YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

28 Kasım 2013 Perşembe

ANTİGUA...


-12 Ekim 2013 Cumartesi-

Antigua'da güzel, güneşli bir sabah.
Sabahın erken vakti.
Don Rodrigo Oteli'nde dinlenmiş olarak uyandım.
İlk işim çevreyi görmek.
İki katlı otelin çatısına çıkıyorum.
Karşımda kocaman bir dağ.
Yeşillikler, tropik çiçekler arasında.
Agua Volkanı'ymış sonradan öğrendiğime göre.
Çevrede iki volkan daha var.
Acatenago ve Fuego Volkanları.
Üçü de 4000 m kadar yükseklikte.
Düz bir arazide tüm görkemleriyle yükseliyorlar.
Eteklerindeki bulutlarla...

İlk yönetim merkezi.
Antigua.
Guatemala'nın da Orta Amerika'nın da.
İspanyollar'ca...

1524 yılında kurulmuş.
İspanyol Sömürge Hükümeti tarafından.
Eski bir Maya yerleşim yerinin üzerine.
Ancak 17 yıl sonra tümüyle yok olmuş.
Agua Volkanı'nın lavları altında...

200 yıl kadar Başkenti olmuş.
Guatemala'nın.
60 bin kişi kadarmış nüfusu o yıllarda.
Ancak 7.4 şiddetinde bir depremle sarsılmış.
1717 yılında ve büyük bölümü yıkılmış...

60 yıl sonra tekrar harap olmuş yeni bir depremle.
Bunun üzerine Başkent nakledilmiş.
Bugünkü Guatemala City'nin olduğu yere.
50 km kadar öteye...

Gerçekten çok güzel, şirin bir kent.
Antigua günümüzde.
Güzel tropik iklimde.
Enva-i çeşit bitkileriyle...

Unesco Dünya Kültür Mirası kentlerinden.
Çok sakin ve dingin.
30 bin nüfuslu.
Turizmi canlı ve hareketli...

Biri birini dik kesen sokaklar.
Tek ve en fazla iki katlı yapılar.
Kolonial mimarinin örneklerini sergileyen.
Evler ve de kiliseler...

Dolaşıyorum keyifle.
Dar sokaklarında, meydanında.
Çarşısında, pazarında.
Güneşli, sıcak bir havada...

Kahve çiftliğini ziyaret ediyoruz..
Öğleden sonra hep bir arada.
Ne denli zor bir iş olduğunu öğreniyoruz Kahve'nin.
Mis gibi kahve kokuları arasında...

Akşam üzeri Cerro Santa Cruz'a çıkıyoruz.
Kenti yukarıdan bir tepeden görüyoruz.
Çok güzel düzenlenmiş bir kent olduğunu.
Bir kez daha anlıyoruz...


Antigua fotoğraflarım:
https://photos.google.com/album/AF1QipPvQQZ4EzjCSsXlMRMklNtfsYzkNyk9vACJ4rcl/photo/AF1QipOMfpTR1HZ9SaWStm1qRrg9aeTDjCf8y2XYWx8c

.

26 Kasım 2013 Salı

ORTA AMERİKA YOLLARINDA...


İzmir-İstanbul 328 km.
İstanbul-Frankfurt 1865 km.
Frankfurt-Houston 8425 km.
Ve Houston-Guatemala City 1753 km.
Olmak üzere toplam 10.615 km uçmuştuk...

Uçmuştuk Lufthansa'yla.
Frankfurt-Houston arasında.
800 kişilik yolcusuyla.
Airbus'ın dev A-380 uçağıyla....

Üç kıta, bir okyanus geçmiştik.
Grönland'dın üzerinde seyretmiş.
ABD'nin doğu kıyısını izlemiş.
Missisipi nehrini havadan görmüştük...

En sonunda.
"Houston, we have a problem" demiştik.
Houston da "ne problemi" diye sorunca.
"Uykusuzuz. Uykusuz!.." yanıtını vermiştik...

40 saattir yollardaydık.
Yiye-içe, dura-kalka.
Konuşa konuşa, otura-uça.
Sonunda ulaşmıştık Teksas-Houston'a...

