YÜCEL TANYERİ
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...
Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...
28 Kasım 2007 Çarşamba
TÜRK KBB TARİHİ...
MİLLİYET'TEN BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ...
ALADAĞLAR KLİBİM...
2007 yılının Temmuz ayında 10 gün süreli Trans Aladağlar yürüyüşümüz oldu.
Aladağlar'da yalçın kayalıklar arasında geçirdiğimiz bu gezi sırasında çektiğim fotoğraflardan oluşan bir sunumu, Barış Manço'nun "Dağlar... Dağlar..." isimli enstrümental müziği eşliğinde izlemek için lütfen aşağıdaki videoyu tıklayınız :
DESENDE İKİNCİLİK...
KARİKATÜRDE BİRİNCİLİK...
27 Kasım 2007 Salı
KARADENİZ FAUNASI...
Karadenizin doğal faunası Laz’lardır. Bunlar, Hopa dan İğneada ya kadar tüm Karadenizde endemik olarak bulunurlar. Sözleri tatlı, kavak ağacı gibi dik , yalçın kayalar gibi mağrur, manolya gibi alıngan, papatya gibi hüda-i nabit, Lazikus lazanya familyasının Cucurbitacea alt sınıfından , uzun boylu, dik bakışlı, ince yapılı, bordo-mavi çiçekler açan otumsu bitkilerdir.
Denizle dağ arasında yer alan dar bir şeritte yetişirler. 1800 metreden yüksek rakımlarda nadiren tesadüf edilirler ve "buralara niye çıktın" diye sorulduğunda "hava almak içun..." diye yanıtlarlar. Göçebedirler. Sürekli yer ve iş değiştirirler. Sulak alanlara bayılırlar. "Ahmak ıslatan yağmur"larda bile ıslanmadıklarına inanırlar. Çabuk nem kapar, hızlı parlarlar. Gübreden hoşlanmazlar. Mıhlama ile beslenir ve "vücudun termostatidur" dedikleri ve gövdelerini yazın serin, kışın sıcak tuttuğuna inandıkları çay'a bayılırlar...
Zekâlarını borçlu oldukları Mısır Ekmeği ile beslenir, bol proteinli Hamsi'yi de tavuk yemi yapılmak ve tavukları beslemek üzere ihraç edip, Türk Lirası ile döviz kazanırlar. Rüzgârda kemençe sesi ile hızlı hareket edip, yavaş düşünürler ve biraz geç anlarlar. Dişileri peştemal'lı, erkekleri külâhlı ve de haklarında fıkra üretenleri vurmak için elleri silahlı'dır...
Son zamanlarda bir çok sahteleri türemişse de, gerçek Laz'lar çok enderdir ve öğünmemek için kendilerini kamufle ederler. Ürettiğimiz tonlarla fıkralarla bu nazik ve de ender bitkileri kırarak yok etmeyelum, ayrıca doğanın dengesini de yengesini de bozmayalum...
Dr. Yücel Tanyeri
LAZ BURNU...
BİR YAYLA GEZİSİ...
Rize İli, Çamlıhemşin İlçesinden Ayder yönüne değil de Fırtına Vadisi boyunca Zilkale yönüne gidilip Çinçiva deresi geçildiğinde Şenyuva köyüne varılır. Yöresel görkemli konakların dağınık biçimde orman içerisinde ve yamaçlarda yer aldığı bu köyün, 400 yıllık meşhur kemer köprüsünün bulunduğu ve her zaman güler yüzlü, konuk ve sohbetsever kişileri bulabileceğiniz Kahveler bölgesinden sola yokuşa sarıldığında oldukça bozuk bir yola girilir. Kestane ağaçları ve devasa çamların bulunduğu bu kıvrımlı yol, sabırla izlendiğinde
Hafta sonunda bu bölgeye kısa bir gezi düzenledik. Rafting yarışmalarının yapıldığı Fırtına Deresini arkada bırakıp o vadiyi yukarılardan kuşbakışı izleyerek yaklaşık
Yaklaşık
ulaşıldığında benzeri bir tablo karşılar sizi. Bu kez de Sal Yaylası uzaklaşmıştır sizden ve vadide yavaş yavaş başıboş biçimde hareket etmekte olan bulutları izlersiniz yukarıdan... Çevrede diz boyu yeşil otlar ve aralarında sarı, mor, pembe çiçeklerden oluşmuş bir renk cümbüşü bulursunuz. Bu kez de onlar size hoşgeldin derler sessiz ve boyunları bükük biçimde...
