YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

26 Aralık 2019 Perşembe

MENAZİLNAME...




Kısa ismi Menazilname.
Uzun ismi ise:
"Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn".
Matrakçı Nasuh da resimleyen...

1533 yılı.
Kanuni Sultan Süleyman ki Osmanlı Padişahı.
Koyulur İstanbul'dan yola.
Irak-İran seferi için ordusuyla...

3 yıl sürer bu sefer.
Önce Tebriz'e girilir.
Sonra Bağdat-Basra'ya varılır.
Osmanlı'nın doğu sınırları belirlenir...

1536'da biten bu savaşa.
Matrakçı Nasuh adında.
Bir Minyatür sanatı ustası da.
Katılır gidilen yerleri resmetmek amacıyla...

1480 yılında Bosna-Hersek'de doğan.
1564'de 84 yaşında ölen.
Payesiz fakir, sermayesiz hakir diye kendini belirleyen.
Ünlü kişidir nakkaş Matrakçı Nasuh olarak bilinen...

Matrak, Eskrime benzeyen.
Sopalarla oynanan.
Bir tür Savaş oyunudur.
Eldeki Matrak'larla kafaya dokunulur...

Bu oyunun mucidi.
Gerçek ismi Nasuh es Silahî.
Olan ancak takma adı Matrakî.
Olarak bilinen Matrakçı lâkaplı kişi...

Matrakçı Nasuh, yaşadı ayni dönemde.
Avrupa'nın çok ünlü sanatçıları ile.
Rönesans döneminde.
1500'lü senelerde...

Matrakçı Nasuh, ününü Minyatür sanatında yaptı.
Ama o ayni zamanda bir Hattat'tı.
Şair'di, Silahşör'dü, Ressam'dı.
Bir MucitMatemtik'ci ve Sporcu'ydu...

O, Saray Nakkaşhanesi Baş Nakkaş'ıydı.
Kanuni'nin Irak-İran seferine katıldı.
Savaşta ordunun gelip-geçtiği, konakladığı.
116 şehir ve binayı minyatür olarak kayıta aldı...

Savaştan sonra.
Bu Minyatürleri topladı bir kitapta.
Kitabın tek orijinal nüshası.
İst. Üni. Nadir Eserler Kitaplığı'nda kayıtlı...

Bu kitapta.
İstanbul'dan Tebriz ve Bağdat'a.
Oradan da dönülene kadar geçen zamanda.
Yer verilir tam 261 konaklanan alana...

Kentler, camiler.
Saraylar, binalar, türbeler.
Ordunun duraksadığı yerler.
Kitapta tek tek resmedilmişler...

Savaşta alınan menzilleri.
Oraların 500 yıl önceki görüntüleri.
Fotoğrafın olmadığı dönemde renkli minyatürlerle.
Gösterilmekte Menazilname'de...

Kitabın yazılımından tam 482 sene geçtiğinde.
İzmir'de 6 minyatür sanatçısı vererek el ele.
Sadık kalınarak minyatürlerin gerçeklerine.
116 minyatür 2019 senesinde çok güzel biçimde.
Yeniden yaratıldı Figen Gürsoy Atölyesi'nde...

Bu minyatürler sergilendi Aralık ayında.
İzmir Resim-Heykel Müzesi Salonları'nda.
Getirildi Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca kitap haline:
"Matrakçı Nasuh'un İzinde: Menazilname" ismiyle...


Menazilname Sergisi'nden bazı Minyatür fotoğrafları:
.

22 Aralık 2019 Pazar

KÜBA OTOMOBİLLERİ...



"Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden 
bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorundalar..."                                Fidel Castro, 1958
...............

Küba sömürülüyordu.
Tütünü, mısırı, kahvesi, muzu.
Bunlar dışarıya satılıyordu.
Birçok Amerikalı zengin oluşmuştu...

Küba halkı yoksuldu.
Tarlalarda çalışıyordu.
Gecekondularda oturuyordu.
Kıt-kanaat geçiniyordu...

Küba, ABD'ye çok yakındı.
1930-1960 yılları arası.
Küba'daki Amerikalılar çok varlıklıydı.
Otomobilleri de Amerika'dan alınıyordu...

Örneğin, 1958 yılında. 
Yaşayan Amerika'da.
Kübalılardan daha çok sayıda.
Amerikalı yaşıyordu Küba'da...

Her şey 1 Ocak 1959'da.
Başladı Revolucion'la.
Fidel Castro geldi.
30 yıllık diktatör Batista'yı devirdi...

Batista ile geçen 30 yılda.
Son model ve çok sayıda.
Amerikan arabası ithal edilmişti.
Ve Küba'ya girmişti...

Fidel Castro, 1959 Temmuz'unda:
"Cadillac kimseye iş sağlamıyor".
"Ülkenin zenginliğini arttırmıyor".
"Aksine, bunu azaltıyor..." dedi.

Castro bunu söyledi.
O dönemde Küba ülkesi.
125 bin tane ve çoğu yepyeni.
Amerikan Otomobiline sahipti...

O sırada ABD ambargo koydu.
Castro, Amerikan otomobili alımını durdurdu.
Amerikalılar Küba'yı terketti.
Otomobiller de Kübalılara verildi...