Gün halâ aydınlıktı.
Yolumuz daha sonlanmamıştı.
Üzerimizdeki uykusuz bir yorgunluktu.
Daha da en az 5 saat yolumuz vardı...

Gecenin bi saatinde yine bindik uçağa.
Kestirdik biraz da olsa.
Sonunda indik Guatemala'ya.
Başkent'in Aurora Havaalanı'na...

Çilemiz bitmemişti.
Uykusuzluk gitmemişti.
Karanlıkta bindik bi arabaya.
Gecenin yarısında ulaştık Antigua'ya...

Üzerimizde var bir yorgunluk.
Üstelik heryer de karanlık.
Bu ortamda ne fotoğraf çekilir, ne yazı yazılır.
Şimdi yatılır ve de bi güzel uykuya dalınır...

Hele bi rahat verin.
Acele edip, kafamızın etini yemeyin.
Bırakın bi uyuyalım daha.
Antigua yazısı, daha sonra!..


Orta Amerika'ya uçuş fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Yollarda#5949789397281583058

.

22 Kasım 2013 Cuma

FOTO-GRAFİK...


Matematik değil ama.
En sevdiğim derslerden birisi idi.
Lise dönemlerinde.
Geometri...

Seviyordum herhalde.
Bu nedenle.
Şekilleri.
Biçimleri...

Grafik.
Diye bir sanat dalı.
Olduğunu öğrenecektim.
Sonraki yıllarda...

Bu konuda hiçbir eğitim almadım.
Ama çok grafik tasarımlarına baktım.
Çok sayıda grafik sergileri gezdim.
Eserleri hayranlıkla seyrettim...

Arada bir grafik çalışmaları yaptım.
Amatör, iddiasız çalışmalardı bunlar.
Hevesle yapıyordum.
Sonra da yırtıp atıyordum...

Zaten fazla vakit bulamıyordum.
Çizmeye.
Hacettepe'deki öğrenimimde de.
Hekimlik mesleğimde de...

Merak saldım sonrasında.
Fotoğraf'a...

Aslında ismi üstündeydi.
Foto-grafi.
Işıkla şekil belirlemekti.
Grafik sanatı'nın bir başka biçimiydi...

Şekilleri fotoğraflıyorum.
Onları bir karede buluşturuyorum.
Fırsat buldukça.
Son zamanlarda...

Görmek istiyorsanız örnekleri.
Çeşitli Foto-Grafi'lerimi.
Amatör çekimlerimi.
Tıklayıverin bi zahmet aşağıdaki link'i:

https://photos.google.com/share/AF1QipOVeaTaikl4ec5lk0jrtUiRgGrh259i3RmrvJOMi1x3vD_ITOYMBzbwBCfEC_OE-A/photo/AF1QipPYLd5d3brPaorcvtDE_m1kd9rA55gQLe8a08j8?key=cnVjR3VwMXZJZ3BscVBwcVBlVHdPZE1nczQ4WXh3

.

15 Kasım 2013 Cuma

MUSTAFA KEMAL'LİLERLE MUSTAFA KEMAL İLE BİRLİKTE...

                                                  
8 Kasım günü çocuklar gibi şendik
O gün hep birlikte
50 yıl önceki Okulumuzu şenlendirdik
                                                                             
………………

Lise’den mezuniyetimin tam 50. yıldönümüydü bu yıl.
Eski dostlar, saçlarını ağartanlar, saçları dökülenler.
Hafiften göbeklenenler.
Gelenler, gelemeyenler ve de ebediyyen gelemeyecekler.
Hepimiz de oradaydık...

17 yaşında gençler sardı dört bir yanımızı.
Nasıl çevremize doldular, nasıl sardılar, sarmaladılar.
Nasıl aralarına aldılar bizi anlatılmaz...

