YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

25 Kasım 2015 Çarşamba

ANILAR HAYALLERDEN FAZLA YAŞAR...


Osman Gürsoy.
Ordu'da.
81 yaşında.
Evi Toptepe'de...

150 cc'lik ve 6 beygir'lik motoruyla.
Maksimum hızı 80 km olan Vespa'sıyla.
99999 km yapmış.
Ne yapsın daha...

Atlamış bu Vespa'sına.
Eyvallah demiş Ordu'ya.
Gitmiş taa Londra'ya.
1960 yılında...

Sonrasında.
Tam 19 defa.
Gidip, gelmiş bu yolu her defasında.
Farklı farklı rotalarda...

Gezmediği,  görmediği.
Bir tek ülke kalmış o da.
Finlandiya.
Tüm Avrupa'da...

Vespa'sının kilometre sayacı.
99999 km gösterdiğinde.
Çakmış bir asker selamı Vespa'sının önünde.
Söküp, çıkartmış onu şimdi kendi Müzesinde...

Ardından da kalkmış bir tur'a daha.
Bu kez de Amerika ve Kanada'ya.
Turlamış iki ülkeyi de.
Baştan başa...

Müthiş bir gezgin.
Yapmış bunca yolu.
150 cc'lik minik bir Vespa'yla.
Ve de küçük bir çadırla...

Çocukluğunda başlamış.
Önce kendine demirden bir bisiklet yapmış.
Sonra ona el yapımı bir motor takmış.
Ve bu bisikletli motorla 40 bin km yapmış...

1960'larda İngiltere'ye gitmiş.
Motosiklet tamircisi Harry Pendir ile tanışmış.
Ondan çok şey öğrenmiş.
Ve motosiklet tutkusu böyle başlamış...

Kendisi iyi bir usta.
Kaskına kulaklık ve mikrofon takmış.
Bunları bir teyp'e bağlamış.
Gezi anılarını yolda teyp'e aktarmış...

Hoovercraft'a da merak salmış.
Atölyesinde çalışmış, çabalamış.
Bahçesinde bir Hoovercraft yapmış.
Gölde, çayırda bu Hoovercraft'ı ile dolaşmış...

Beraberdik geçen hafta.
Ordu'da.
Boztepe'deki evinde.
Sevgili Osman Gürsoy ile...

O anlattı, biz dinledik.
Minik bir Vespa ile gezgincilik neymiş.
Macera ne demekmiş.
Öğrendik...

Ordu'nun renkli bir siması.
Heykeli dikilesi.
Üzerine kitaplar yazılası.
Belgeseli yapılası, müzesi açılası...

Şimdilerde ziyarete geliyor gençler.
Görmeye Osman Amcalarını.
Kawasaki'li, BMW'li, Honda'lı.
Suzuki'li, Yamaha'lı...

Hepsi dinledikçe şaşıyor.
Osman Amca'larının 1970'li yıllarda.
6 beygir, 150 cc'lik bir Vespa'yla.
60-70 km hızla onca yolu nasıl yaptığına...


Osman Gürsoy Fotoğrafları:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Vespa#6221008304920919778

Osman Gürsoy'un Ordu-Texas Videosu:
https://vimeo.com/77748199

.

4 Kasım 2015 Çarşamba

LÜBNAN...


Nüfusu 5 milyon olan Lübnan.
Cumhuriyet'le yönetiliyor.
Cumhur Başkanı da Başbakan da.
Ayni kişi Tammam Salam...

Lübnan'ın ilk yerleşimcileri Fenike'liler.
Sonrasında Mısır'lılar, Asur'lular.
Babil'liler, Pers'ler, Roma'lılar.
Bizans'lılar, Osmanlı'lar ve Fransız'lar...

Burada birçok din ve inanıştan insanlar var.
Müslüman'lar, Hıristiyan'lar.
Dürzi'ler, Şii'ler, Maruni'ler.
Ortodoks'lar, Musevi'ler, Katolik Ermeni'ler...

Lübnan hayli karışık bir ülke aslında.
1517-1918 yılları arasında.
Tam 400 yıl yaşamışlar huzurla.
Çünkü Osmanlı'lar egemen burada...

1918 yılından sonra.
Fransızların egemenliği altında.
Kavuşmuşlar bağımsızlıklarına.
Lübnan'lılar 1943 yılında...

Sonrasında İsrail, Filistin derken.
1970'lerde yapılar değişmiş birden.
Müslüman ve Hıristiyanlar iç savaşa girerken.
150 bin kişi ölmüş savaş biterken...