Bulunduğunuz yerden oldukça yukarıdaki tepenin ardında ne olduğunu merak edersiniz. Dikçe yokuşu nefes nefese çıkıp tepeye geldiğinizde bambaşka bir manzara selamlar sizi. Aşağıya baktığınızda bir bulut denizi görürsünüz. Yüksek tepeler sırtlarındaki ormanlarla inanılmaz adalar oluşturmuştur bu denizin içerisinde.
Etrafta yalın bir sessizlik vardır. Nefesinizi tutar ve saygı duyarsınız bu gösteriye...
Bir süre beklerseniz güneş de yavaş yavaş eğilir bu güzelliğin karşısında ve bulutları pembeye boyayarak kaybolur kızıl bir perdenin ardında... Gök, önce laciverde dönüşür ve ardından siyaha. Önce parlak bir, sonra bir tane daha, sonra bir tane daha yıldız belirir ta uzaklarda. Sonra biryerlerden pıtırak gibi peşpeşe binlerce yıldız fırlarlar gökyüzüne. Daha sonrasını sayamazsınız. Sessizlikte yalnızca hayranlık duyar, saygı gösterirsiniz onlara... Ve bu arada siz gökyüzüne bakarken, çevrenizde yıldız parlaklığında birşeylerin uçuştuğunu farkedersiniz. Sayıları yıldızlar kadar çok olmasa da birçok Ateşböceği’nin etrafınızda dans ettiğini farkedersiniz. Gökyüzünü bırakır bu kez onların sessiz gösterilerini izlersiniz. Bu ışık dansının görüntüsüne arada bir sağdan sola, önden arkaya sessizce kayan yıldızlar eşlik eder. Derken karanlığın yavaş yavaş aydınlanır olduğunu farkedersiniz ve
Sabahın ilk ışınlarıyla kalkıp çadırdan dışarı ilk adımınızı attığınızda ılgıt bir sabah rüzgarı ile çayırların üzerindeki kırağının ıslaklığı karşılar sizi. Güneş doğmamış ve Kaçkarların dik kayalıkları henüz aydınlanmamıştır. Doğa yeni yeni uyanmakta, çimenler yeni dirilmekte ve çiçekler yeni yeni açmaktadır. Vadiyi bir sis tabakası doldurmuştur ve ortalığa mutlak bir sessizlik egemendir. Sabah serininde biraz gayret edip sırtın yamaçlarına tırmanmaya çalıştığınızda, önce arıların vızıltıları sonra kendileri katılırlar yanınıza. Sırta ulaştığınızda güneş yalçın dağların ardından başını gösterirken içiniz yavaş yavaş ısınmaya başlar. Bu sırttan çevreyi tümüyle gözlemleyebilir, panoramanın bütün ihtişamını yaşayarak kendinizle ulvi bir yalnızlığı yaşarsınız. Bir süre sonra aşağı indiğinizde Hacaloğlu Konağının inanılmaz manzaralı balkonunda, daha bir gün önce tanıştığınız Akif Bey’in sunduğu sıcak sütü yudumlayarak güne başlarsınız. Ondan, Yayla yaşamının nasıl bittiğini, buraların artık turistik biryerlere dönüştüğü hikayesini dinler, yüzyıllardır bir yaşam geleneği ve kültürü olan Hemşin Yaylacılığın yavaş yavaş kaybolmakta olduğu öğrenir ve üzülürsünüz.
Bir gün önce zorlukla tırmandığınız orman yolunda bu kez kıvrıla kıvrıla aşağı inerken, 200 yılı aşkın yaştaki iri ıhlamur, kestane, kayın ve kızılağaçları şapkanızı çıkartarak saygıyla selamlar, vadiye ulaştığınızda arkadaşım Selçuk Güney’in sahibi olduğu minik ve sevimli Fırtına Pansiyonu’nun yanında coşkun ve delicesine akan Fırtına deresi kıyısındaki serinlikde çayınızı yudumlayarak dinlenirsiniz. Daha sonra yola koyulur ve doğanın milyonlarca yılda oluşturduğu güzelim Karadeniz sahillerini bir iki yılda beton duvarlar haline getirerek yok eden “bölünmüş yol projesine” ve çıkar sağlamak amacıyla bu projeye imza atan dar görüşlü siyasilere küfürler yağdırarak yolu tamamlar ve “tilkinin dönüp dolaşıp geleceği Hastane binasında” yeni bir kuvvetle çalışmaya tekrar başlarsınız.
