YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

30 Aralık 2010 Perşembe

PERİTO MORENO BUZULU...


Tadı damağımızda kalmıştı.
Doyamamıştık keyfine.
Ve de görüntüsüne.
Viedma Buzulu’nun...

Bir başka buzul vardı.
Görmek için bu kez sırada.
Ertesi gün.
Yine Los Glacieros Milli Parkı’nda…

Bir Alman Jeolog keşfetmiş.
Bu buzulu.
And dağlarında.
Önceleri Bismarc Buzulu demişler.

Sonra değiştirmişler bu ismi.
Perito Moreno Buzulu ismini vermişler.
Arjantin’li Bilim adamı ve Antropolog.
Francisco P. Moreno’nun anısına…

Denizden 1500 m. yükseklikte.
60 km. uzunluğunda.
5 km. eninde bu buzul.
250 km2 lik bir yer kaplıyor.

Sürekli olarak büyüyor.
Perito Moreno buzulu.
Her gün yaklaşık 1 m. ilerliyor.
Önündeki Macellan yarımadasına doğru…

İkiye ayırıyor buraya ulaştığında.
Koca Arjantin gölünü.
Bu buzul kitlesi.
Güney ve kuzey kolları olarak…

Sürekli olarak kırılıyor burada buzul.
Büyük çatırdamalarla, gürültülerle.
Buzulların kopmalarını görüyorsunuz.
Ve gölde oluşan dalgaları izliyorsunuz.

İnanılmaz keyifli bir gösteri bu.
Her an tanık oluyorsunuz.
Buzulun kırılmalarına.
Ve doğanın gücüne…

Zaman zaman tıkanıyormuş.
Gölün iki yanını ayıran.
Buzulun ön kısmından oluşmuş.
Bu kanal…

Sular yükselmeye başlıyormuş.
Bu durumda.
Gölün güney bölümünde.
Her geçen gün…

Ve gün gelip kırılıyormuş.
Büyük bir çatırtıyla.
Ve olağanüstü görüntüsüyle.
Buzulun bu bölümü…

Değişken zamanlarda oluyormuş.
Bu muhteşem gösteri.
Tüm dünyadan geliyorlarmış buraya.
Birçok belgeselciler, fotoğrafçılar…

Bizler göremedik tabii ki.
Bu doğa olayını.
Ama keyifle seyreyledik.
Buzulun her iki yanını…

Platformlar yapmışlar.
Milli Parkın içine.
Buzulu gezmek için.
Kırılmaları seyretmek için…

5 km boyunca yürüdük.
Buzulun hemen önünde.
Yakından gördük.
Buzulu ve buzul kırılmalarını.

Sonra tekneyle yanaştık.
Bu unutulmaz mavi-beyaz buzula.
Kuzey bölümünden.
Kopmaları izledik 60 m. aşağıdan…

Üzüntüyle ayrıldık.
Perito Moreno buzulundan.
Tadını alamadan.
Üzerinde biraz olsun dolaşmadan…

Perito Moreno Buzul fotoğrafları için:
https://photos.google.com/share/AF1QipPWRXYHrvi-FfdvKuB65qnmJHR04kKgkD2OgRfOveHwVW4Oh8TJc0gRTdQffBuE3Q/photo/AF1QipOsa3kXFVeSA9oKBfBSpyCT1H-YxzQMWLjtCYVM?key=Z2dHS2IwSVR4TjlfM0hldzA5VkhsNFZ0YnpnSDdR

.

26 Aralık 2010 Pazar

BUZULDA YÜRÜMEK...


Buzul anlamını taşıyor İspanyolcada.
Los Glaciares”.
Buzul Milli Parkı” demek.
Parque Nacional Los Glaciares.

Dünya Mirası listesinde.
Unesco’nun.
Arjantin’deki.
Bu, “Buzul Milli Parkı”.

And dağlarının güney bölümü burası.
İki büyük göl bulunduruyor içinde.
Arjantin ve Viedma göllerini.
Ve 47 büyük, 200 de küçük buzul…

Çok geniş bir yüzey kapsıyor.
Yaklaşık 6000 km²'lik bir alan.
Dünyanın belki de en güzel.
Bir Milli Parkı burası...

