YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

29 Mart 2010 Pazartesi

AUGUSTUS MABEDİ...


Kızım Tuğba, Arkeoloji okudu.
Master’ını Bilkent’te bitirdi.
Doktorasını Boston Üniversitesi'nde tamamladı.
Halen ODTÜ’de çalışıyor.
Toplum ve Bilim Merkezi’nde…

Augustus Mabedi
'ni Ankara’lılar iyi bilirler.
Ulus’tadır.
Hacı Bayram Camii’nin hemen yanında.

Bu tapınak 2000 yıllık bir eserdir.
Tapınağın öncesi çok daha eskilere dayanır.

Burada yeni çalışmalar yapılıyor.
Çok yakın bir zamandan beri.
Ankara Belediyesi tarafından.
Kentsel Gelişim Projesi uyarınca.

Tapınağın yanında inşaata başlanmış.
Havuz ve tuvalet yapılıyormuş.
Apar, topar ve bilinçsizce.
Hiçbir arkeolojik inceleme yapılmadan.
Buldozerlerle ve kamyonlarla…

Tuğba
, geçen hafta bu konuda NTV’de idi.
Canlı yayında Can Dündar’a konuk oldu.
23.03.2010 tarihli, “Canlı Gaste” programında…

Dilinin döndüğünce anlattı sevgili Tuğba.
Yapılan yanlışlığı.

Tabii etkili ve yetkililerden anlayan oldu ise…

Tuğba’nın söyleşisini izlemek için :

25 Mart 2010 Perşembe

BURSA KENT MÜZESİ...


Bursa'da eski bir cami avlusu
Küçük şadırvanda şakırdayan su
Orhan zamanından kalma bir duvar
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü.
İçinden gülüyor bana derinden
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi…


A. Hamdi Tanpınar böyle anlatır.
Bursada Zaman” şiirinde Bursa’yı…

Zordur yalnızca mısralarla anlatmak.
7000 yıllık bir kenti.
Gezerek belki biraz tanıyabilseniz de onu…

Ancak görsel bir Kent Müzesi gezisidir.
O şehri tanımanın en etkin yöntemi.

Bursa için böyle bir çözüm üretilmiş.
80 yıllık bir bina boşaltılmış bu amaç için.
Heykel Meydanındaki Adliye binası…

Y. Mimar Naim Arnas yine kolları sıvamış.
Üç katlı tarihi binayı bir güzel restore etmiş.
İki dönümlük bir kapalı alan yaratılmış.
Ve 2004 yılında ziyarete açılmış.
Bursa Kent Müzesi” adıyla…

Kentin değişimi ve dönüşümü anlatılmakta.
7000 yıllık uzun zaman dilimi içerisinde.
Tarihsel, biçimsel, sosyal ve kültürel açıdan.
Belgeler, maketler, seslendirme ve canlandırmalarla…

O kadar güzel plânlanmış ve anlatılmış ki.
Yılın en iyi müzesi” ödülüne lâyık görülmüş.
2006 yılında, European Museum Forum tarafından.
Barcelona ve Reykjavik Kent Müzeleriyle birlikte…

Ve yine A. Hamdi Tanpınar’ın söylediği gibi;
Ne içindesinizdir burada zamanın
Ne de büsbütün dışında…


Bursada zaman’ı anlamak için buradan başlayın.
Bursa Kent Müzesi’nden.
Bursa’yı gezmeye…

Pişman olmayacaksınız.
Garanti ederim…


Bursa Kent Müzesi fotoğraflarım için :
https://photos.google.com/share/AF1QipNAAlV2ZqfplYfJCPWkFdXwdPnW-iyqm_Ke-hJZ42MGQArvXvw-PFp-r1hGazH0Iw/photo/AF1QipNPgxs75lq_aalc1cyDZ90rGIhv_VLROkqDOrYp?key=aUpSMzZ4czA3eF9RWkFYSlh6UjE3ZklpT0lLOGhn

.

18 Mart 2010 Perşembe

TEKERLEKTEN OTOMOBİLE...


İlk otomobilim bir Murat 124 idi.
Piyasaya yeni çıkmıştı.
1972 model, açık sarı renkli.
06 HF 294 plâkalı...

İkinci otomobilim de yine Murat'tı.
Murat 131...

Üçüncüsü de yine bir TOFAŞ imalâtıydı.
Kırmızı renkli bir Doğan.
Bursa'da üretilmişti hepsi de.
Severek ve keyifle kullandım bunları...

Ayni yıllarda Renault'lar da çıkmıştı piyasaya.
Renault 12'ler, Toros'lar üretiliyordu.
Yine Bursa'da...