24.Temmuz.2005
BİR AMBLEM ÖYKÜSÜ
Unutamazsınız... Oradan ayrılsanız da, uzak kalsanız da bağlarınızı kopartamazsınız... İsmini duyduğunuzda bile heyecanlanır, garip hisler duyar ve orası ile hep gurur duyarsınız...
Yıllardan 1967 idi. Aylardan yanılmıyorsam Şubat veya Mart ayları idi ve ben, o tarihlerde Tıp Fakültesi Dönem III öğrencisiydim...
26 Kasım 2007 Pazartesi
SON YAYLACI...
Yaylanın çimenine
Kuzu yayılır kuzu...
TANRILARIN TAHTINA YOLCULUK...
...............
AHİLİK ve ROTARY
Rotary, Meslek ve İş adamlarının Hizmet kuruluşudur. Amacı Hizmet, kaynağı ise İnsan Sevgisi'dir. Değişik mesleklerde deneyim kazanmış İş ve Meslek Adamları Rotary Kulüplerinde biraraya gelerek, birbirlerini tanırlar. Meslekleri ve İşleri hakkında birbirlerine bilgi aktarırlar. Mesleki yaşamlarında edindikleri bilgi ve deneyimi çevreleriyle, toplum yararı için paylaşırlar."
"Rotary'nin ABC'si" isimli kitapda Rotary tek cümlede şöyle tarif ediliyor: "Rotary; insanlığa hizmet vermek,meslek ve ahlak (etik) standartlarını yükseltmek ve yüceltmek, dünyada barış ve iyiniyeti yaymak amacıyla, her meslekten iş ve meslek adamlarının birleşmesinden meydana gelmiş bir kuruluştur."
Hangi açıdan bakarsanız bakınız Rotary'nin temel kurgusunun "Meslek", ana hamurunun, "sevgi, dostluk, kardeşlik" ve temel amacının ise her meslekte "yüksek ahlaki standartlara erişmek" olduğunu görürüz.
Bu amaçlarla 1905 yılında ABD'de kurulan Rotary'nin dünyada henüz 100 yıllık, ülkemiz Türkiyede ise 50 yıllık bir geçmişi vardır.
Kendi tarihimize baktığımızda, Rotary'ye benzer bir “Meslek ve Sanatkarlar örgütü”nün 800 yıl önce Türkler tarafından AHİLİK TEŞKİLATI adı altında Anadoluda kurulduğunu ve gerek Selçuklular ve gerekse de Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde Türk Esnaf ve Sanatkarları arasında güçlü bir Meslek, Ahlak ve Dayanışma örgütü oluşturduğunu görüyoruz.
Ahi nedir? Önce bu sorunun yanıtını açıklığa kavuşturmalıyım.
Ahi arapça bir kelime olup, "kardeşim" anlamına gelir. Bu yönüyle Rotaryenler arasındaki dostluk, sevgi ve kardeşlik bağlarını çok güzel bir biçimde tanımlamaktadır.
XIII.cü yüzyılda Anadoluda Türkler tarafından kurulan AHİLİK ÖRGÜTÜ, adını ayni zamanda güzel Türkçemizde "cömert", "eliaçık" anlamına gelen "Akı" sözcüğünden de almaktadır.
Bu yönüyle de biz Rotaryenleri anlamlı bir biçimde simgelemektedir kanısındayım.
Rotary XX.ci yüzyılın başlarında kurulurken prensiplerini büyük oranda etik prensiplere dayandırmıştır. Ahilik Örgütü ise XIII.cü yüzyılda kurulurken kökenini dinsel ve ahlaki bir prensipler zinciri olan "Fütüvvetname"ye dayandırmıştır. Fütüvvetname, iyi ve mükemmel insan olma kurallarını kapsayan İslami prensiplerdi. "Fütüvvet" kelimesi de Arapça olan "Feta" kelimesinden kaynaklanmaktadır ve delikanlı, yiğit, mert, gözüpek ve iyi huylu kişi anlamına gelmektedir.
Fütüvve, Prof.Dr. Neşet Çağatay'a göre eliaçıklık, başkasına yardım edicilik ve olgun kişilik demektir. Fütüvvet ise dostların yanlış ve eksikliklerini bağışlamak, hiç kimseye düşmanlık duygusu beslememektir. Bu yönüyle de yine kanımca günümüzdeki Rotaryenleri tanımlamaktadır.