Üç büyük buzul var içinde.
Perito Moreno.
Uppsala.
Ve Viedma buzulları…

En önemlisi Viedma.
En büyük buzulu burası G. Amerika’nın.
Dev bir alan oluşturuyor.
978 km². lik…

Amacımız bu buzulda yürümekti.
Chaltén’den otobüsle geldik.
Kıyısına.
Viedma gölünün…

Bir tekne ile ulaştık.
Viedma buzuluna.
Yeşil sularında seyrederek.
Ayni adı taşıyan gölün…

Yürüdük, tırmandık bir süre.
Sarı-kahve renkte.
Cilalı taşları üzerinde.
Buzullar altında kalan senelerce....

Sonra eğitim aldık.
Ve öğrendik.
Buzulda yürüme tekniklerini.
Yarım saatlik bir kursta…

Çivili kramponlarımızı geçirdik.
Botlarımızın üzerine.
Deneyimli rehberler eşliğinde.
Buzulun hemen yanı başında…

Ayağa kalktık.
Dengemizi sağladık.
Bir süre yalpalayarak.
Yürüdük yavru ördekler gibi…

Sonra yürümeye başladık.
Buzulun üzerinde.
Dikkatle.
Ve ürkek adımlarla…

Hep yanımızda idiler.
Beşi birden.
Hepsi işinin ehli.
Profesyonel rehberlerimiz…

Kısa sürdü.
Acemiliğimiz.
Alıştık bir çırpıda.
Yürümeye buz üstünde...

Sonra güzelliği gördük.
Buzulların üzerine yayılan.
Harmonisini.
Mavi ve beyaz’ın...

Zevkten dört köşeydik.
Durdurdular rehberlerimiz bizi.
Başladılar buzulları kırmaya.
Ellerindeki kazmalarla…

Bardaklar çıkardılar.
Yerleştirdiler içine.
Minik buzul parçalarını.
Üzerine de eklediler viski'yi…

Kutladık başarımızı.
On binlerce yılık buzullar üzerindeki.
İlk buzul yürüyüşümüzü.
Ve tüm bu güzellikleri…

Sizler de gidin.
Görün, yürüyün bu buzullarda.
Yarın çok geç olabilir.
Hızla eriyorlar zira…

Viedma Buzulu fotoğrafları için:
https://photos.google.com/share/AF1QipMSYCO_WimdwApOuk2RCnwciItO41ckiu4Sg-d44NT_a9WCGPyqFTMqpP4KlaU_HA/photo/AF1QipNRdLGXTp3q6GPCPeceNj6Pb6RNgc_aIpxhe9Se?key=bWZLUUVUUDNNcmJsTlFiNE1RYVM4STk2UWltS3hB
.

23 Aralık 2010 Perşembe

EL CHALTEN...


El Chaltén küçük bir kasaba.
Patagonya’da, Şili-Arjantin sınırında.
1985 de kurulmuş.
Yalnızca turizm ile geçiniyor.

Dumanlı dağ” anlamında.
Yerel dilde.
Chaltén”.
Nüfusu 500 kişi kadar…

Bir tane ana caddesi var.
100-150 kadar da ev.
Yepyeni, tek katlı.
Bu cadde etrafına sıralanmış.

Yürüyüş Başkenti”.
Olarak biliniyor burası.
Patagonya’nın.
Ve de Arjantin’in…

Çevresinde muhteşem dağlar var.
Los Cerros” deniliyor bunlara.
Yani “dağlar”.
Görülesi, yürünesi, çıkılası dağlar…

Granit kitleler bunlar.
Fazla yüksek değil.
3000 m. den biraz fazla.
Ama tırmanılması en zor dağlardan…

Örneğin Cerro Torres.
Yani “kule dağ”.
3.162 m. yükseklikte.
Ancak birkaç kişi tırmanabilmiş…

Fitz Roy kulesi daha da büyük.
3.405 m. yüksekliğinde.
Oraya tırmanmak daha da güç.
Dikliği, soğuk ve rüzgâr nedeniyle…

Tırmanmak bizim haddimize değildi.
Bu dağlara.
Ama daha yakından görebilirdik.
Gelmişken buralara…

Milli Parka girdik.
Uzunca yürüdük.
Tırmandık, geçtik
Karlı kayın ormanlarından...