Ülkeye otomobil girmiyordu.
Dışarıdan da otomobil alınamıyordu.
Bu 125 bin otomobile.
Kübalılar gözleri gibi bakıyordu...

Önceleri yedek parça sıkıntısı çekildi.
Sonraları yedek parça da kalmadı.
Ama Kübalı ustalar yılmadı.
Ustalar ustalılaştı, çözüm üretimi başladı...

Günümüzde.
Küba ülkesinde.
60 binin üzerinde.
Eski Amerikan otomobili hareket halinde...

1940'lı modeller de.
1950'li modeller de.
Ve en yenisi 1959 modelde.
Birçok klasik Amerikan otomobili caddelerde...

Havana'nın caddelerinde.
Binlerce, renkli otomobil gezinmekte.
Limon sarısı, patlıcan moru, çingene pembesi.
Portakal turuncusu, gök mavisi, fıstık yeşili...

Eski model Ford'lar,  Chevrolet'ler.
Desoto'lar, Cadillac'lar, Buick'ler.
Plymouth'lar, Dodge'lar, Oldsmobil'ler.
Salına salına Havana'da gezinmekteler...

Hepsi pırıl pırıl, bakımlı, çok renkli.
Müthiş bir açık hava Otomobil Müzesi.
Sanki eski yıllara ait Hollywood film seti.
Havana'daki bu eski otomobil Galerisi...

Bizler de eski 6 Amerikan otomobili kiraladık.
Her otomobile 4'er kişi atladık.
Bir saat boyunca Havana sokaklarını turladık.
Hepimiz çocuklar gibi şendik, inanılmaz keyif aldık...

Benim bindiğim otomobil, fıstık yeşili.
1948 model, bir Chevrolet'di.
Şoförün kulağına eğildim ve dedim ki:
"Çaktırma, ben bu modelden iki yaş daha eski"...



Küba Otomobilleri Fotoğraflarım:

1959 öncesi Havana'da Amerikan Otomobilleri (video internetten) :
.

19 Aralık 2019 Perşembe

LA RAMPA...



- 16-17 Kasım 2019, Havana -

La Rampa.
Küba'nın başkenti Havana'da.
İsminden anlaşıldığı kadarıyla.
Bir yokuş, bir rampa...

Konakladığımız Casa'ya.
Çok yakındı bu La Rampa.
Hotel La Libre Havana'yla.
Atlantik kıyısındaki Malecon arasında...

Asıl adı "Avendida 23" bu uzun caddenin.
Başlıyor Havana'nın içinden geçen.
Almendares nehrinden.
Ya da başlıyor Malecon denilen yerden...

İşte bu uzun caddenin son kısmı.
Calle L (sokak) ile Okyanus kenarı.
Malecon bulvarı arası.
Havana'nın yokuşu yani La Rampa'sı...

La Rampa çok uzun bir yol değil.
Çok da fazla bir yokuş değil.
3 gidiş, 3 de gelişli.
Havana'nın önemli bir caddesi...

La Rampa caddesi.
Habana Vieja (eski Havana) semti.
Centro Habana (merkezi Havana) mahallesi
El Vedado (yeni Havana) arasında bir geçiş yeri.

Yukarıda Hotel La Libre'den başlıyor.
Aşağıda Hotel Nacional'de bitiyor.
Bu her iki Otel de.
Havana'nın en ünlü iki oteli olarak bilinmekte...

Fidel Castro, Devrim'den hemen sonra.
La Libre Otel'in Continental Suit odasında.
Devrim Komuta Karargâhı'nı burada.
Topladı bu Otelin 23. katında...

UNESCO Dünya Hafızası Ödülüne.
Lâyık görülmüş 9 yıl önce.
Bunlardan Nacional Otel, 2010 senesinde.
Şu tanınmış kişiler konaklamış bu Otelde:

R. Marciano, E. Fllyn, Naomi Campbell.
M. Brando, Ava Gardner, J.P. Sartre.
Rita Hayworth, Pierre Cardin, F. Astaire.
M. Legrand, F. Coppola, N. King Cole...

Bu meşhur Otellerin yanında.
Çok ünlü mekanlar var La Rampa'da.
Sinemalar, meşhur dondurmacı Coppelia.
Sofia Restoran, ünlü Jazz Kulübü La Zorra...

Bunların yanında.
Ben hayran kaldım kaldırımlarına.
Her sabah yürüdüğüm Havana'da.
La Rampa yokuşunda...

Bundan 56 yıl önce, 1963 senesinde.
Devrim'in hemen ertesinde.
Ev sahipliği yapmış bu bölge.
Uluslararası Mimarlar Kongresi'ne...

El ele vermiş tüm şehir estetisyenleri.
Güzelleştirmek bütün amaçları bu bölgeyi.
Öncelikle yapılmış Malecon Şelalesi.
Sonra da düzenlenmiş kaldırım mozaikleri...

Kaldırımlar o döneme özgü bir materyalle.
Kaplanmış Mozaik dökümle.
Döşenmiş her 5-10 metrede bir de.
Ressamların sanat eseri granit desenlerle...