Güleç yüzlü kızlar, fidan boylu delikanlılar.
Tertemiz giyinenler, kravatı kaykılanlar.
"Dekan amca" diye hitap edenler, gözleri yaşlananlar, hüngür hüngür ağlayanlar.
50 yıl öncesini hatırlayıp röveşata yapmaya kalkanlar.
Beceremeyip yüzüstü yere kapaklananlar.
Cep telefonlarına konu mankeni olan, sohbete dalan, eski anılarını anlatan ihtiyarlar.
Onları heyecanla dinleyenler.
Her zamanki gibi dalga geçenler ve de bizleri hiç iplemeyenler.
Dersleri boş geçtiği için herzamanki gibi sevinenler.
Üniversiteye nasıl girileceğini merak edenler,
50 yıl sonra bizim gibi saçlarının aklanacağını, sırtlarının kamburlaşacağını  hiç düşünmeyenler…

Hepsi ama hepsi bir potada karışmış, sarmaş dolaş olmuştu.
Nasıl oldu, niye oldu kimse anlıyamıyordu.
Ama ortak paydada Mustafa Kemal vardı.
Onun lisesi vardı.
Ayni sıraları, ayni dersaneleri, benzer hocaları paylaşmanın katkısı vardı.
Dostluk ve sevgi onun sonucuydu...

50 yıl önce tek tek çağrılırdık.
Ya nasihat alır, ya da bir tokat yer ayrılırdık.
Bu kez hep birlikte daldık Müdür odasına.
İlk kez “kös kös” çıkmadık odadan.
Başımız dik, göğsümüz öndeydi bu kez.
Söyleyecek sözümüz de vardı.
Aytaç kardeşimiz hepimiz adına söz aldı.
Üç adet al bayrağımızı sundu lisemize.
Bizi biz yapan, sağlam temellerimizi atan mabedimize…

Sonra dağıldık sınıflara.
Hepimiz daldık farklı dersliklere 2’li 3’lü gruplarla.
Tezahüratlarla, alkışlarla girdik sınıflarımıza.
Sohbet ettik, anılarımızı anlattık.
Deneyimlerimizi paylaştık, sorularını yanıtladık...

Aradan geçen 50 yılda pek bir şey değişmemişti.
Okulun ismi Mustafa Kemal Anadolu Lisesi olmuştu.
Sıralar hiç değişmemişti.
Kara tahta gitmiş, yerine bilgisayarlı bir başka tahta gelmişti.
50 yıl önceki korkulu rüyamız sözlü kalkmıştı.
Sıralarda kızlı erkekli oturulur olmuştu.
Merakla dinledik, heyecanla anlattık, ilgiyle izlendik.
Sınıflarımızdan sevgiyle, tezahüratlarla uğurlandık.
Dekan amcaları ders anlattı onlara.
İlk sigaralarımızı içtiğimiz okulun bodrum katında.
50 yıl önce helâların olduğu mekânda…

Sonra yemek yedik hep bir arada.
Yerinde yeller esen Seyran Sineması’nın olduğu alanda.
Çalıkuşu Lokantası’nda.
Hamsi kuşu, hamsi tavası ve milli içkimiz yudumlandı hep bir arada.
Sohbetin en koyusu yapıldı, eski günler anıldı, kadehler sağlığımıza kaldırıldı…

Sonra otobüse binildi.
Ali ile Yalçın kardeşlerimizin atışmaları dinlendi.
Ahmet Şenol'un Mersin'den getirdiğ cezeriyeler yenildi.
Tamer kardeşimizin eşinin yaptığı nefis baklavalar mideye indirildi.
Sonunda Beypazarı’na gelindi.
Akşam 200 yıllık bir bağevi’nde dolmalar yenildi, demlenildi, keyif edildi.
Yöresel sanatçıların sunumları keyifle izlendi.
Ali, Bülent ve Aytaç kardeşimizin fidayda ile çalımları görülmeye değerdi.
Sonra Yalçın kardeşimiz sahne aldı.
Simsiyah koro şefi kıyafetiyle.
Hicaz bir şarkı  ile başladı konserine.
Rıfat Bey’in, “Gülşen-i hüsnüne kimler varıyor” isimli eseriyle.
Ve bitirdi konserini Ata'mızın sevdiği türkülerle. 
Büyük coşkuyla eşlik ettik bizler de.
13 şarkı ve türküyle kendisine.
Görkemli, keyifli bir geceydi.
Nasıl geçtiğini kimse bilemedi.
Bu arada renk kattı geceye.  
Ali’nin eliyle Yalçın’a yaptığı ritmik hareketler geceye…

Sabah Hıdırlık tepede aile fotoğrafı çekildi.
Orada Yalçın kardeşimizin 9. senfonisi kahkahalarla dinlendi.
Ardından Beypazarı sokaklarında gezildi.
Havuç suyu içildi, yörenin meşhur gurusu yenildi.
Esnafın dostluğu, sevgisi, içtenliği gerçekten yaşanmaya değerdi...

