YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

7 Haziran 2012 Perşembe

VENÜS'ÜN GEÇİŞİ...


7 gök cisminden birisi.
Venüs.
Afrodit’ten almış ismini.
Eski Yunan mitolojisinde…

Zühre.
Çolpan, Tan yıldızı.
Ve Çoban yıldızı olarak da bilinir.
Venüs gezegeni güzel Türkçe'mizde...

İkinci gezegendir.
Güneşe en yakın olan.
Bu Çolpan.
Merkür’ün hemen ardından…

Yakın bir zamanda bildirmişti.
Amerika’da Astronomi ile de uğraşan.
Sevgili sınıf arkadaşım Dr. Timur Sümer.
Venüs’ün güneşin önünden geçeceğini...

Söylemişti.
Ne zaman geçeceğini.
Tarih bile vermişti.
Saatini de bildirmişti...

2012'nin 6 Haziran'ında.
Sabah, gündoğumunda…

1639 yılında geçerken gözlenmişti.
İlk kez bu Çolpan.
Dünya ile.
Güneş arasından…

6 kez gözlenmişti.
Venüs’ün güneşin önünden geçişi.
Son 400 senede.
Teleskop’un icadından sonraki gözlemlerde…

İkincisi  1761 ve sonra 1769.
Daha sonra 1874, 1882 ve son olarak da.
2004 yılında geçiş yapmıştı Çolpan.
Ayni koridordan…

Geçecekti 2012 yılında.
6 Haziran sabahında.
Yol alacaktı son defa.
Güneş ile Dünya arasında…

2117 yılında olacaktı.
Bundan sonraki geçiş.
Yani tam 105 yıl sonra.
Ve muhtemelen göremeyecekti.
Bu olayı şu anda yaşayanların hiçbirisi…

Bu fırsat kaçmazdı.
Nadir bir uzay olayıydı.
Bu nedenle bir gün önceden yaptım.
Tüm hazırlıklarımı…

Fuji SLR kameram hazırdı.
720 mm zoom objektifi.
Ve Rus’lardan aldığım Zenith filtreleri.
Polarize, sarı ve turuncu renkleriyle…

Sabah erkenden kalktım.
Karanlıkta Atakum sahiline indim.
Birkaç martı’yı yerinden ettim.
Tripodu hazırlayıp, kamerayı üzerine taktım…

Kimsecikler yoktu.
Ortalıkta.
Benden ve.
Birkaç başıboş köpekten başka…

Hava güzeldi.
Tam açıktı.
Bulut, pusu yoktu.
Güzel bir gündoğumu beni bekliyordu…

Önce karanlık dağıldı.
Sonra tanyeri ağardı.
Sonra denizin karnı yarıldı.
Güneş olanca heybetiyle karşımdaydı…

Fotoğrafları çekmeye başladım.
Filtreleri değiştire değiştire.
Otomatik zaman ayarlayıcı ile.
Peş peşe…

Ameliyat günümdü.
Çarşamba günleri.
Hızlı çalışmalıydım.
Sabah 08.00'de ameliyathanede olmalıydım…

07.00 de işi sonlandırdım.
30-40 kare resim almıştım.
Çok da şüphede kalmıştım.
Acaba Venüs’ü iyi yakalamış mıydım…

Neyse, emekli oluyorum.
6 ay sonra.
Vaktim olacak biraz daha fazla.
105 yıl sonraki tutulmada…


Venüs geçişi fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipMjkBZYYItrWEYRYAqXoVwZXkiFH4eoKCpbC3siIsW2U0bOvcZC4H5vds4DI9_X3g/photo/AF1QipOVg71tEk9lJ_m-wGRbkHwxXMr1Ha-pOAZm7YNr?key=a2dNbmNLMmpPU3hSQ19ESDNta3NIR2kxbWhCTkRR

Veya:

4 Haziran 2012 Pazartesi

KAPADOKYA KİLİSELERİ...


