YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

5 Mayıs 2009 Salı

BİR TABLO'NUN HATIRI...


Vakıflı Köyü, Hatay'dadır.
Samandağ ilçemize bağlıdır.
Portakal, limon bahçeleri içerisinde şirin bir köydür.
Özelliği, Türkiye'nin tek Ermeni köyü olmasıdır.

Ermeni vatandaşlarımız uzun yıllardan beri bu köyde yaşarlar.
Hatay'ın Türkiye'ye katılımını desteklemişlerdir.
Yanındaki Türkmen köyleriyle birlikte huzur içerisindedirler.

Hatay gezimizde bu köyümüzü ziyaret ettik.
Tertemiz, pırıl pırıl bir köy.

Organik tarım yapıyorlar.
Narenciyelerinin ünü Avrupa'ya ulaşmış.
Yılda 1 milyon Euro'dan fazla ihracat yapıyorlar.
Nüfus başına düşen gelirde Türkiye'nin en önde gelen köyü.

Beğeniyle dolaştık bu köyümüzü.
Limon ve portakal çiçeklerinin doyumsuz kokuları arasında...

Grubumuzda sanatçı bir arkadaşımız vardı.
Sevgili Ali Osman Coşkun.
Kendisi ressam.
Yağlıboya, akrilik tablolar yapıyor...

2000 yılında bir sergi açmış.
İstanbul'da, Elhamra Sanat Galerisi salonlarında.
Sergiyi düzenleyen Ecz. Hagop Kartun isimli bir yurttaşımız.
Ressam arkadaşımız, köye ulaştığımızda anımsadı Hagop'u...

Hagop, Vakıflı köyündendi.
Hagop'un belki bir tanıyanı filân olabilirdi.
Bir görebilseydi.
Veya birisi selâmını iletse iyi olacaktı...

Onu sormak için köyün Kilisesine yöneldi.
Kilise'den içeriye doğru  girdi.
İlk karşılaştığı kişi.
Hagop oldu, bu büyük bir rastlantı idi...

Hasretle kucaklaştılar, hâl hatır sordular.
Hagop, eski dostunu alıp evine götürdü.
Ev yapımı boğma rakı içtiler.
Hasret giderdiler...

Bizler köyü dolaşırken.
Köyün geleneklerine göre.
Konuk, "duvarlara tutunacak hale gelmeden" salınmazdı.
Ancak vakit çok kısaydı.
Ve Ali Osman arkadaşımız halâ ayaktaydı...

Hagop, İstanbul'un karmaşasından bıkmıştı.
Ayşe isminde bir Türk kızı ile evlenmişti.
Bir de bebekleri olmuştu.
Gelip, Vakıflı köyüne yerleşmişlerdi.
Artık yaşamlarını bu sakin ortamda sürdürüyorlardı...

Bizler de köy gezimizi bitirdiğimizde.
Karşılaştık Hagop kardeşimizle.
Elinde kocaman bir akrilik boya tablo vardı.
Sergi sonrasında Ali Osman arkadaşımız armağan etmişti...

Hagop da evinin bir köşesine asmıştı.
Tablo'nun öyküsünü anlattı bize Hagop...
Öylesine candan, öylesine içten ki...
Acı bir kahvenin bile kırk yıl hatırı olurdu.
Bir Tablonun nasıl olmasındı ki...