YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

15 Kasım 2013 Cuma

MUSTAFA KEMAL'LİLERLE MUSTAFA KEMAL İLE BİRLİKTE...

                                                  
8 Kasım günü çocuklar gibi şendik
O gün hep birlikte
50 yıl önceki Okulumuzu şenlendirdik
                                                                             
………………

Lise’den mezuniyetimin tam 50. yıldönümüydü bu yıl.
Eski dostlar, saçlarını ağartanlar, saçları dökülenler.
Hafiften göbeklenenler.
Gelenler, gelemeyenler ve de ebediyyen gelemeyecekler.
Hepimiz de oradaydık...

17 yaşında gençler sardı dört bir yanımızı.
Nasıl çevremize doldular, nasıl sardılar, sarmaladılar.
Nasıl aralarına aldılar bizi anlatılmaz...

Güleç yüzlü kızlar, fidan boylu delikanlılar.
Tertemiz giyinenler, kravatı kaykılanlar.
"Dekan amca" diye hitap edenler, gözleri yaşlananlar, hüngür hüngür ağlayanlar.
50 yıl öncesini hatırlayıp röveşata yapmaya kalkanlar.
Beceremeyip yüzüstü yere kapaklananlar.
Cep telefonlarına konu mankeni olan, sohbete dalan, eski anılarını anlatan ihtiyarlar.
Onları heyecanla dinleyenler.
Her zamanki gibi dalga geçenler ve de bizleri hiç iplemeyenler.
Dersleri boş geçtiği için herzamanki gibi sevinenler.
Üniversiteye nasıl girileceğini merak edenler,
50 yıl sonra bizim gibi saçlarının aklanacağını, sırtlarının kamburlaşacağını  hiç düşünmeyenler…

Hepsi ama hepsi bir potada karışmış, sarmaş dolaş olmuştu.
Nasıl oldu, niye oldu kimse anlıyamıyordu.
Ama ortak paydada Mustafa Kemal vardı.
Onun lisesi vardı.
Ayni sıraları, ayni dersaneleri, benzer hocaları paylaşmanın katkısı vardı.
Dostluk ve sevgi onun sonucuydu...

50 yıl önce tek tek çağrılırdık.
Ya nasihat alır, ya da bir tokat yer ayrılırdık.
Bu kez hep birlikte daldık Müdür odasına.
İlk kez “kös kös” çıkmadık odadan.
Başımız dik, göğsümüz öndeydi bu kez.
Söyleyecek sözümüz de vardı.
Aytaç kardeşimiz hepimiz adına söz aldı.
Üç adet al bayrağımızı sundu lisemize.
Bizi biz yapan, sağlam temellerimizi atan mabedimize…

Sonra dağıldık sınıflara.
Hepimiz daldık farklı dersliklere 2’li 3’lü gruplarla.
Tezahüratlarla, alkışlarla girdik sınıflarımıza.
Sohbet ettik, anılarımızı anlattık.
Deneyimlerimizi paylaştık, sorularını yanıtladık...

Aradan geçen 50 yılda pek bir şey değişmemişti.
Okulun ismi Mustafa Kemal Anadolu Lisesi olmuştu.
Sıralar hiç değişmemişti.
Kara tahta gitmiş, yerine bilgisayarlı bir başka tahta gelmişti.
50 yıl önceki korkulu rüyamız sözlü kalkmıştı.
Sıralarda kızlı erkekli oturulur olmuştu.
Merakla dinledik, heyecanla anlattık, ilgiyle izlendik.
Sınıflarımızdan sevgiyle, tezahüratlarla uğurlandık.
Dekan amcaları ders anlattı onlara.
İlk sigaralarımızı içtiğimiz okulun bodrum katında.
50 yıl önce helâların olduğu mekânda…

Sonra yemek yedik hep bir arada.
Yerinde yeller esen Seyran Sineması’nın olduğu alanda.
Çalıkuşu Lokantası’nda.
Hamsi kuşu, hamsi tavası ve milli içkimiz yudumlandı hep bir arada.
Sohbetin en koyusu yapıldı, eski günler anıldı, kadehler sağlığımıza kaldırıldı…

Sonra otobüse binildi.
Ali ile Yalçın kardeşlerimizin atışmaları dinlendi.
Ahmet Şenol'un Mersin'den getirdiğ cezeriyeler yenildi.
Tamer kardeşimizin eşinin yaptığı nefis baklavalar mideye indirildi.
Sonunda Beypazarı’na gelindi.
Akşam 200 yıllık bir bağevi’nde dolmalar yenildi, demlenildi, keyif edildi.
Yöresel sanatçıların sunumları keyifle izlendi.
Ali, Bülent ve Aytaç kardeşimizin fidayda ile çalımları görülmeye değerdi.
Sonra Yalçın kardeşimiz sahne aldı.
Simsiyah koro şefi kıyafetiyle.
Hicaz bir şarkı  ile başladı konserine.
Rıfat Bey’in, “Gülşen-i hüsnüne kimler varıyor” isimli eseriyle.
Ve bitirdi konserini Ata'mızın sevdiği türkülerle. 
Büyük coşkuyla eşlik ettik bizler de.
13 şarkı ve türküyle kendisine.
Görkemli, keyifli bir geceydi.
Nasıl geçtiğini kimse bilemedi.
Bu arada renk kattı geceye.  
Ali’nin eliyle Yalçın’a yaptığı ritmik hareketler geceye…

Sabah Hıdırlık tepede aile fotoğrafı çekildi.
Orada Yalçın kardeşimizin 9. senfonisi kahkahalarla dinlendi.
Ardından Beypazarı sokaklarında gezildi.
Havuç suyu içildi, yörenin meşhur gurusu yenildi.
Esnafın dostluğu, sevgisi, içtenliği gerçekten yaşanmaya değerdi...

Peşinden İnözü vadisine gelindi.
Cevizlibağ Lokantasında toplu yemek yenildi.
Toprak kapta yenilen yemeğin türlü mü, güveç mi, etli bamya mı olduğuna bir türlü karar verilemedi. 
Bu yemeğin üzerine Soda tesislerine gidilip birer şişe Beypazarı Maden Suyu içildi.
Ama nedense tesisler bir türlü gezilemedi.

Birlikteliğin sonuna gelinmişti.
Otobüse binildi.
Lisemizin önünde inildi.
Sarılıp, öpüşüp biri birimize veda edildi.
50 yıl sonra tekrar burada buluşulması dile getirildi.

50 yıl sonra kim öle, kim kala.
Ama bu dostluk seli, bu sevgi hiç kaybolmaya…


Mustafa Kemal Lisesi 50. Yıl buluşma Fotoğrafları:

https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/YMKL50?noredirect=1


.