YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

11 Ağustos 2012 Cumartesi

UZUN İNCE BİR YOL...


Uzun ince bir yoldayız 
Gidiyoruz gündüz gece 
Bilmiyoruz ne haldayız 
Gidiyoruz gündüz gece
 
St. Petersburg’dan çıktık yola
Yol aldık 18 kişilik bir grupla
İki kapılı bir kompartmanda
Gidiyorduk gündüz gece.
 
20 gün  bu yollarda
Ovada, dağda, çöllerde
Düşmüştük gurbet ellere
Gidiyorduk gündüz gece…
 
…………….
 
Bizim için yazmamıştı.
Tabii ki.
Ünlü ozanımız.
Aşık Veysel bu şiiri…
 
Ama sıkışınca bir kompartmana.
Ve de gidiyorsanız trenle.
Uzun-ince, bitmez bir yolda günlerce.
Sarılıyordunuz haliyle Veysel’e…
 
Gurbetten gelmişim yorgunum hancı
Diyerek başlar.
Bekir Sıtkı Erdoğan.
Ünlü “Hancı” şiirine…
 
Ve devam eder. 
Dizelerine:
Bir bilet almıştım camlı gişeden 
Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan…
St. Petersburg’dan başladı.
Bizim Trans Mongolia yolculuğumuz da.
Tüm Asya’yı boydan boya geçtik.
Geziyi Çin’in başkenti Pekin’de bitirdik…
 
Moskova’da mola verdik.
Kremlin’i, Kızıl meydan’ı gezdik.
Moskova metrosuna bindik.
Nazım Hikmet’in mezarını ziyaret ettik…
 
Sonra yemyeşil bir koridordan geçtik.
Dört ülke, sayısız kentler gördük.
Çok farklı kültürlerle karşılaştık.
Değişik insanlar tanıdık, tanıştık…
 
Sibirya’nın bitmez tükenmez yeşili.
İsmi bize hiç de yabancı olmayan Angara nehri.
Buz gibi suyuyla Baykal gölü.
Ve de sımsıcak Gobi çölü…
 
Atalarımızın ana vatanında, steplerin ortasında.
Konakladık onların keçeden yapılmış yurtlarında.
Moğolistan’ın Karakurum’unda.
Orhun abidelerinin hemen yanıbaşında…
 
Dört yıl önce Olimpiyatların yapıldığı Pekin’deydik.
Büyük bir insan kalabalığı içindeydik.
Çin seddini gezdik, bir bölümünü de yürüdük.
Son İmparator Puyi’nin “yasak şehir”ini de gördük…
 
Buraların  kımız’ını, votka’sını, yeşil çay’ını da içtik.
Tütsülü balığını, Şaşlık kebabı’nı, Pekin ördeği’ni de yedik.
Biliyorum şimdi  “yediğin içtiğin senin olsun” diyorsunuz.
Gördüklerimi merak ediyorsunuz…
 
Ama öyle kolay değil.
Yazması da, anlatması da.
Upuzun yolculuğu, kısa zamanda.
Şimdilik kısa bir gözatın, çektiğim bu fotoğraflara…
 
 
Trans Sibirya gezisi fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipPurYXQleFSP9ZSQ_4VusVy5BxerOVJM9V5i65SOWUkYIaovKDG4VkhH9UDR_O8Aw/photo/AF1QipNCSY0Sn7100RPgoF5zDPg-0qgqgqQsqxBVwPAt?key=UUgtMzZ1bTJLUnl2aTZiZEdKSVc5Vjl1ZlBjZnhR&hl=tr

Trans Sibirya videosu (internetten) :
https://www.youtube.com/embed/1NtdmNVNosA?feature=player_detailpage%22%20frameborder=%220%22%20allowfullscreen
 
.

12 Temmuz 2012 Perşembe

TRANS MONGOLIA GEZİMİZ...


Samsun, İstanbul, Kiev, St. Petersburg, Moskova,
Ekaterinburg, Novosibirsk, İrkust, Ulan Bator,
Karakurum, Pekin, Xhining, Lhasa,
Shingatze, Katmandu, İstanbul, Samsun...


