YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

15 Aralık 2013 Pazar

BELİZE...

-17 Ekim 2013 Perşembe-

Bugün ayrılıyoruz.
Guatemala'dan.
Sınırı geçeceğiz.
Belize'ye gireceğiz...

Flores'ten yola çıkıyoruz.
Kısa bir yolculuk yapıyoruz.
Sınıra ulaşıyoruz.
Minibüsümüzden iniyoruz...

Formaliteleri yerine getiriyoruz.
Yaya olarak  sınırı geçiyoruz.
Belize'ye giriyoruz.
Yeni minibüsümüzü bekliyoruz...

Sınırda bir Okul Otobüsü var.
Öğrenciler her gün sınırı geçiyorlar.
Belize'de öğrenim görüp, geri dönüyorlar.
Onlarla tanışıyoruz, kısa sürede ayrılıyoruz...

İsmi çok bilinen bir ülke.
Değil  Belize.
400 yıl sömürülmüş İngiliz'lerce.
Bağımsızlığını yeni almış, 1981'de...

En küçük ikinci ülkesi.
Belize.
Tüm Latin Amerika'nın.
El Salvador'dan sonra...

Yüzeyi 22.800 km kare.
Nüfusu 334 bin sadece.
Ülkenin en büyük kenti.
Başkent, Belize City...

Afrika kökenli.
Siyah derili.
Vatandaşlar oluşturuyor.
Nüfusun büyük kesimini...

Diğer bölümünü melezler.
Güneyde ise Maya kökenliler.
Ülkenin resmî dili İngilizce.
Ama halk konuşuyor Creolece...

İngiliz Uluslararası Topluluğu üyesi.
Belize.
Her ne kadar trafiği.
Sağdan işlese de...

Çok güzel bir turizm ülkesi...
Dağları, nehirleri.
Doğal parkları, Maya tarihi.
Ve dalışa çok uygun denizi ile...

Belize sınırını geçtik hızla.
Tam yola koyulduğumuzda.
Bir haberle uğradık şoka.
Gitmemiz lâzımmış önce bir Karakol'a...

Karakol maceramız hemen bundan sonra.


Belize fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipP7Dl5MZH2FK7sYTKTSEYkCNHURkTtCsTSr08wMuOkzOtHcmur48KkEINcUeCJ33A/photo/AF1QipNy2oROYvhFlWmiQeOO2LX3vsBk4ZwVWN0D59Rg?key=b3NDQmcybDhwVEo0YjdwSExsTVJEbE5IaWY2SlNB

.

13 Aralık 2013 Cuma

TİKAL...

-16 Ekim 2013 Çarşamba-

Bugün gidiyoruz günü birliğine.
Flores'ten tam 68 km öteye.
Tikal'e.
Antik bir Maya kentine...

Burası bir Milli Park içerisinde.
Parkın büyüklüğü tam 576 km kare.
Yemyeşil bir orman denizi halinde.
1979'dan beri Unesco Dünya Koruma listesinde...

Görkemli bir Maya yerleşkesi.
Barındırıyor tropik yağmur ormanı içindeki.
Beş tapınak ve bir maya piramidini.
Ayrıca, yüzlerce eseri...

Dayanıyor 2400 yıl öncesine evveli.
Tikal'in geçmişi.
MS 200-900 seneleri.
Buranın en zengin dönemi...

Tikal; politik, ekonomik ve askeri gücüyle.
Güçlüydü tüm Maya bölgesinde.
Büyük tapınakların yapılmasıyla.
Dönüştü sonradan önemli dinsel bir merkeze...

Şahit oluyorsunuz parkın genişliğine.
Tropik ormanın büyüklüğüne.
Çıktığınızda 60 metreye.
Piramidin tam tepesine...

Parkın içerisinde dev bitkiler..
Değişik tropik çiçekler.
Kelebekler, örümcekler, böcekler.
Şebekler ve tilkiler...

Gelmeden söyleselerdi inanmazdık.
Muhteşem bir tabiat parkını.
Ve de içinde görkemli taş yapıları.
Arayıp da bulacağımızı...

Tikal fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Tikal#5956613832501116098

Maya Piramitlerinin 360 derece hava görüntüsü:
http://www.airpano.ru/files/Tikal-Guatemala/2-2

.

11 Aralık 2013 Çarşamba

FLORES ADASI...

-15 Ekim 2013 Salı-

Durduk hep birlikte teşaşüre.
Tatlı nehir Rio Dulce'de.
Copan-Flores karayolu üzerinde.
Yolun tam merkezinde...

Farklı bir coğrafya burası.
İki göl bağlantısı.
Izabal ve El Golfeta arası.
Kısa bir ırmak parçası...

Sonunda açılıyor.
Rio Dulce.
Atlantik'e.
Ve Karaib Denizine...

Çok sayıda yat ve tekne.
Demirliyorlar bu yerde.
Doğal bir liman burası.
Dalgada, fırtınada sığınılası...

Mola verdik burada bizler de.
Kısa bir süre.
Sonra devam ettik seyahatimize.
Tekrar minibüsümüzle...

Az gittik.
Uz gittik.
Sonunda.
Bir göle geldik...

Peten Itza gölü kıyısında.
Küçük bir ada.
Sevimli bir ada.
Flores...

Otelimiz burada.
Hemen gölün kıyısında.
Adanın da hemen karşısında.
Güzel bir konumda...

Kıyıda ise 2 küçük kasaba.
San Benito ve Santa Elena.
Minik bir yolla.
Bağlılar kıyıya...

Herhangi bir çiçekten almıyor adını.
Çiçek anlamındaki Flores adası.
Guatemala özgürlük savaşcısı.
Cirilo Flores'in soyadından alıyor tanımını...

Flores bir basamak.
İstiyorsanız ulaşmak.
Maya antik kenti Tikal'e.
Tikal de buradan yalnızca 65 km mesafede...

Flores sevimli, sakin bir yöre.
Restoranları, kafeleri, evleriyle.
Ve tüm güzelliğiyle.
Kucak açıyor turistlere...

"Launcha" diyorlar burada.
Küçük, ince botlara.
Çıkıyor herkes bunlarla.
Gölde güneşi batırmaya...

Çıkalım dedik biz de.
Batan güneşi seyreylemeye.
Önce hafiften bir yağmur yağdı.
Peşinden gök kuşağı çıktı...

Etrafta tropik ağaçlarıyla.
Bembeyaz balıkçıl kuşlarıyla.
Masmavi, ılık göl sularıyla.
Sonunda güneşi batırdık tüm kızıllığyla...

Ardından bulutlar karardı.
Sıkı bir sağanak yağış başladı.
Hemen bir iskeleye çıkıldı.
Ama bu arada adamakıllı ıslanıldı...

Varamıyorsunuz tam tadına.
Yarım gün kaldığınızda.
İnanın bana.
Hepimizin aklı kaldı o adada...


Flores adası fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Flores#5955011129219475298

.

9 Aralık 2013 Pazartesi

QUIRIGUA...

-15 Ekim Salı 2013-

"Haydi arkadaşlar! Gidiyoruz" diyor Süleyman.
Hemen hareket ediyoruz Copan'dan.
Clarion otelimizden.
Sabah erkenden...

Yola koyuluyoruz.
Bir sürü TIR'la seyrediyoruz.
Tekrar sınırı geçiyoruz.
Yeniden Guatemala'ya giriyoruz...

Quirigua'ya ulaşınca anlıyoruz.
TIR'ların çokluğunu.
Çünkü dört bir yanımız.
Muz bahçeleriyle dolu...

Guatemala ve Honduras.
Muz deposu 100 yılı aşkın zamandır.
USA'nın.
Ve de dünyanın...

United Fruit Company (Chiquita).
Ve Standard Fruit Company (Dole).
Sömürmüşler muz üzerinden bu ülkeleri.
Ve Muz Cumhuriyeti olmuş isimleri...

Dileyen öğrenebilir.
Muz Cumhuriyeti'nin trajik-politik öyküsünü.
Vikipedia'dan.
Ya da sevgili Murat'tan...

Biz gelelim yine konumuza.
Maya'lara ve Maya'ların.
Klasik dönem öncesi
Antik kenti Quirigua'ya...

Yine yemyeşil bir alan.
Nispeten küçük bir meydan.
2000 yıllık geçmişiyle.
Burası da Dünya Mirası Listesi'nde...

Bir gün önce gezdiğimiz Copan'a.
En görkemli Maya uygarlığına.
Son vermiş burası.
Yenerek 18. Tavşan kralı...

Top oyun sahası, Grand Plaza'sı.
Saray kalıntıları.
Ve de tapınakları.
İle önemli bir antik alan burası...

Ama daha da önemlisi.
Stelleri.
Tam 12 tane stel var burada.
Üzerlerindeki yazılarıyla...

Özenle yapılmış şekiller.
Dört bir yanında kabartmalar.
En büyüğü 10 m yükseklikte.
Ve de 65 ton ağırlığında...

İçlerinde en önemlisi C steli.
En uzun hieroglifli belgesi.
Ve yazılı abidesi.
Maya'ların yaradılış efsanesi...

Diğer stellerle birlikte.
Burası taştan bir kütüphane.
Sanki bir hazine.
Tabii bunları okumasını bilene...


Quirigua fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Quirigua?noredirect=1#5955072503448226322

.

5 Aralık 2013 Perşembe

COPAN...

-14 Ekim 2013 Pazartesi-

Bugün eyvallah diyoruz Guatemala'ya.
Ve geçiyoruz Honduras'a.
Geldik taa buralara.
Maya kültürünü anlamaya...

Uzun bir yol.
Kıvrımlı.
İnişli, çıkışlı.
Ve sayısız TIR'lı...

Hızla geçiyoruz.
Sınırdan.
Rehberimiz Julio.
Ve Cahit'in becerileriyle...

