YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

21 Mart 2016 Pazartesi

LAGADA...


Lagada ya da Lagkada.
Adında.
Bir çok yer var.
Yunanistan'da...

Bunlardan en yakını bize.
Çeşme'ye.
10 mil mesafede.
Bir tekneyle...

Hafta sonunda.
Hasan Beşer kaptanla.
Çıktık bir yolculuğa.
Doğrudan Lagada'ya...

Küçük bir balıkçı köyü.
Burası.
Sakız Limanından.
16 km uzaklıkta...

Şirin mi şirin.
Sevimli mi sevimli.
Dağlarla çevrili.
Bir dinlenme yeri...

Köyün sakinleri.
Temelde denizci.
Büyük ölçüde.
Balıkçılıktan geçimleri...

Turizm de son zamanlarda.
Gelişmiş buralarda.
Çok sayıda.
Kafe, bar, taverna var rıhtımda...

Oturup kahvenizi yudumluyorsunuz.
Ya da biranızı içiyorsunuz.
Deniz ürünlerini tadıyorsunuz.
Sonra da küçük bir tur atıyorsunuz...

Küçük bir yer olsa da.
Gezecek çok yer olmasa da.
Dinleniyorsunuz.
Sessiz ve sakin bir ortamda...


Lagada Fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Lagada#6264228509159017250

.

14 Mart 2016 Pazartesi

DOKTORU ALKIŞLAMAK...


Yazmıştım bir yazı.
"Pilotu alkışlamak" başlıklı.
Değinmiştim özetle.
Pilot ve ekibinin  önemine...

Dilerseniz bugün de.
Eğilelim Hekimlere.
14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle.
Onların özelliklerine...

Hekimlerin temel uğraşı alanı.
İnsan'dır.
İnsanın sağlığıdır.
Kişinin her yönden sağlığının sağlanmasıdır... 

Öncelikle bir hasta vardır.
Sağlığı için çare aramaktadır.
Derdine derman olacak bir Hekim'e.
İhtiyaç duymaktadır...

Hekimlerin de yardımcıları vardır.
Hemşireler, teknisyenler, asistanlar.
Bazen diğer uzman Hekimler ve Eczacılar.
Hastanın tanı ve tedavisinde rol alırlar...

Doktor-Hasta ilişkisi.
Genelde ilgilendirir iki kişiyi.
Eğer hasta, çocuk veya bebekse.
Doğal olarak aileler de karışır bu işe...

Hasta olan kişi, bir Hekim'e.
Başvurmuş ise.
Hekim şikayetlerini özenle dinler önce.
Sonra da geçer muayeneye...

Muayenenin bitiminde.
Birkaç olasılık düşünür önce.
Eğer gerek görürse.
Başvurur bazı tetkiklere...

Tüm bulguları değerlendirir birlikte.
Eğer dilerse.
Danışabilir.
Başka Hekimlere de...

Uygun tanıyı seçer.
Hızla karar verir.
Tedaviyi düşünür, hastasını bilgilendirir.
İlaç ya da ameliyat önerir...

Kolay kolay gelinmemiştir.
Bu aşamaya.
Binlerce yılların birikimiyle.
Deneyimlerle, tecrübelerle...

Rolü vardır bu olayda.
Eski sağaltımcıların da.
Şarlatanların, kocakarıların da. 
Büyücülerin, berberlerin de...

Hipokrat'ların, Galen'lerin.
İbni Sina'ların, Pastör'lerin.
Semmelweiss'ların, Harvey'lerin.
Bernard'ların, Jenner'lerin.
Koch'ların, Röntgen'lerin.
Salk'ların, Fleming'lerin.
Freud'ların, Yaşargil'lerin  de...

6 yıl yoğun bir eğitimin sonrasında.
Kavuşur bir Hekim Tıp Doktoru diplomasına.
Yeminini yapmasıyla da.
Artık baş başadır hastasıyla...

Edindiği bilgilerle.
Ve Hocalarından aldığı eğitimlerle.
Çalışır hastasını tüm gücüyle.
Tedavi etmeye ve iyileştirmeye...

Arkasında büyük bir güç vardır.
Yayınlardan, bilimden, tecrübelerden.
Biyoloji'den, Kimya'dan, Fizik'ten.  
Yararlanmaktadır büyük teknolojik gelişmelerden...,

Hastanın dili, dini, ırkı, cinsiyeti.
Zenginliği, fakirliği.
Milliyeti ya da tercihi.
Hiç mi hiç ilgilendirmez bir Hekimi...

