YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

23 Haziran 2016 Perşembe

POKHARA...


Yeterince kalmıştık.
Katmandu'da.
Ayrılacaktık.
Gidecektik Pokhara'ya...

Sabah erkenden kalktık.
Otobüs garajına ulaştık.
2-3 saatte ancak.
Şehirden uzaklaştık...

Yaklaşık 200 km yol yapacağız.
Dağları, ırmakları aşacağız.
Sık molalar vereceğiz.
Sonunda Pokhara'ya ulaşacağız...

2 saatte Katmandu'dan çıkarak.
Seti Gandaki'yi (Beyaz Nehir) geçerek.
8 saat aradan sonra.
Ulaşabildik Pokhara'ya...

Üçüncü büyük şehir Pokhara.
Katmandu ve Biratnagar'dan sonra.
Bir Turizm kenti aslında.
Ülkenin en pahalı kenti durumunda...

Turizm bölgesi olmasının sebebi.
Pokhara'nın iki önemli ögesi.
Yüksek rakımlı dağları. 
Ve müthiş güzel gölleri...

8000 metrenin üzerinde.
Annapurna, Manaslu ve Dhaulagiri.
İsimli üç ulu dağın zirvesiyle.
Pokhara sahip müthiş bir görüntüye...

Bu dağların çevresi.
Ya da zirveleri.
İmkân veriyor birçok turiste.
Dağların çevresinde trekking'e...

4.5 km kare yüz ölçümüyle.
Rengârenk tekneleriyle.
Ve olağanüstü güzelliğiyle.
Geliyor turistler Phewa gölünü görmeye...

Phewa gölünün sakin suları.
Bir anda yorgunluğumuzu aldı.
Binerek altı dümdüz, renkli teknelere.
Gezintiye çıktık Phewa gölünde...

Yemyeşil ve durgun suları.
Renkli kayıkları, güzelim kuşları.
Gür ormanları, 8000'lik yalçın dağları.
İle Pokhara, cennetten bir parça olmalı...


Pokhara fotoğraflarım:
.



20 Haziran 2016 Pazartesi

KATMANDU'NUN RENKLERİ...


Katmandu.
Aşırı bir kalabalık.
Yoğun bir trafik.
Çokca da kirlilik...

Bunun dışında.
Gürültü, patırtı.
İnsan çokluğu.
Ve toz bolluğu...

Tüm bu olumsuzluklara.
Yokluklara, yoksulluklara.
Rağmen gidilesi, görülesi.
İlginç bir yerleşim yeri...

Farklı bir yer.
Kalabalık insan yapısıyla.
Stupa'larının bolluğuyla.
Renklerinin çokluğuyla...

Katmandu'nun en güzel yanı.
Renklerin karmaşası.
Her taraf sanki bir gökkuşağı.
Mavisi, beyazı, kırmızısı, sarısı...

Son yazımızda.
Yer vermiştik ahşaplara.
Tahta oymalara.
Ve onların monoton renkli fotoğraflarına...

Şimdi dilerseniz biraz.
Tek renklilikten kurtulalım.
Katmandu'nun.
Farklı renklerine bakalım...


Katmandu'nun renkleri fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/6296720646326498449#6296745568247476418

.

16 Haziran 2016 Perşembe

KATMANDU AHŞAP İŞLEMELERİ...


Deprem vurmuştu.
Katmandu'yu.
Tam bir yıl önce.
7.9 şiddetinde...

Büyük yıkım olmuştu.
Birçok bina hasar görmüştü.
Birçok insan yaralanmış.
Binlerce insan ölmüştü...

Bir yıl sonra.
Katmandu'ya ulaştığımızda.
Depremin görüntüleri.
Büyük ölçüde düzeltilmişti...

Yer yer yıkık binalar vardı.
Enkazları halâ kaldırılmamıştı.
Bir kısmı desteklerle ayaktaydı.
Yapıların bazılarına girmek yasaklanmıştı...

Daha önce gördüğüm.
Ve çok sevdiğim.
Katmandu insanları durgundu.
Eski neşeleri pek yoktu...

Durbar Meydanı.
Tarihi Patan ve Bakhtapur alanları.
Büyük oranda yitirmişti varlığını.
Ve kalmamıştı eski canlılığı...