Yürüdüğünüzde La Rampa kaldırımlarında.
Karşılaşıyorsunuz yerde 20 farklı modern tabloyla.
Toplamda 180 sanat yapısıyla.
Düzenlenmiş Küba'lı ressamlarca...

60 seneye yakın geçen bir zamanda.
Duruyor bu sanat eserleri bu kaldırımlarda.
Biraz eskimiş gibi görünüyorsa da.
Başka bir güzellik katıyor La Rampa'ya kanımca...


La Rampa Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipOERg5qIUgCOMZ5RF6Hn9oLI-ptgJ8Ku9Bym78LvP5dpmiYfPO_MMjQGaMdI_8MHg/photo/AF1QipP_hIZAPp5dhpUCl68UPLVXdxk_YYWevg1jJxby?key=NFU5TVktTGVkYTlxUnp6UHhsZzJya3owWFBSZjRR

.

16 Aralık 2019 Pazartesi

HAVANA 500...

- 16 ve 17 Kasım 2019, Havana -

...ve ben her gün biraz daha
gencim Havana'da
her gün biraz daha yitiriyor
ağzım dünyanın acılığını
her gün biraz daha yumuşuyor
çizgileri avuçlarımın

ve her gün biraz daha keyifle
türkü söyleyerek geçiyorum
Havana sokaklarından
somos sosyalistas palante palante
(biz sosyalistiz, ileri ileri)

Nazım Hikmet'in Havana Röportajı şiirinden -1961

...............

Sabah erkenden kalktığımda.
Havana'da.
Kaldığımız evin balkonundan baktığımda.
Kocaman bir otel gördüm karşımda...

1958 yılında.
Diktatör Batista zamanında.
Yapılmıştı 24 milyon dolar'a.
630 odalı ve Havana Hilton adıyla...

Küba Devrimi'nden sonra da.
Devletleştirilmişti 1960 yılında.
F. Castro tarafından değiştirilmişti adı da.
Havana Libre (Hür Havana) adıyla...

Bir yıl sonra da.
1961 yılında.
Nazım Hikmet kalmıştı burada.
Hür Havana Oteli'nin 24. katında...

Başladığı Havana'da La Libre Oteli'nde.
Ve Moskova'da bitirdiği 1961 senesinde.
Upuzun "Havana Röportajı" şiiri ile.
Anlatmıştı Küba'nın özgürlüğünü dizeleriyle...

2019 senesinde.
Küba'ya geldiğimizde.
Denk geldik.
Havana'nın tam 500. kuruluş yıl dönümüne...

Aslında Havana.
Kurulmuş 1517 yılında.
İspanyol fatihleri Conquistador'larca.
Batabano yakınlarında...

Ama şehrin yerini değiştirmişler.
Bugünkü yerine nakletmişler.
İki sene sonra.
1519'da...

Bu yıl 500. yaşını kutlayan.
Havana aslında doğal bir Liman.
Atlantik kıyısında.
Unesco Kültür Mirası arasında...

Tarihi meydanlar, renkli sokaklar.
Kolonial dönemden kalma binalar.
Neşeli, samimi, ruhları zengin insanlar.
Purolar, Rom'lar, klasik arabalar.
Müzikler, danslar hepsi Havana'dalar...

Kentin en çok gezilen yeri.
La Habana Vieja denilen tarihi bölgesi.
Tarihi Kilisesi ve İspanyol Vali evi.
E. Hemingway Oteli muhakkak gezilmeli...

El Capitolio denilen Meclisi.
Ulusal Güzel Sanatlar Müzesi.
Devrim Müzesi olan Batista'nın evi.
Ve de Atatürk Büstü, muhakkak görülmeli...

Eski Amerikan arabalarına binilmeli.
Plaza de la Revolucion görülmeli.
José Marti anıtı ziyaret edilmeli.
Che ve Cienfuegos'a bir selam verilmeli...

Bizim grup alış-verişe gitti.
Ben gitmedim, Centro Habana'yı gezdim.
Havana'nın belki en fakir bölgesi.
Ama o kadar eski ve renkli ki...

Hemingway'e, Havana'da yaşamanın sebebi ne?
Diye sorulduğunda, "sevdiğim nedeniyle".
Şeklinde yanıtlar ve ilave edermiş:
"Gerçek nedenini açıklamak zordur" dermiş...

Biz de Havana'yı gerçekten çok sevdik.
Nedenini düşündük, karar veremedik.
Eskiliği mi, sakinliği mi, renkliliği mi.
İnsanı mı, havası mı, suyu mu bilemedik...


Havana Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipMNMUfD7uJvtOXIM22D285uEx6UOfGjFCa1bCoLqmBE2Rzfm3I1qTcR3D22ySYX6A/photo/AF1QipN6tTRUxcRvTAp91AzisHY5NBUwoBvioq9Wry_r?key=T0NYNHJmWURadWxqZGxpaU5oSkdrUGR0RnBZODln
.

10 Aralık 2019 Salı

KÜBA GEZİMİZ-II



- 18-23 Kasım 2019, Küba -

"El pueblo unido camas vera jensido"
 (Örgütlü halkı  hiçbir kuvvet yenemez)

...............