Tanık olduk bu dağların heybetine.
Güneşlendik eteklerinde.
Titredik gölgelerinde.
Ve ezildik muhteşem görüntüleriyle…

Bizim işimiz kolaydı.
Geldiğimiz gibi indik Chaltén’e.
Kolaylıklar diledik.
Oralara tırmanmaya niyetlenen yüreklilere…

El Chaltén fotoğraflarım için:
https://photos.google.com/share/AF1QipPiNZA4VKR324SKwepthJUAF5VCvD25uT6uTQ2MkyArqSUdAdQ-v9lEiIU-H-FxyA/photo/AF1QipNXmeuFHNItzC1k1xBBjbVy1T4lDtpIZ1p_olsM?key=czE1ZG8zclBYNXM1eWVWcFZWRndXYk9nanZlcWZn

.

20 Aralık 2010 Pazartesi

DÜNYANIN SONUNDAKİ TREN...



Ateş toprakları bomboşmuş. 
Arjantin’in. 
Sonuna gelindiğinde. 
19. yüzyılın… 

 Bir karar almış. 
Arjantin Hükümeti. 
1884 yılında. 
 Buralara insan yerleştirmek için… 

 Azılı suçluları toplamışlar. 
Gemilere doldurmuşlar. 
Buralara göndermişler. 
Yanlarında da birkaç muhafız eklemişler...

Bir hapishane açılmış önce. 
Minik bir yerleşim yeri oluşmuş. 
Arjantin’in ıssız topraklarında. 
Ushuaia denilen yerde… 

Ama ortada bir kent yokmuş. 
Gereksinimleri olmuş. 
Ev yapmak için. 
Isınmak için… 

Orman yanı başlarında. 
1902’de başlamışlar. 
Bir demiryolu hattı döşemeye. 
Ormanın içlerine… 

8 yılda tamamlamışlar. 
Buharlı tren demiryolunu. 
1910’da açmışlar. 
Yani bundan tam 100 yıl önce… 

Her gün çalıştırmışlar. 
Tutuklu mahkûmları. 
Yağmurda, karda, soğukta. 
Ormandan ağaç kesimi için… 

Bu arada Ushuaia gelişmiş. 
Mahkûmların sayısına eşit olmuş. 
Ushiaia'lıların nüfusu. 
1930’larda… 

1949’da deprem olmuş. 
Buralarda. 
Kullanılmaz olmuş. 
25 km lik bu tren yolu… 

Tekrar açılmış. 
1994’te. 
Son 8 km.si. 
Bu tren yolunun… 

Turizm amaçlı kullanılıyor. 
Günümüzde. 
Bu tren. 
 Ve de bu tren yolu… 

Dünyanın sonundaki tren” olarak tanınıyor. 
Gerçekten de öyle. 
Daha güneyde bir tren yolu mevcut değil. 
Tüm yerkürede bundan başka…

Otobüslerle ulaşıyorsunuz. 
Dünyanın sonundaki İstasyona. 
Sıcak vagonlarına kuruluyorsunuz. 
Dar hatlı bu tren yolunun. 
 İçinde seyrediyorsunuz. 
Bu trenle ormanın, bataklıkların… 

Ve şahidi oluyorsunuz. 
100 yıl önce kesilmiş ağaçların. 
 Öylesine yerinde duruyor. 
Mahkûmlar tarafından. 
Parkın içinde kesilmiş gövdeleriyle. 
Koskoca ağaçlar… 

Ama ortada görünmüyor. 
100 yıl önce burada çalıştırılan. 
Ve Ushuaia’yı Ushiaia yapan. 
Suçlu, suçsuz insanlar… 


Dünyanın sonundaki Tren fotoğrafları için: 


16 Aralık 2010 Perşembe

USHUAİA...