Sınıra çok yakın.
"Copan ruinas".
Eski bir Maya kültür merkezi.
Bir açıkhava müzesi...

Dayanıyor kökeni.
Taa MÖ 3000 yıllarına.
Ancak yaşıyor en parlak dönemini.
Yakın zamanda, MS 736'larda...

Klasik dönem kentlerinden birisi.
Copan.
Bilim ve sanat merkezi.
Maya medeniyetinin...

Büyük ağaç gövdelerinin.
Altında kalmış.
Ya da sel sularıyla yok olmuş.
Çok sayıda eser...

135 km²'lik bir alana.
Yayıldığı sanılıyor.
Antik.
Copan ruinas'ın...

Günümüzde.
Toprak yüzüne.
Çıkartılabilen alan.
Ancak 24 km²...

Ancak 3.450 yapı.
Ortaya çıkartılabilmiş bu alanda.
Sanılıyor ki en az 1000 yapı var daha.
Toprak altında...

Copan vadisinin.
Politik, sanatsal.
Dinsel ve bilimsel merkezi.
Kabul ediliyor Copan...

Birer dikilitaş yaptırılmış.
Her kral için ince ince ayrıntılı.
Ve bir de 68 basamaklı.
Hiyeroglifli bir merdiven...

Copan, yeşil bir orman içinde.
Yemyeşil bir düzlükte.
Heykelleri, stelleri, piramitleri.
Ve tüm görkemiyle...


Copan fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Copan?noredirect=1#5952475949203219138


.

2 Aralık 2013 Pazartesi

ATİTLAN...


-13 Ekim 2013 Pazar-

Sabah Antigua'dan erken yola çıktık.
İnişli çıkışlı yollardan geçtik.
2 saat kadar yol aldık.
Sonunda Atitlan'a ulaştık...

Bir göl.
Atitlan denilen yer.
Ama nasıl bir göl.
"Dünyanın en güzel gölü..."

Ben söylemiyorum bunu.
Meşhur Alman bilim adamı.
Gezgin ve kaşif.
Alexander von Humboldt söylemiş...

Şöyle yazmış.
Aldous Hukley de:
"Atitlan, Como gölünden bile güzel.
"Çünkü bunun ayrıca dev volkanları var"...

Volkanik bir göl Atitlan.
Oluşmuş bir caldera ağzının.
Sularla dolmasıyla.
Tam 84 bin yıl önce...

Endoheric bir göl.
Yani, kapalı bir göl Atitlan.
Suları denize ulaşmayan.
Hiçbir nehirle suları boşalmayan...

En derin gölü ayrıca.
Atitlan.
340 m derinliği ile.
Orta Amerika'nın...

Üç tane görkemli volkan var.
Hemen kıyısında, 3000 m yüksekliğinde.
Atitlan gölü'nün.
Atitlan, San Pedro ve Toliman...

Masmavi gölüyle.
Çevresinin yeşilliğiyle.
Üç yanardağın muhteşem görüntüsüyle.
Gerçekten Atitlan değiyor görülmeye...

Çıktık bir de gezmeye.
Bir tekneyle.
Bu güzelim gölde.
Rotamız bu kez San Antonio isimli bir köye...

Sıcak bir havada.
Gölün serin ortamında.
Yol aldık gölün kıyısında.
Bakarak çevredeki dağlara, evlere, villalara...

Seyrediyoruz yine keyifle.
Teknemizin güvertesinde.
Dönüşümüzde de yemyeşil bir çevrede.
Güzel görüntüler eşliğinde...

Sonra tekrar bindik arabamıza.
Kıvrımlı dağ yollarıyla.
Ulaştık bir saatta.
Chichicastenango'ya...

Maya kültürü halâ yaşıyor bu yerde.
Bu küçücük köyde.
Meşhur buranın rengârenk pazarı.
Ve de renkli giysileriyle Maya kadınları...

Farklı elbiseler giyiyor kadınlar bu yörede.
Değişik köyden gelenler ayni kostümle.
Bilenler hemen anlıyor kadın ait hangi köye.
Giysileri ayni renkte, ayni desendeyse...


Atitlan Gölü Fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Atitlan?noredirect=1#5951536734251236482

.

28 Kasım 2013 Perşembe

ANTİGUA...


-12 Ekim 2013 Cumartesi-

Antigua'da güzel, güneşli bir sabah.
Sabahın erken vakti.
Don Rodrigo Oteli'nde dinlenmiş olarak uyandım.
İlk işim çevreyi görmek.
İki katlı otelin çatısına çıkıyorum.
Karşımda kocaman bir dağ.
Yeşillikler, tropik çiçekler arasında.
Agua Volkanı'ymış sonradan öğrendiğime göre.
Çevrede iki volkan daha var.
Acatenago ve Fuego Volkanları.
Üçü de 4000 m kadar yükseklikte.
Düz bir arazide tüm görkemleriyle yükseliyorlar.
Eteklerindeki bulutlarla...

İlk yönetim merkezi.
Antigua.
Guatemala'nın da Orta Amerika'nın da.
İspanyollar'ca...

1524 yılında kurulmuş.
İspanyol Sömürge Hükümeti tarafından.
Eski bir Maya yerleşim yerinin üzerine.
Ancak 17 yıl sonra tümüyle yok olmuş.
Agua Volkanı'nın lavları altında...

200 yıl kadar Başkenti olmuş.
Guatemala'nın.
60 bin kişi kadarmış nüfusu o yıllarda.
Ancak 7.4 şiddetinde bir depremle sarsılmış.
1717 yılında ve büyük bölümü yıkılmış...

60 yıl sonra tekrar harap olmuş yeni bir depremle.
Bunun üzerine Başkent nakledilmiş.
Bugünkü Guatemala City'nin olduğu yere.
50 km kadar öteye...

Gerçekten çok güzel, şirin bir kent.
Antigua günümüzde.
Güzel tropik iklimde.
Enva-i çeşit bitkileriyle...

Unesco Dünya Kültür Mirası kentlerinden.
Çok sakin ve dingin.
30 bin nüfuslu.
Turizmi canlı ve hareketli...

Biri birini dik kesen sokaklar.
Tek ve en fazla iki katlı yapılar.
Kolonial mimarinin örneklerini sergileyen.
Evler ve de kiliseler...

Dolaşıyorum keyifle.
Dar sokaklarında, meydanında.
Çarşısında, pazarında.
Güneşli, sıcak bir havada...

Kahve çiftliğini ziyaret ediyoruz..
Öğleden sonra hep bir arada.
Ne denli zor bir iş olduğunu öğreniyoruz Kahve'nin.
Mis gibi kahve kokuları arasında...

Akşam üzeri Cerro Santa Cruz'a çıkıyoruz.
Kenti yukarıdan bir tepeden görüyoruz.
Çok güzel düzenlenmiş bir kent olduğunu.
Bir kez daha anlıyoruz...


Antigua fotoğraflarım:
https://photos.google.com/album/AF1QipPvQQZ4EzjCSsXlMRMklNtfsYzkNyk9vACJ4rcl/photo/AF1QipOMfpTR1HZ9SaWStm1qRrg9aeTDjCf8y2XYWx8c

.

26 Kasım 2013 Salı

ORTA AMERİKA YOLLARINDA...


İzmir-İstanbul 328 km.
İstanbul-Frankfurt 1865 km.
Frankfurt-Houston 8425 km.
Ve Houston-Guatemala City 1753 km.
Olmak üzere toplam 10.615 km uçmuştuk...

Uçmuştuk Lufthansa'yla.
Frankfurt-Houston arasında.
800 kişilik yolcusuyla.
Airbus'ın dev A-380 uçağıyla....

Üç kıta, bir okyanus geçmiştik.
Grönland'dın üzerinde seyretmiş.
ABD'nin doğu kıyısını izlemiş.
Missisipi nehrini havadan görmüştük...

En sonunda.
"Houston, we have a problem" demiştik.
Houston da "ne problemi" diye sorunca.
"Uykusuzuz. Uykusuz!.." yanıtını vermiştik...

40 saattir yollardaydık.
Yiye-içe, dura-kalka.
Konuşa konuşa, otura-uça.
Sonunda ulaşmıştık Teksas-Houston'a...

Gün halâ aydınlıktı.
Yolumuz daha sonlanmamıştı.
Üzerimizdeki uykusuz bir yorgunluktu.
Daha da en az 5 saat yolumuz vardı...

Gecenin bi saatinde yine bindik uçağa.
Kestirdik biraz da olsa.
Sonunda indik Guatemala'ya.
Başkent'in Aurora Havaalanı'na...

Çilemiz bitmemişti.
Uykusuzluk gitmemişti.
Karanlıkta bindik bi arabaya.
Gecenin yarısında ulaştık Antigua'ya...

Üzerimizde var bir yorgunluk.
Üstelik heryer de karanlık.
Bu ortamda ne fotoğraf çekilir, ne yazı yazılır.
Şimdi yatılır ve de bi güzel uykuya dalınır...

Hele bi rahat verin.
Acele edip, kafamızın etini yemeyin.
Bırakın bi uyuyalım daha.
Antigua yazısı, daha sonra!..


Orta Amerika'ya uçuş fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Yollarda#5949789397281583058

.

22 Kasım 2013 Cuma

FOTO-GRAFİK...


Matematik değil ama.
En sevdiğim derslerden birisi idi.
Lise dönemlerinde.
Geometri...

Seviyordum herhalde.
Bu nedenle.
Şekilleri.
Biçimleri...

Grafik.
Diye bir sanat dalı.
Olduğunu öğrenecektim.
Sonraki yıllarda...

Bu konuda hiçbir eğitim almadım.
Ama çok grafik tasarımlarına baktım.
Çok sayıda grafik sergileri gezdim.
Eserleri hayranlıkla seyrettim...