Son yazımızda.
Günü batırmıştık Cienfuegos'ta.
Sonra da girip yataklarımıza.
Bir güzel dinlenmiştik Casa'larımızda...

Sabah gün doğmadan uyandım.
Karanlıkta uzunca bir yol aldım.
Gün doğarken deniz kenarındaydım.
Pek keyifli bir yürüyüş yaptım...

Cienfuegos'a.
"La Perla del Sul" deniliyor buralarda.
Yani.
"Güney'in İncisi" anlamında...

1850 yılında yalnızca.
6 tane bina varmış Cienfuegos'ta.
Günümüzde ise 150 bin kişi yaşamakta.
Bu kentte, Unesco Dünya Mirası'nda...

Karayip denizi'ne.
Küçük bir bağlantısı olan gölle.
Cienfuegos emniyetli bir liman kenti.
Kentsel tarihi merkezi ile güneyin incisi...

Küba Devrimi'ni yaratan.
Granma teknesi ile 1956'da karaya çıkan.
Fidel, Raul, Che ve Cienfuegos'tan.
Camillo Cienfuegos soyadını almış buradan...

Tüm gün bu güzel şehri geziyoruz.
Kolonial mimarisine hayran kalıyoruz.
Düzgün şehirciliğine imreniyoruz.
Güzel insanlarıyla beraber oluyoruz...

Öğlenden sonra.
Hareket ediyoruz Trinidad'a.
Açıkhava Müzesini andıran binalarıyla.
Oluyoruz bir arada...

İkindi zamanda.
Çıkıyoruz şehir dışına.
Karayib denizi kıyısında.
Ancon Plajı'na...

Uzun, nefis bir kumsalda.
Durgun bir deniz ve sıcak bir havada.
Denizin tadı çıkartılıyor.
Günbatımında Ahmet Haşim hatırlanıyor:

Sular sarardı, yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...

Akşam Küba Dostluk Derneği ile.
Gidiyoruz bir mahalle ziyaretine.
CDR (Comite Defens Revolution)
Yani Devrim Savunma Komitesi'ne...

Küba'daki 11 milyon insanın.
8.4 milyonu üye bu Komiteye.
Ülkenin gözü ve kulağı sanki.
Devrim Savunma Komite'si...

Çok sıcak karşılanıyoruz.
Üyelerle tanışıyoruz.
Komitenin yapısı anlatılıyor.
İnsanlar müzik ve dansla kaynaşıyor...

Sabah küçük, eski bir trenle.
Gideceğiz Şeker Vadisi'ne.
Gürültülü, nostaljik bir yolculukla.
Bir saatte ulaşıyoruz İznaga'ya...

Valle des los İngenios'un merkezi.
Burada 1850 senesinden beri.
Yapılıyor Şekerkamışı üretimi.
Yüz yıl kullanmışlar üretimde köleleri...

Köleler kaçmasın diye.
Yapmışlar 6 katlı bir kule.
Gözlemişler buradan kaçacak köleleri.
Kaçmaya teşebbüs edenlerin sonu belli...

Dönüşte Dünya Mirası Trinidad'dayız.
Playa Mayor çevresinde geziyoruz.
Renkli Trinidad'ı görüntülüyoruz.
Akşam da Chanchara'larımızı içiyoruz.
Küba Müziği ile de eğleniyoruz...

Sabah Casa'larımızda kahvaltı sonrasında
Hareket ediyoruz otobüsle Santa Clara'ya.
1958 yılında Che Guevara'yla.
Son dersin verildiği diktatör Batista'ya...

"Movimento 26 de Julio" sloganıyla.
Başlayan Direniş ayaklanması, 1953 yılında.
5 yıl sonra 1958 yılı Aralık ayında.
Zaferle sonlanıyor burada Santa Clara'da...

Zırhlı bir tren gönderir diktatör Batista.
Dolu olan 400 asker, subay ve ağır silahlarla.
Tren raylarını yerinden söktürür Che Guevara.
Bir buldozerle Santa Clara'da...

Tren Blindao (Zırhlı Tren) devam edemez yola.
400 asker teslim olur sıkı bir çatışma sonrasında.
Büyük bir Zafer kazanılır Santa Clara'da.
Bu olayın ardından Batista kaçar Amerika'ya...

Küba Devrimi bu olayla gerçekleşir.
Ülke bu tarihten sonra Sosyalizmle yönetilir.
Günümüzde tren raylarının söküldüğü yerde.
Vagonlar, anılar sergilenmektedir bir Müze'de...

10 yıl kadar sonra 1967 yılında.
Öldürülür Che Guevara, Bolivya'da.
Elleri kesilir, Fidel Castro'ya gönderilir.
Cesedi gizli bir yere gömülür...

Yıllar sonra bulunur cesedi Bolivya'da.
Bir hava alanında pistin hemen altında.
Cesedi getirilir Santa Clara'ya.
Defnedilir özel bir oda'da arkadaşlarıyla...