Bursa, bir otomotiv merkezi olmuştu.
Ülkenin ihtiyacının büyük kısmını karşılıyordu.
70'li yılların başında.

Aslında bu yöneliş yeni değildi.
2600 yıl, belki de daha öncesine dayanıyordu.

Bir süre önce Üçpınar köyünde kazı yapılmıştı.
2600 yıllık bir tekerlek bulunmuştu bir tümülüsde.
İşte bu buluntu fikir verdi yöneticilere.

Tekerlekten otomobile dönüşüm sergilenecekti.
2600 yıllık bir geçmiş gözler önüne serilecekti.
Yine Bursa'da...

Eski İpeker fabrikası kiralandı, restore edildi.
17 dönümlük bir alan oluşturuldu.
Tekerlekler, kağnılar, el arabaları toplandı.
Faytonlar, at arabaları bulundu.
Araba imalât ve saraç dükkânları getirildi.
TOFAŞ'ın ilk üretimi Murat 124 konuldu.
Bir milyonuncu üretim Tempra da yerini aldı.
İki milyonuncu üretim Palio Go da...

Böylece Bursa'da "Anadolu Arabaları Müzesi" oluştu.
TOFAŞ'ın Umurbey Bilgi Parkı içerisinde.
2002 yılında, geniş bir alanda...

Büyük bir keyifle dolaştım bu Müze'yi.
7 yıl sonra, ancak geçen hafta içerisinde.
Emeği geçenlere saygı duyarak...

Müzeye girdiğinizde tümülüs karşılıyor sizi.
Tümülüs'ün içinde 2600 yıllık tekeri görüyorsunuz.
Sonra savaş arabası kabartmalarını izliyorsunuz.
Ardından da tekerler, araba yapımları.
Çeşit çeşit arabalar...

Fiat'ın Bursada ürettiklerinden örnekler.
Bursa'da kullanılmış araçların fotoğrafları.

Burası TOFAŞ'ın bir tanıtım müzesi değil.
Anadolu'daki binlerce yıllık bir kültürün sergisi.
Tekerlekten, otomobile geçiş kültürünün bir simgesi...

Fabrikayı bu iş için tahsis eden Büyükşehir Belediyesi
ve 1998 yılı Başkanı Erdem Saker'e,
Restorasyonu yapan Y. Mimar Naim Arnas'a,
Düzenleyen Prof. Önder Küçükerman'a,
TOFAŞ yöneticisi Jan Nahum'a
ne kadar teşekkür edilse azdır.

Var olsunlar.
Hep böyle güzel işler yapsınlar...

"Bursa Anadolu Arabaları Müzesi" fotoğrafları için :
https://photos.google.com/album/AF1QipNpdetXnPzm_XjnmYJdvE2FtgnxHl7F1M4Iep_G/photo/AF1QipPdLKLG_xDUy6RjoBxMBf_-K2bbh8VxKYD_La1H?hl=tr

.

15 Mart 2010 Pazartesi

ESKİ HAMAM, ESKİ TAS...

Suya dokunmazmış Sabuna dokunmazmış Pis'e bak... 
Celal Vardar
.............. 

Hamam ve saunayı hiç sevmem. 
Sıcağı, nemi beni çok rahatsız eder. 
Bu nedenle Hamam'a hiç gitmem. 
Günlük duşlarla yetinirim. 
Hızlı, ılık ve kısa banyolarla... 

Hafta sonunda bir Hamam'a gittim. 
Bursa'da. 15. yüzyıldan kalma. 
Umurbey Hamamı'na... 

Çok hoşuma gitti bu Hamam
Çünkü, artık hamam olarak kullanılmıyor. 
İçeride su akmıyor. 
Sıcak, buhar ve nem de hiç yok... 

Girişte bir sürü formalite ile uğraşmıyorsunuz. 
Biletinizi alıp giriyorsunuz içeri. 
Elbiselerinizle de dolaşabiliyorsunuz. 

TOFAŞ restore ettirmiş burayı . 
600 yıllık Umurbey Hamamı'nı. 
2008 yılında bir Müze haline getirmiş. 
Değerli Mimarımız 
Naim Arnas'ın büyük katkılarıyla...

İçini çok değerli objelerle döşemişler. 
Yine Sayın Arnas'ın kolleksiyonundan malzemelerle. 
Peştemal'lar, Havlu'lar, Bornoz'lar, Bohça'lar. 
 Tülbent'ler, Peşkir'ler, Lif'ler, Kese'ler. 
Takunya'lar, Nalın'lar, Hamam tas'ları, İbrik'ler. 
Kirdenlik'ler, Kildence'ler, Gülabdan'lar. 
Sürmedan'lar, Sabun'lar, Ayna'lar, Tarak'lar... 

