YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

30 Ocak 2010 Cumartesi

KIRMIZI KARANFİL...


Dal Mümün” derledi ona.
1860 da Yunanistan’da doğmuştu.
Karamanlı ismindeki tütüncü bir dağ köyünde.
Çiçeklerle bezeli Rodop Dağları'nın yamaçlarında…

Kireç badanalı bir evde geçmişti çocukluğu.
Büyüdüğünde uzun boylu, esmer bir delikanlı olmuştu.
İnce uzun simasına da pek yakışmıştı “dal” lâkabı…

Bir kızı sevmişti Dal Mümün.
Komşu Nedirli köyünden.
Sarı saçlı, boncuk gözlü, al yanaklı bir kızcağızdı sevdiceği.
Bir köy düğününde cüguş oynarken seçmişti onu gözleri.
Mari, kimdir bu cihan güzeli” diye sormuştu bir akranına.
Dağlara çarpan nağmelerini bastırmaya çalışarak.
Davulla zurnanın.
Aldığı cevap, adeta bir mıh gibi kazınacaktı ruhuna:
Fetye...

Dal Mümün, bacısını aracı koştu.
Gönlünü çaldı Fetye kızın.
Öylesine büyük bir sevdayla bağlandılar ki birbirlerine.
Adlarına maniler söylendi, türküler yakıldı.
Onlar için şakımaya başladı Çal Dağı’ndaki bütün bülbüller.
Allı morlu bütün goncalar onlar için açmaya başladı.

Mümün
henüz yirmisine varmamıştı.
Düşman Tuna’dan kopmuş geliyor…” dediklerinde.

Gözleri buğulanmıştı kırmızı yanaklı Fetye’nin.
Mümün’inin “Ben askere yazıldım, gidiyorum” dediğinde.

Hemen vermişti cevabını güzel kız.
Karasu Irmağı gibi deli akan gözyaşları içinde:
Bekleyeceğim seni Mümün…

Tez zamanda düğünleri olmuştu.
Delikanlı harp bitip askerden döndüğü vakit.

Misafirler gelmişti düğünlerine.
Dal Mümün’le Fetye kızın.
Muratlı’dan, Koçoğulları’ndan, Çayleyik’ten.
Baraklı’dan, Mustafaoğulları’ndan.
Ahmetli’den, Sepetçiler’den, Gaziler’den…

Yıllar vardı ki böyle şanlı bir düğün görmemişti.
Rodop dağları…
Beylerden kuzu hediye edenler olmuştu.
Kazanlarca pilav ikram edilmişti.
Davullar yerinden oynatmıştı koskoca Urumelini...
Bayram niyetine kutlanmıştı adeta.
Sevdaları dillere düşen iki gencin kavuşması.

Dal Mümün, evlenince daha bir sevdi Fetye’yi.
Onu yere göğe sığdıramadı.
Gözü gibi baktı ona.
Nazarlardan, kem gözlerden sakındı sevdiğini.
Lokumlar, basma entariler, feraceler ile sevindirdi onu.
Ne zaman çarşıdan dönse…

Karanfilim” diye seslendi.
Her defasında hayat arkadaşına.
Onun kırmızı yanaklarından aldığı ilhamla…

Ömürlerince hiç birbirlerini kırmadılar.
Beraber kocadılar Fetye ile Mümün.

Allah, onlara aslan parçası gibi bir kızancık verdi.
Anası gibi de boncuk gözlü bir kızçe nasip etti.
Sevgiyle büyüttüler çocuklarını.
Kızlarını Çayleyik’e gelin ettiler.
Oğullarına Mincinos’tan akça bir gelin aldılar.
Boy boy torunları oldu.

Bir hazan yaprağı misali soldu Fetye.
1924’ün son aylarında.
Salası okunduğunda dondu kaldı herkes.
Mümün Efendi ne yapacak şimdi” diye sordular birbirlerine.
Tam da muhacir gidecekken nasıl katlanacak buna”.
"Şimdi Dal Mümüncük” dediler.

Soğuk bir kış günü toprağa verdi Dal Mümün.
Karanfil'ini.
Bir maşrapa su döktü üzerine.
Mezarının üzerine lâpa lâpa kar yağarken…

A be kırmızı karanfilim” dedi Dal Mümün.
Dökerim te bu can suyunu sana, lâkin…
Bilmez misin ki tutmaz çiçecikler bu kış kıyamette...

Dal Mümün, veda etti Urumeli topraklarına.
Bir ay sonra Nedirli köyündeki tüm komşularıyla beraber.
Mübadele, onları hiç bilmedikleri topraklara savurup attı.
Ökse’ye yerleştirdiler onları.
Samsun’un Karadenize bakan yamaçlarındaki…

Bu topraklarda tutunamadı Mümün Efendi.
Tıpkı, kış kıyamette toprağına tutunamayan.
Kırmızı karanfili gibi.

Dokuz tahtanın altına girdi Dal Mümün.
Günün birinde ezeli bir özlemle kavrularak.
Karanfil’inin mezarından çok uzaklarda…
(Öykü, Akın Üner’den alınmıştır)

……………

30 Ocak 2010 Cumartesi
günü İskelede idik.
Binlerce mübadilin ayak bastığı Tütün İskelesi'nde.
1924 yılında…

Aziz anıları için birer karanfil bıraktık.
Binlerce mübadilin torunları olarak.
Karanfil'lerini bırakıp geldikleri iskelede…


Kırmızı Karanfil etkinliği fotoğrafları için :
https://photos.google.com/album/AF1QipNMQVweh3CwUmIkyVQuNGag0woj7ygTp-k0lECw/photo/AF1QipOFlMuiVIwIoDGRKdu1A2jK3iLvHsKimpjVRa71


.