Arada bir grafik çalışmaları yaptım.
Amatör, iddiasız çalışmalardı bunlar.
Hevesle yapıyordum.
Sonra da yırtıp atıyordum...

Zaten fazla vakit bulamıyordum.
Çizmeye.
Hacettepe'deki öğrenimimde de.
Hekimlik mesleğimde de...

Merak saldım sonrasında.
Fotoğraf'a...

Aslında ismi üstündeydi.
Foto-grafi.
Işıkla şekil belirlemekti.
Grafik sanatı'nın bir başka biçimiydi...

Şekilleri fotoğraflıyorum.
Onları bir karede buluşturuyorum.
Fırsat buldukça.
Son zamanlarda...

Görmek istiyorsanız örnekleri.
Çeşitli Foto-Grafi'lerimi.
Amatör çekimlerimi.
Tıklayıverin bi zahmet aşağıdaki link'i:

https://photos.google.com/share/AF1QipOVeaTaikl4ec5lk0jrtUiRgGrh259i3RmrvJOMi1x3vD_ITOYMBzbwBCfEC_OE-A/photo/AF1QipPYLd5d3brPaorcvtDE_m1kd9rA55gQLe8a08j8?key=cnVjR3VwMXZJZ3BscVBwcVBlVHdPZE1nczQ4WXh3

.

15 Kasım 2013 Cuma

MUSTAFA KEMAL'LİLERLE MUSTAFA KEMAL İLE BİRLİKTE...

                                                  
8 Kasım günü çocuklar gibi şendik
O gün hep birlikte
50 yıl önceki Okulumuzu şenlendirdik
                                                                             
………………

Lise’den mezuniyetimin tam 50. yıldönümüydü bu yıl.
Eski dostlar, saçlarını ağartanlar, saçları dökülenler.
Hafiften göbeklenenler.
Gelenler, gelemeyenler ve de ebediyyen gelemeyecekler.
Hepimiz de oradaydık...

17 yaşında gençler sardı dört bir yanımızı.
Nasıl çevremize doldular, nasıl sardılar, sarmaladılar.
Nasıl aralarına aldılar bizi anlatılmaz...

Güleç yüzlü kızlar, fidan boylu delikanlılar.
Tertemiz giyinenler, kravatı kaykılanlar.
"Dekan amca" diye hitap edenler, gözleri yaşlananlar, hüngür hüngür ağlayanlar.
50 yıl öncesini hatırlayıp röveşata yapmaya kalkanlar.
Beceremeyip yüzüstü yere kapaklananlar.
Cep telefonlarına konu mankeni olan, sohbete dalan, eski anılarını anlatan ihtiyarlar.
Onları heyecanla dinleyenler.
Her zamanki gibi dalga geçenler ve de bizleri hiç iplemeyenler.
Dersleri boş geçtiği için herzamanki gibi sevinenler.
Üniversiteye nasıl girileceğini merak edenler,
50 yıl sonra bizim gibi saçlarının aklanacağını, sırtlarının kamburlaşacağını  hiç düşünmeyenler…

Hepsi ama hepsi bir potada karışmış, sarmaş dolaş olmuştu.
Nasıl oldu, niye oldu kimse anlıyamıyordu.
Ama ortak paydada Mustafa Kemal vardı.
Onun lisesi vardı.
Ayni sıraları, ayni dersaneleri, benzer hocaları paylaşmanın katkısı vardı.
Dostluk ve sevgi onun sonucuydu...

50 yıl önce tek tek çağrılırdık.
Ya nasihat alır, ya da bir tokat yer ayrılırdık.
Bu kez hep birlikte daldık Müdür odasına.
İlk kez “kös kös” çıkmadık odadan.
Başımız dik, göğsümüz öndeydi bu kez.
Söyleyecek sözümüz de vardı.
Aytaç kardeşimiz hepimiz adına söz aldı.
Üç adet al bayrağımızı sundu lisemize.
Bizi biz yapan, sağlam temellerimizi atan mabedimize…

Sonra dağıldık sınıflara.
Hepimiz daldık farklı dersliklere 2’li 3’lü gruplarla.
Tezahüratlarla, alkışlarla girdik sınıflarımıza.
Sohbet ettik, anılarımızı anlattık.
Deneyimlerimizi paylaştık, sorularını yanıtladık...

Aradan geçen 50 yılda pek bir şey değişmemişti.
Okulun ismi Mustafa Kemal Anadolu Lisesi olmuştu.
Sıralar hiç değişmemişti.
Kara tahta gitmiş, yerine bilgisayarlı bir başka tahta gelmişti.
50 yıl önceki korkulu rüyamız sözlü kalkmıştı.
Sıralarda kızlı erkekli oturulur olmuştu.
Merakla dinledik, heyecanla anlattık, ilgiyle izlendik.
Sınıflarımızdan sevgiyle, tezahüratlarla uğurlandık.
Dekan amcaları ders anlattı onlara.
İlk sigaralarımızı içtiğimiz okulun bodrum katında.
50 yıl önce helâların olduğu mekânda…

Sonra yemek yedik hep bir arada.
Yerinde yeller esen Seyran Sineması’nın olduğu alanda.
Çalıkuşu Lokantası’nda.
Hamsi kuşu, hamsi tavası ve milli içkimiz yudumlandı hep bir arada.
Sohbetin en koyusu yapıldı, eski günler anıldı, kadehler sağlığımıza kaldırıldı…

Sonra otobüse binildi.
Ali ile Yalçın kardeşlerimizin atışmaları dinlendi.
Ahmet Şenol'un Mersin'den getirdiğ cezeriyeler yenildi.
Tamer kardeşimizin eşinin yaptığı nefis baklavalar mideye indirildi.
Sonunda Beypazarı’na gelindi.
Akşam 200 yıllık bir bağevi’nde dolmalar yenildi, demlenildi, keyif edildi.
Yöresel sanatçıların sunumları keyifle izlendi.
Ali, Bülent ve Aytaç kardeşimizin fidayda ile çalımları görülmeye değerdi.
Sonra Yalçın kardeşimiz sahne aldı.
Simsiyah koro şefi kıyafetiyle.
Hicaz bir şarkı  ile başladı konserine.
Rıfat Bey’in, “Gülşen-i hüsnüne kimler varıyor” isimli eseriyle.
Ve bitirdi konserini Ata'mızın sevdiği türkülerle. 
Büyük coşkuyla eşlik ettik bizler de.
13 şarkı ve türküyle kendisine.
Görkemli, keyifli bir geceydi.
Nasıl geçtiğini kimse bilemedi.
Bu arada renk kattı geceye.  
Ali’nin eliyle Yalçın’a yaptığı ritmik hareketler geceye…

Sabah Hıdırlık tepede aile fotoğrafı çekildi.
Orada Yalçın kardeşimizin 9. senfonisi kahkahalarla dinlendi.
Ardından Beypazarı sokaklarında gezildi.
Havuç suyu içildi, yörenin meşhur gurusu yenildi.
Esnafın dostluğu, sevgisi, içtenliği gerçekten yaşanmaya değerdi...

Peşinden İnözü vadisine gelindi.
Cevizlibağ Lokantasında toplu yemek yenildi.
Toprak kapta yenilen yemeğin türlü mü, güveç mi, etli bamya mı olduğuna bir türlü karar verilemedi. 
Bu yemeğin üzerine Soda tesislerine gidilip birer şişe Beypazarı Maden Suyu içildi.
Ama nedense tesisler bir türlü gezilemedi.

Birlikteliğin sonuna gelinmişti.
Otobüse binildi.
Lisemizin önünde inildi.
Sarılıp, öpüşüp biri birimize veda edildi.
50 yıl sonra tekrar burada buluşulması dile getirildi.

50 yıl sonra kim öle, kim kala.
Ama bu dostluk seli, bu sevgi hiç kaybolmaya…


Mustafa Kemal Lisesi 50. Yıl buluşma Fotoğrafları:

https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/YMKL50?noredirect=1


.

6 Kasım 2013 Çarşamba

ORTA AMERİKA'NIN DUVARLARI...


Bir geziye çıkacağız birlikte.
Renkli ve de desenli.
Yine Amerika'nın ortasında.
Oranın sokaklarında...

Hayli renkli.
Duvarları.
Bu sokakların.
Özellikle de Kolonial bölgelerde...

Kim yapıyor.
Nasıl boyanıyor.
Böylesine güzel renkler seçiliyor.
Hiç bilmiyorum...

Tümü uyumlu.
Biri birleriyle.
Farklı, parlak.
Ve pastel renkleriyle...

Zaten boyuyor.
Ya da karalıyor.
Boyalı olmayan duvarları da.
Sanatçılar ve Grafitti'ciler...

Duvarlar var.
Çok görkemli.
Ören yerlerinde.
Antik bölgelerde...

Haliyle bunlar renksiz.
Aslında renkli imiş onlar da.
İlk yapıldığında.
Antik çağlarda...


Orta Amerika'nın Duvarları fotoğraflarım:
https://plus.google.com/photos/105371707000908378020/albums/5943190188246714273/5943193821812331442?pid=5943193821812331442&oid=105371707000908378020


.

TAM 60 YIL ÖNCE BUGÜN...

Nihal Abla deriz ona tüm ailede.
Aslında ablam değildir.
Amcamın kızıdır.
Rahmetli Beşir Tanyeri amcamın...

Bizden büyüktür.
İyi bir annedir.
Aydındır, ilericidir.
Yüreği Atatürk sevgisiyle doludur.

Ankara'da.
Öğrenciydi Nihal Abla.
Kız Teknik Öğretmen Okulu'nda.
60 yıl önce, 1953 yılında...

Anıtkabir'e nakledilecekti.
Atatürk'ün naaşı 1953 yılında.
Ve görev almıştı Nihal Abla.
Atlas Bayrağımızın yapımında...

Ve ilk saygı nöbeti tutan.
Dört genç'ten de birisiydi.
Nihal Tanyeri.
Ata'sının baş ucunda...