İlginç bir bölge.
Kapadokya.
Sadece coğrafi özelliği ile değil.
Dinsel açıdan da…

Hıristiyanlığı benimser.
Bölge halkı.
Roma döneminde.
MS 3. yüzyılda…

Ancak baskılar vardır.
İlk Hıristiyanların.
Dinsel eğitiminin.
Engellenmesi için…

Fakat ideal bir yerdir.
Kapadokya.
Vadileri ve kayalıklarıyla.
Gizlenmek ve sığınmak amacıyla…

Küçük kiliseler, manastırlar yapar.
Çok sayıda, Kapadokya halkı.
Gözlerden uzak.
Hıristiyan öğretiyi yaymak için…

Oyularak şekiller verilir.
Yumuşak kayalara.
Dönüştürülür buralar küçük mekânlara.
Kutsal alanlara…

Bezenir içleri.
Duvarları, kubbeleri.
Tonozları, apsisleri.
Rengârenk fresklerle, tasvirlerle…

En kolay anlatım yöntemi herhalde.
Dinsel olayları resimlerle.
Bu nedenle döşenmiş bu kiliselerin.
Dört bir yanı İncil’den sahnelerle…

Her bir kilisede geometrik motifler.
Renkli bezemeler.
Bitkisel, geometrik şekiller.
Ve en önemlisi azizler, havariler…

Anlatılıyor birer birer.
Dinsel öyküler, dinsel önderler.
Renklendirilmiş fresklerle.
Bir "Resimli Roman" izlercesine…

Dolaştık tam üç günde.
Kapadokya’da birçok kilise.
Başkent Üniversitesi, Sanat Tarihi Öğretim Üyesiyle.
Sayın Dr. Nilüfer Peker’le…

Tatlarin kilisesi, Keşlik kilisesi.
Aziz Georgios kilisesi, Pancarlık kilisesi.
Karşı kilise, Karabaş kilise
ve Yılanlı kilise.
Hocamız hepsini bir bir anlattı büyük bir keyifle…

İbadetlerini yaparlar rahatça.
Hıristiyanlar bu yapılarda 11. yüzyıldan sonra.
Selçuklular zamanında.
Ve Osmanlı İmparatorluğu sırasında…

Ayrılırlar bu bölgeden daha sonra.
Mübadele denilen bir anlaşmayla.
Rum vatandaşlarımız 1924 yılında.
Birçok kiliseyi bırakarak arkalarında…

Birkaç yüz kilise kalmış günümüzde geriye.
Çok  renkli anlatımlı freskleriyle.
Sahip çıkmalıyız bunlara hep birlikte.
Farklı inanışlardan olsak da, bu kültür eserlerine…


Kapadokya Kiliseleri fotoğraflarım:
http://picasaweb.google.com/105371707000908378020/KAPADOKYAKILISELERI#5746047362446924914

.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

TAHMİS KAHVESİ...


 
Bir kahve'nin 400 yıl hatırı olur mu...

....................

En eski kahvehanesi.
Türkiye’nin.
1635 yılına tarihli.
Gaziantep’teki Tahmis Kahvehanesi

Bir yangın geçirmiş.
1903 yılında.
Tekrar faaliyete geçmiş.
İki yıllık bir restorasyondan sonra…

Kökeni Arapça.
Tahmis” kelimesinin.
Kahve kavrulan yer
Anlamında…

En iyi 10 kahvehanesinden birisi.
Tüm Türkiye’de.
Hürriyet Gazetesinin seçimine göre.
4 Haziran 2004’te…

400 yıllık bir yer.
Burası.
Üç katlı bir mekân.
Ve taş bir bina...

Aranan bir yer özlemle.
Gaziantep’te kahvehane denildiğinde.
Eski masa ve sandalyeleriyle.
Ve de tüm çekiciliğiyle…

Burası öncelikle sosyal bir alan.
Sonra da kültürel bir mekân.
Taa Sultan IV. Murad zamanından.
Tarihin karanlıklarından kalan…

Dostlukların pekiştirildiği.
Şiirlerin, türkülerin söylendiği.
Halk hikâyelerinin anlatıldığı.
Sonsuz sohbetlerin yapıldığı…

Menengiç kahvesi yapılıyor burada.
Konuluyor masanıza.
Kapaklı fincanlarda.
Seramik tabaklarda…

Ama sadece kahve içilmiyor.
Kâğıt oyunları da oynanıyor.
Çay da içiliyor.
Nargile bile höpürdetiliyor…

Anlıyorsunuz hemen.
Buram buram tarih kokan,
Antep’i çağrıştıran.
Bir yer olduğunu burasının…

Zamanla uzaklaşmış gibi sanki.
Bu görüntüsünden Tahmis Kahvesi.
Müdavimlerinin çok azı artık Antep’li.
Çoğu da bizler gibi,
Buranın kısa süreli ziyaretçileri…



Tahmis Kahvesi fotoğraflarım:

.