Tam 5 saatte uçtuk.
3426 km yi.
En kuzeyinden en güneyine.
Arjantin’in…

Sadece Arjantin’in değil.
Dünyanın da en güneyi.
Burası.
Ushuaia

Fin del Mundo” demişler buraya.
Yani “dünyanın sonu”.
Boşuna da dememişler.
Dünyanın en sonunda çünkü burası…

Başkaca yerleşim yeri yok.
Bundan gayri.
Daha ilerisinde.
Güney yarı küremizde…

100 yıl öncesinde bomboşmuş.
Bu topraklar.
Suçluları getirmişler önce.
Birkaç da onlardan sorumlu kişiyi…

Son 30 yılda gelişmiş burası.
Turizmin artmasıyla.
Bir konaklama merkezi olmuş.
70 bin’lik nüfusuyla…

And dağlarıyla kaplı üç yanı.
Önünde de Beagle kanalı var.
İki okyanusu birleştiriyor.
Atlantik ile Pasifik’i…

Güzel bir havaalanı var.
Denizin üzerine inşa edilmiş.
Çağdaş terminali ahşaptan yapılmış.
Tek katlı, şirin mi şirin…

Oldukça gelişmiş.
Ushuaia Limanı.
Turistler buradan hareket ediyor.
Güney Kutbuna gitmek için…

İlkbahar yeni gelmişti.
Ateş toprakları”na.
Ama hava oldukça soğuktu.
Biz Ushuaia’ya indiğimizde…

Charles Darwin de gelmiş.
Buralara 1839’da.
170 yıl önce.
Beagle gemisiyle…

Araştırmalar yapmış.
Biyolojik, Antropolojik.
Ve ana fikrini oluşturmuş bu çalışmalar.
Türlerin Orijini” kitabının…

Biz de gezdik gemiyle.
Lacivert sularında.
Beagle kanalının.
Rüzgâr yedik, sallandık, üşüdük…

Ama değdi bu kanal gezisi.
Her şeye rağmen…
Fener’ine kadar seyahat.
Dünyanın sonundaki

1929 yılında yapılmış.
80 yıllık bir fener yani.
Çok büyük önemi var buranın.
Kanalda seyreden gemiler için…

Fener bahaneydi aslında.
Amaç flora ve faunasıydı buranın.
Yol boyunca dizili.
İrili ufaklı adaların…

İlginç bitki örtüsüne tanık olundu.
Kuşları gözlemlendi.
Deniz aslanları fotoğraflandı.
3 saatlik gezisi sırasında kanalın…

Güzel bir anı olarak kaldı.
Bu gezimiz.
Darwin’in de dolaştığı.
Kanalın soğuk, lacivert sularında…


Ushuaia fotoğraflarım için:
https://photos.google.com/share/AF1QipPTS2ha8yCjNjlRdckIr3IQIl3ljqxtazczYVXJd1tinDbRunnlJzReLwuV7PuTPg?key=RTJVVU9ueS05eUtjUUtQOEtWLWZLRXY1TE1BQ2lR

.

13 Aralık 2010 Pazartesi

İGUAZU...


İguazu çok büyük bir alan.
İki ülkede ve 275 şelaleden oluşuyor.
Olası değil.
Hepsini bir günde gezmek…

İguazu Şelalesini.
Barındıran Parana nehri.
Arjantin-Brezilya.
Ve Paraguay sınırlarında... 

Yarım günde dolaşmıştık.
Brezilya bölümünü.
Ama bir gün daha lâzımdı.
Arjantin bölümünü gezmek için.

Burası da ayni Milli Park içerisinde.
Şirin bir trene biniyorsunuz.
Parka girdikten sonra.
Şelalelere ulaşabilmek için…

Sonra yürüyorsunuz.
İguazu nehri üzerinde.
Ahşap köprülerde 2-3 km. kadar.
Binlerce insanla…

İki ayrı dolaşım alanı var burada.
Aşağı ve yukarı gezinti alanları.
Her ikisini de geziyorsunuz.
Ayrı ayrı…

Yan yanasınız, iç içesiniz.
Yüzlerce şelale ile…
Seyrediyorsunuz yakından.
Tüm güzelliğiyle onlarca çağlayanı…

Garganta del Diablo” diyorlar.
Yani “şeytanın gırtlağı”.
Ya da “şeytanın boğazı”.
Bu çağlayanların en görkemlisine.
En korkuncuna…

Gerçekten bir boğaz gibi.
Tonlarca suyu içen.
Ama hiç doymayan.
Gerçek bir şeytanın yutağı…

İçine kadar giriyorsunuz gırtlağın.
Dibi görünmüyor.
Bir buhar tabakası yükseliyor.
Korkunç da bir homurtu…

Kendinizden geçiyorsunuz.
Islanıyorsunuz.
Seyrediyorsunuz hayranlıkla.
Ve onca kalabalıkla…

Geziyi, yürüyüşü tamamlıyoruz.
Tüm çağlayanları görerek.
Sırada botla gezinti var.
Şelalelerin altında…

Islanacağız biliyoruz.
Hem de sırılsıklam.
Ama dert değil.
Onca heyecanın içinde…

Giriyoruz botun içine.
Azgın nehirde yol alıyoruz.
Şelaleleri alttan gözlemliyoruz.
Görüntülüyoruz.