Refik Hariri'nin barışa yönelmesiyle.
Ancak onun da 2005 yılında öldürülmesiyle.
Ve bir ay süren iç savaşla.
Beyrut harabeye dönmüş bir anda...

Neyse ki son 10 yılda.
Huzur var, barış var buralarda.
Yapılan imar çalışmalarıyla da.
Savaşın yıkımı kaldırılmış büyük oranda...

İşte gittik böyle bir ülkeye.
Gezdik tamamını dört günde.
Beyrut'unu da, Doğu'sunu da.
Kuzey'ini de, Güney'ini de...

İlk gün Beyrut'da idik.
İkinci gün Zahle ve Baalbek'e gittik.
Üçüncü gün güneye indik, Saida ve Tyre'yi gördük.
Dördüncü gün de kuzeyde Tripoli'ye kadar uzandık...

Sizler bakarken kısaca fotoğraflara.
Ben de başlayayım hazırlıklara.
Beyrut'u anlatacağım ilk aşamada.
Hem de ballandıra ballandıra...

Lübnan Gezisi fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Lubnan#6212961533890603186

.

2 Kasım 2015 Pazartesi

BEYRUT'TA ZAMAN...


70 yaşına gelip saçlar beyazlandıktan sonra
Kalkıp gidecek olursan Beyrut'a
Belki ben dile getiremiyorum hislerimi ama
Bakın Yahya Kemal nasıl anlatıyor duygularını ustalıkla:

......

Bu defa farkına vardım ki ihtiyarlamışım.
Hayatı bir camın ardında gösteren tılsım
Bozulmuş, anlıyorum, çıktığım seyahatte.
Cihan ve ben değiliz artık eski hâlette.
Mısır ve Suriye, pek genç iken, hayâlimdi;
O ülkelerde gezerken kayıdsızım şimdi.
Bu gözlerim, medeniyetlerin bıraktığını,
Beş on yıl önce, görür müydü, böyle taş yığını?
Bugünse yeryüzü hep madde, her ufuk maddî.
Demek ki alemin artık göründü serhaddi.

Ne Akdeniz'de şafaklar, ne çölde akşamlar,
Ne görmek istedim Nil, ne köhne Ehrâmlar,
Ne Bâlebek'te Latin devrinin harâbeleri.
Ne Biblos'un Adonis'ten kalan sihirli yeri,
Ne portakalları sarkan bu ihtişamlı diyâr,
Ne gül, ne lale, ne zambak, ne muz, ne hurma ne nar,

Ne Şam semasını yalel'le dolduran şarkı,
Ne Zahle'nin üzümünden çekilmiş eski rakı,
Felekten özlediğim zevki verdiler, heyhat!
Bu hali, yaşta değil, başta farzeden bir zat
Diyordu: "İnsana çarmıhta haz verir iman!"
Dedim ki: "Hazreti İsâ da genç imiş o zaman."

                           Yol Düşüncesi, Yahya Kemal Beyatlı

"Beyrut, Akdeniz’deki  bütün şehirlerin en güzeli. Avrupa şehirlerinin hepsini  gezdim,  gördüm.  Napoli’yi hele Nis’i avcumun içi gibi bilirim. Hiçbiri Beyrut’la güzellik yarışına giremez. Baalbek harabelerine de uğradım. Akıllara hayret verecek yapılarmış bunlar. Ne muazzam ve muhteşem eserler meydana getirdiler.
Suriye’de her şey Osmanlı’lığı hatırlatıyor. Peçeli kadınlar, fesli erkekler, minareli camiler… Sanıyorsun ki hükûmetin kapısından Osmanlı valisi çıkıverecek. Camiler, sadece camiler tek başına  orayı Türk yapmaya kafi geliyor. Maahaza oradaki camiler bizimkilerle kıyas kabul etmez. Bizimkilerde, güzellik, zarafet bir İstanbul hanımının zarafeti gibidir. Halkı Türk sevgisiyle dolu. Gayet iyi hatırlarım. Kaç defa sefaret otomobilimizdeki bayrağı öpenler olmuştur. Bir Müslüman:
Ben camiye Türkleri hatırlamak için gidiyorum, dedi. Oradaki camilerde Cuma günleri  müthiş cemaat toplanıyor. Gülüyor, söylüyor, münakaşa ediyor ve yemek yiyorlar.
Şam’a giderken Zahle’ye de uğradık. Ama buranın rakısı ne berrak, ne kokulu şey. Dünyanın hiçbir içkisi bu kadar keyif verici değildir".    Yahya Kemal Beyatlı, 3 Aralık 1959
.