Sözün kısası.
Tüm Hamam kültürümüz sergileniyor burada.
 "Eski Hamam, eski Tas" başlığı altında. 
Hamamın bahçesi'nde, külhanlık'ında, soyunmalık'ında. 
Ilıklık'ında, sıcaklık'ında, halvetlik'inde... 

Tertemiz, pırıl pırıl bir müze geziyorsunuz. 
Bin yıllardan gelen bir kültürümüzü izliyorsunuz. 
Günümüzdeki temizlik koşulları çok değişmiş olsa da... 

Geçmişe gidiyorsunuz. 
Bu kültürü yaratanlara da hayran kalıyorsunuz. 
Günümüzde bizlere iletenleri de hayırla anıyorsunuz.
 
Bursa Büyükşehir Belediyesi'ne de, 
TOFAŞ'a da, 
Proje'nin Sorumlusu Naim Arnas'a da, 
Proje Koordinatörü Aylin Tatlı'ya da ve 
Sergiyi bana gezdiren dünürüm Adnan ve 
eşi Ayşe'ye de, 
hepsine bin kez teşekkür az... 


"Eski Hamam, Eski Tas" Sergisi resimleri için: 

8 Mart 2010 Pazartesi

ROTARY ve EVLİYA ÇELEBİ...


Samsun Rotary Kulübü üyesiyim.
Yaklaşık 30 yıldan beri…

Her hafta bir araya geliriz.
Değişik mesleklerden iş insanları olarak.
Yemek yeriz, fikirler tartışırız, projeler üretiriz.
Güzel ve yararlı faaliyetlerde bulunuruz.

20 yıl kadar önce Kulübümde bir konuşma yaptım.
Evliya Çelebi’nin adına…

Onun gözüyle Kulübümüzün konuğu oldum.
Onun lisanıyla da kürsüden anlattım.
Bir hafta sonra da bu konuşma yayınlandı.
3 Mart 1988 tarih ve 1040 sayılı Bültenimizde.

Ayni konuşmayı bilgilerinize sunuyorum.
22 yıl aradan sonra…

……………………

Şehr-i Sinob’un cenup tarafında yer alan Samsun sancağı Canik toprağında olup bu şehrin kıyma etinden mamûl pidesi ve de sübyanlara tıp tedrisatı verilen medresesi dünyaca maruftur. Bu medreseyi ziyaret ettiğimde, benim gibi seyahatten hoşlanır, Tanyerizade Alî Bey namında işinin ehli taze bir Müderris yamağı ile müşerref oldum. Bu zat bir öğlen namazı sonrası fakir kulunuzu alıp hususî bir cemaatın içtimasına misafir eyledi ki şimdik dilimin döndüğü, kalemimin erdiğince bu cemiyeti tarife başlayayım.

Ben ki bu kadar diyar gezdim, onca şey işiddim amma şu arz-ı kürede Rotari namıyla maruf bir cemiyetin varlığından bîhaber idüm. Allahın lütfû sayesinde bu büyük cemiyeti de görüp, bilmek nasip oldu. Bu öylesine muazzam bir cemiyettir ki merkez-i sıkleti Kolomb’un keşfettiği Amerikanya kıt’asında olup, Sırbistan’dan Hindistan’a her devlette ve dahi her şehirde şubeleri mevcuttur. Yalnızca er kişilerin kabûl edildiği bu cemiyetin ana hamuru dostluk ve dahi sevgi olup, işin hakikatı bir hayır kurumudur. Ol vilâyet dahilinde mesleğinde ehil, işinde erbap ve de şahsiyetinde mümtaz kişiler seçilip, haftanın belirli günü bir han odasında içtima ederler, mesleklerini kavî tutalar, dostluklarını pekiştirirler ve de lüzûmunda hayır işleri icra edüp, hayırla yad edilirler. Bunların kaideleri ol kadar kavîdir ki içtimalarında dişi sineğin uçmasına dahi müsaade edilebilemez. Azalarının bu içtimalara katılmaları da mecburî tutulup, “4 içtimaya dahi üst üste gelmeyen azanın cemiyetle alâkası kesilir” tarzında kavî bir hükmü vardır.

Bunların içtima ettikleri han odası, zemini İsfahan halılarıyla döşeli, gün şualarına açık yaylâ gibi bir yerdir ki buradaki ihtişam Topkapı Sarayının mabeyn odasında bilem yoktur. Burada her mübarek Perşembe günü ayan, içtima edüp siftah şerbet ve ayran içerler bilâhere lâhmacun, dolma, fasulye ve pilâv yiyerek meseleleri müzakere eylerler.