Onarım için bakımdaydı.
O nedenle göremedik Che'nin mezarını.
Ama gittik Che Anıtı'na.
Santa Che'lara'da (!)...
(not: bu benim bir isimlendirmemdir)

Gerçekten de Santa Chelara.
Bir Che Guevara.
Kenti aslında.
Dolu her yer Che'nin anısıyla...

Son durağımızdı Santa Clara.
Mola verdik yolda.
Cennet gibi bir yerde La Granjita'da.
Uzun bir otobüs yolculuğundan sonra da.
Gün batımında ulaştık yeniden Havana'ya...

Havana'da uyandık sabahın 04.00'ünde.
Önce uçtuk THY ile Venezuella'nın başkentine.
Havana-Caracas arası 2163 km.
Uçtuk bu mesafeyi 3 saatte...

İki saat de bekledik uçak içinde.
5 saat sonra başladık dönüşe.
Havana-Caracas-Caracas-İstanbul arası.
Toplam 19 saat bir yolculuk, bıktırası...


Küba Gezisi-II Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/u/0/share/AF1QipPZM4NY51fdyd_MIJCMZp7wNvDSXDTXZ71KovgGm0fbZDjQj5c8Kx8FsrAGXOjGsA/photo/AF1QipOLbbAPA_8y7rWw3vCs8Vxc2oHvTw4O1--4JJp7?key=VGtzX1I2RHZIT3hoUUM4bWs3aTlmQU90MTA3S0JR

.

6 Aralık 2019 Cuma

KÜBA GEZİMİZ-I


- 15-19 Kasım 2019 -

Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında...
                      Ahmed Hamdi Tanpınar

...............

Gecenin 02.00'sinde veda ettik İstanbul'a.
Kopenhag, Edinburgh, İzlanda yoluyla.
Grönland ve Halifax'dan girdik Kanada'ya.
Uçarak Amerika'nın doğu kıyısı boyunca...

Tampa-Florida üzerinde 15 saat sonra.
Günü doğurduk uçakta.
Ve ulaştık Küba'nın başkenti Havana'ya.
Yerel saatle 08.00 sularında...

Casa(ev)larımıza yerleştik.
Bol meyveli kahvaltımızı yaptık.
Kendimizi Havana'nın sokaklarına attık.
Büyük bir keyifle dolaştık...

Renkli, neşeli insanlar.
Eski model arabalar.
Canlı müzikler, hareketli danslar.
Kolonial binalar, dar sokaklar, geniş meydanlar...

İki gün Havana'daydık.
Üçüncü gün otobüsümüzle yola çıktık.
Üç saat yeşillikler içinde dere-tepe düz gittik.
Sonunda, adanın doğusunda Pinar del Rio'ya geldik...

Pinar, çamlık demek İspanyolca'da..
Rio da nehir, ırmak anlamında.
Çamlık da, ırmak da görmedik ama.
Dünyanın en nefis Puro'ları yapılıyor burada...

Yoldaşlar TC Puro Fabrikası'nı gezerken.
Ben Pinar del Rio'yu gezmenin.
Tadını çıkarttım.
Çok sütunlu, iki katlı binaları fotoğrafladım...

Sonra gittik kırsalda bir köye.
Korimakao isminde.
Bir Sanat köyü burası.
Küba'nın bir Kültür ve Sanat Projesi...

Kübalı gençler eğitiliyor burada.
Çeşitli sanat alanlarında.
Bir Modern Dans ve.
Müzik gösterisi yaptılar bize...

Sonrasında gittik cennet gibi bir yere.
Benito Camejo'nun Tütün Çiftiği'ne.
Dört başı mamur bir Çiftlik burası.
1999'dan beri Unesco Kültür Mirası...

Puro Tütünleri yetiştiriliyor burada.
5 nesilden beri bu topraklarda.
Fermente ediliyor muz yapraklarıyla barakalarda.
3 ay sonra da gönderiliyor fabrikalara...

Ardından bir başka Dünya Kültür Mirası listesi.
Dağlık ve yemyeşil ormanlık Vinales Vadisi.
Rumba müziği eşliğinde öğlen yemeği.
Kartallarla, akbabaların gökyüzü gösterisi...

Yemek sonrası, Renkli bir dağ ziyareti.
160 m boyu, 120 m yüksekliği olan bir kaya resmi.
Yapılmış 1960 öncesi.
Yumuşakçalardan insana, Küba'nın tarih öncesi gelişiminin bir simgesi...

Burada bir Pinacolada içmeye.
Bir kulübeye tesadüfen girdiğimizde.
Karşılaşıyoruz Bayraklarımız ve Atatürk posterleriyle.
Bursaspor ve de Göztepe simgeleriyle...

Seyir terasından son bir kez inceleme.
Muhteşem Vinales Vadisi'ni gözleme.
Sonrasında dönüyoruz otobüsümüzle.
Yeniden Havana'daki evlerimize...

Ertesi gün yolumuz adanın güneyine.
Karayip Denizi ve Domuzlar Körfezi'ne.
Ama önce adanın doğal rezervlerinden birine.
Cienaga de Zapata, Milli Parkı'nı ziyarete...

