YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

17 Eylül 2009 Perşembe

ESKİ TELEVİZYONLAR...



Ankara Televizyonu 31 Ocak 1968 tarihinde yayına başladı.
Bundan tam 41.5 yıl önce...

"Burası üçüncü bant, beşinci kanal'dan deneme yayınları yapan Ankara Televizyonu" diyerek...

Her evin, her odasında bir televizyon yoktu o dönemde.
Televizyonlar siyah-beyazdı.
Buna sahip olanlar da parmakla gösterilirlerdi.

Zafer Cilasun'dan "Haberler"i izlemiştim ilk gece.
Vatandaşlarla birlikte, bir halk kahvesinde...

Televizyonu olmayanlar, olanlara misafirliğe giderlerdi.
Yayının olduğu Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri...
Bunlara da "telesafir" denilirdi.

Sonra yavaş yavaş evlerimize televizyonlar girdi.
Grundig veya Telefunken markalı.

Kalın camlı, kahverengi formika kutulu.
Tüplü, lâmbalı ve de yakından kumandalı...

Bu cihazlar salonun en baş köşesine yerleştirilirdi.
Üzerine de muhakkak dantelli bir örtü örtülürdü.
Cihazın anteni evin çatısına özenle yerleştirilirdi.

Görüntüler çoğu kez karlı, karıncalı olurdu.
Her rüzgârdan sonra görüntü muhakkak bozulurdu.
Çatıya çıklır, antenin yönü yeniden ayarlanırdı.
Cam gibi görüntüsü olan evler çok takdir edilirdi.

Yayınlar saat 19.00 da başlar, 23.00 sıralarında biterdi.
İstiklâl marşı ve Anıtkabir görüntüleriyle...
Sonrasında da "Televizyonunuzu Kapatmayı Unutmayınız" yazısı çıkardı.

Ondan sonra da rahatsız edici, tiz bir ses duyulurdu.
İki gün sonra açılmak üzere düğmesine basılıp kapatılırdı.
Zamanla televizyon kültürümüz gelişti.
Hemen her evde bir tane siyah-beyaz televizyon oldu.

1970'li yıllarda yavaş yavaş alıştık bu cihaza.
Yapacak başka şey yoktu.
Sinema'dan koptuk, daha sık TV izler olduk.

TRT, TV yayıncılığında başlangıçta hayli acemi idi.
70'li yılların ortalarında diziler ilgi çekmeye başladı.
Haberlerden sonra, konulan bir "dizi film" ile gün kurtarılırdı.
İlgiyle izlenen dizilerdi bunlar.

Örneğin "Uzay Yolu" bizim kuşağın ilk göz ağrısıydı.
Atılgan isimli Uzay gemisinde geçerdi olay.
Kaptan Kirk ve uzun kulaklı Mr. Spock'ı ilgiyle izlerdik.

"Beyaz Gölge" de ilgiyle izlenirdi.
Ken Reeves, Carver Lisesi Basketbol takımının antrenörü idi.
Dizi, bu Koç ile haylaz öğrencileri arasındaki ilişkileri işlerdi.
Basketbol'ün sevilmesinde önemli rol oynamıştı o dönemlerde...

"Tatlı Cadı" inanılmaz güzel bir komediydi.
Burnunu oynatarak akıl almaz işler yapardı Samantha.
Kocası Darrin ve kaynanası arasındaki ilişkiler keyifle izlenirdi.

"Dallas", tüm zamanların en ilgi çeken dizisiydi.
Teksas'da Ewing'lerin çiftliğinde geçerdi tüm olaylar.
JR, Bobby, Pamela, Lucy, Sue Ellen, Barbara arasında.
Karmaşık ve de çapraşık aile ilişkileri izlerdik her Pazar akşamı.
Merakla ve heyecanla...

"Küçük Ev" ise bir ailenin yaşamını anlatırdı.
Dallas'ın aksine, bu aile iyi insanlardan oluşmuştu.
Baba Charles Ingalls ve anne Carolin melek gibi insanlardı.
Kızları Laura ve Mary ile mutlu bir aile tablosu çizerlerdi.
Amerika'nın kuruluş yıllarından güzel örnekler verirlerdi.

"Kökler" dizisi de bizleri oldukça etkilemişti.
Afrika'dan Amerika'ya getirilmiş bir kölenin yaşamı anlatılırdı.
İlgiyle izlerdik kara derili Kunta Kinte'nin başından geçenleri.

"Kara Şimşek" de ilginç bir diziydi.
Murat 124 ve Renault 12'den başka otomobil görmemiş bizlere ilginç gelirdi.
Michael , otomobiliyle konuşurdu.
KITT adındaki bu otomobille bir de 500 km. hız yapardı.
Bizler de önünde yanıp sönen ışıklarına bakıp izlerdik diziyi.
Bu ışığın mavi mi, kırmızı mı olduğunu bile bilmeden...

