gibi.
Uzun ömürlü.
Ve güzel görünümlü.
Bir ağaç Zeytin ağacı...

Yolunuz düşerse.
Kırkağaç yöresine.
Gidin, dinlenin bir süre.
Bu ağacın gölgesinde...


Zeytin Ağacı Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipNxtBFGTsxcbnSLx9mUL3aJ_8nfOPaHJN-ZiAGF8J2QYWm-B_gOZPJHmPmot2t_fQ/photo/AF1QipMOhE8LxTYeWJf4uprhEX_XN7RIwMdxeiYwmX4d?key=cF9feFQ4ZTZkMnRQa05xSk5ObUxSSDd0M0F2ZVNR

.


15 Ekim 2015 Perşembe

SIKKIM'DAN PORTRELER...


Gitmiştik Hindistan'a.
Mayıs ayında.
Önce Kalküta'ya.
İnsan kalabalığına...

Caddelerinde, sokaklarında.
14 milyon nüfusuyla.
Oldukça kalabalıktı.
Kalküta...

Kalküta'nın insanlarını görüntülemiş.
Fotoğraflamıştım.
Ve anlatmıştım kısaca.
İki yazıyla bloğumda...

Gitmiştik sonrasında.
Yukarılara.
Çin sınırına.
Sıkkım'a...

Sıkkım en küçük Eyaleti.
Hindistan'ın.
Nüfusu da.
600 bin civarında...

Nüfusunun azlığı nedeniyle fazla. 
Portre fotoğrafı çekebileceğimi. 
Sanmıyordum daha.
Başlarken Sıkkım yolculuğuna...

Ama öyle değilmiş.
Onbir'den fazla..
Resmî dil konuşulmakta.
Sıkkım topraklarında...

Etnik gruplar da fazla.
Tibet'ten, Çin'den, Nepal'den.
Değişik kökenlerden.
Farklı kişiler var gerçekten...

Nevari'ler, Bhuti'ler, Chhettri'ler.
Lephça'lar,  Şerpa'lar, Tamang'lar. 
Brahman'lar, Pradhan'lar, Limbu'lar.
Mangar'lar, Guru'lar, Gurka'lar...

Hepsi buradalar.
Bu küçücük eyalette toplanmışlar.
Barış içinde, sessizce.
Yaşamlarını sürdürmekte...

Değişik kişiler.
Güler yüzlüler.
Sevecenler, hoşgörülüler.
Sizin için görüntülendiler...

Sıkkım'dan Portreler fotoğraflarım:

.



13 Ekim 2015 Salı

ŞAİR EŞREF'LE...


Şair Eşref, Kırkağaç'lıdır.
Asıl ismi Mehmet Eşref'dir.
1846'da doğmuştur.
Çeşitli yerlerde Kaymakamlık yapmıştır.
19. yüzyılın en önemli Hiciv şairidir...

"Kahr içün hısmımı bir rad'ı kazadır kalemim
Lekeler zalimi, püsküllü belâdır kalemim" 
şeklinde kendini tanımlayan ve eserlerinin tümünü Hiciv şeklinde yazan ve Türk Edebiyat Tarihi'nin en sivri dilli şairi olan Eşref:

Eylemem  ölsem de kizbi ihtiyar
Doğruyu söyler-gezer bir şairim
Bir güzel mazmun bulunca Eşrefâ
Kendimi hicv eylemezsem kâfirim!

diyerek kendisini bile hicvetmekten çekinmeyen bir Heccav'dır..

Arap yazısının özelliği nedeniyle Eşref  e, ş, r, f  harfleriyle yazılır. Ancak baştaki ve sondaki harfler atılınca ş ile r kalır ve “şerr” (şer) olarak okunur. Şair Eşref  kendisi için:

Emr-i hizmetlerini canıma minnet bilerek
Cümle ahbabıma bir bende-i ahker olurum
İsmimin evvelini, ahirini tayy ederek
Eşrafa, düşmana doğrusu bir şerr olurum!

Sultan II. Abdülhamit döneminde çeşitli yerlerde Kaymakamlık yapmıştır.

Padişahım verdiğin valilik olsa istemem
Adem olmak sadrıazamlıktan â’lâdır bana
Kadr-i namusumla ahrârâne imrar-ı hayat
Sen gibi bir padişah olmaktan evlâdır bana!

diyerek memuru olduğu Abdülhamit'e bile karşı hiciv yapabilmiştir. Ayni Padişahın zekî kimseleri tutuklatması üzerine:

Ey padişah-ı alem düşman mısın zekâya
Erbab-ı iktidarı gördünmü saldırırsın
Asrında kaldı millet üstadsız, kitabsız
Havf eylerim yakında Kur’anı kaldırırsın!

O devir Jurnalcilik devri. Bakın Abdülhamit'in jurnalcilerini nasıl hicvediyor:

Korkarım jurnal ederler herkesin namusu var
İstemem devlet aleyhinde evimde kıyl-u kaal
Askerden, şeyhten, kıssisten, küttaptan
Hazret-i şah-ı cihanın it kadar casusu var!

Şair Eşref, II. Abdülhamit'in hayatını anlattığı "Gibidir" isimli kasidesinde Padişahı bakın nasıl tanımlıyor:

Zulm-ü sultana sükut etmemek isyan gibidir
Çok yiyip "of" dememek nimete şükran gibidir
Şol kadar terbiyesizdir ki ayı oğlu ayı
Ona nisbetle eşşekler bile insan gibidir!