Anısını yazmasını diledim.
Dileğimi kendisine ilettim.
Sitemde yayınlayacağımı söyledim.
60 yıl sonra herkes bilsin istedim...

Kırmadı beni.
Yazıya döktü hislerini.
İletiyorum şimdi.
60 yıl önceki izlenimlerini:
...............

Yıl 1953, 29 Ekim'de Cumhuriyet'in 30. yıl Bayramını kutladık.

Ankara'da büyük bir heyecan, yoğun bir çalışma var. Atamız ölümünden tam 15 yıl sonra geçici kabri Etnoğrafya Müzesi'nden alınıp, Anıtkabir'e nakledilecek. Ona şanına layık bir tören yapılması için; herkes üzerine düşen görevi yapma çabasında.

Biz kızlarına verilen ilk görev: Tabutuna örtü olacak devasa Türk Bayrağı'nın hazırlanması. Kutsal bir görev yapar gibi, kırmızı ipek, atlas bayrağın ay ve yıldızını beyaz ipek ibrişimle geceyi gündüze katıp, tavandan sarkan çıplak ampulün ışığında işliyoruz. Bu iğneyle kuyu kazmak gibi bir şey. Zamanında bitirip teslim ediyoruz. Bayrak halen Anıtkabir Müzesinde saklanıyor

4 Kasım 1953 Etnoğrafya Müzesi'nin soğuk mermer merdivenlerinde bekleyen gençlik Ata'sına son görevini yapmak için toplanmış bekliyor. Ve nihayet 15 yıldan sonra tabut gün yüzüne çıkıyor. Protokol önünde tabut açılıyor. gençliği temsilen, orada bulunan -sonradan Anayasa Mahkemesi Başkanı olan- Yekta Güngör Özden'in anlatımına göre: “Atatürk uyur gibi. Biraz sakalı uzamış, gözler aralık, sol kaşı düşmüş yerine konulup gerekli bakımı yapılıyor".

Tabutu Erkek Teknik Öğretmen Okulu öğrencileri elden geçiriyor. Yeniden cilalanıp hazırlanıyor. İşlediğimiz bayrak üzerine örtülüyor. Biz Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencileri ve öğretmenlerimiz tabutu kasımpatılarla süslüyoruz. Etnoğrafya Müzesi'nin bir salonunda katafalka konuluyor.

6 Kasım günü, vakit gece yarısına doğru. “İlk nöbet gençliğe verildi” dediler. Ben Nihal Tanyeri (Ovacık), Yurdusev Baykal (Arığ), Turgut Kantoğlu ve Erdoğan Alıveren. Karanlık bir salon ortasında Bayrağa sarılı tabut, dört tarafında dört meşale (başka ışık yok) nöbeti alıyoruz. Karanlık ve sessizlik öylesine yoğun ki, kalbimin atışının bu kutsal sessizliği bozacağından korkuyorum.

Nöbet sonrası bana “ne hissettğimi” sordular. Duygularımı ifade edemedim. Şimdi düşünüyorum: Genç öldüğü için, bizi erken terkettiği için hep sitem ettim ona. Halbuki o tabutta yatan adam yorgundu, omuzlarında koca bir devletin kaderini yazmanın, savaşmanın, kurtuluşun, kuruluşun yorgunluğu vardı.

10 Kasım günü Türk Bayrağına sarılı tabut generallerin omuzları üzerinde top arabasına yerleştirildi. 136 genç asteğmenin çektiği top arabası 15 yıl misafir kaldığı Etnoğrafya Müzesi den alınıp Anıtkabir'e yola çıktı.

Ankara'da güneş kendini doğmak mecburiyetide hissetmiş, nadir görülen güzellikte bir hava vardı. Ankara Ankara olalı böyle bir gün yaşamamıştı. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Behçet Kemal Çağlar'ın okuduğu şiirlere jetler arkadaşlık ediyor. Yürüyoruz, yürüyoruz. Yollar, kaldırımlar insan seli. Yurdun her köşesinden Ata'sını uğurlamaya gelen, gözü yaşlı vatandaşlarımız. Pencerelerde salkım salkım kadın, erkek, çocuk Ankara'lılar göz yaşlarıyla onu selamlıyor.

Anıtkabir'e 12.15 de ulaşıldı. Tabut hazırlanan katafalka kondu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar bir konuşma yaparak “Atatürk şimdi seni kurtardığın vatanın her köşesinden gelen topraklarla gömüyoruz. Fakat hakiki yerin Türk Milleti'nin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat” sözleriyle tamamladı.

Saat 13.30 da sanduka açılarak Atamız Mehmetçiklerin elleriyle ebedi istirahatgahına indirildi. Mezara ilk toprağı Cumhurbaşkanı attı. Önce Ankara toprağı, daha sonra yurdun dörtbir tarafından getirilen vatan toprağı konularak defin işi tamamlandı.

Ölümünden tam 15 yıl sonra: Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal, Gazi Mustafa Kemal, Mareşal Mustafa Kemal, Türkiye'yi kurtaran Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal; bütün dünyanın önünde saygıyla eğildiği Mustafa Kemal, onun şanına yakışan bir törenle, yine onun şanına yakışan bir Anıt Mezara gömüldü.

Ancak Atatürk yaşıyor. 
Birilerinin korkulu rüyası, adını bile anmaya korkuyorlar. 
O bütün heybetiyle yanımızda, içimizde. 
İlkeleriyle, eserleriyle, tarihe mal olmuş kişiliğiyle sonsuza kadar da yaşayacaktır.

                                                                                                                               Nihal Tanyeri Ovacık


Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e nakli fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipNm6tQ2sEGR8SRm5D6W0VhGUmdG6aMPcPgr16UDgDXneAMBhA7CuwyrOtCNjA8oaQ/photo/AF1QipPGNME-q3nPIL_WcSeaPOW4OUMVLBf_cNh_HHv7?key=aHJpQTU4WFA0bEMyMzFqOF81cnFDR2haa1BTOENB

.


4 Kasım 2013 Pazartesi

ORTA AMERİKA'NIN DİĞER RENKLERİ...

Güreşe doymazmış.
Yenilen pehlivan...

Pek beğenen olmadı.
Galiba.
"Orta Amerikanın Renkleri".
Başlıklı gönderimimi...

Siz misiniz beğenmeyen.
Ben miyim yenilen.
Alın size işte.
265 fotoğraf daha...

Zulada kalmış.
Gözden uzak olmuş.
Birçok renkli resim.
Hepsi de MesoAmerika'dan...

Mexico kentinde çekildi.
Son 27 resim.
Xochimilco gölü'nde.
Gölün bulanık sularında...

Sudaki yansımalarını çalıştım.
Göldeki.
Birçok.
Renkli teknenin...

Umarım seversiniz.
Beğenirsiniz...


Orta Amerika'nın diğer renkleri:

3 Kasım 2013 Pazar

ORTA AMERİKANIN RENKLERİ...


MezoAmerika diyorlar.
Güney ve Kuzey Amerika'nın.
Ortasında kalan.
Ülkelere...

Belize, Barbados, Bahama, Küba, Meksika.
El Salvador, Dominik Cumhuriyeti, Grenada.
Haiti, Honduras, Jamaika, Guatemala.
Kostarika, Küba, Nikaragua ve Panama...

23 günlük bir gezi yaptık.
Bu ülkelerden 4 tanesine.
Meksika, Honduras, Guatemala.
Ve Belize'ye...

Çok hızlı tempolu.
Çok yorucu.
Ama bir o kadar da renkli.
Ve de güzel bir geziydi...

Ana amaçtı.
Maya'ları tanımak.
Onların kültürlerini anlamak.
Ve de onların torunlarıyla yaşamak...

Doğal zenginliği de gördük.
Fakirliğe, yoksullağa da tanık olduk.
Onlara göre.
Bizler de birer grino'yduk...

Maya medeniyetini inceledik.
Ören yerlerini gezdik.
Yağmur ormanları, Karaib'leri gördük.
Binlerce fotoğraf çektik...

Geziyi anlatması da.
Özetlemesi de.
Fotoğrafları toparlaması da.
Kolay olmayacak...

Özetlemeyi düşünüyorum.
Her günü ayrı ayrı.
Pek tabii çok zaman alacak.
Yediğimizi, içtiğimizi anlatmasak da...

"Orta Amerika'nın Renkler"i ile.
Başlayalım dile getirmeye.
Tam 420 fotoğrafla.
Bu dört ülkeyi görüntülemeye...

Sıkılmadan okursanız, bıkmadan bakarsanız.
Sayısız yazıya ve fotoğraflara.
Sonunda teşekkür edeceğim sizlere.
Bir dizi Orta Amerika çiçek resimleriyle...


Orta Amerikanın Renkleri fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipNGPtkWFstfrd8URATp8437F8nGhQ-ClhRvbdpbwaSzmf-xShr6yBeEvMxVh3PBpQ/photo/AF1QipNCF--O7Gx19QkMoffA6tAD9z70C4h_rlWU8Xhh?key=RUZ6NkljNEYtMzAwdmRnSnRDZkIwZXB4TERVTUJB

.

10 Ekim 2013 Perşembe

ABBAS YOLLARDA...


Hep ayaktaydım.
Diken üstündeydim.
Bloğuma hiç yazamadım.
Son 7 aydır...

Önce emeklilik.
Sonrasında bir boşluk.
Samsun'dan ayrılma kararı.
İzmir'deki evin onarıma alınması...

Sonra evin toparlanması.
Eşyaların kutulanması.
Onarımın uzaması.
Uzunca bir süre beklenmesi...

25 yıl aradan sonra.
Yeğenim Şebnem'in.
Amerika'dan gelmesi.
Birlikte tatile gidilmesi...