Sonra suların altında kalıyoruz.
Başımızdan aşağı sular dökülüyor.
Bir anda kovalar dolusu.
Göz gözü görmüyor…

Islanıyoruz.
Ama herkes mutlu.
Herkes memnun.
Bu muhteşem olayı yaşamaktan.

Fotoğraf makineme su girmiş.
Çalışmıyor bundan sonrasında.
Görüntüleyemiyorum.
Milli parkta kamyonla yaptığımız safariyi…

Ayrılırken dönüp tekrar tekrar bakıyoruz.
Hayranlıkla yeniden izliyoruz.
Dünyanın 7 doğa harikasından birisini.
İguazu’yu…


İguazu fotoğraflarım için:
https://photos.google.com/share/AF1QipOFoJjZ-ooUlRBh79s-tHsg5szy5UK7aFROD6OQL105Xe_Emk1f_8_-yDKVvit0LA/photo/AF1QipNzYA6zSzWbvFCUx1dtTFLhmTmtCb7lEBVSETSL?key=Y1lwYi16ZmlfTk16M2FLVXhvREN1VFZPY01fd1d3

.

7 Aralık 2010 Salı

İGUAÇU...


Brezilyalılar Portekizce “İguaçu” diyorlar.
Arjantinliler ise İspanyolca “İguazu”...
Kelime aslında Guarani yerlilerinin dilinden geliyor.
Ygua-su diye okunuyor, yani “büyük su”…

Aslında bu, 1320 km. uzunluğunda bir nehir.
Parana nehrine dökülüyor.
Güney Amerika’nın ikinci büyük nehrine.
Amazondan sonraki…

Büyük bir şelale oluşturuyor.
Parana nehrine dökülmeden önce.
Paraguay-Arjantin-Brezilya sınırında.
Görülesi, yaşanası bir şelaleler dizisi…

Uçakla ulaştık buraya.
Buenos Aires’ten 2 saatlik bir yolculukla.
Büyük bir kavis çizdi koca uçak.
Kanadını eğerek şelaleler üstüne geldiğimizde…

İnişe geçmiştik, pist başına çok az kalmıştı.
Keyifle izliyorduk görüntüyü.
Ben dahil solda oturanlar.
Kemerleri açıp görüntüye ortak oldu sağda kalanlar.

Brezilya tarafına geçiyoruz.
Şelaleleri görmek için
Kısa zamanda.
Otobüsle…

Sınırda hoş bir sürprizle karşılaşıyoruz.
Brezilyalılar vize istemiyorlar Türk'lerden.
Elimizi kolumuzu sallayarak geçiyoruz sınır ötesine.
Amerika'lılar, Avustralya'lılar, Alman'lar vize beklerken…

Büyük bir Mili Park içerisinde şelaleler.
Dünya Mirası” listesinde buralar.
1984’ten beri.
Unesco tarafından…

Tek bir şelale değil İguaçu.
275 tane farklı şelale varmış.
Bu sistemde.
Kim oturup, nasıl saydıysa…

60-80 m. yükseklikten düşüyor.
Bu şelaleler.
Bizim boğaz köprüsü yüksekliğinden.
Benzetmek gerekirse…

2.5 kilometreden fazla.
Şelale sisteminin uzunluğu.
Saniyede 7000 metreküp su dökülüyormuş.
Bu sistemden.

500 bin tona yakın su.
Sadece bir dakikada.
Müthiş bir debi.
Dile kolay…

Bir gezi parkuru oluşturulmuş.
Şelalelerin içerisinde dolanıyorsunuz.
Nemi yoğunluğuna yaşayıp.
Doyasıya ıslanıyorsunuz…

Doğal bir parktasınız.
Gürültülü bir ortamda.
Ilıman bir havada.
Yeşil bir yağmur ormanında...