Peşinden İnözü vadisine gelindi.
Cevizlibağ Lokantasında toplu yemek yenildi.
Toprak kapta yenilen yemeğin türlü mü, güveç mi, etli bamya mı olduğuna bir türlü karar verilemedi. 
Bu yemeğin üzerine Soda tesislerine gidilip birer şişe Beypazarı Maden Suyu içildi.
Ama nedense tesisler bir türlü gezilemedi.

Birlikteliğin sonuna gelinmişti.
Otobüse binildi.
Lisemizin önünde inildi.
Sarılıp, öpüşüp biri birimize veda edildi.
50 yıl sonra tekrar burada buluşulması dile getirildi.

50 yıl sonra kim öle, kim kala.
Ama bu dostluk seli, bu sevgi hiç kaybolmaya…


Mustafa Kemal Lisesi 50. Yıl buluşma Fotoğrafları:

https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/YMKL50?noredirect=1


.

6 Kasım 2013 Çarşamba

ORTA AMERİKA'NIN DUVARLARI...


Bir geziye çıkacağız birlikte.
Renkli ve de desenli.
Yine Amerika'nın ortasında.
Oranın sokaklarında...

Hayli renkli.
Duvarları.
Bu sokakların.
Özellikle de Kolonial bölgelerde...

Kim yapıyor.
Nasıl boyanıyor.
Böylesine güzel renkler seçiliyor.
Hiç bilmiyorum...

Tümü uyumlu.
Biri birleriyle.
Farklı, parlak.
Ve pastel renkleriyle...

Zaten boyuyor.
Ya da karalıyor.
Boyalı olmayan duvarları da.
Sanatçılar ve Grafitti'ciler...

Duvarlar var.
Çok görkemli.
Ören yerlerinde.
Antik bölgelerde...

Haliyle bunlar renksiz.
Aslında renkli imiş onlar da.
İlk yapıldığında.
Antik çağlarda...


Orta Amerika'nın Duvarları fotoğraflarım:
https://plus.google.com/photos/105371707000908378020/albums/5943190188246714273/5943193821812331442?pid=5943193821812331442&oid=105371707000908378020


.

TAM 60 YIL ÖNCE BUGÜN...

Nihal Abla deriz ona tüm ailede.
Aslında ablam değildir.
Amcamın kızıdır.
Rahmetli Beşir Tanyeri amcamın...

Bizden büyüktür.
İyi bir annedir.
Aydındır, ilericidir.
Yüreği Atatürk sevgisiyle doludur.

Ankara'da.
Öğrenciydi Nihal Abla.
Kız Teknik Öğretmen Okulu'nda.
60 yıl önce, 1953 yılında...

Anıtkabir'e nakledilecekti.
Atatürk'ün naaşı 1953 yılında.
Ve görev almıştı Nihal Abla.
Atlas Bayrağımızın yapımında...

Ve ilk saygı nöbeti tutan.
Dört genç'ten de birisiydi.
Nihal Tanyeri.
Ata'sının baş ucunda...

Anısını yazmasını diledim.
Dileğimi kendisine ilettim.
Sitemde yayınlayacağımı söyledim.
60 yıl sonra herkes bilsin istedim...

Kırmadı beni.
Yazıya döktü hislerini.
İletiyorum şimdi.
60 yıl önceki izlenimlerini:
...............

Yıl 1953, 29 Ekim'de Cumhuriyet'in 30. yıl Bayramını kutladık.

Ankara'da büyük bir heyecan, yoğun bir çalışma var. Atamız ölümünden tam 15 yıl sonra geçici kabri Etnoğrafya Müzesi'nden alınıp, Anıtkabir'e nakledilecek. Ona şanına layık bir tören yapılması için; herkes üzerine düşen görevi yapma çabasında.