O işine bakar.
Hastasını iyileştirmeyi amaçlar.
Gece-gündüz nöbet tutar.
Hastasının bakımını yapar...

Hekim çoğu kez galip çıkar.
Günlerce emek verdiği mücadeleden.
Ya da saatlerce uğraşıp,
Titizlikle yaptığı bir ameliyattan...

Hekimler için en büyük ödüldür.
Hastasının iyileşmesi.
Yeniden sıhhatine kavuşması.
Ve güler yüzle hastaneden ayrılması...

Alkış gerekmez Doktorlara.
Tüm bu uğraşılarının sonunda.
Onlar çoktan razıdırlar alkışlanmamaya.
Yeter ki onlara kurşun sıkılmaya...



10 Mart 2016 Perşembe

CAPA...


Asıl adı.
Andre Friedman.
Tanındığı isim ise.
Robert Capa...

Capa.
Fotoğrafta bir usta.
Fotoğraf savaşçısı.
Ya da savaş fotoğrafçısı...

İşte bu fotoğraf sanatçısı.
Ve 97 fotoğrafı.
Sergileniyor İzmir'de.
Folkart Sanat Galerisi'nde...

İspanya iç savaşında.
Çektiği fotoğraflarla.
Capa daha 1938 yılında.
Üne kavuşuyor bir anda...

Sonrasında Çin-Japon dalaşında.
II. Dünya Savaşı'nda.
Ve de Vietnam'da.
Devam ediyor savaş fotoğrafçılığına...

Savaşı görüyor.
Savaşı yaşıyor.
Savaşı görüntülüyor.
Ama savaşı sevmiyor...

Yaşamını savaşta kazanıyor.
En büyük aşkını savaşta buluyor.
Ama onu da yine.
İspanya iç savaşında kaybediyor...

Capa, "Yaşamımın sonuna kadar,
Bir Savaş fotoğrafçısı olarak,
İşsiz kalmak isterim" diyor.
Savaştan nefret ediyor...

Su testisi kırılıyor su yolunda.
1954 yılında Vietnam'da.
Yaşamını kaybediyor o da.
Basarak bir mayına...

Savaşın kısmen içinde.
Olduğumuz şu günlerde.
Gidin bu sergiyi gezin.
Savaştan biraz da siz nefret edin...


Robert Capa Fotoğrafları:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Capa#6260030461492967010

.

7 Mart 2016 Pazartesi

AFRODİSİAS...


Daha önce gitmiştim Afrodisias'a.
1980'li yıllarda.
Sonralarda.
Birkaç defa daha gittim buraya...

Ören yerlerimizin.
Hemen hemen tamamını gezdim.
Anadolu'da.
Bu güzel yarımada'da...

Antik yerler arasında.
Türkiye'de.
Bir numara.
Afrodisias kanımca...

Bu hafta sonunda.
Baharın başlangıcında.
Bir kez daha gittim.
Afrodisias'a İFOD grubuyla...

Önceki gidişlerim.
Hep rastlamıştı yaz aylarına.
Dolaşmıştık buraları.
Hep 30 derece sıcaklıkta...

Bu kez güzel bir güneşle.
Karlı tepeler eşliğinde.
Yemyeşil çimenler içinde.
Yine Afrodisias'da idik bahar çiçekleriyle...

Afrodisias.
Adını Afrodit'den alıyor.
Kurulmuş MÖ 5. yüzyılda.
2500 yıllık bir kent aslında...

Ama en büyük ününe.
Kavuşmuş Roma İmparatorluğu döneminde.
MÖ 1. yy ile MS 5. yy arasında.
Afrodit Tapınağıyla...

Afrodit.
Aşk ve Güzellik Tanrıçası.
Ama Afrodisias'ın esas güzelliği.
Yapıları ve heykelleri...

Bu güzel kent.
Mimarlıkta, sanatta.
Felsefede, heykel yapımında.
Döneminde en üst sıralarda...

Hadrianus Hamamı, Tiyatro'su.
Odeon'u ve 30 bin kişilik Stadyumu.
Agora'sı, Afrodit Tapınağı.
Buranın en görkemli yapıları...