Küba'da hiçbir zehirli bitki veya yılan-çiyan yok.
Ülkenin tek tehlikeli yaratıkları burada.
Bir Timsah yetiştirme alanında.
Ve hepsi de kontrol altında...

Keyifle dolaşıyoruz yemyeşil bir alanda.
Küçüklü-büyüklü Timsahlar arasında.
Göletler, palmiyeler.
Bilmediğimiz envayı çeşit bitkiler...

Sonra ulaşıyoruz Karayip Denizi'ne.
Kristal mavisi sularla birlikte.
Öğlen yemeği burada bir plajın dibinde.
Çeşitli kuşlarla iç içe...

Sonra hareket Domuzlar Körfezi'ne.
CIA önderliğinde, 1500 eğitilmiş askerle.
16 Nisan 1961'de Giron köyü sahilinde.
Savaşta ABD'ye tek mağlubiyeti tattırmış yere...

Giron köyü ve Müzesi bir kahramanlık simgesi.
Veda ederek bu tarihi şehre.
Şeker kamışı tarlaları arasında bir seyahatle.
Günbatımında ulaşıyoruz Cienfuegos kentine...

Gezinin ikinci bölümü de.
Bir sonraki bölümde...


KübaGezisi-I Fotoğraflarım:
.

2 Aralık 2019 Pazartesi

KÜBA...



- 16-24 Kasım 2019 -

"Küba, bağımsız ve egemen bir sosyalist işçi devletidir.
Siyasi özgürlük, sosyal adalet, bireysel ve kolektif refah ve
insani dayanışma adına herkesin katılımı ile
ve herkesin iyiliği için örgütlenen
birleşmiş ve demokratik bir Cumhuriyet olarak kurulmuştur".
(Küba Cumhuriyeti Anayasası 1. maddesi)

...............

Küba.
Atlantik denizinde bir ada.
ABD kıyılarında.
Florida'nın hemen yakınında...

Haiti'ye 77 km.
Jamaika'ya 140 km.
ABD'ne 180 km.
Meksika'ya 200 km uzaklıkta...

İstanbul-Havana.
9976 km kuş uçuşuyla.
Bu uçuş uçakla.
13-14 saat almakta...

Türkiye'nin 1/7'si büyüklükte bu adada.
12 milyon kişi yaşamakta.
Başkenti Havana.
Nüfusu 2.5 milyon civarında...

Kristof Kolomb çıkmış ilk defa. 
Hindistan sanarak Küba'ya.
200 bin civarında yerli yaşayan bu adaya.
1492 yılında...

Bir yıl geçtiğinde.
1500 kişi ve 17 gemiyle.
Portekiz ve İspanyollar gelmişler. 
Adayı işgal etmişler...

Buranın Hindistan olmadığı.
Bir ada olduğu.
1508 yılında anlaşıldı.
1511'de Kolomb'un oğlu adaya Vali olarak atandı...

Yeni Vali, yerliler tarafından dostça karşılanır.
Karşılama töreninin ardından çoğu öldürülür.
Şefleri katliamdan kurtulur.
İspanyollara karşı aylarca direnilir...

İspanyol sömürgesi 300 yıl kadar sürer.
Sömürge idaresine direniş.
19 Mayıs 1895'te tekrar başlar.
Bağımsızlık öncüsü Jose Marti öldürülür...

1898'de İspanyol hakimiyeti sona erer.
Ancak bu kez de ABD devreye girer.
1902 yılında Küba'yı işgal eder.
Sözde, bir Küba Cumhuriyeti kurulur...

ABD'li zenginler Küba'ya yerleşir.
Tarım ürünleri gözdedir.
Şeker kamışı, tütün, muz üretilir.
Ucuza mal edilir, ABD'ye gönderilir...

ABD sömürgesi de 50 yıl kadar sürer.
Diktatör Batista, 30 yıl ülkeyi yönetir.
Fidel, Raul Cienfuegos ve Che birleşir.
26 Temmuz 1953'te Devrim harekatı başlatılır...

1 Ocak 1959 tarihinde. 
Batista rejimi devrilir.
Sosyalist Devrim gerçekleştirilir.
Küba'ya özgürlük getirilir...

ABD'nin reaksiyonu serttir.
Küba'dan şeker alımına son verilir.
Diplomatik ilişkiler kesilir.
Ekonomik ve ticari abluka başlatılır...

Bunlara rağmen Küba Devrimi sürer.
Yönetim, Sağlık, Eğitim, Barınma reformları gerçekleşir.
ABD ile kötü ilişkiler 60 yıldır devam eder.
Ekonomi sürekli kötüye gider...

Renkli, sevimli, neşeli İnsanlarıyla.
Puro'suyla, Rom'uyla, Mojito'suyla.
Rumba, Cha Cha Cha ve Salsa danslarıyla.
Kolonial binaları, eski Amerikan arabalarıyla.
Masmavi Denizi, yemyeşil Topraklarıyla.
Görülesi bir ada Küba...

Günümüzde mahalle örgütlenmeleriyle.
Eğitime verdiği önemle.
Sağlık alanında aldığı merhalelerle.
Sanat ve Spordaki ilerlemeleriyle güzel bir ülke...