Katmandu'nun bir alımlı yanı.
Ahşap oymaları.
Her taraf bunlarla dolu.
Bunlarla kaplı...

Pencereler, kapılar.
Saraylar, tapınaklar.
Evler, manastırlar.
Ahşap oymalarla kaplılar...

Bir ulusal sanat bu.
Ahşap işlemesi, oymacılığı.
En az 800 yıllık.
Bir Newari geleneği...

El emeği, göz nuru hepsi.
O denli güzel işleniyor.
O kadar görkemli görünüyor.
Bakması bile büyük keyif veriyor...


Katmandu ahşap işlemeleri fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/6296390482266779281#6296653590943826114
.



14 Haziran 2016 Salı

NAMASTE...


Hazırlıkları yapmıştık.
Ankara-Doha-Katmandu.
Biletlerimizi almıştık.
Şimdi biraz hava atmalıydık...

Dağcı yeğenim Tunç Fındık'ı aradım.
"Tunç, Katmandu'ya biletimi aldım".
"Bahar'da şöyle bi 8000'lik yapayım".
"Gasherbrum-II'ye tırmanayım" dedim...

Tunç gayet sakin.
"Keşe bir sorsaydın Dayı" dedi.
"Gasherbrum-II dağı".
"Pakistanda'ydı be Dayı..."

İşte aynen böyle.
Boyuna bakmadan, bilmeden.
Hava atmaya kalkarsan.
Hele bir de bilenine rastlarsan!..

Neyse, şimdi sizlere.
"Nepal'e gittik".
"Sagarmatha dağına".
"Bi güzel tırmandık" desem...

Eminim ki küçümsersiniz.
70 yaşında bu tırmansa, tırmansa.
Bin metreye belki tırmanmıştır dersiniz.
Ama Sagarmatha'nın Everest olduğunu bilmezsiniz...

Her şey bir yana.
Başlayalım Nepal yolculuğuna.
Abartmadan ve sapmadan yalana.
Tane tane sırasıyla anlatmaya...

Ayrılırken yazmıştım.
"Namaste demeye gidiyorum" demiştim.
"Namaste"nin manası.
Biliyorsunuz "merhaba" anlamı...

Katmandu'nun Tribhuvan havaalanına.
İndik sabahın ilk ışıklarında.
Sevgili Rehberimiz Raj karşıladı bizi.
"Namaste" deyip, boynumuza geçirdi çiçekleri...

Hızla Katmandu'ya geçtik.
Hemen sokaklara döküldük.
Nepal'in dünya güzeli, sevimli insanlarına.
Yürekten bir "Namaste" dedik...


Katmandu insanları fotoğraflarım:

https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/6295983832277009937#6295983860253771858
.

13 Haziran 2016 Pazartesi

YAVUTHANE...


İzmir'lilerin ad verdikleri.
Bir mekân.
Yahudihane.
Ya da Yavuthane'ler...

16. yüzyıldan itibaren.
İzmir'e gelmişler.
Kadifekale eteklerine yerleşmişler.
Yahudiler...

Yavuthane'ler.
18. ve 19. yy'dan itibaren.
Yoksullaşan Musevi vatandaşlarımızın.
Özel bir yerleşim birimi...

Önceleri.
Bekârları barındıran.
Tek odalı.
Yerleşim yerleri buraları...

Sonraları.
Bekârların ve yoksulların.
Yerleşim alanları.
Ya da toplu konutları...

1918 yılında.
Musevilere ait.
78 tane.
Bekâr odası varmış...

Ayni yıllarda.
Müslümanlara, Rumlara.
Ve Ermeni vatandaşlara.
Ait "aile evleri" de var Smyrna'da...

Yoksul Musevilere.
Ait bu evlere.
"Kortejo" denilmekte.
Bu da "avlu" anlamında bir kelime...

Sosyal bir mesken aslında Yavuthane.
Tek kapıyla girilen içeriye.
Ortak bir avlu etrafında sıralanan.
Oluşuyor tek odalı barınaklardan...

Yavuthanelerde.
Isınma da, yemek içmek de.
Temizlik de, ibadet de.
Karşılanıyor ortak yerlerde...