Bu arada.
Gaziantep'te bir toplantıya hazırlanması.
Orada açılış konuşmasının yapılması.
Ardından torunlara bakılması...

Samsun'daki dostlara hüzünlü veda.
Eşyaları koyup kamyona.
Koyulmak.
İzmir'in yollarına...

İzmir'deki evin yerleştirilmesi.
Eksiklerinin giderilmesi.
Muhtarla, belediyeyle, elektrikle, suyla.
Meydan savaşları verilmesi...

Tam rahat bir nefes alacakken.
"Artık yerleştim" derken.
Önceden plânlı bir gezinin çatması.
Orta Amerika'ya doğru yola koyulması...

Aslında bloğa yazacaklarım vardı.
Ama bir türlü fırsat olmadı.
Toparlanma, taşınma, yerleşme derken.
Biliyorum, yazılarım hayli aksadı...

Bu akşam yola çıkıyoruz.
Orta Amerika'ya gidiyoruz.
Meksika'ya, Guatemala'ya, Honduras'a.
Doğru yola koyuluyoruz...

Bu sayfalar yine boş kalacak.
Ayrılık bir ay kadar olacak.
Maya'ları inceleyeceğiz.
Onların taşa işlediği medeniyetleri göreceğiz...

Yolumuz uzun.
Haydi, biz gidelim
...


.

8 Ekim 2013 Salı

ATAKÖY...


1950'li yılların sonunda yapılmıştı.
İstanbul Ataköy.
Düzenli bir plânlamayla.
Düzgün bir şehircilik anlayışıyla...

Huriye ablam.
Ve öğretmen Mehmet eniştem.
Ataköy'e yerleşmişlerdi.
1964'te üç çocukları ile...

Ataköy, 1. kısım.
G Blok
.
57 taksim 2 numarada.
Otururlardı Aydın ailesi...

Burada geçirdim.
Lise yıllarımdaki.
Delikanlı çağımdaki.
Her yaz tatilimi...

Şirin, sessiz.
Ve düzgün bir yerdi.
O dönemdeki.
Ataköy ve sahili...

11. ve 12. kısımlar yoktu.
1. ve 2. kısımlar vardı sadece.
Ataköy'de.
O dönemlerde...

Binalar son derece modern.
Yollar, parklar bakımlı ve düzenli.
İnsanları saygılı, sevimli.
Ve de plajı çok güzeldi...

Her sabah plaja giderdik.
Yeğenim Vahit ile.
Akşamları kafeler çevresinde dolanırdık.
Geceleri de açık hava sinemasına geçirirdik...

Nadiren giderdik.
Bakırköy'e.
Trenle inmek için.
Belki tarihî kente...

Şimdiki gibi büyük değildi.
Galleria açılmamıştı.
Marinası yoktu, Dünya Göz kurulmamıştı.
Sheraton Oteli de yapılmamıştı...

En büyük eğlencemizdi.
Ataköy Plaj'ına gitmek.
Bu plaj İstanbul'un o dönemdeki.
En büyük ve en modern plajı idi...

Sonraları plaj kapatıldı.
Güneş Motelleri yapıldı.
Ataköy'ün tadı-tuzu kalmamıştı.
Güzel anılar çok gerilerde kalmıştı...

Uzun yıllar uğramadım.
Bir daha.
Buralara.
Çoktan veda etmiştim gençlik anılarıma...

Bu  plaj.
TOKİ'ye verilmiş.
Bu güzelim kumsala duydum ki.
Yeni gökdelenler yerleştirilecekmiş...


Ataköy eski fotoğrafları:

https://photos.google.com/share/AF1QipN705TWJJx-eRgAnDzPEW9ZBxEZxV_uSti_kEmYiJ4QZ_tGSABU3vVc_rSNqeL-2A/photo/AF1QipMA0uIB7cIhckSjfu2rok4fHmVHbA0Dr1KZcYsh?key=anl4TkFRSFVwLWNkT29pdmFaWlpqV3FmU3NaSnJn

.

23 Ağustos 2013 Cuma

SAMSUN'A VEDA...


Sevgili Samsun'lu Dostlarım,

1952 yılında ve 6 yaşında gelmiştim Samsun'a.
İlköğrenimimi 23 Nisan İlkokulu'nda bitirdim.
Ortaöğrenimimi ise Namık Kemal Ortaokulu'nda tamamladım.
Sonrasında 20 yıl kadar Ankara'da yaşadım.
Üniversite eğitimimi orada yaptım.
Uzmanlığımı aldım.
1979'da yeniden Samsun'a döndüm.

Son 34 yıldan beri sürekli Samsun'da idim.
Burada Doçent oldum.
Burada Profesörlüğe yükseltildim.
Kısa bir süre önce de buradan emekli oldum.

Çocukluğumla birlikte tam 41.5 yıldır bu kentteyim.
Çok güzel arkadaşlarım, dostlarım oldu.
Hep sevgi, hep destek gördüm.
Her zaman yanımda bir dost buldum.

Ama bugün ediyorum veda.
Bu güzel kente, Samsun'a.
Tüm dostlarıma, arkadaşlarıma.
Ve buranın güzel insanlarına...

İzmir'e gidiyorum.
Yaşamımda yeni bir sayfa açıyorum.
41.5 yılda muhakkak ki kırdıklarım, üzdüklerim olmuştur.
Hepsinden özür diliyorum.
Hepsine içten sevgilerimi sunuyorum.

Hepinizin hakkı üzerimde büyüktür.
Hakkınızı helâl edin!

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Hepinize tek tek teşekkür ediyorum.
Hepinizi hasretle kucaklıyorum.
Hepinizi Tanrıya emanet ediyorum...

Şeyh Galib'in dizeleri ile sizlerden ayrılıyorum:

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

(Kendine iyi bak ki âlemin özü sensin
 Sen varlığın gözbebeği olan insansın)

Gözleriniz hep gülsün.
Günleriniz hep güzel olsun.
Günleriniz hep aydınlık olsun...

Sevgiyle ve dostlukla kalın!


Dr. Yücel Tanyeri


.

5 Ağustos 2013 Pazartesi

SAMMEY...


Tanışmıştık.
30 yıl önce.
Lütfi Deveci ile.
Samsun'a yeni geldiğimizde...

Bitirmişti sayın Deveci.
Bursa Ziraat Mektebi'ni.
1932 senesinde.
Hem de birincilikle...

Tayin edilmişti.
Samsun Tarım Müdürlüğüne.
Ve getirilmişti.
Gelemen Çiftliği'nin kurucu Müdürlüğüne...

Aydın ve kültürlü bir kişiydi.
Çok bilgili bir ziraatçiydi.
Avrupa tarımını çok iyi bilirdi.
İyi bir meyve yetiştiricisiydi...

Bir çiftlik kurmuştu.
Samsun'da "Deveci Çiftliği" adında.
Kürtün ırmağı kenarında.
Nisbeten küçük bir alanda...

Nefis meyveler yetiştiriyordu.
Şeftali'ler, Elma'lar.
Çilek'ler, Erik'ler.
Armut'lar, Frambuaz'lar...

Piyasada pek satılmazdı.
Özel müşterilere pazarlanırdı.
1.5 kiloluk Deveci armutları.
Nefis Starking elmaları...

Vefat etti.
Lütfi Deveci
.
Daha sonra.
2008 yılında...

Bahçesi el değiştirdi.
Ününü yitirdi.
Samsun büyük bir değer kaybetmişti.
Meyvecilik de hayli gerilemişti...

Konuk oldum bu hafta.
Bafra'da.
Bir meyve alanına.
Çağdaş bir tarım kuruluşuna...

23 Samsun'lu iş adamı.
2004 yılında biraraya gelmişler.
Sermayelerini birleştirmişler.
Büyük bir meyve bahçesi meydana getirmişler...

Kısaca.
SamMey ismini almışlar.
Samsun Meyvecilik Gıda San. ve Tic. AŞ.'nin.
Kısaltılmışını kullanmışlar...

1000 dönümlük bir arazide.
Şimdilik 400 dönümünde.
Biri birinden güzel
Meyveler yetiştiriyorlar...

Çağdaş bir tarım işletmesi.
Modern bir meyve çiftliği.
Fideler İtalya'dan getirtilmiş.
Tam 130.150 fidan dikilmiş...

Carmen, Deveci, Comizo.
Nashi, Abbate Fetel Armutları
...
Fuji, Gala, Granny Smith.
Gold ve Super Chief Elmaları.

Early Lory, Regina, Celeste.
Lupins, Skeena Kirazları.

Symphony, Red Star, Françoise, Elegand Lady.
October Star
ve Rich May Şeftalileri...

Sweet Lady, Late Fair, Early Zee.
Gianna Laura, Big Top Nektarinleri
...
Türlü-çeşitli.
Tadları, meyveleri...

Burada yetiştiriliyor hepsi.
Görüntüledim ve yedim, nefisti.
Fevkalâdeydi.
Hem görünüşü hem de lezzeti...

Meyve üretilecek bu çiftlikte.
SamMey'de.
Bu sene.
Tam 1200 ton hacminde...

Gurur duydum ben.
Samsun'daki bu kuruluşumuzla.
Lütfi Deveci de gurur duyuyordur.
Sanırım Samsun'un geldiği bu aşamayla...


SamMey çiftliği Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipMuOh7vC9UVJj6AxpiG-fEJohjo8Y26hgyLSmNigz2BFES796_G3XKiFMI92QNh4Q/photo/AF1QipM3eH-pQnmii5RgDvPJG9VUi3s5G1D6ZfsSzxQu?key=VXIzRDFKQ0xuZUVaVmhMcUs0Nm9jMmlzUmd4RGNR
.

30 Temmuz 2013 Salı

ARKEOLOG OLACAK ÇOCUK...


Samsun'da.
İstiklâl İlkokulu'nda.
Okudu.
Kızım Tuğba...