Ama geçirilen depremlerle.
Afrodisias önemini yitirmekte.
İsmi değişiyor önce Stavropolis'e.
Sonra da Karya ve Geyre'ye...

Unutulup gidiyor Afrodisias.
Fotoğraf sanatçısı Ara Güler.
Ta ki günün birinde.
Burada kaybolana kadar...

Ara Güler'in çektiği fotoğraflar.
ABD'de ilgi kaynağı oluyorlar.
NY Üniversitesi ve Prof. Kenan Erim.
Afrodisias ile ilgileniyorlar...

Prof. Kenan Erim başa geçiyor.
Yıllarca uğraşıyor, didiniyor.
1961'de kazılar ve onarım başlıyor.
Ve 1990 yılında bitiriliyor...

Açılıştan çok kısa bir zaman sonra.
Kenan Erim vefat ediyor.
Güzel bir kadirşinaslık örneği gösteriliyor.
Mezarı Tetrapilon'un yanına konuluyor...

Günümüzde gidin Afrodisias'ı muhakkak gezin.
Onca güzel sanat eserlerini yerinde görün.
Bu eserleri bize yeniden kazandıran.
Kenan Erim'in mezarında da bir duayı esirgemeyin...


Afrodisias Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipM9g26ZjXuruy9S-vzgR_3R8yzxZYNY74AQvH7l3fohGKK7P45fMENuoynzKHf32A/photo/AF1QipPLisEshgUl3gkszwcwrFDXECDYXaVm0rhoTlTw?key=bkgzVFg2MV9zeTRTUUtuWElIWGlCamlIWUFZLUF3

.

3 Mart 2016 Perşembe

PİLOTU ALKIŞLAMAK...


Uçak inişe geçerdi.
Uçağın içini derin bir sessizlik kaplardı.
Yolcular içinden duasını yaparlardı.
Heyecanlı bir bekleyiş başlardı...

Sonunda uçak tekerlerini yere koyardı.
Herkes önce bir rahatlardı.
Sonra da bir alkış kopardı.
Kaptan bir süre yürekten alkışlanırdı...

Bütün bunlar.
Yakın bir zamana kadar.
Bütün uçaklarda olurdu.
Tüm yolcular da bu eyleme katılırdı...

Ben de alkışlardım.
Bundan da büyük keyif alırdım.
Pilot bu alkışları duymasa da.
Ben yine de alkışlanmasından yanaydım...

Bu güzel adet çok yakın bir zamanda.
Maalesef sonlandı uçaklarda.
Uçak zorlu bir iniş yapsa da.
Kimse farkında bile olmuyor şu sıralarda...

Alkışlanan bir uçuşun sonunda.
Yalnızca iki pilot değil uçakta.
Yüzünü görmediğimiz, tanımadığımız.
İsmini bilmediğimiz bir çok emekçi var aslında...

O uçağı planlayan Firmanın yüzlerce mühendisi.
Uçağı yapan Şirketin binlerce işçisi, teknisyeni.
Uçağı işleten Şirketin yöneticileri.
Uçağın alımına destek olan Banka görevlileri...

Uçağın uçuşa hazırlayan görevliler.
Bakımlarını titizlikle yapan teknisyenler.
Uçağı sefere hazırlayan teknik ekiptekiler.
Uçağı temizleyenler, yakıtını yükleyenler...

Güvenlik önlemlerini titizlikle yerine getirenler.
Check-in işlemlerini kısa sürede bitirenler..
Bagajları ölçerek, biçerek yükleyenler.
İkram edilecekleri düzenleyenler, pişirenler...

Yolcuyu uçağın kapısında karşılayan hostesler.
Onlara güler yüzle hizmet eden kabindeki görevliler.
Uçağın son kontrollerini yapanlar.
Kontrol kulesinde düzeni sağlayanlar...

Meteorolojik bilgileri verenler.
Uçuş harekât memurları.
Hava trafik kontrol personelleri.
Son kontrol teknisyenleri...

Ve tabii pilotlar..
Tüm bunları saat intizamı içinde yapanlar.
Zamanla yarışanlar.
Ve de çoğu kez vaktinde başaranlar...

Yürekten inanıyorum halâ alkışlamaya.
Yalnızca pilot için değil ama.
Katkısı olan binlerce emekçiye, çalışana.
Teşekkür etmek ve selamlamak amacıyla...