İçtima odasına duhûl olduğumda hepsi kudretine göre akça-gökçe libaslar giymiş, boyunbağlarını bağlamış, eli yüzü pâk, eşraftan ticaret ve meslek erbabı zevatla karşılaşdım ki, kimi çerez yer, nar rengi turşu suyu içer ve kimi de yekdiğerinle ticaret üzerine sohbet eder. Bu azalar hürmetkâr kişiler olup, içtimalarında bir misafire tesadüf ettiklerinde evvelemirde önlerini ilikler, misafire hörmet gösterüp hâl ve hatır sorarlar.

Bu cemiyetin beher içtimaında neşredilen haftalık bir risaleleri vardır ki bunun süt beyazı papirüs kâğıdı Fizan’dan getirilir. Siftah sayfasında ulu Mustafa Kemâl resmedilmiş olup, onun bir darb-ı meseliyle bezenmiştir ki okumaya değer. Risalenin tab’ı da ol kadar muazzamdır ki matbaanın mucidi Gütenberg keferesi görse küçük dilin yutar. Bu risalenin içerisinde cemiyetle alâkalı ol kadar fazla neşriyat vardır ki, er kişi beş vakit kıraat etse gün batımına kadar bitiremez, gene de akşam vaktine kıraat edecek hikâyat kalır.

İçtima vakti geldiğinde ve öğlen vakti olduğunda Cemiyet Reisi tokmağı çana kuvvetle indürüp azaları içtimaya zorlar. Azalar da ben diyeyim 100 oturaklık, siz deyin 1000 oturaklık murabba bir sofra etrafında huşû ile saf tutar ve hürmetle oturur. Samsun Cemiyetinin Şeyh-ül Reisi tüccardan Uzdilzâde Mahir isminde yaman bir er kişidir ki hakikatte de sanatında mahir, diline sahip, işinin ehli mütehassıs bir ademdir. Riyaseti icabı ensesinde öyle muhteşem bir kolye taşır ki böyle muazzam bir kolye Frengistan Kralında dahi yoktur. Reis hazretleri hakîr kulunuzu riyaset kürsüsüne yakın oturdup sağ cenahında yer göstermek lütfûnda bulundu. Şeyh-ül Reis içtimayı açarken misafirlerine “safa geldiniz” demeyi ihmal etmez ve dahi onları teker teker selâmlatarak taltif ettirmeyi unutmaz. Keklik ve sülünden mâmûl aşeti yenmeden önce Şeyh-ül Reis mutad konuşmasını irticalen icra eyler. Azalara cemiyetin faaliyetlerini izah eder, kimi azayı kimi işle vazifedar kılar ve meseleleri büyük bir dirayetle tefekkür eder.

Bilahere riyaset rahlesine çıkan umumi kâtip ve muhasiplik vazifelerini bihakkın ifa eden Alemdarzadeoğlu Mustafa Efendi ise güleç yüzlü bir sübyan olup, üzerine vazife verilen emirleri okur ve dahi velâdet ve nikâh tarihlerini unutan azalara bunları lisan-ı münasip bir şekilde hatırlatır, onları mes’ut ve memnûn kılar.

Usuller gereği her içtimada kıymetli bir lâf erbabı bulunur ve cemaate faydalı bir konu üzere vaaz icra eder. Hakîr kulunuzun misafir kabûl buyurulduğu ve el üstünde tutulduğu son içtimada Topaloğluzade Halûk Efendi namıyla maruf sübyan Hekimi bir zat var idi ki ilmini Frengistan illerinde almış, hâzik ve de münevver, Lokman Hekim gibi birisi idi. Ayni akraba-yı taalûkattan nikâh etmiş olanların cin çarpmış gibi nasıl da garaip ucubeler peydah ettiklerin bir güzel ifade buyurdu ki benim bile hayretim mucip oldu. Hasbıhalin sonunda sualler tevcih olunup cevaplar serdedildi kim, on devlet gezmekten evlâ tafsilâtlı şeylerdir.