Ören yerlerini gezerdik.
Yaz tatillerimizde.
Kızım Tuğba ile.
Onun ilkokul senelerinde...

Birşeyler karalamıştı.
Yazmayı henüz öğrendiğinde.
Birinci sınıfı bitirdiğinde.
Küçücük not defterine...

Okuyacaksınız birazdan kendi yazısıyla.
Onun 7 yaşında yazdığı.
"Kral Midas" başlıklı.
Minicik öyküsünü...

Tamamladı Tuğba.
Temel öğrenimini daha sonra.
Samsun'da.
Tam 17 yaşında...

Sonrasında.
Devam etti Tuğba Yükseköğrenimine.
Wisconsin Üniversitesi'nin.
Sanat Tarihi Bölümü'nde...

Sonunda erişti.
Mesleğine.
Bilkent Üniversitesi'nin.
Arkeoloji Bölümü'nde...

Amerika'ya döndü.
Boston Üniversitesi'nde.
Arkeoloji Bölümü'nde.
Kavuştu Doktora derecesine...

1993-2000
yılları arasında.
Ayanis, Elmalı, Bozburun.
Gâvur Kalesi
ve Amorium.
Bilimsel kazılarında çalıştı...

Halen ODTÜ'de Tuğba.
Arkeoloji alanında.
7 yaşında başladığı yazılarına.
40 yaşında devam ediyor halâ...


Tuğba'nın Kral Midas yazısı ve fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipOVWWj7qy45jqsvycM-r7K23fb7DAZkdCnKUt2zDMpsSkxKUXShz231yrbIoF4tMg/photo/AF1QipMKR-uNuGKZ8U9T5VHW28H7lXQ6HE_-OR_0zeie?key=UkZQZ3FZZmM0ZlZBMU1WdHVJd0dLU04xNUZGX1Zn
.

23 Temmuz 2013 Salı

ÖLÜDENİZ...


En tuzlu göllerinden birisi.
Dünyanın.
Ölüdeniz.
Ya da Lut Gölü dedikleri...

Ayrıcası.
En derin noktası.
Yeryüzü.
Coğrafyasının...

55 km uzunluğunda.
18 km genişliğinde.
Deniz seviyesinden 417 m aşağıda.
Ve de 377 m  derinlikte...

Burası bir bölümü.
Rift vadisi'nin.
Afrika ve Arabistan arasındaki.
Tektonik tabakanın...

Yağmur almayan bir yer.
Burası.
5 cm kadar metrekareye düşen..
Yıllık yağış ortalaması...

Bir tek su kaynağı.
Ulaşıyor.
Buraya.
O da Ürdün nehri...

Gölü boşaltan.
Bir dere, bir çay yok.
Kuraklık, sıcak ve buharlaşma ile.
Dönüşüyor burası tuzlu bir göle...

1.240 g/L.
Suyun yoğunluğu bu gölde.
Tuzluluk oranı.
% 34'lerde...

9 kat tuzlu.
Deniz suyundan.
Bu nedenle hiçbir canlı yaşayamıyor.
Bunun için de Ölüdeniz olarak anılıyor...

Buraya gittik.
Nisan başında.
Sıcak bir havada.
Göl'de yüzmeye...

Yüzmek yasak zaten.
Kollarınızı açıyorsunuz.
Gölün yüzeyinde öylesine.
Duruyorsunuz...

İnanılmaz tuzlu.
Göz yakıcı.
Yoğun, yağlı bir su.
Ölüdeniz'in sıvısı...

1.5-2 milyon turist geliyor.
Her yıl buraya.
Bu suyun mineralleriyle.
Sağlık bulmaya...


Ölüdeniz fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipMwYsj-hKzgUZ_7tb0UsaDB49Ja3KByk_HncyoRR7SERisMbBGKMV4qqyOJkllZcA/photo/AF1QipMOHCHkfZy156alzwiLmAPkvRJiJYQdXhIgxKaU?key=aFRFRmZhcFlPdmtmVWpmbDBLZ2xuOU9TbW9fczV3&hl=tr
.

27 Haziran 2013 Perşembe

SOYKIRIM MÜZESİ...

Soykırıma uğradı.
Yahudi milleti.
1933-1945 yılları arasında.
Avrupa'da...

Kudüs'te bir müze yapmışlar.
"Holocaust Müzesi".
Adını koymuşlar.
Soykırımı anlatmışlar...

1953'te işe koyulmuşlar.
Parlemento'dan kanun çıkartmışlar.
Tüm araştırmaları yapmışlar.
2009'da da açmışlar...

60. yıl dönümü.
Bu sene.
Kuruluşunun.
Tüm soykırım bu sergide...

180 dönüm bir arazide.
Herzl dağı eteklerinde.
Kudüs'te bir ormanın içinde.
Görkemli bir müzede...

Hiç uymayan bir yapı tasarlamış.
Mimari kurallara.
Mimar Moşe Safdi.
Uzun, üçgen prizma biçimli...

Karanlık, iç bunaltıcı bir ortam.
Prizmadan içeri girildiğinde.
Ama bir ışık görünüyor.
Uzun koridorun ta derinliğinde...

Kudüs tam karşınızda.
Karanlıktan çıktığınızda.
Var olduğu anlatılıyor.
Umudun her ortamda...

Koni biçiminde bir kubbe var.
Ana salonda.
İçi su dolu bir derinlik.
Onun da altında...

Soykırım kurbanlarının fotoğrafları.
Kubbenin içinde.
Ve onların yansımaları.
Suyun üzerinde...

Sergileniyor raflarda.
3 milyon Yahudinin.
Dosyaları.
İsimler salonunda...

10 karanlık salonda.
Anlatılıyor herbiri.
Soykırımın.
Farklı bir bölümünü...

Öyküler, belgeler.
Fotoğraflar, filimler.
Videolar, kişisel eşyalar.
Soykırımın ayrıntılarını anlatıyorlar...

Yalnızca bir müze değil burası.
Kompleks bir yapı.
Barındırıyor sinagog, basımevi.
Kütüphane ve geniş bir arşivi...

Ayni zamanda bir soykırım.
Çalışma Okulu burası.
Eğitim Merkezi, Araştırma Enstitüsü.
Ve Çocuk bölümleriyle ünlü...

Böyle müzeler keşke hiç olmasa.
Paylaşamadığımız şu güzel dünyamızda.
Ortadan tümüyle kalksa.
Şu zulmü insanın insana...


Holocaust Müzesi fotoğraflarım: 

18 Haziran 2013 Salı

HAYFA...


Caipha, Kaipha.
Caiffa, Kaiffa.
Khaifa, Haifa.

Bizde ise Hayfa...

En büyük 3. şehri.
İsrail'in.
Akdeniz kıyısındaki.
Bu Hayfa...

500 m yükseklikte.
Karmel dağı eteklerinde.
Akdeniz sahilinde.
Ve Kişon nehri üzerinde...

Kurulmuş.
3000 yıl önce.
Günümüzdeki Tel Aviv'e.
90 km mesafede...

Küçük bir nahiye aslında.
Burası 19. yüzyılda.
Osmanlı döneminde büyümüş hızla.
Hicaz demiryolu'nun buraya ulaşmasıyla...

Büyük bir liman çağımızda.
Hayfa 300 bin nüfusuyla.
Akdeniz'in kıyısında.
Güzel bir kent dokusuyla...

Kıyıya paralel sokaklar.
Ve onlara dik yollar.
Taş binalar, konutlar.
Ve birçok tarihi yapılar...

İzmir'e benziyor Hayfa.
Havasıyla, sokaklarıyla.
Duruşuyla, tarzıyla.
Ağacıyla, sıcağıyla...

Bu kentin en güzel yeri.
Bahai Bahçeleri.
Unesco Dünya Mirası eseri.
2008'den beri...

Aşağıdan baksan da.
Güzel.
Yukarıdan baksan da güzel.
Bu bahçeler...

Seyyid Ali Muhammed, 23 Mayıs 1844'de.
Şiraz'da ilan etti.
Bahai'liğini.
Ve Bahai dininin liderliğini...

Tebriz'de kurşuna dizildi.
1850 senesinde Seyyid Ali.
Yok edildi binlerce Bahai.
Ve hepsine korkunç işkence edildi...

Sonra Bağdat'ta Mehdiliğini ilan etti.
Bahaullah Mirza Hüseyin Ali, 21 Nisan 1863'te.
Sığındı Osmanlı Devletine.
Ve Akka'ya gönderildi sürgüne...

Öldü Bahaullah 1868'de.
Hayfa nahiyesinde.
Ve ilân ettiler bu şehri.
Bahailiğin merkezi...

Dünyadaki merkezi.
Ve en güzel bahçeleri.
Hayfa kentindedir İsrail'in.
Barışçıl Bahai dininin...

Kutsal bir kent.
Hayfa.
Dünyada.
5 milyon Bahai inananına...

Çok güzel bir bahçe yapmışlar.
Kat kat, şehrin tam ortasına.
Cennet gibi bir mekâna.
Tam 19 terasıyla...

Kubbeleri 9 girişli.
Bu mabedin.
9 dinden birine iman edenler.
Gelip burada ibadet edebilirler...


Haifa kenti fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/Haifa#5890464962746112562

.

30 Mayıs 2013 Perşembe

AKKA...


Akka’da durdurulmasaydım,
bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim

Napoleon Bonaparte, 25.07.1799
...............

Önemli bir liman kenti.
Akka.
Firavun III. Thutmosis'in.
Zamanından beri...

Girmiştir egemenliklerine.
Asurluların, Fenikelilerin. 
Babillerin, Perslerin.

Sonunda da Büyük İskender'in...

El değiştirmiştir.
Uzun süreler.
İslâm ve Hıristiyanlar arasında.
Haçlı seferleri sırasında...

Harabe haline gelmiştir.
Bitmiş, tükenmiştir.
Akka.
Bu savaşların sonunda.