Bu kez yolum uzun sevgili dostlar.
St. Peterburg’dan Pekin’e kadar.
Yani, Baltık denizinden, Çin denizine.
Trenle…

"Trans Sibirya" yolu olarak biliyorsunuz.
Siz bu yolu.
Moskova’dan Vladivostok’a uzanan.
10.000 km’lik bu tren yolunu…

Yapılmış Çarlık döneminde.
Bağlamak amacıyla biri birine.
Rusya’nın iki yakasını.
Dünyanın bu en uzun tren yolu ile…

Başlanmış inşasına 1891 yılında.
Bitirilmiş tam 16 yılda.
Onbinlerce işçiyle ve mahkûmla.
Çalışarak çok çetin bir coğrafyada…

İsmi Trans Sibirya.
Moskova’dan Vladivostok’a.
Ama bizim gideceğimiz yol biraz farklı.
Moskova’dan Çin’in başkenti Pekin’e…

"Trans Mongolia" olarak biliniyor.
Bu tren yolu.
Moğolistan’dan ayrılıyor.
Çin’in başkentine doğru…

Uzatarak yapacağız.
Kuzeyde, Atlantik okyanusundan
Doğuda, Pasifik okyanusuna doğru.
Tam 15 günde bu tren yolculuğunu…

Dahası da var.
Çin’den Moğolistan’a geçeceğiz.
Yine trenle Türklerin kökenine.
Orhun Abideleri'ni gezmeye…

Ardından gideceğiz Tibet’e.
Yine trenle.
Lhasa'ya yani Tibet'in başkentine.
Kutsal şehri gezmeye…

Gelmişken hazır Tibet’e.
Gideceğiz tabiiki Everest’i görmeye.
Anakamp’ına  çıkacağız Everest’e.
Tam  5000 metre yüksekliğe…

Sonra ver elini Katmandu.
Nepal'de tamamlayacağız bu yolculuğu.
Uçağa binip bitireceğiz 20.000 km’lik turu.
Ve dönüşümüz bulacak Bayram sonunu…

Yollar uzun, yol şartları çetin.
Biz artık gidelim...
” derdi sevgili T. Talipoğlu.
Dostlar sizler de dualarınızı eksik etmeyin.
Bize müsaade, haydi biz gidelim…



Trans Mongolia gezisi harita ve fotoğraflar:
https://photos.google.com/share/AF1QipPurYXQleFSP9ZSQ_4VusVy5BxerOVJM9V5i65SOWUkYIaovKDG4VkhH9UDR_O8Aw/photo/AF1QipNCSY0Sn7100RPgoF5zDPg-0qgqgqQsqxBVwPAt?key=UUgtMzZ1bTJLUnl2aTZiZEdKSVc5Vjl1ZlBjZnhR

.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

KIRMIZI KÜRE...


Kırmızı bir küre görürsünüz.
Çamlık’ı geçtiğinizde.
Ünye’ye girerken.
Solda, deniz tarafında…

Önce anlayamazsınız.
Bir anlam da veremezsiniz.
Bir reklâmdır da diyemezsiniz.
Çünkü üzerinde bir yazı yoktur bu küre’nin…

Ünye
’lilerin çoğu bilmez.
Ne için konulduğunu da tahmin bile edemez.
Bulunan 13 metre yükseklikte.
Üç metre çapındaki bu kırmızı küre’yi…

Fikir babası ve yapımcısı.
Emekçisi ve tasarımcısı.
Sait Kapıcıoğlu’dur.
Bu kırmızı küre’nin…

Sait, 50 yıllık arkadaşımdır.
Hekim bir meslektaşımdır.
Hacettepe ve OMÜ’de birlikte çalışmışımdır.
Mide-Barsak Hastalıkları Uzmanıdır…

Değerbilir, vefakâr biridir.
Sait, dost canlısıdır.
Sevecen bir insandır.
Ünye doğumludur…

İstanbul
’u ziyaretle başlayan.
Bir deniz kazasında gizlidir.
İşte bu.
Kırmızı küre’nin sırrı…

İstanbul
’a gelir gemiyle.
1888 senesinde.
Japon İmparatoru’nun amcası.
İki ülke arasında dostluğu pekiştirmektir amacı...