Bu yönleriyle bakıldığında Ahilik;
1.Yiğitlik, eliaçıklık
2. İyi Ahlaklılık, dostluk, konukseverlik ve
3. Sanatkarlık (yani Meslek)
olmak üzere üç ana dayanak üzerine kurulmuştur.Bu temel elemanlardan biri eksik olsa Ahilik olmaz. Aynen Rotaryde olduğu gibi...
Ahiliğin temel prensiplerini, anlamını öğrendik ama Ahiliğin ne olduğunu henüz anlatmadık.
Ahilik XIII.cü yüzyılda yani bundan yaklaşık 800 yıl önce Türklerin Anadolu'ya yerleşmeleri sırasında Kırşehirli Ahi Evran (1171-1261) tarafından kurulup, belli kurallarla işlemiş bir Meslek ve Sanatkarlar Örgüt ve Birliği'dir.
800 yıl önce böyle bir Örgüte acaba neden gereksinim vardı?
XIII.cü yüzyılda Asyadan gelip Anadoluya yerleşen Sanatkar ve Tüccar Türklerin, Anadoluda daha önceden yerleşmiş Tüccar ve Sanatkarlar karşısında tutunabilmeleri, onlarla rekabete girip yarışabilmeleri ve başarılı olabilmeleri ancak aralarında sağlam bir örgüt kurup, dayanışma sağlamaları ve bu şekilde iyi ve sağlam mal üretip, satmaları ile mümkün olabilirdi.
Bu zorunluluk, dini ve ahlaki kuralları zaten Fütüvvetnamede mevcut olan bir Esnaf ve Sanatkarlar dayanışma Örgütünün yani Ahiliğin kurulması sonucunu doğurdu. Bu prensiplerle yetişen Türk Esnaf ve Sanatkarları, aralarında güçlü bir dayanışma ve mesleki yardımlaşma geliştirip, iki büyük İmparatorluğun Ekonomik temelini oluşturdular.
Ahi Evran'ın sanatı Debbağlık yani Deri İşçiliği idi. Önce kendi sanat dalı olan Deri İşçiliğinde başlattığı girişimlerini, daha sonraları tüm Esnaf ve Sanatkarları kapsayacak biçimde bir Mesleki Ahlak ve Sanat Örgütü olan Ahilik kuruluşunda birleştirdi. Bu örgüt ahlak kurallarını tüm İslam Ülkelerinde bilinen Fütüvvetname'den alıyordu. Fütüvvetname iyi ve mükemmel insan olma kurallarını kapsayan eserlerdi.
Ahiliğin temel bir prensibi vardı ki, bu Örgüte ancak ve ancak bir İşi ve Mesleği olan, Esnaf ve Sanatkarlar katılabiliyorlardı. Yani bu Örgüte üye olabilmek için, kişinin bir iş ve sanatı olması ve bu işinde kendisini ahlaken ve kaabiliyetiyle kanıtlamış olması gerekiyordu. Tıpkı günümüzde Rotary'e üye olabilmek için ana şartın "İşinde ve mesleğinde başarılı olunması" koşulu gibi...
Rotary'deki Manual of Procedures (Yöntem Elkitabı)'nın benzeri olarak Ahilik Örgütü'ne girişleri düzenleyen ve burada uyulması gereken tören, töre ve kuralları kapsayan geniş bir yönetmelik vardı ve ve bu yönetmeliğe de son zamanlara kadar "Fütüvvetname" denilmekteydi.
Rotary'e kabul törenlerinde heryeni üyeye yapılan törenlerin benzeri Ahilik Örgütünde de yapılmaktaydı.Bu törenlere "Şed Kuşanma” ve “Hırka Giydirme Töreni" denilirdi. Bu törenler hakkında bakınız "Avarif-ül Maarif" isimli eserde neler anlatılıyor: "Şeyh bir Mürid'e hırka giydirse, öyle gerektir kim, Mürid'e hırka giymenin şartlarını ve edeplerini deyivere..." Bizler de Rotary'e giriş törenlerinde ayni şeyleri yapmıyormuuz acaba ?...
Ahiliğe kabül şartlarının başında iyi ahlaklılık, yardımseverlik ve cömertlik olduğundan, bu örgüte girenler de tıpkı Rotaryenler gibi seçkin, temiz ahlaklı ve iyiliksever kişilerden oluşurdu.