İki saatin hitamında Reis hazretleri yine tokmağın kaldurup önündeki çana akşetti ve içtimaın sona erdiğin ifade eyledi. Azalar biri birlerine hoş dileyip, Allahın izniyle 7 gün tamam olduğunda tekrar bu han odasında içtima eylemek üzere veda ettiler. Allahıma hamdolsun ki Samsun’da bu hayır cemiyetinde gördüklerimi kaleme getürüp bu hikâyatı yazdım. Ben fakirin umudu odur ki; şol arz-ı kürede bu hayır cemiyetini kuran ve yaşadanlarla onu terakki ettirerek yaşadacak olanlar hayırla yâd edileler bi izn-i tâlâ inşallah…

Samsun Rotary Kulübü ve Üyeleri resimleri için:
https://photos.google.com/share/AF1QipMoGAtPJMkJMfdURTukY7aiCLQGxAMy2zsacjqawGOGPYwSitPwRzdHwtq1gHuYPQ/photo/AF1QipPjPJLHYiowAAUXgUjuMjOHLSkMjZXrzOwGD4dj?key=dl84SjkwSDZRUmc0UnlabFlVbjVCX05BUmpKaTV3

.

5 Mart 2010 Cuma

BARÇA İLE UÇMAK...


Geçen hafta İstanbul’a gidecektim.
TK 575, sabah 06.20 THY uçağıyla.

Samsun-Çarşamba
havaalanına geldim.
Anonslar yapıldı.
Uçuş kartlarımız kontrol edildi.
Uçağa doğru yürümeye başladım.

Birden gözlerime inanamadım.
FC Barcelona logolu bir uçak bizi bekliyordu.
THY uçağı, Barcelona forması giymişti.
Düş görüyordum herhalde…

Dışarıdan birkaç fotoğraf çektim.
Sonra uçaktaki yerimi aldım.
Manavgat isimli bir Boeing 737-800 uçağıydı.
Diğerlerinden farklı değildi.
Ama dünyanın en ünlü futbolcularını taşımıştı.
Messi’yi, Xavi’yi, Puyol’u, Henry’i, Iniesta’yı…

Barcelona FC diyince duracaksın.
Barça, dünyanın en iyi futbol kulüplerinden birisi.
UEFA takımlar sıralamasında birinci sırada.
Chelsea ve Manchester United’in önünde.

Sloganı “més que un club”.
Türkçesi, “bir kulüpten daha fazlası…

Son sezonda altı kupa birden almış.
Bu yönüyle dünyada tek takım.
2009 yılında İspanya Lig şampiyonu,
İspanya Kral Kupası şampiyonu,
İspanya Kulüpler Kupası şampiyonu,
İspanya Süper Kupa şampiyonu,
Avrupa Şampiyonlar Ligi şampiyonu ve
Dünya Kulüpler Şampiyonu olmuş bir takım.

THY bu kulüple sponsorluk anlaşması imzalamış.
Hangi kulüple?
Formasında “Unicef”in tanıtımını yapan bir takımla.
Göğsüne hiçbir reklâm almayan bir markayla…

Bu uçak FC Barcelona’yı taşıyacak.
98.000 kişilik Nou Camp stadında panolarda yer alacak.
İspanyada ve dünyada büyük bir tanıtım aracı olacak.
Hem Türkiye’nin hem de THY’nın…

Her zaman THY ile büyük keyif duyarak uçarım.
Bu kez daha başka bir gurur duydum.
Böylesine bir takımın sponsorluğunu üstlendiği için.

Darısı tüm kulüplerimizin başına diyelim.
Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın…

THY-FC Barcelona sponsorluğu fotoğrafları:

http://picasaweb.google.com/tanyeri/FCBarcelona#

.

1 Mart 2010 Pazartesi

DEVLET TÖRENİ...


Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya...

Yahya Kemal
……………

Dün, Doğramacı Hocamızı uğurladık.
Son yolculuğuna…

Kocatepe
camiinden.
Devlet töreniyle…

İnsan ömrü kısaymış.
Bir ezanla, bir namaz arası kadarmış meğerse.
Namzsız bir ezan ile ezansız bir zaman aralığı kadar.

Doğduğunda çocuğun kulağına okunurmuş ezan.
Fakat bunun namazı kılınmazmış.
Ölümde ise ezan okunmaz ama namazı kılınırmış.

İhsan Bey'in ezanı doğduğunda kulağına fısıldanmış.
3 Nisan 1915’te.
Dün de bu ezanın namazını kıldık.
28 Şubat 2010’da.

Sonra da helâlleştik Hocamızla.
Hakkımızı helâl ettik.
Sanki varmış gibi…

İnsan ömrü kısaymış.
Bir ezanla, bir namaz arası geçen süre kadar...

Meğer ne büyük sevgiler kazanılabiliyormuş.
Ne çok işler yapılabiliyormuş.
Bu kısa zaman aralığında…

Huzur içinde uyu artık Hocam.
Biraz da istirahat et!


Cenaze Töreni fotoğraflarım :
http://picasaweb.google.com/tanyeri/Dogramaci#

.