Ertuğrul fırkateyni
ni gönderir.
Karşılık olarak bu dostluk gösterisine.
Bir yıl içinde.
II. Abdülhamit
de…

Hareket eder.
Ertuğrul gemisi.
1889 yılının 14 Temmuz’unda.
Yol uzundur gidecektir Japonya’ya…

Ulaşır bir yıl sonra.
Ertuğrul yelkenlisi.
Uzun bir yolculuğun ardından.
Japonya’ya 17 Haziran 1890’da…

Ertuğrul, dostluk turunu 4 ayda tamamlar.
16 Eylül 1890’da dönüş için yola çıkar.
Ayni günün gecesi fırtına kopar.
Gemi, Oşima adası kayalıklarına çarpar ve batar…

69 askerimiz kurtulur.
587 denizcimiz maalesef boğulur.
Şehit olanlardan 8 tanesi Ünye’lidir.
Ünye’li bir askerimiz de sağ kurtulmuştur…

Anısı için Ünye’li deniz şehitlerimize.
Düşünülmüştür işte bu kırmızı küre.
Ünye’de, Burunucu mevkiinde.
Beyaz bir direğin üzerinde…

Çok kişisel çaba harcadı.
Yapılsın diye.
Vefakâr kardeşimiz Sait.
Bu anlamlı anıt…

Rastlantıya bakın ki.
Yardıma ilk koşan 120 yıl önce.
Ertuğrul gemimizdeki kazazedelerin.
Adı da Saito idi, Oşima’daki fener bekçisinin…


Kırmızı Küre fotoğraflarım:

https://photos.google.com/share/AF1QipOQlmTioNuLGevMBYhicuwB1YMfaFY-8DlhXAZJM41CgzSlteS9MlxncocV7XJyMA/photo/AF1QipMnDmfjuIAwfgl0h0SkSXGmzT16XqqcaOBq9iDB?key=b3lhU3FYQWRHMUQ3ZEI0enFHeXVWSmZtZjJqRWV3

.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

12. VOSVOS ŞENLİĞİ


Son ağaç kesildiğinde.
Son nehir kirlendiğinde.
Son balık avlandığında.
Anlayacak değersizliğini paranın.
Beyaz adam da…


                            Kızılderili söylemi

................

Ordu’da yapılacaktı.
Her sene yapılan.
Vosvos Şenliği’nin.
12.  bu yıl…

Tümüne katılmıştım.
Bütün aktivitelerin.
7 gün süresince.
Geçen sene…

İzin sürem kısıtlıydı.
Bu yıl uzun bir geziye çıkacaktım.
Hepsine katılamazdım.
Ama yine de kısa bir süre orada olabilirdim…

Yola çıktım.
Cuma mesai sonlandığında.
Akşam Yason burnu’ndaydım.
Vosvos’cuların ilk kampında…

Bir gün önceden gelmiştim.
Can dostlarımla buluşmuştum.
Hazırlıkları gözden geçirecektik.
Ertesi gün de Turnalık yaylası’na gidecektik…

Şükrü, Aydın, Cemal, Hüsnü.
Hepsi oradaydı.
Özlemle kucaklaştık.
Hasret giderdik…

Günü batırdık.
Akşam yemeğimizi yedik.
Sohbet edip, mey’lerimizi yudumladık.
Dalga sesleri içinde bi güzel uyuduk…

Sabah, güneşi doğurduk.
Vonalı Celal’de kahvaltı yaptık.
Şükrü Odabaşı’nın evinde konakladık.
Çambaşı Yaylası’na doğru yola koyulduk…

Şükrü’nün babası yaylada karşıladı bizi.
Mideye indirdik güzelim dağ çileklerini.
Kumanyamızı aldık Çambaşı’ndan.
Ulaştık ana kampa, geçerek Turnalık’tan…

Yeni bir kamp sahası burası.
Geçen yılki güzelim kamp alanı.
Olmuş HES’lerin kurbanı.
Ne yazık ki...

Buluştuk orada da eski dostlarla.
Karizmatik lider Enis kardeşimiz ve abisi Erol Ayar’la
Eski GS’lı milli futbolcu İsmail ağabeyle.
Ve Sığacık’tan Atilla Bozdağ’la…

Sohbet ettik.
Hâl, hatır sorduk.
Eski günleri andık.
Azıklarımızı paylaştık…

Bütün gece yağmur yağdı.
Çadırımın içine şıp dedi damladı.
Kuşluk vakti duraksadı.
Güneş, sabah bulutların arasından şöyle bir baktı…

Benim dönmem gerekiyordu.
Samsun’da bir düğüne yetişmem lâzımdı.
Kamp hayatı çetin, yol uzundu.
Vosvos’cuları belki yolda bulurumdu…

Kahvaltımı yaptım.
Gönül zengini dostlarla.
Kamptan erkenden ayrıldım.
Selâm edip kalan Vosvos’culara…

Perşembe’de fotoğraflayacağımı umuyordum.
Gelen Vosvos’ları ve eski dostları.
Bırakın fotoğraflamayı, burnumu bile çıkaramadım.
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan dolayı…

Aslında Vosvos filân bahane.
Bir araya gelip her sene.
Dostlukla, sevgiyle, hoşgörüyle.
Paylaşıyorlar her şeyi, hep birlikte…



Hafta sonu Vosvos kampı fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipPT9z7Koq5ewjke0VF7Rnb78qNJPQh2ZJ0-FaRTKQwIOea9xrqYjNB3p1jaxUA1Tw/photo/AF1QipP9bybe-5VhiGqcRwrANc_dFmDVjgxcoKt41AUS?key=MXlIb2xsYkQzc0VPUHVhZVR6czhBZ1Y0ZlhRRVN3

.