O dönemde halk Abdülhamit'e bir türlü ulaşamamaktadır. Bakın bunu da nasıl yeriyor:

Cihan müştakın amma olmayınca meblağ-ı malûm
Gelip de hâk-i pây'a yüzlerin kabil mi sürsünler
Çıkar tasvirini binlerce tevzi et vilâyata
Ahali suret-i matbuana bari tükürsünler!

O dönemin Vekilleri için de:

Vükelâ kabrine heykel dikelim şöyle yazıb
Ki, bunun hâl-i hayatında yeri münhal idi
Sanmayın yevm-i vefatında bilindi kadri
Sağlığında yine bu böylece bir heykel idi!

II. Abdülhamit devrinde İstanbul Valisinin halka kızarak  "eşşek millet" demesi üzerine Vali'ye hemen şu cevabı düzmüştür:

Millete erbâbı mensuptan biri eşşek demiş
Reddedilmez böyle bir söz, amma ki pek can sıkar
Olsa da millet eşşek, eşşek diyen bilmez mi ki
Sadrazamlarla valiler de milletten çıkar!

O devir nezâket devri. Örneğin bir kimseye kızıldığında en fazla "senin izzetlû anandan , babandan başlarım" şeklindeymiş. Resmî  yazışmalarda da kişinin makamına göre "izzetlû", "devletlû", "Rif'atlû" gibi hitaplar kullanılırmış. Şair Eşref'e kasten "Rif'atlû Eşref " diye düşük dereceden bir hitapla başlayan bir yazı gönderen Vali'yi aynen şöyle yanıtlamış:

Etme izzetlû efendim su-i zan
Sanma ben her ferdi her dem taşlarım
Sen bana "rif'atlû" yazsan tınmam
Ben sana "izzetlû" der de başlarım!

Bu ateş gibi Heccav, 1912'de doğduğu Kırkağaç'ta yaşamını yitirdi. Ölümünden önce bir dörtlük yazarak bunun mezar taşına yazılmasını vasiyet etti:

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için 
Gelmesin reddeylerim, billahi öz kardaşımı 
Gözlerim insanlardan o kadar yıldı ki
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı!

Bu vasiyet yerine getirildi ve bu dizeler mezar taşına yazıldı.
Ancak taşı iki kez çalındı...

Geçen hafta Kırkağaç'ta idim. 
Bu Heccav'ın kabrini ziyarete gittim. 
Bir Fatiha okudum, duamı ettim.
Mezar taşı, şükür yerli yerinde.
Ama bu dev şair hicivleriyle.
Kırkağaç kavunu kadar bile tanınmıyor fikrimce...



.

4 Ekim 2015 Pazar

KARADAN MAVİ YOLCULUK...


Doymamıştım denize.
Aklım kalmıştı lacivert ve mavi'de.
Yenilen pehlivan.
Doymazmış zaten güreşe...

Mavi yolculuk bitmişti.
Bodrum'da bir gece kaldım.
Kararımı verdim.
Bu kez karadan mavi'ye gidecektim...

Sabah erkenden kalktım.
Arabama atladım.
Sakar virajlarından.
Gökova'ya bu kez yukarıdan baktım...

Aşağılara indim.
Sedir Adası ayrımına girdim.
Tekneye bindim.
Sedir Adasına geldim...

1970 yılında da gelmiştim.
Bu Kleopatra adasına.
Kimsecikler yoktu o sıralarda.
Nefis kumsalında, benden başka...

Öyle değil şimdilerde.
Bu adaya bir günde.
Binlerce turist geliyor teknelerle.
Kumsalına basmak artık men edilse de...

Ardından Marmaris üzerinden Datça'ya.
Balıkaşıran'da.
Kalıyor Gökova sağınızda.
Hisarönü solunuzda...

Aktur'da veriyorum mola.
Konuk oluyorum.
Menekşe villalarında.
Mahir abi ile Saliha abla'ya...

Bir günlüğüne kara yoluyla..
Geçiyoruz Datça'ya.
Başka bir Lise'li kardeşimiz.
Engin Şenol'la buluşmaya...

Kısa bir mola geri dönüşte.
Hisarönü Körfezi'nde.
Körfezi havadan gören.
Muhteşem D-Marin Otel'de...

Sonra Akyaka.
Ve Gökova'nın kuzey kıyılarında yolculukla.
Ulaşıyorum Akbük koyu'na.
Deniz ve orman burada kucak kucağa...

Ayni yoldan geri dönüş.
Akyaka'da geceleyiş.
Azmak suyu'nun berraklığı.
Temizliği ve de saflığı...

Tekrar Bodrum'a.
Samsun'dan eski dostlarla.
Villa Rustica Otel'de buluşmaya.
Ve Gündoğan koylarında dolaşmaya...

Tilki'nin gidip döneceği yerdeyiz.
Sonunda İzmir'deyiz.
Önümüzde olsa da deniz.
Bu mavileri daha çok özleyeceğiz...


Karadan Mavi Yolculuk fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipNCk7iVoxRkwYR7tyJ8Oaug0CJPfkufT1Ot0omyZKqXgyFOA4Dj58-7BeqIo5JfnQ/photo/AF1QipOiL5nb0FHHdykAXQ1bFx4M927RvszPCl58IGNn?key=bDBXbmhyR2ZTcm9qdHhMUk5rOGo0d1lDa2hDeGNn

.