Rotary'e yeni giren bir kişi nasıl deneyimli kişiler başkanlığındaki Avenüler, Komiteler ve Alt Komitelerde eğitilip kademe kademe deneyim kazanıyorlarsa; Ahiliğe adım atan kişi de önce Yiğit yanında, sonra Ahi yanında ve en sonra da Şeyh yanında yetiştirilerek eğitilirler. Bu konuda İmam Kuseyri; "Şeyhsiz yetişenler dağda yetişen ağaç gibidirler, meyvesi acı olur. Halbuki bağda yetişen ağacın yemişi lezzetli olur " diyerek Hizmetiçi Eğitimin önemini vurgulamıştır. Şeyh Bayezid de bu konuda; "Kimin ki Üstadı ve Şeyh'i olmazsa, onun imamı (yani önder'i) şeytan olur..." diye buyurmuşlardır.
Ahilik Örgütü günümüzde Türk Rotary'sinin pek başaramadığı biçimde Anadolu'nun tüm şehir, kasaba ve hatta "Yaren Teşkilatı" adı altında köylerde bile örgütlenmiştir.
Ahi Evran bu işe Debbağ, yani Ayakkabıcı ve Saraç esnafını çevresinde toplayarak başladı. Kısa zamanda üstün becerisi, ahlak sağlamlığı ve hakseverliği ile büyük saygı toplayıp, tıpkı Paul Harris gibi kurduğu Örgütün Başkanı ve "Ahi Babası" oldu. Sonradan, Örgütteki Sanat kollarının sayısı
Ahilik teşkilatı Anadolu'da geliştikten sonra yalnızca Anadoluya has bir kuruluş olmakla kalmadı , tıpkı Rotary gibi Balkanlar ve Kırım'da da gelişerek o döneme göre Uluslararası sayılabilecek bir Örgüt haline dönüştü.
Rotary'nin gençlere verdiği önemin sonucu ortaya çıkan Rotaract benzeri gençlik örgütlenmesi Ahilikde de vardı ve gençler, "Delikanlı Örgütleri" ve "Delikanlı Birlikleri" adı altında örgütlenmişlerdi.
Aynen Rotary'de olduğu gibi Ahiler'in de muntazam haftalık ve aylık toplantıları vardı. Ahi Sohbetleri çoğu kez Cuma akşamları yapılırdı. Şehirlerde ve köylerde bu toplantıların yapıldığı yerlere "Zaviye" ismi verilirdi. Bu Zaviyelere Ahi Teşkilatından olanların dışında, tıpkı Rotary'de olduğu gibi, Ahi olmayan kimseler, öğretmenler, müderrisler, kadılar, hatipler, vaizler, yani bölgenin faziletli ve ulu kişileri devam edebilirlerdi. Bu Zaviyelerde aynen Rotary'de olduğu gibi yemek yenildikten sonra, mesleki müzakereler yapılır; dini, ahlaki ve eğitim kitapları okunur, biribirleri ile dayanışma ilkeleri görüşülür, doğruluk-dürüstlük ve meslek ahlakı üzerinde sohbetler yapılır ve hatta bizlerin bazı eşli gecelerde yaptığımız gibi müzik eşliğinde raksedilirdi...
Zaviye'yi Başkan yaptırır, her zaviyeye kayıtlı sanatkarlar tıpkı Rotaryenler gibi kazançlarından bir bölümünü Başkan'a getirir ve bu para ile Rotary Kulüp Ofislerinin giderlerinin karşılanması gibi Zaviyenin bazı giderleri karşılanırdı.
Aynen Rotary'de olduğu gibi, Zaviyelerin ve yapılan toplantıların da başkanı olan,Sanatkar topluluğunun Ahi Baba'sı seçimle başa gelirdi ve bunun buyruklarına kesinlikle uyulurdu.
Rotary, bir Meslek Örgütü olmasının yanısıra -hepimizin bildiği gibi- ayni zamanda da bir "Hizmet" Örgütü”dür.
Bu "Kendinden Önce Hizmet" sloganı ile dile getirilir ve yardıma gereksinimi olan kişi veya kuruluşlara bu hizmet iletilir. Rotary'nin bu yönden de Ahilerle özdeş olduğunu görüyoruz. Örneğin; 1524 yılında Bursa Kadısı tarafından kaleme alınmış bir el yazmasında bakın bu konuda ne deniliyor:
"Fütüvvet vasıflarını üzerinde toplayan kişinin esnaflık ya da sanatı, buna muhtaç Tanrı kulları için yaptığı fikrini benimsemiş olması gerekir. O, "onların" ihtiyaçlarını görüp, hizmetlerini yerine getireyim ve yaptığım bu hizmet karşılığında helalinden kazanacağım paraların bir kısmın kendi geçimim için, bir kısmını da fukara için harcayayım görüşünde olmalıdır..."
