YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

6 Nisan 2018 Cuma

TANRILARIN BAHÇESİ...



1991 yılıydı.
Ziyaret etmiştik Amerika'yı.
Önce Samsun'dan İstanbul'a gelmiştik.
Ardından İstanbul'dan New York'a gitmiştik...

New York'tan Chicago'ya uçmuştuk.
Chicago'dan sonra da.
Colorado'da.
Denver'e ulaşmıştık...

Bir hafta sonunda.
Gittik Rocky Mountains yakınlarında.
"Garden of the Gods" adında.
Tanrıların Bahçesi isimli bir  Ulusal Park'a...

Bir yılda.
2 milyon turist geliyor buraya.
Colorado Springs'e.
Doğal güzellikleri görmeye...

Amaç 5500 dönümlük bir arazide.
Kızıl renkli ve değişik şekillerde.
Kayalık doğal bir alan içinde.
Birlikte olmak bu güzelliklerle...

Gerçek bir Jeoloji merkezi.
Tanrıların Bahçesi.
300 milyon yıllık Kızıl Kayalıklarıyla.
Kumtaşı yapılanmalarıyla...

Kayalara tırmananlar, yürüyenler.
Bisiklete binenler.
Kuşları seyredenler.
At sırtında gezinenler hep bu bahçedeler...

Gerçekten güzel bir yer gezmesi, görmesi.
Tanrıların Bahçesi'ni.
Ben de ilk gün akşam üzeri Fotoğraf Makinemle.
Koyuldum yola bu ilginç Bahçeyi gezmeye...

Tanrıların Bahçesi'ne.
Ulaşmadan önce.
Colorado Springs'de.
Yürümek gerekiyor kent içinde bir süre...

Kaldırımda yürüyorum akşam üzeri.
Sağda-solda tek katlı, çim bahçeli.
Ağaçlı evler.
Yolda da tek tük yürüyenler...

Karşıdan gelen.
Tanrıların Bahçesi'nde yaptıkları geziden dönen
9-10 kişilik bir atlı grubu görüyorum.
Zoom'layıp tek kare bir fotoğraf çekiyorum...

İşlem bitip, kafamı makinemden ayırdığımda.
Görüyorum 2-3 yaşlarında.
Bir kız çocuğunun fırladığını yola.
Gelen atlılara sevinçle yakından bakmaya...

Tam bu sırada.
Koca bir de Jip fark ediyorum ayni anda.
Hızla gelmekte olan yolda.
Jip, hızla yaklaşıyor kız çocuğuna...

Fazla zaman yok o anda.
Fırlıyorum bir anda yola.
Kız çocuğunu kaptığım gibi kucağıma.
Birlikte geçiyoruz karşı kaldırıma...

Kız şaşırıyor neye uğradığına.
Evinin bahçesindeki çimlere bastığında.
Başlıyor koşmaya kıçını sallaya sallaya.
Bir anda doğru evinin kapısına...

Bu arada atlılar da gelmiş oluyor yanıma.
Atlılar başlıyorlar bağırmaya, çağırmaya.
Bana fırça atmaya.
Çocuğumu bırakıp, fotoğraf çekmeye çalışmama...

Çocuğu ilk kez görüyordum.
Adını bile bilmiyordum.
Annesini, babasını tanımıyordum.
Ama fırçayı yine de ben yiyordum...

Samsun-İstanbul 700 km.
İstanbul-New York 8700 km.
New York-Chicago 1270 km.
Chicago-Denver 1610 km uçmuştum...

Toplamda 12 bin km'den fazla yol katetmiştim.
Türkiye'den kalkıp ABD'nin ortalarına gelmiştim.
Hiç tanımadığım küçük bir kızın.
Belki de hayatını kurtarmıştım...

Ne küçük kız farkındaydı.
Bu durumdan ne annesi, ne de babası.
Yalnızca atların üzerindeki 8-10 atlı.
Onlar da beni yanlış anlamıştı...


Garden of the Gods Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipPKIcrg6O-X1qfIZYXHx3NfAjrLHe70qH_PQfkC0EJKnc4xnD1S0ES9Q_uEH_6mLQ/photo/AF1QipMY3jhaGkwRromNHcxwCMpX65A1wWJsnxkVsUUY?key=Zlc0anZzQXpqcjFuX19rUXdGaUkwcDljdExaQ09R

.