Çevrenizde binlerce kelebek.
Quati denilen sırnaşık yaratıklar.
Timsah benzeri sürüngenler.
Ve yüzlerce renkli kuş

Keyifli bir panoramada geziyorsunuz.
Onlarca şelalenin içine giriyorsunuz.
Altından geçiyorsunuz birçoğunun.
Ve iliklerinize kadar ıslanıyorsunuz.

Tek boyutlu fotoğraflarından farklı burası.
Üç boyutlu yaşıyorsunuz olayı.
Birden beş boyuta çıkıyor durum.
Islaklık ve gürültü de işin içine girince…

Günün bitiminde bir helikoptere biniyoruz.
Şelalelere yukarıdan bakıyoruz.
Biraz önce içinde dolandığımız.
Altında ıslandığımız “büyük su”ya…

İguaçu fotoğrafları için:

https://photos.google.com/share/AF1QipNbSIC-iEOlbQBo3wo5AWEz_K2IvFAsuImHacfFB2033iOISlfEh8M_Ved1twPA4Q/photo/AF1QipMdFSoYPvfqymiNukDZ1jKoLyAUZLb7bbjO7KSO?key=SXp4eU9OeWtJTFNpbV9kbDlXdEdtNEprRlBFS3FR

Helikopterden (Rehahn'dan) : https://www.facebook.com/video.php?v=4216559694425&set=vb.179458868757461&type=2&theater 



.

3 Aralık 2010 Cuma

CAFE TORTONİ...

Çıkmıştık Süleyman ile. 
Sabah gezisine. 
Buenos Aires’te… 

Otelimizin hemen yakınıydı. 
Süleyman gösterdi burayı. 
Bak, Yücel Abi...” dedi. 
Cafe Tortoni burası”...

Süleyman’ın kahve kültürü iyidir. 
Otantik kahvelere bayılır.
En büyük keyiflerinden birisidir. 
Oralarda oturup, havasını tatmak...

Sabahın eriydi, Kafe haliyle kapalıydı. 
Sokaklardan daha çöpler bile temizlenmemişti. 
Saat 09.00’da kenti gezecektik. 
İyi, bir ara gelir, kahvemizi içeriz” dedim...

Ertesi gün akşam üzeri geldik. 
Bir grup arkadaşımızla. 
Cafe Tortoni’ye… 

Önünde bir kalabalık. 
Millet kuyruğa girmiş. 
Sırasını bekliyor. 
Cafe Tortoni’ye girebilmek için… 

Biz de girdik sıraya. 
Belki 50 kişi var kuyrukta. 
Sırayla içeriye kabul ediyorlar. 
İçeriden çıkan olursa… 

Ayakta epey bekledik.
Sonra bizi de aldılar içeriye. 
İyi bir yer olduğu belli. 
Daha içeriye girerken… 

Bir binanın alt katında burası. 
Loş ışıklı. 
Yüksek tavanlı. 
Eski eşyalı… 

Meğerse 1858’de kurulmuş. 
Bir Fransız göçmeni tarafından. 
150 yıl önce. 
Buenos Aires’de ilk Cafe… 

Bir kültür yuvası. 
Ayni zamanda burası. 
Uğrak yeriymiş sanatçıların. 
Edebiyatçıların ve ressamların...

 Kimler uğramamış ki buraya. 
Garcia Lorca, Luis Borges, Carlos Gardel
Arthur Rubinstein, Albert Einstein, L. Pirandello
Hilary Clinton ve Kral Juan Carlos… 

Dili olsa da anlatsa. 
Tavanları, duvarları. 
Masaları, sandalyeleri. 
Cafe Tortoni’nin… 

Öylesine büyüleyici bir yer. 
19. yüzyıl havasını yaşıyorsunuz.
Bir anda. 
Buraya adımınızı attığınızda… 

Yiyecekleri, içecekleri çok güzel. 
Servisi hızlı. 
Garsonları nazik ve kibar. 
Cafe Tortoni’nin… 

Duvarlarındaki anılara bakıyorsunuz. 
Kayboluyorsunuz. 
150 yıllık geçmişi içerisinde. 
Yüzlerce fotoğrafın, tablonun… 

Önünde kuyruk halâ devam ediyordu. 
Biz oradan ayrılırken gece saat 22.00’de. 
Buenos Aires’de. 
Bu en eski Kafe’de...