İşte, bu Yavuthane'lerin son örneğinde.
Basmane'de.
Manisa-Akhisar Oteli'nde.
Bir Fotoğraf Sergisi açıldı bu ay içinde...

İzmir Fotoğraf Derneği'nden.
Değerli Gazeteci arkadaşım.
Lütfü Dağtaş önderliğinde.
"Yavuthanede Yaşam Var" başlığı ile...

Sevgili Lütfü Dağtaş.
İki yıl çalışmış.
71 kültür insanını.
Bu mekâna taşımış...

Onları görüntülemiş.
Eski Yavuthane'de.
Şimdiki Manisa-Akhisar Oteli'nde.
150 yıllık bir yapının içerisinde...

Tiyatro'dan, sinema'dan, edebiyatcılardan.
Fotoğraf sanatçılarından, yazarlardan.
Müzisyenlerden, karikatür sanatçılarından.
Oluşuyor bu sergi birçok kültür insanından...

Kaybolmaya yüz tutmuş bir mekânda.
Yavuthane denilen bir binada.
Birçok sanatçının fotoğraflarıyla.
Geçmişe kısa bir yolculuk yapılmakta...

Sevgili Lütfü Dağtaş'ın.
Sanat fotoğraflarıyla...



Yavuthanede Yaşam Var fotoğrafları:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/6294584731290519681#6294594616701729906

Lütfü Dağtaş "Yavuthanede Yaşam" TV sohbeti:
https://www.youtube.com/watch?v=lWeve1b0r3U&feature=youtu.be
.


9 Haziran 2016 Perşembe

ULUCANLAR CEZAEVİ'NDE...


bugün pazar.
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben...
bahtiyarım...
                             Nazım Hikmet
……………

Ulucanlar Cezaevi.
1925 senesinin.
Türkiye Cumhuriyeti’nin.
İlk Hapishanesi…

Askeri Depo olarak inşa edilmiş önce.
1923 senesinde.
İki yıl içinde.
Çevrilmiş bir Hapishaneye…

81 yıl geçmiş.
2006 yılında kapatılmış.
4 yıl sonra da.
Müze olarak yeniden açılmış…

Buranın son 50 yılını.
Üç aşağı, beş yukarı.
Biliyorduk.
Üzüntüyle uzaktan izliyorduk…

Bu hafta sonunda da.
Dr. İlhan Erkan’la.
Ulucanlar’ın karanlık koridorlarında.
Volta attık üzüntüyle, sıkıntıyla…

Gazeteciler, askerler, siyasiler.
Dinciler, şairler, kürtçüler
Sinemacılar, yazarlar, sağcılar, solcular.
Adi suçlardan yatanlar hep buradalar…

Dar ve karanlık koridorlar.
Ranzalar, geniş  geniş koğuşlar.
Tek kişilik daracık hücreler.
Özel odalarda eziyet görenler…

Necip Fazıl’lar, Muhsin Yazıcıoğlu’lar.
Osman Bölükbaşı’lar, Fakir Baykurt’lar.
Hüseyin Cahit Yalçın’lar, Yusuf Aslan’lar.
Cevat Şakir Kabaağaçlı’lar, Hüseyin İnan’lar…

İskilipli Atıf Hoca’lar, Sırrı Sakık’lar.
Leyla Zana’lar, Necdet Adalı’lar.
Mustafa Pehlivanoğlu’lar, Mahmut Alınak’lar.
Daha bir sürü ismi unutulanlar…

Bülent Ecevit’ler, Cüneyt Arcayürek’ler.
Metin Toker’ler, Hatip Dicle’ler.
Nazım Hikmet’ler, Yılmaz Güney’ler.
Yaşar Kemal’ler, Kemal Tahir’ler…

Deniz Gezmiş’ler, Yüksel Serdengeçti’ler.
Talat Aydemir’ler, Erdal Eren’ler.
Dövülenler, küfredilenler, eziyet edilenler.
Kazara öldürülenler hepsi bu cezaevindeler…

Suçsuz olup yatan da, cezasını çekip bırakılan da.
Boynuna idam fermanı asılan da.
Dövülerek yaşamı sonlandırılan da.
Cumhuriyetle yaşıt Ulucanlar’da…

Türk siyasi tarihimizin.
Kısa bir özeti burada.
Ulucanlar'da.
Halâ ibret alınmasa da...