22 Mayıs 2012 Salı

CORNELİA GOLF KULÜBÜNDE...


Bir Kongrede idim.
Geçen hafta.
Antalya’da.
Belek, Cornelia Diamond Oteli’nde…

Güzel bir otel Cornelia.
Tüm otelleri gibi.
Antalya’nın.
Sahil bandının…

Temelde bir Golf oteli Cornelia.
Bir golf alanı yaratmışlar.
Otelin hemen arkasında.
Büyük bir çam ormanında…

Sabah gün doğmadan kalkıyordum.
Otelin arkasındaki golf alanına gidiyordum.
3 saat kadar yürüyordum.
Büyük keyif alıyordum…

Hiç kimsecikler olmuyordu.
Sabahın erinde benden başka.
Koskoca ormanda.
Ve de golf sahasında…

Geziyordum sessiz bir ortamda
Çam kokuları arasında.
Yemyeşil çimenler ayaklarımın altında.
Durgun bir göl kenarında
Ve de kuş cıvıltıları kulaklarımda…

Koca orman bomboştu.
Bir Allahın kulu bile yoktu.
Yemyeşil golf alanında.
Görevli birkaç kişi dışında…

Herkes ya uyuyordu o sırada.
Sımsıcak yatağında.
Ya  da oluyorlardı kahvaltıda.
Otelin çok lüks lokantasında…


Cornelia Oteli Golf alanı fotoğraflarım:

.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

ŞARAP TADIMI...



"Haram" demişler  kadehimdeki mey'e
Hatta onun bir katresine bile
Atıyorum şimdi bir damlasını harice
İçiyorum geri kalanını "helâl" diye...
…………………

Önolog” nedir diye sorsam.
Çoğunuz bilmezsiniz…

Oenos” şarap anlamında.
Logos” da bilim demek.
Oenolog” ya da “Önolog” ise.
Şaraptan anlayan bilim adamı manasında…

Birlikteydik bir “Oenolog” ile.
Oenologue Saba Açıkgöz’le.
Bir şarap bilimcisiyle.
Son Kapadokya gezimizde…

Bildiğiniz degustatör’lerden değil.
Oenolog denilen kişi.
Öncelikle, okumuş-koklamış.
Yıllarca bu işin ilmini yapmış…

İşte böyle bir kişi.
Saba kardeşimiz.
Önce bir Gıda Mühendisi.
Hacettepe kökenli…

Bordo Üniversitesinden almış.
Oenolog diplomasını da.
Fransa’da.
2005 yılında…

Bağcılık yönetimi alanında.
Ve de şarap üretimi sorumlusu olarak.
Çalışmış sonrasında.
Üç yıl daha…

Çok fazla yok elde.
Bu Oenolog denilen kişilerden.
Sayıları ancak 10 tane.
Tüm Türkiye’de…

Öncelikle  danışmanlık yapıyorlar.
Şarap konusunda yatırım yapacaklara.
Toprak analiziyle başlıyorlar.
Sonra da uygun araziyi seçiyorlar…

İşleri orada bitmiyor.
Hangi çeşit üzüm yetişmesi gerekir.
Ne çeşit bir şarap üretilir.
Ona karar veriyorlar bu arazide…

Fabrikasyon, fıçılama.
Şarap şişesini hazırlama.
Mahzenlerin ısısını ayarlama.
Görevleri hep onlarda…

İşleri  yine bitmiyor.
Kalite kontrolü de onlardan.
Üzümün toplanmasından.
Şişeye girene kadar her aşamasından…

Ayni zamanda çok iyi bir degustatör.
Yani şarap tadımcısı.
Daha doğrusu şarap çeşnicisi.
Saba Açıkgöz kardeşimiz…

Bize de öğretti.
Tüm hünerlerini.
İki saatte.
Şarabın 5 ayrı çeşidiyle…


Önce şarabın şişesine bakacaksın.
Sauvignon, Cahardonnay anlayacaksın.
Sek, dömi sek bileceksin.
Rose, kırmızı, beyaz hemen göreceksin…

Üzüm çeşitlerini ezberleyeceksin.
Muskat, Şiraz, Emir, Çavuş, Merlot.
Papazkarası, Kalecikkarası, Çalkarası.
Öküzgözü, Boğazkere, Horozkarası hemen bileceksin...