Geçmiştir Osmanlılar'a.
Akka.
1516 senesinde.
Yavuz S. Selim'in Mısır seferinde...

Kuşatılmıştır Napolyon zamanında.
Akka, 1799 yılında.
Ama muhteşem savunulmuştur bu kala.
Cezzar Ahmet Paşa komutanlığında...

18 Mart günü başladı.
Akka muhasarası.
Bu kalenin kuşatılması.
Fethetmekti burayı Napolyon'un amacı...

O dönemde küçük bir limandı.
Osmanlı'nın egemenliğindeydi.
Ancak önemli bir mevkiydi.
Akka kalesi...

70'lik bir komutan tarafından.
Akka müdafaa edilmektedir.
Ancak, yaşamının 50 yılını geçirmiştir.
Savaş meydanlarında, bu Vezir...

Mısır ve Filistini zaptetmiştir.
Napolyon.
Ve birkaç gün içinde Akka'nın.
Düşeceğini hayâl etmektedir...

Bir mektup yazar Cezzar Ahmet Paşa'ya.
Napolyon: "Birşey kazandırmaz bana.
Kalan birkaç günlük ömrünü almak.
Teslim ol ve hemen kaleyi bırak!.."


Paşa yanıtlar bu mektubu:
"Hamdolsun gücümüz yetiyor.
Elimiz de silah tutuyor.
Geri kalan birkaç günlük ömrümüzü de.
Geçiririz küffar ile cenkle!.."


"Anlaşıldı" der Napolyon.
"Bu ihtiyar heba edecek gibi.
Hem kendisini hem de bizim birkaç günümüzü.
Ama iki güne kalmaz, alırız Akka Kalesi'ni..."


Tam 64 gün sürer.
Akka muhasarası.
Napolyon'un her hücumu püskürtülür.
Fransızlara ağır kayıplar verdirilir...

Akıllara durgunluk veren bir savunmadır bu.
Napolyon bir mektup gönderir neticede.
İzin verileceğini bildirir gitmelerine.
Askerleriyle Paşa, eğer şehir teslim edilirse...

"Bir karış toprak vermem"
der.
"Şehitlik mertebesine ulaşmadan ben.
Devlet, teslim etmek için bu kaleyi.
Yapmadı Vezir bizi..."


Napolyon
çileden çıkar bu cevapla.
Dövdürür Akka kalesini toplarla.
Açılan gediklerden şehre girebilenler.
Osmanlı süngüleriyle yok edilirler...

"Oyuncağı yaptı.
Kader beni bir ihtiyarın".

Der Napolyon ve çok kızar.
Ve Akka'ya son kez hücum eder...

Bu sırada Cezzar Ahmet Paşa.
Bir delikanlı gibi savaşmakta.
Kılıç sallamakta.
Ve göz açtırmamaktadır Napolyon'a...

Karar verir Akka'dan geri çekilmeye.
21 Mayıs'ta, 64 gün geçtiğinde.
Napolyon, ağırlıklarını gömerek sahile.
Gerisin geriye döner Kahire'ye...

25 Temmuz 1799
'da Napolyon.
İki gemiyle gizlice kaçarken Mısır'dan.
Yaşamının en büyük dersini almıştır buradan.
Cezzar Ahmet Paşa adlı bir ihtiyardan...

İki ay önce İsrail'deydik.
Akka kentini gezdik.
Cezzar Ahmet Paşa camisinde.
Bu kahramanlar için dua ettik...


Akka Fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/AKKA#

.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

YAFA...

Bizlerin.
Portakalı ile tanıdığı.
Bir yer.
Yafa...

Aslında günümüzdeki İsrail'in.
En önemli kentinin.
Tel Aviv'in.
Çok eski bir mahallesi...

Nuh Peygamber
in oğlu.
Yafes tarafından.
Kurulduğuna inanılan.
Bir yerleşim yeri Yafa...

Önemli bir iskele.
Romalılar döneminde.
Geçiyor İslâm'ın eline.
MS 637'de...

İlk Türk devletinin hakimiyetine.
Tolunoğulları'nın eline.
Geçiyor Yafa, MS 878 senesinde.
Filistin ile birlikte...

Kudüs için çok önemli.
Bir liman kenti.
Burası, Kudüs'e ulaşımda.
Haçlı Seferleri sırasında...

Osmanlı'ya katılmış.
Y. Sultan Selim'in padişahlığında.
Mısır seferi sırasında, 1516 yılında.
Mercidabık kuşatması sonrasında...

Bir rıhtım yapılmış.
Osmanlılar tarafından Yafa'ya.
17. yüzyıl'da.
Ve sonra da ticaret gelişmiş burada...

İşgal edilmiş Napolyon'ca.
1798 yılında.
O da çekilmiş bir yıl sonra.
Akkâ'da bozguna uğrayınca...

İngilizler'in eline geçiyor Yafa.
Osmanlı hakimiyeti kalkınca.
Tam 400 yıl sonra.
1917 yılında...

Kuruldu hemen Yafa'nın yanında.
Bugünkü Tel Aviv kenti.
1948 yılında.
İsrail bağımsız bir devlet olduğunda...

Günümüzde bulunduruyor Yafa kenti.
Osmanlı'dan kalan birçok tarihi eseri.
Çarşı, sebil, cami'yi.
Ve Abdülhamit'in saat kulesi'ni...

Hüzünle seyrediyor gibime geldi.
Eski Yafa beldesi.
Hemen yanıbaşında yükselen Tel Aviv kentini.
Ve onun modern, çağdaş siluetini...

Yafa fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipPxD0mWsrBLCy3igTlqeuJ4gm-es-UUnk-w0mUAXoTZHaSdiAR8ttErOQhDG_y_sQ/photo/AF1QipPI76UGRP72badB4-A7EmkQ2200W5M2PkXOlXq6?key=MEh3SkdZWnVjNmllZjcybFQyMnZPQU9HNWpuQTJR

.

14 Mayıs 2013 Salı

YMKL 50. YIL...

Okudum.
1960-63 senesinde.
Yenimahalle'de.
Mustafa Kemal Lisesi'nde...

Gençtim.
Bu Lise'yi bitirdiğimde.
Aradan geçti.
Tam 50 sene...

Toplandık bu sene.
Şile'de.
Eski kardeşlerimizle.
50. seneyi devirdiğimizde...

Bir aradaydık.
1. durak, 5. durakta.
Ve son durak'ta.
Evi olanlarla...

Levent sokak, Temel sokak.
Cengiz sokak, Güliz sokak
.
Taner sokak, Serdar sokak.
Narin sokak'ta oturanlarla...

Arsalarda top koşturanlar.
Tenefüste uzun eşşek oynayanlar.
Dövüşüp, barışanlar.
Kız Lisesi önünde kamp kuranlar...

Saçlarını biryantinleyenler.
Yamalı pantalonla okula gelenler.
Babasının paltosunu giyenler.
Derslerde kopya çekenler...

50 yıl sonra yine birlikteydik.
Bu kez Şile'deydik.
Doğa Tatil Köyü'ndeydik.
Hepimiz neşe içindeydik...

Hepsinin yaşı 70'e yaklaşmıştı.
Torun, torba sahibi olmuştu.
Saçları beyazlanmıştı.
Göbek çapları da artmıştı...

Sarıldık, öpüştük, güldük, eğlendik.
50 yılın hasretini giderdik.
Nureddin kardeşimizin özenle yaptığı.
Goralı'nın sandöviçlerini yedik...

Hepsi de önemli yerlere gelmişlerdi.
50 yılda büyük başarılar elde etmişleri.
Gururlanırdı tabii eğer görebilselerdi.
Bugünlerini bunların Öğretmenleri...

Tesadüfen birlikteydik ayni yerde.
Şile Doğa Tatil Köyü'nde.
Lise'yi bu yıl bitirecek.
350 TED öğrencisiyle...

Onlara bakıp, bakıp.
50 yıl öncemizi anımsadık.
Bizler de o yaşlardaydık.
17 yaşında ve yaşamımızın baharındaydık...

Aramızda güzel bir bağ oluştu.
Biz onları sevdik, onlar bize hürmet ettiler.
Arif'e "beyaz kuyruklu dede" bile dediler.
Ama ne güçlüklerle buralara geldik, hiç bilemediler...

Diyen ne güzel demiş.
Söyleyen ne güzel söylemiş:
"Gençler bilebilse".
"İhtiyarlar yapabilse" diye...


YMKL Şile Toplantısı Fotoğraflarım:
https://picasaweb.google.com/105371707000908378020/YMKL#5877767654641672034

YMKL Videom:


.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

AÇIKHAVA AVM


En güzel.
Ve en yüksek yaylasıdır.
Kızlan.
Samsun'un...

Güneyindedir.
25 km.
İçeriye girildiğinde.
Alaçam'ın...

Sisli, puslu.
Kapalı ve yoğun bulutlu.
Bir hava vardı.
Dün Samsun'da...

Yola koyuldum.
Sabahın karanlığında.
Varmaktı amacım.
Kızlan Panayırı'na...

Sisler kalktı.
Bulutlar aşağıda kaldı.
Günlük, güneşlik bir hava.
Beni karşıladı yaylada...

Hıdırellezin ertesi günüydü.
Etraf yemyeşildi.
Bahar gelmişti.
Sözün özü, hava güzeldi...

Yıllardır yapılıyor.
6 Mayıs'ın bir gün ertesi.
Adına bir Alevi Dedesi.
Hüseyin Dede Şenlikleri...

Bir panayır yeri.
Aslında burası.
Geleneksel bir sergi.
Kapsıyor tüm çevre köylerini...

Köylüler geliyor.
Yeniliyor, içiliyor.
Oyunlar oynanıyor.
Alış-veriş yapılıyor...