Sevgili dostlar, yüzyıllar öncesi Rotary Felsefesi ile kurulmuş olan ve 700 yıl boyunca Rotary benzeri kural ve düzenle yönetilmiş olan Ahilik Teşkilatını anlamaya çalışmak ve onun
özellik ve güzelliklerini herkese tanıtmak sanıyorum biz Rotaryenlere düşen önemli bir görevdir. Kanımca bu iş bir "Guvernörlük Projesi" olarak ele alınmalı ve önce Ulusal Rotary camiamızda ve daha sonra da Uluslararası Rotary'de tanıtımı yapılmalıdır.Dönemlerinde Rotaryen olamamış, ama onun felsefesiyle yüzyıllar boyu hizmet üretmiş atalarımızın bizlerden beklediği de budur.
************************
Ahiliğin Özellikleri
Ahi’nin üç şeyi açık, üç şeyi kapalı olmalı:
AÇIK
1. Eli açık olmalı, yani cömert olmalı
2. Kapısı açık olmalı, yani konuksever olmalı
3. Sofrası açık olmalı, yani aç geleni tok döndürmeli
KAPALI
1. Gözleri kapalı olmalı, kimseye kötü bakmamalı,
kimsenin ayıbını görmemeli
2. Dili bağlı olmalı, kimseye kötü söz söylememeli
3. Beli bağlı olmalı, kimsenin namusuna göz dikmemeli
*********
KİMLER AHİ OLAMAZLAR:
· Her yerde ve her işte, iyiliği emir ve kötülüğü men etmeye çalışmayanlar Ahi olamazlar.
· Geçimini temin edecek bir Meslek veya Sanatı olmayanlar, Ahi olamazlar
· Yardım etmeyen, yardımlaşmayan, başkasına yük olan ve başkasının sırtından geçinenler,Ahi olamazlar
· İnançsızlar, Falcı, Sihirbaz ve Büyücüler, Yalancı, Avcı, İçkici ve Vefasızlar, Hırsız, Dolandırıcı, Zalim ve Madrabazlar, Kalbi Taş bağlamış Cerrahlar, Tefeci, Stokcu, Fırsatcı ve Hilekarlar, Gösteriş Budalaları Ahi olamazlar
· Ahiliğe girmiş ve Ustalık şed’i bağlamış bile olsalar; Ahlaksızlık, ayyaşlık, zina, livata, sapıklık, iftira ve hıyanette bulunanlar, Ahilikten çıkartılır, bunların ustalıkları düşer. Bunların durum ve isimleri bir hafta içinde Menzil Teşkilatları ve ulaklar vasıtasıyla bütün Ahi Teşkilatına duyurulur. Ayni İş ve Ustalık için artık hiçbir yerden ruhsat alamazlar.
YAREN DEVAMSIZLIK YAPARSA...
Yaren efradından biri, meşru sayılabilecek mazeretini haber vermeden üst üste üç toplantıdan fazla odaya gelmezse; odadan ellerinde içinde küllü su bulunan bir kab verilen üç kişilik bir topluluk, yarenin hasta olduğunu varsayarak evinde hasta görmeye, ziyarete giderler. Bunlar : “Yaren Başkanının selamı var, hasta görmeye geldik” derler.
Gerçekten hasta olduğu veya gelmesine engel olacak bir mazereti olduğu görülürse, geri dönülür. Mazereti yoksa odaya gelmesi öğütlenip, geri dönülür. O da mendiline yeterince yemiş doldurup, odaya gelir ve verilecek cezayı kabül eder.
Bozkurt Güvenç’in Türk Kimliği Kitabından
AHİ DESTURU
Sevgi göster herkese ha!
Selamdan kaçınma sakın
İnsanları ayırma ha!
Hepsine adil ver hakkın
Niyetin iyi olsun ha!
Herşeyin gerçeğini söyle
Hayırlıdan ayrılma ha!
İyi anlaş herkes ile
Etrafına dostluk saç ha!
Eser kalır sen gidersin
İyi belle, unutma ha!
Önce hizmet, sonra sen’sin...