Bir de.
ABD keşke.
Şu abluka ve ambargo'ya.
Bir son verebilse...


Küba fotoğrafları (şimdilik internetten):

Fidel Castro konuşması:


.

14 Kasım 2019 Perşembe

CEYHUN ATUF KANSU...



1919 doğumluydu.
Bir Cumhuriyet aydınıydı.
Babası da bir Cumhuriyet inkilâpcısı.
Nafi Atıf Kansu'ydu...
https://yucel-tanyeri.blogspot.com/2017/11/nafi-atuf-bey.html

Ceyhun Atuf bir Hekimdi.
Ayrıca bir Şairdi.
Çocuklar ve onların hastalıkları.
İlgi alanıydı....

Altındağ'da.
Turhal'da.
Ve Etimesgut'da yıllarca.
Uğraşmıştı hep Çocuk hastalıklarıyla...

Ali'lerin kızı Emine.
Yusuflar'ın Kadir'i.
Onun emmisinin Durdu'su, Döne'si.
Kızamıktan ölmüştü bir kış gecesi...

Tek tek saymıştı.
Yirmi üç çocuk ölmüştü.
Güllü Gülizar da ölmüştü.
Oğlanlar dal'dı, kızlar çiçek'ti...

Çocukların hastalanması.
Hele hele de ölmesi.
Onu çok üzerdi.
Bu hekimi, bu şairi...

Bir Köy Öğretmeninin.
Ölürken öğrencileri için.
Şefik Sınığ'ın son sözleriydi.
"Buraya getirin dünyanın bütün çiçeklerini".

Bunu duymuştu.
Ceyhun Atuf Kansu.
Çok duygulanmıştı.
Eline aldı, kalemi kağıdı...

Ve Şefik Sınığ'ın duygusuyla.
Şu dizeleri yazdı:

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin.. Ve sonra öleceğim.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları..
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağı'na göçen,
Yörükler yaylasında Toroslar'da eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya...


İşte bu dizelerin şairi.
Ve onun Portrelerinden oluşan bir Sergi.
Doğumunun 100. yılında.
Bugün açıldı Ankara'da.
Çankaya Çağdaş Sanatlar'da...


Ceyhun Atuf Kansu Sergisinden fotoğraflar:
https://photos.google.com/share/AF1QipPpTB96KR_gWz8a1DAZTrcabWHtjqICHVMIAvNI_1ILBSQxqD5OG1iNN_8ny9z5RA/photo/AF1QipP6Esb4KU_E2Sgrul-sPKwsrFU5A2TULqdWdy7f?key=anBMS0dFbF9rSkZGRWI2Nk50XzFWRUJNQ2RUQjN3
.

11 Kasım 2019 Pazartesi

AİNESİ İŞ'DİR...



"Siyasi ve Askerî zaferler
Ne kadar büyük olurlarsa olsunlar
İktisadî zaferlerle taçlandırılmazlarsa
Meydana gelen zaferler devamlı olamaz".
Mustafa Kemal Atatürk
...............

1923 senesiydi.
Cumhuriyet henüz ilan edilmemişti.
17 Şubat 1923 tarihinde.
İktisat Kongresi toplandı İzmir'de...

Gazi Mustafa Kemal, kongre açılışında:
"Tam bağımsızlıktan söz edebilmek için,
Ulusal egemenlikle iktisadi egemenliğin
Birlikte düşünülmesi gerektiğini" söyledi...

İzmir İktisat Kongresi'nde.
Alınan kararlardan biri de.
Yeni kurulacak ülkede.
Ulusal Bankaların kurulmasıydı...

İlk adım, Kongreden hemen sonra atılmıştı.
29 Ekim 1923'te Cumhuriyet kuruldu.
10 ay sonra da 26 Ağustos 1924'te.
Türkiye İş Bankası açıldı...

Bir milyon TL sermaye ile işe başlanmıştı.
Sermayenin 250 bin TL'sı.
Atatürk tarafından ödenmişti.
Diğer kısmı halkın mütevazi birikimlerinden oluşmuştu...

Millî'lik önemliydi.
Çeşitli yollarla tasarruf özendirildi.
Bankanın gelirleri arttırıldı.
Ve biriken paralarla yatırımlara başlandı...

Demiryolları, köprüler yapıldı.
Sanayi'ye ağırlık verildi.
Fabrikalar açıldı.
İstihdam alanları yaratıldı...

İlk 10 yılda hayli mesafe alındı.
Ülke çapında birçok şube açıldı.
Üreticiye destek verildi.
Yerli mallara rağbet arttı...

Bu arada 1924'de Bankanın ilk merkezi.
Kılıç Ali'nin evinde kurulmuştu.
Sonra, 1926 yılında Ankara'da.
Taşınıldı kirayla ikinci bir binaya...

Bankanın kuruluşundan 5 yıl sonra.
1929 yılı Haziran ayında.
Genel Müdürlük taşındı Ulus'a.
Ulusal Mimari akımlı görkemli binasına...

İşte bu binanın ilk üç katında.
Bir Müze açıldı bu yılın Mayıs ayında.
"İktisadi Bağımsızlık Müzesi" adıyla.
Ankara'nın artık tarih olmuş binasında...