Aslında bir açık hava AVM'i.
Bu panayır yeri.
Gezinenler, çimenlerin üzerinde.
Oturanlar, çamların gölgesinde...

Baloncular, ruletçiler, peynirciler.
Çaycılar, sucular, şekerciler.
Lavantacılar, oyuncakçılar, etçiler.
Kasnakçılar, kebapçılar, elbiseciler...


Kalabalık bir ortam.
Sosyal bir alan.
Eskiyi anlatan.
Ve halâ yaşayan...

Çok kız kaçırılırmış.
Bu kalabalıkta eskiden.
Bitmiş yakın bir zamanda bu işlem
Çünkü kızlarla anlaşılıyormuş artık internetten...


Kızlan Panayır yeri fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipPNKyjqckWLYsQjRWRASto0LGbP5eAHo-RvKW6bxJm6xyJzPM47GOlM40Ffz54dgg/photo/AF1QipOspZ-OtNyj8iOfi6ap0sl4j185b3LxlIw3-DG9?key=UnUzZk9OT1lsRnJkX2sxTHFHMkE5SDRRY1RJM0hn

.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

AĞLAMA DUVARI...



Kızıldeniz'de yol açarak.
Kurtarır Firavun'un ordularından.
Hz. Musa, Yahudileri.
Ve Sina'ya getirir onları...

Tam kırk yıl dolaşırlar.
Sina çölünde Yahudiler.
Ve Hz. Musa'ya indirilir.
Bu dönemde Tevrat ve On Emir...

Yeşu götürür onları.
Yepyeni topraklara.
Kuzeye, Filistin'e.
Hz. Musa'nın ölümüyle...

Hz. Davut Kudüs'ü alır.
En parlak devrini başlatır.
Yahudilerin, milattan önce.
970'lerde...

Bir mabet inşa ettirilir Siyon dağında.
Oğlu Hz. Süleyman'a.
Saklanır burada, gelen Hz. Musa'ya.
On Emir tabletleri, bir sandıkta...

İki kez Kudüs'e girer.
Asurlular ve Babilliler.
Mabedi yıkıp, tahrip ederler.
Ve sürgüne gönderilir tüm Yahudiler...

Ezra'nın çevresinde birleşirler.
Yahudiler.
Ve tekrar dönerler Kudüs'e.
MÖ 538'de...

Çok el değiştirir bu bölge.
Sonunda yıkılır bu mabet de.
MS 70 te.
İmparator Titus tarafından Roma döneminde...

Batı duvarı'nın kalıntılarıdır.
İşte bu Süleyman mabedinden arta kalan.
Bugün yanlış olarak "Ağlama Duvarı" denilen.
Ve Yahudilerce kutsal kabul edilen...

Bulunmaktadır bu duvarın üzerinde tam da.
Mescid'ü Aksa ve Kubbet'üs Sahra.
Yapılmıştır Batı duvarı da.
Aslında Roma İmparatorluğunca...

Kudüs'ün ve mabedin yıkılışını.
Yahudilerin başka ülkelere sürülüşünü.
Buralarda yeniden devlet olma düşünü.
Anmak için asırlar boyu bu duvara gelinmişti...

Yahudiler
yıllardır buraya gelirler.
Özel giysilerini giyerler.
Kipa'larını takarlar, duvara dönerler.
Sallanarak uzunca süre dualarını ederler...

Bir kağıda yazarlar.
Duvarın aralıklarına sıkıştırırlar.
Dile getirirler isteklerini.
Tanrıdan özel dileklerini...

Bölme ile ayrılmış farklı yerlerde dua ederler.
Kadın ve erkekler.
Rahatsız etmez onları.
Bizim gibi fotoğrafçı turistler...

Gerçekte değildir burası.
Bir ağlama duvarı.
Temelde kutsal bir mekândır.
Yahudilerin en önemli dua alanıdır...

Ağlanmaz, dua edilir burada sadece.
Yahudiler ağlarmış yalnızca bir tek yerde.
O da "Vergi Dairesinde".
Rehberimizin bize söylediğine göre...


Ağlama Duvarı fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipN01DO8GcuoU18i6FlGRVmgLf6GnW9NHA1JE791stHAl8qSp4VTzx-i7D3npGlGMg/photo/AF1QipMOP1EpIyFgNQhsDkIRhbpPUia5TGICO4W8sbnu?key=WktLUzVSY0tsV19pM3UtOTY2VENyN3lMaTY0NEt3


.

28 Nisan 2013 Pazar

BEYT'ÜL MAKDİS...



Kutsal ev” anlamına gelir.
Beyt’ül Makdis”.
Ya da “Beyt’ül Mukaddes”.
Kudüs kentindeki…

İlk İslâm mabedi.
Beytu’llah”dır.
Yani “Kâbe”dir.
Yeryüzünde yapılan…

İkincisi ise.
Kudüs’deki “Beyt’ül Mukaddes”dir.
Müslümanların ilk kıblesidir.
Ve üç kutsal mescitten birisidir…

Hz. Davut
başlatmıştır.
Bu mekânın yapımını.
Ancak tamamlanabilmiştir.
Oğlu Hz. Süleyman tarafından MÖ 960 yılında…

MS 70
yılında.
Yıkılmıştır bu alan.
Roma İmparatoru.
Titus tarafından…

Molozları kaldırtıp.
Düzlükte namaz kıldırtmış.
Ve buraya bir mescit yaptırmıştır.
MS 637’de Hz. Ömer

Emeviler yaptırmışlardır.
50 yıl kadar sonra.
Mescid-i Aksa.
Ve Kubbet-üs Sahra’yı…

Birkaç kez el değiştirse de.
Osmanlılarındır burası 400 sene.
Korunmuş ve güzelleştirilmiştir.
Osmanlı Halifelerince…

Gerçekten mukaddes bir evdir.
Kutsal bir alandır.
İndiği mukaddes vahiylerin.
Her üç din için…


Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipMpmz1KZOf7K_O06aAMb78cBP4E-pxJGAoVgodBpeR0RBt16GKE6vudLAhYsoB5Ow/photo/AF1QipNlRftlnRVHGdzBUr1vG8pwnJsvJx9eFJPsL3Qk?key=aE5TTmd0dGJtcEM5YnRoa3FnWlpWeVZvYW5yMDNn

.

14 Nisan 2013 Pazar

DİNLERİN BAŞKENTİNDE...



"çevresini Mescid-i haram'dan mübarek kıldığımız..."
          Kuran-ı Kerim Esra suresi, 1. ayet
..........

Arapça'da mukaddes ve mübarek anlamında.
el-Kuds kelimesinden alır.
Kökenini.
Kudüs kenti...

Yaratıldığına inanılır.
Buranın topraklarından.
Tanrı tarafından.
İnsan'ın...

Kutsal bir şehirdir.
Kutsanmış bir kenttir.
Hatta başkentidir.
Üç semavi dinin de...

Hz. Davut, Hz. İbrahim, Hz. Musa.
Hz. Süleyman, Hz. Meryem, Hz. İsa.

Hz. Muhammed ve Hz. Zekeriya.
Yaşamışlardır buralarda...

42 kez
kuşatılmış.
32 kez yıkılıp, yakılmış.
26 kez sahip değiştirmiş.
Bir şehirdir...

Asurlular, Babilliler, Kıptîler.
Yunanlılar, Selevsidler, Romalılar.
Bizanslılar, Persler, Müslüman Araplar.

Selçuklular, Fatımîler ve Haçlılar...

Moğollar, Memlûklular, Osmanlılar, İngilizler.
İsrailliler, Mısırlılar, Ürdünlüler, Suriyeliler.

Lübnanlılar, Iraklılar ve Filistinliler.
Değişik sürelerle burada egemendirler...

Burada atılmıştır.
Museviliğin temeli.
Burasıdır Hıristiyanlığın Kâbesi.
Yerdir İsa'nın çarmıha gerildiği...

İslamiyet'te önemli bir gece.
Hz. Muhammed, Recep ayının 27'sinde.
Miraç'la yükselmiştir yedi kat göğe.
Burada, Kudüs'te...

Zeytin dağı da burada, 
Ağlama duvarı da.
Mescid-i Aksa da burada, 
Kubbetüssahra da...

Muallâk Kayası da burada, 
Via Dolorosa da.
Kutsal Kabir Kilisesi de burada. 
Son Akşam Odası da...

Müslümanlar da burada, Hıristiyanlar da.
Yahudiler de burada, Süryaniler de.
Ortodokslar da burada, Katolikler de.
Ermeniler de burada, Kıptiler de, Dürzîler de...

Yaşıyorlar iç içe.
Hep birlikte.
Küçük bir şehirde.
Bu kutsal kent, Kudüs'te...

Kutsal kılınmış.
Bu kentin çevresi.
Kâbe'den bile.
Kuran-ı Kerim'e göre...

Jerusalem.
Kudüs'ün ismi günümüzde.
İbranicesi Yeruşalayim'den gelmekteymiş.
Anlamı da "barış kenti" demekmiş...

Çok isterdim gerçek bir barış kenti olsun.
Özgürce burada herkes kendi dinini yaşasın.
Bu mukaddes topraklarda, Kudüs'te.
Sevgiyle kucaklaşsın, hoşgörüyle paylaşsın...


Kudüs fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipMh1DSzzcQPyxs0HCmscBb8dR5BnZ1FXAwA7rjPXJ2O-RHR_8Y_UJKPprGbGcKr6Q/photo/AF1QipO3F91ToIj63Crol0UTBTdZYOi0rZVuL8U-x690?key=bmN6Rm05bEQtVXBYNkY5TnZmNmdXTnV2ZVUzX0Fn

Ve... "This Land is mine" videosu:
https://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=-evIyrrjTTY

Kudüs'ün Hüznü, Tuluyhan Uğurlu:
https://www.youtube.com/watch?v=4g-JIYfzAew
.