Biz kızlarına verilen ilk görev: Tabutuna örtü olacak devasa Türk Bayrağı'nın hazırlanması. Kutsal bir görev yapar gibi, kırmızı ipek, atlas bayrağın ay ve yıldızını beyaz ipek ibrişimle geceyi gündüze katıp, tavandan sarkan çıplak ampulün ışığında işliyoruz. Bu iğneyle kuyu kazmak gibi bir şey. Zamanında bitirip teslim ediyoruz. Bayrak halen Anıtkabir Müzesinde saklanıyor

4 Kasım 1953 Etnoğrafya Müzesi'nin soğuk mermer merdivenlerinde bekleyen gençlik Ata'sına son görevini yapmak için toplanmış bekliyor. Ve nihayet 15 yıldan sonra tabut gün yüzüne çıkıyor. Protokol önünde tabut açılıyor. gençliği temsilen, orada bulunan -sonradan Anayasa Mahkemesi Başkanı olan- Yekta Güngör Özden'in anlatımına göre: “Atatürk uyur gibi. Biraz sakalı uzamış, gözler aralık, sol kaşı düşmüş yerine konulup gerekli bakımı yapılıyor".

Tabutu Erkek Teknik Öğretmen Okulu öğrencileri elden geçiriyor. Yeniden cilalanıp hazırlanıyor. İşlediğimiz bayrak üzerine örtülüyor. Biz Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencileri ve öğretmenlerimiz tabutu kasımpatılarla süslüyoruz. Etnoğrafya Müzesi'nin bir salonunda katafalka konuluyor.

6 Kasım günü, vakit gece yarısına doğru. “İlk nöbet gençliğe verildi” dediler. Ben Nihal Tanyeri (Ovacık), Yurdusev Baykal (Arığ), Turgut Kantoğlu ve Erdoğan Alıveren. Karanlık bir salon ortasında Bayrağa sarılı tabut, dört tarafında dört meşale (başka ışık yok) nöbeti alıyoruz. Karanlık ve sessizlik öylesine yoğun ki, kalbimin atışının bu kutsal sessizliği bozacağından korkuyorum.

Nöbet sonrası bana “ne hissettğimi” sordular. Duygularımı ifade edemedim. Şimdi düşünüyorum: Genç öldüğü için, bizi erken terkettiği için hep sitem ettim ona. Halbuki o tabutta yatan adam yorgundu, omuzlarında koca bir devletin kaderini yazmanın, savaşmanın, kurtuluşun, kuruluşun yorgunluğu vardı.

10 Kasım günü Türk Bayrağına sarılı tabut generallerin omuzları üzerinde top arabasına yerleştirildi. 136 genç asteğmenin çektiği top arabası 15 yıl misafir kaldığı Etnoğrafya Müzesi den alınıp Anıtkabir'e yola çıktı.

Ankara'da güneş kendini doğmak mecburiyetide hissetmiş, nadir görülen güzellikte bir hava vardı. Ankara Ankara olalı böyle bir gün yaşamamıştı. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Behçet Kemal Çağlar'ın okuduğu şiirlere jetler arkadaşlık ediyor. Yürüyoruz, yürüyoruz. Yollar, kaldırımlar insan seli. Yurdun her köşesinden Ata'sını uğurlamaya gelen, gözü yaşlı vatandaşlarımız. Pencerelerde salkım salkım kadın, erkek, çocuk Ankara'lılar göz yaşlarıyla onu selamlıyor.

Anıtkabir'e 12.15 de ulaşıldı. Tabut hazırlanan katafalka kondu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar bir konuşma yaparak “Atatürk şimdi seni kurtardığın vatanın her köşesinden gelen topraklarla gömüyoruz. Fakat hakiki yerin Türk Milleti'nin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat” sözleriyle tamamladı.

Saat 13.30 da sanduka açılarak Atamız Mehmetçiklerin elleriyle ebedi istirahatgahına indirildi. Mezara ilk toprağı Cumhurbaşkanı attı. Önce Ankara toprağı, daha sonra yurdun dörtbir tarafından getirilen vatan toprağı konularak defin işi tamamlandı.

Ölümünden tam 15 yıl sonra: Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal, Gazi Mustafa Kemal, Mareşal Mustafa Kemal, Türkiye'yi kurtaran Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal; bütün dünyanın önünde saygıyla eğildiği Mustafa Kemal, onun şanına yakışan bir törenle, yine onun şanına yakışan bir Anıt Mezara gömüldü.