Geziyorsunuz görkemli bir yapıda.
Tarihi alanlarda, muhteşem mekânlarda.
Atatürk'le, İnönü'yle, Bayar'la.
Sanki Cumhuriyetin ilk yıllarında...

Tanık oluyorsunuz o yıllarda.
Ülkenin ilk durumuna.
Duyulan heyecana, yapılan atılıma.
Ve yoklukta başarılanlara gururla...

Yoktan var edilen Ankara gibi.
Yoktan var edilen Ekonomimizi.
Görebilmek için geçirdiğimiz tarihi süreci.
İyi bir adres, İktisadi Bağımsızlık Müzesi.

Lütfen geniş bir zaman ayırın.
Muhteşem bir mekânla birlikte olun.
Yazıları, fotoğrafları dikkatle inceleyin.
Nereden nereye gelmişiz siz karar verin...

Benden söylemesi:
Bu güzel sergi yıl sonunda kapanıyor.
"Daha 1.5 ay zaman var" demeyin.
İlk fırsatta bu Sergiyi gezin...

Gezdiniz  gezdiniz, eğer gezmez iseniz.
Ayni binada "İstiklâl Mücadelesinin 100. Yılı".
Ve "Nazım'a Yolculuk" isimli
İki muhteşem Sergiyi de kaçırdınız demektir...



İktisadi Bağımsızlık Müzesi Sergisi Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipMcwtITwQyFQ2S-PRrb8ndBCBT3RhCOfDfMx_OTvSgaRA6o-iIAXcufH5kKW-Flag/photo/AF1QipNDUFPootlBEJJaBKEbbcwTFLjtgLEO7BzZ1OwX?key=SGxWdHhVN3VqandXVjIxWWpnM0VkZjVFN3RaV2d3
.

6 Kasım 2019 Çarşamba

OSMAN BAYATLI...



1892 yılında.
Doğdu Kırkağaç'ta.
Kırkağaç İptidasi ve Rüştiyesi'ni bitirdi.
1913'de Muallim oldu...

İlk görev yeri.
Soma Muallim Mektebi.
Muallimliği idi.
1919 başında Kırkağaç'a döndü...

12 Haziran 1919 tarihiydi.
Yunanlılar Bergama'ya girdi.
O sırada İzmir'de Resmî görevi.
Sıhhiye Mektebi Başmuallimliği idi...

1923'te Bergama'ya yeni görev yerine.
Gazipaşa Numune Mektebi'ne.
Müdür olarak tayini çiktı.
Cumhuriyet Öğretmeni olarak görev yapacaktı.

İzci takımı kurdu.
Trampet takımı oluşturdu.
Şarkı ve türküleri derledi.
Yöresel şifalı otları belirledi...

Bergama yöresi.
Tarih, Sanat ve Folkloru'nu inceledi.
Yöresel adetleri derledi.
Bu konularda 24 kitap neşretti...

Çarşı Camisi'nin avlusunda.
Yerleşti bir odaya.
Burayı doldurdu çok sayıda kitapla.
Çevirdi burasını bir Bilim Yuvası'na...

Türk Tarih Kongresi'nde bildiri sundu.
1934'de Bergama Halkevi'ni açtı.
15 kadın, 429 erkek üyesi vardı.
Uzun yıllar Halkevi Başkanlığı yaptı...

İlk Kermes yeni ülkede.
Yapıldı Bergama ilçesinde.
Halk Oyunları'yla, Deve Güreşleri'yle.
Yarışmalarla, çeşitli eğlencelerle...

Alevi-Tahtacılar'dan, köylülerden.
Malzemeler topladı.
Yeni ülkenin ilk Etnografya Müzesini.
Kuran Cumhuriyet öncüsüydü...

Arkeoloji ile de ilgileniyordu.
Sık sık Akropol'e çıkıyordu.
Almanlarla ilişki kurdu.
Eserlerin korunmasına öncü oldu...

Atatürk, 13 Nisan 1934'de.
Tarihi yerleri ziyaret için Bergama'ya gitti.
Osman Bayatlı ona eşlik etti.
Kente bir Müze yapılmasını önerdi...

Atatürk bu öneriyi.
Kabul etti.
İki yıl sonra da 1936'da.
Müze açıldı Bergama'da...

Müze yapılana kadar geçen sürede.
Eserlerin korunduğu yerde.
Muhafız Memuru olarak görev yaptı.
Sonra da Müze Müdürü olarak atandı...

Yöresel bir Kültür Devrimcisi'ydi.
1957 senesinde. 
Türkiye Müzeleri Millî Komitesi'ne.
Üye seçildi...

Öldüğü 15 Nisan 1958'e.
Kadar 22 yıl süreyle.
Bergama Müze Müdürlüğü'ndeki.
Görevine devam etti...

Bergama'ya giderseniz.
Arkeoloji-Etnografya Müzesi'ni geziniz.
Osman Bayatlı'nın kaldırımdaki.
Büstüne de bir selam vermeyi ihmal etmeyiniz...


Bergama Arkeoloji Müzesi Fotoğraflarım:

.