27 Haziran 2012 Çarşamba

ALİ PAŞA AĞITI...

Paşa giyer iki kürkü
Biri samur biri tilki
Ali Paşayı vurdular
Haraboldu Vanın mülkü

………………………

Yarımadanın hemen üzerindedir.
Hz. Hüseyin’in torunu.
Seyit Bilal’in Türbesi.
Sinop’ta…

Burada gömülüdür Seyit Bilal hazretleri.
Şehit edilmiştir Sinop’ta.
Giderken İstanbul kuşatmasına.
MS 675 yılında...

Sonradan bir türbe ve cami yapılır.
Buraya, Seyit Bilal tepesine.
Selçuklular döneminde.
1297 senesinde…

Çocukluğumuzda giderdik.
Seyit Bilal türbesine.
Gezerdik sessizce.
Ne olduğunu da fazlaca bilmemecesine...

Bir mezar vardı.
Buranın bahçesinde.
Van İlbay’ı.
Ali Paşa anısına…

Vali anlamınadır.
"İlbay".
Cumhuriyet döneminde.
Güzel Türkçemizle…

Oraya gömüldüğünü sanırdım.
Sinop’lu olduğu için.
Ermeniler tarafından öldürülen.
Ali Paşa’nın…

Öyküsünü yıllar sonra öğrendim.
Ali Paşa Ağıtı
Türküsünü dinlediğimde.
Modern Folk Üçlüsünün…

Büyük bir isyan hareketi başlatılır.
Ermenilerce, 1896 yılında.
Doğu Anadolu’da.
Osmanlı topraklarında…

Güvenlik sağlanamaz.
Uzun zaman aralığında.
Van’da, Kars’da.
Elazığ’da ve Ağrı’da…

Ali Paşa atanır.
1907 yılında.
Mart ayında.
Van mutasarrıflığına…

Ali Paşa düzeni sağlar.
Barış’a yol açar.
Sevgilisi olur kısa sürede.
Tüm halkın Van ve yöresinde…

Rahatsız olur Avrupa Devletleri.
Bu başarısından.
Ve plânlarını bozmasından.
Ali Paşa’nın…

Ali Paşa’nın görevden alınmasını isterler.
Padişaha ültimatom verirler.
Son verdirirler Valiliğine.
18 ay sonra, 1908 senesinde…

Van’dan Erzurum’a geçer gizlice.
Oradan Tiflis’e binbir güçlükle.
Tiflis’ten sonra Batum’a.
Ve gidecektir oradan da İstanbul’a…

Ama öldürülür hunharca.
Ermeni komitalarınca.
Tam gemiye bineceği sırada.
Batum limanında 1908 yılının son ayında…

Naaşı ayni gemiye yüklenir.
İstanbul’a gönderilecektir.
Ancak yolda güçlükler bitmez.
Gemi 14 günde Sinop limanına giremez.

Ceset çürümeye başlamıştır.
Acele defnedilmesi lâzımdır.
15. gün cenazesi Sinop’ta gemiden indirilir.
Seyit Bilal türbesi bahçesine gömülür.

Kısaca öyküsü budur.
Sinop doğumlu olmayan.
Van İlbay’ı.
Ali Paşa’nın…

Ada başına çıkarsanız Sinop’a gittiğinizde.
Ziyaret edin kabrini Seyit Bilal türbesinde.
Göreceksiniz Ali Paşa’nın mezarını bahçesinde.
100 yılı aşkın zamandır orada yatan, huzur içinde…


Ali Paşa fotoğraflarım:

https://photos.google.com/share/AF1QipNLIWuvZlkWTENlMcoyM00KpLV50bqaPERrPl1P6EaUQ14mJoCPu0O7t8B_zoprrA/photo/AF1QipOqm4ZUUGX68yzxAxd6Lfs4IVV_C9-GntkKsfj0?key=c0pMQTRhbUh3VVFUTk1pTndiekcybnduWGJDUVNn

Ali Paşa Ağıtı (Modern Folk Üçlüsü):
https://www.youtube.com/watch?v=UU35zMuJ4ys

.