Ancak Atatürk yaşıyor. 
Birilerinin korkulu rüyası, adını bile anmaya korkuyorlar. 
O bütün heybetiyle yanımızda, içimizde. 
İlkeleriyle, eserleriyle, tarihe mal olmuş kişiliğiyle sonsuza kadar da yaşayacaktır.

                                                                                                                               Nihal Tanyeri Ovacık


Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e nakli fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipNm6tQ2sEGR8SRm5D6W0VhGUmdG6aMPcPgr16UDgDXneAMBhA7CuwyrOtCNjA8oaQ/photo/AF1QipPGNME-q3nPIL_WcSeaPOW4OUMVLBf_cNh_HHv7?key=aHJpQTU4WFA0bEMyMzFqOF81cnFDR2haa1BTOENB

.


4 Kasım 2013 Pazartesi

ORTA AMERİKA'NIN DİĞER RENKLERİ...

Güreşe doymazmış.
Yenilen pehlivan...

Pek beğenen olmadı.
Galiba.
"Orta Amerikanın Renkleri".
Başlıklı gönderimimi...

Siz misiniz beğenmeyen.
Ben miyim yenilen.
Alın size işte.
265 fotoğraf daha...

Zulada kalmış.
Gözden uzak olmuş.
Birçok renkli resim.
Hepsi de MesoAmerika'dan...

Mexico kentinde çekildi.
Son 27 resim.
Xochimilco gölü'nde.
Gölün bulanık sularında...

Sudaki yansımalarını çalıştım.
Göldeki.
Birçok.
Renkli teknenin...

Umarım seversiniz.
Beğenirsiniz...


Orta Amerika'nın diğer renkleri:

3 Kasım 2013 Pazar

ORTA AMERİKANIN RENKLERİ...


MezoAmerika diyorlar.
Güney ve Kuzey Amerika'nın.
Ortasında kalan.
Ülkelere...

Belize, Barbados, Bahama, Küba, Meksika.
El Salvador, Dominik Cumhuriyeti, Grenada.
Haiti, Honduras, Jamaika, Guatemala.
Kostarika, Küba, Nikaragua ve Panama...

23 günlük bir gezi yaptık.
Bu ülkelerden 4 tanesine.
Meksika, Honduras, Guatemala.
Ve Belize'ye...

Çok hızlı tempolu.
Çok yorucu.
Ama bir o kadar da renkli.
Ve de güzel bir geziydi...

Ana amaçtı.
Maya'ları tanımak.
Onların kültürlerini anlamak.
Ve de onların torunlarıyla yaşamak...

Doğal zenginliği de gördük.
Fakirliğe, yoksullağa da tanık olduk.
Onlara göre.
Bizler de birer grino'yduk...

Maya medeniyetini inceledik.
Ören yerlerini gezdik.
Yağmur ormanları, Karaib'leri gördük.
Binlerce fotoğraf çektik...

Geziyi anlatması da.
Özetlemesi de.
Fotoğrafları toparlaması da.
Kolay olmayacak...

Özetlemeyi düşünüyorum.
Her günü ayrı ayrı.
Pek tabii çok zaman alacak.
Yediğimizi, içtiğimizi anlatmasak da...

"Orta Amerika'nın Renkler"i ile.
Başlayalım dile getirmeye.
Tam 420 fotoğrafla.
Bu dört ülkeyi görüntülemeye...

Sıkılmadan okursanız, bıkmadan bakarsanız.
Sayısız yazıya ve fotoğraflara.
Sonunda teşekkür edeceğim sizlere.
Bir dizi Orta Amerika çiçek resimleriyle...


Orta Amerikanın Renkleri fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipNGPtkWFstfrd8URATp8437F8nGhQ-ClhRvbdpbwaSzmf-xShr6yBeEvMxVh3PBpQ/photo/AF1QipNCF--O7Gx19QkMoffA6tAD9z70C4h_rlWU8Xhh?key=RUZ6NkljNEYtMzAwdmRnSnRDZkIwZXB4TERVTUJB

.