"Charlie'nin Melekleri"ni de beğeniyle izlerdik.
Farrah Fawcett başta olmak üzere 3 kız vardı başrolde.
Hepsi de çok güzel ve akıllı 3 kız...
Patronları Charlie için bir sürü macera yaşarlardı her bölümde.

"Aşk Gemisi" de uçuk bir diziydi.
Baş rolde Kaptan Stubing olurdu her öyküde.
Beyaz üniforması, kel kafası ile canayakın bir kaptandı.
Doktor ve ekibiyle sorunları çözümlerdi her dizide.
Bizlerin hayal bile edemeyeceğimiz güzel bir gemisi vardı.
Benzeri gemilere günümüzde bile hala "Aşk gemisi" deniliyor.

"Heidi", özellikle kızımın çok seviği bir çizgi filmdi.
Baştan sona ilgiyle izlerdi bu diziyi.
İsviçre Alplerinde bir dağ köyünde geçerdi tüm öykü...
Büyükbaba ve Bayan Rottenmeier yaşlı kişilerdi.
Keçi çobanı Peter ve Clara da arkadaşlarıydılar Heidi'nin.
Güzel manzaraları renkli tahayyül eder, izlerdik.

"Tom ve Jerry" de hoş bir çizgi filmdi.
Sevimli bir kedi ile afacan bir fare oynarlardı başrolde.
Maceralarını gülerek izlerdik onların da...

"Kaçak" da her hafta merakla izlenen bir diziydi.
Dr. Richard Kimble, eşini öldürmekten cezaya çarptırılmıştı.
Aslında cinayeti tek kollu bir katil işlemişti.
Dr. Kimble bir fırsatını bulup kaçmıştı.
Gerçek katili bulup, kurtulmalıydı.
Ama Dr. Kimble'ın peşinde de Komiser Sam Gerrard vardı.
Dr. Kimble, hem katili bulmak hem de Polisten kaçmak zorundaydı.
Dizinin son gecesi tüm Türkiyede yaşam durmuştu.

"Colombo" da çok ilgiyle izlediğim bir dizi olmuştur.
Her hafta, çok akıllı işlenmiş bir cinayet konu edilir.
Pejmürde kılıklı bir komiser bu işi çözmekle görevlendirilir.
Buruşuk pardüsölü, dağınık komiser Colombo sorar da sorar.
Öyle akıl yürütmeler kullanıp zeki katilleri mat eder ki...
Siz bile Colombo'nun katili nasıl bulduğuna şaşırırsınız.

"Bonanza" ise bir Amerikan çiftliğinde geçen bir diziydi.
Olaylar Penderosa arazisinde geçerdi.
Baba Cartwright ve 3 oğlunun başından geçenler anlatılırdı.
Keyifle izlenen bir western dizi filmiydi.

Tüm bunların yanında Türk dizileri de büyük ilgi toplardı.

Bunlardan "Aşk-ı Menu" ilk çekilen Türk dizi filmiydi.
Halit Ziya Uşaklıgil'in romanından uyarlanmıştı.
Müjde Ar ve Salih Güney başrolde oynamışlardı.
Bihter ve Behlül rollerinde...
Her ikisinin de genç ve güzel dönemleriydi.
İlgi ile izlemiştik bu ilk Türk dizi filmini.

"Kaynanalar" da tüm Türk halkı tarafından beğeniyle izlenirdi.
Tekin Akmansoy inanılmaz biçimde doğal oynardı.
Kayserili Nuri Kantar rolünü.
Nöriye, Ticen, Timür, Döndü ve Kerim de bizlerden birileriydi.
Güle güle seyrederdik maceralarını, ilişkilerini.
Annelerimizle, babalarımızla...

Günümüzde sayısız TV kanalı var.
Rengârenk diziler yayınlıyorlar.
Duvara monte, kağıt inceliğinde ve panoramik ekranlarda.
Üç boyutlu, HD kalitesinde görüntü veriyorlar.
Gümbür gümbür "surround" ses sistemleri ile.

Ama 70'li yılların dizilerinin tadı hiçbirisinde yok.
İnanın ki yok...


1970 yılı TRT Dizilerinin fotoğrafları için :
https://photos.google.com/share/AF1QipN72nZo95KUvBiD5UAOjImmS-mXBJRQ5LSmO9Kqn51L1fIj5lopVNCMVALRripiaQ/photo/AF1QipOu_b7P2Ketnq7a5k99Hq1xSgpEGp0nAXXZDmH9?key=Ulk1MXBfWHkxVmU2ZFdsbXJ6c2dWWXczWW9vVHRR

.