Şu dünyada.
Keşke suç da olmasa.
Ceza da.
Ulucanlar da…


Eski Ulucanlar Cezaevi Fotoğraflarım:
.

5 Haziran 2016 Pazar

TÜREV BERKİ İLE...


Cumhuriyetin başlarıdır.
Olay yeri İnebolu’dur.
Olay arazi ihtilâfıdır.
Vatandaş Mahkemeye başvurur…

Mahkeme sonlanır.
Vatandaş haklıdır.
Vatandaşın hakkı gözetilir.
Haksızlığın giderilmesi yönünde karar verilir…

Zaman geçer.
Günler, aylar, haftalar geçer.
Bugün git, yarın gel” derler.
Vatandaşın hakkını bir türlü ödemezler…

Vatandaş bıkar.
Tekrar Hâkimin huzuruna çıkar.
Malmüdürü ödeme yapmıyor” diye yakınır.
Hâkim hemen karar alır…

Ertesi gün olur.
Hâkim yanına İcra memurunu alır.
Sabah erken Malmüdürlüğü kapısına varır.
Aldığı karar gereği kapıya kilit vurdurur…

Malmüdürlüğü memurları gelir.
Kapıda haciz mührü vardır.
Bu karar hayret ve şaşkınlık yaratır.
Devlet’in haczedilmesi olacak iş midir…

Haber Ankara’ya ulaşır.
Yer yerinden oynar.
Devletin Hâkiminin, Devleti haczetmesi.
O dönemde olacak bir iş değildir…

Konu Atatürk’e kadar gider.
Atatürk, Adalet Vekilini arar.
Mahmut Esat Bozkurt’un.
Fikrini sorar…

Mahmut Esat Bozkurt :
Efendim, hadise genç bir Hâkimin”.
Acemi bir kararıdır”.
Gereğini yapıyoruz” der…

Atatürk konuyu bilmektedir.
Adalet Vekiline:
Esat, bence Hâkim”.
Doğru karar vermiş” der…

Ve ilâve eder:
Ben senin yerinde olsam”.
O Hâkimi ödüllendirir”.
Ankara’da Yüksek Mahkemenin başına getiririm” der…

İnebolu’nun genç Hâkiminin ismi.
Ali Himmet Bey’dir.
Ali Himmet Bey ödüllendirilir.
Şura-yı Evkaf Başkanlığı’na getirilir…

Ali Himmet Bey sonrasında İstanbul’da.
Asliye Hukuk Mahkemesi Reisliği.
Ve Temyiz Mahkemesi (Yargıtay) üyesi.
Görevlerine getirilir…

Yargıtay üyesi Ali Himmet Bey.
Soyadı Yasası sırasında “Berki” soyadını aldı.
İki oğlu Hukuk Profesörü oldu.
Diğer oğlu da Hâkim olarak görev yaptı…

Ali Himmet Berki’nin.
Torunlarından birisiyle.
Sevgili Türev Berki ile.
Bir sunum yaptık birlikte…

Başkent Üniversitesi.
3. Otoloji-Odyoloji Kongresi.
Ankara’da yapıldı.
Geçen hafta içinde…

Yaşlılarda İşitme Kayıpları’nın tartışıldığı bu Kongrenin.
Açılışında “Beethoven’in Sağırlığı”nı inceledik.
Onun hastalıklarına değindik.
Müziğindeki etkilerini dile getirdik…

Prof. Türev Berki.
Hacettepe Üniversitesi.
Güzel Sanatlar Enstitüsü Müzik Teorileri.
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi…

Sevgili Türev, mesleğinin ehli.
Genç ve iyi bir Öğretici.
Mükemmel bir icracı.
Ve sunumumuza büyük bir renk kattı…

Nereden nereye.
Osmanlı Devletinin saygın bir Kadısı'ndan.
Cumhuriyete ve onun yetiştirdiği Hâkimlere.
Ve oradan çağdaş bir Müzisyenine…


Beethoven'in Sağırlığı sunumu Fotoğraflarımız:

.