Şarabı önce göz görecek.
Ardından  burun hissedecek.
Sonunda dil, damak tadacak.
Boğaz da hafifçe yanacak…

Arkanıza yaslanacaksınız.
Düşünür gibi yapacaksınız.
Fiyatını da hatırlayacaksınız.
Sonra da beğenmiş gibi yapacaksınız…

Öğrendik şarap degustatörlüğünü de.
Aldığımız iki saatlik derste.
Artık kesinlikle ayırt edebiliyorum.
Beyaz şarabı, su’dan elimdeki kadehte…


Şarap tadımı fotoğraflarım:
.

8 Mayıs 2012 Salı

LEYLEĞİ HAVADA GÖRMEK...



Ekim ayında gitmiştim.
Foto-İz grubu ile.
Girinoğlan köyüne.
Çorum’un Osmancık ilçesine…

Kayalar vardı.
Köyün içerisinde.
Peribacası benzeri biçiminde.
Ve leylek yuvaları hepsinin tepesinde…

Çok etkilenmiştim.
Leylekleri görememiş, üzülmüştüm.
Kendi kendime de söz vermiştim.
Baharda gelip görüntülerim” demiştim…

Bu fırsatı bu hafta sonunda yakaladım.
Cumartesi erkenden kalktım.
Güzel bir bahar sabahında yola çıktım.
Ve Girinoğlan köyüne ulaştım…

Leylekler gelmişti.
Sayıları 20’yi geçmişti.
İkişer ikişer yuvalarına yerleşmişti.
Muhtemelen çiftleşme işi de bitmişti…

Önce uzun uzun baktım.
Sessizce yanlarına yaklaştım.
Sonra da onları fotoğrafladım.
Leylekleri ve uçuşlarını saptadım…

"Leyleği havada gören.
 Çok gezermiş".
Bir inanışa göre...

Eh ben de hiç olmazsa.
Bu yılda.
Sanırım birazcık olsun gezebilirim.
Bu kadar leyleği bir arada gördükten sonra…


Girinoğlan ve çevresi fotoğraflarım için:

.

4 Mayıs 2012 Cuma

KAPADOKYA'DA BAHAR...



Kapadokya’yı severim.
Her mevsiminde severim.
Ama bir başka güzeldir.
İlk ve sonbaharı

Kapadokya’daydık.
23 Nisan tatilinde.
Strabon gezginleriyle.
3  günlüğüne…

Bahar gelmişti, hava sıcaktı.
Tomurcuklar patlamıştı.
Ağaçlar çiçeklerini açmıştı.
Etraf canlanmıştı…

Poz veriyordu.
Kapadokya.
Tüm fotoğrafçılara.
Olanca doğallığıyla…

Tartarin, Gülşehir, Açıksaray.
Sinasos, Soğanlı, Güzelyurt.
Göreme, Uçhisar, Ihlara.
Gezmekle bitmeyen koca Kapadokya

Doğası ve insanlarıyla.
Üzüm bağları ve şaraplarıyla.
Mağaraları ve peri bacalarıyla.
Her mevsim güzeldir Kapadokya


“Kapadokyada Bahar” fotoğraflarım için:
https://photos.google.com/share/AF1QipNVmPBsCgejK0FFcF5oBg6MFuaXejSNa5_hV2Fqn8-uB319Vhjihl-stoeukbKtbg/photo/AF1QipP-OkCDnll7TDKCunoBWSzB6pQDOahT1lJjwqaX?key=dDU0dmRKRC1Yb3FzdGFmbTdfMXpvakI2dGtva1N3

.