20 Haziran 2012 Çarşamba

FENERBAHÇE TOPUK YAYLASINDA...


Bir araya geliriz her sene.
Yurdun değişik bir yöresinde.
Uzmanlığını  alanlar.
Hacettepe KBB’de…

Alumni Toplantısı” diyorlar buna.
Ayni ocaktan eğitim alanlara.
Oluşan dost ve arkadaşlarla.
Samimi bir grup aslında…

28 yıldır her yıl toplanıyoruz.
Önce sarılıp, selâmlaşıyoruz.
Hâl, hatır soruyoruz.
Sonra da özlem gideriyoruz…

Yine geldik bir araya.
Bu yıl da.
Kaynaşlı’da.
Topuk Yaylası’nda…

Konakladık modern bir otelde.
1300 metre yükseklikte.
Bir gölet yanında, orman içinde.
Fenerbahçe Tesisleri'nde…

Burası çağdaş bir spor tesisi.
150 dönümlük bir arazide.
8 dönümlük kapalı alanda.
Otel ve spor yapılarıyla…

Öncelik verilmiş bir kamp alanına.
Fenerbahçe’nin sporcularına.
Ancak herkes konaklayabiliyor burada.
Hazırlık sezonunun dışında…

Gezebiliyorsunuz göl kenarında.
Kurbağa sesleri arasında.
Ve yürüyorsunuz yemyeşil ormanda.
Kuş cıvıltılarıyla, sessiz bir ortamda…

Hasılı güzel bir yer burası.
Daha da kalabalık olacaktı.
Hacettepe KBB Alumni Toplantısı.
Aramızda protestocu fanatik GS’lılar da olsaydı…


Fenerbahçe Topuk Yaylası Tesisleri fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipM4sV-clSe0uvUgGS2tRBT92bky5mSh6w1J5pulc-UnE0S_deg6m7JLDnMs_CfXeA/photo/AF1QipO9ymDW3EMERuT95VQUjTjqxKXosZLzdEf-i0KO?key=N2tIeEVxQnJPR0hINHN2TVRZTjRTUHBhTHFmR253

.

13 Haziran 2012 Çarşamba

ERASLAN AKYOL...


Bir "çarşamba" grubumuz vardır.
Samsun'da...

Her Çarşamba akşamı toplanırız.
21 yıldan bu yana.
20 kişilik bir grup Samsun'da.
Bir lokantada...

Oturur yer ve içer.
Eğlenir, sohbet ederiz.
Oluşmuş renkli bir gruptur.
Samimi kişilerden, değişik mesleklerden...

Hayli neşeli olur.
Sözün özü.
Yapılır orada.
Sohbetin en koyusu...

Şiirler söylenir.
Şarkılar terennüm edilir.
Anılar dillendirilir.
Fıkralar anlatılır, gülünür...

Davet ettim geçenlerde.
Toplantılarımızdan birine.
Vezirköprü'lü halk ozanı.
Arkadaşım Eraslan Akyol'u...

Geldi, konuğumuz oldu.
Söz aldı, saz çaldı.
Türküler, şiirler okudu.
Gecemize farklı bir renk kattı.

Bir mektup aldım.
Aşık Eraslan Akyol'dan.
İki günün ardından.
Aktarmıştı duygularını candan:



Yücel Hocam bizi mihman eyledi
Sazını, sözünü görelim diye
Gönül bahçesinde açılır güller
Açılmış gülleri derelim diye…

Hepsi kültür bahçesinde yetişmiş
Gönül bahçesinde meyvesin vermiş
Hepsi de çalışmış, menzile ermiş
İnsanlığa hizmet verelim diye…

Tek tek sordum, hepsi cevher satıyor
Sıra sıra şarkıları atıyor

O mecliste sanki bülbül ötüyor
Bülbül sedasına erelim diye…

Aslansütü geldi meydanda döner
“Can cana” diyip de mideye iner
Baktım, cümlesinin yüzleri güler
Kültür bahçesine girelim diye…

Gönül isterdi ki her dem ordolsam
Altın kadehlerle badeyi sunsam
Sazımla sözümle boşalsam, dolsam
Erler meydanına girelim diye…

Hepsi birbirine sadık yâr olmuş
Kültür badeleri saygıyla dolmuş
Aşık Aslan sizden çok ziyalanmış
Gerçekler yolunda gidelim diye…



.