YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

5 Nisan 2009 Pazar

SÜER APARTMANI...



Çocukluğumda 1960 yılında.
8 yıl kaldıktan sonra.
Veda etmiştik Samsun'a...

1979 yılında Samsun'a atanmıştım.
Aradan 19 yıl geçtikten sonra Samsun'a dönecektim.
Arkadaşım Osman Uslu kiralık bir daire ayarlamıştı.
Şehrin merkezi bir yerinde.
Divitçioğlu caddesinde.
Süer Apartmanı'nın 5. katında.

Ev çok genişti, manzarası da çok güzeldi.
Ev sahipleri.
İbrahim Süer ve Huriye Süer idi.
Bir kat üzerimizde ikamet ederlerdi...

Önümüzde kentin en işlek caddelerinden birisi vardı.
"Irmak caddesi..."
Onun önünde de çok güzel bahçesi olan Demirspor Lokali...
Oranın da önünde gidiş-gelişli Karadeniz sahil yolu.
Onun da önünde çok büyük bir Lunapark.
Oranın da hemen önünde Tren İstasyonu.
Ve de DDY'nın ana tamir atölyesi.
Onun da önünde işlek bir Liman.

Başlangıçta evden çok memnunduk.
Önümüz açıktı.
Geniş bir görüş alanımız vardı.
Sonsuza kadar denizi görebiliyorduk.

Eve yerleştikten sonra gürültünün farkına vardık.
Gündüzleri zaten evde değildik.
Ama geceleri gürültü oldukça rahatsız ediciydi.

Önümüzdeki caddede trafik durmaksızın sabaha kadar işliyordu.
Irmak caddesinde meyhaneler, pavyonlar vardı.
Gece meyhaneden çıkan tüm sarhoşlar önümüzden geçiyordu.
Haliyle yüksek sesle konuşarak, naralar atarak.

Caddenin önündeki otoyol daha da rahatsız ediciydi.
Doğu Karadeniz'in tüm taşıtları buradan geçiyordu.
Trafik, özellikle de geceleri çok yoğun oluyordu.
Kamyonlar, otobüsler sabaha kadar vızırdayıp duruyorlardı.

Daha öndeki DDY'na ait istasyon da hayli yoğundu.
Özellikle de limana yük taşıyan katarlar.
Yüksek desibel'li tren düdükleri.
Tren katarlarının gürültülü manevra işlemleri.
Düdükleri ile onları yönlendiren DDY personeli.
Vagonların, lokomotiflerin bakım ve tamir sesleri.
Gece ve gündüz durmadan, duraksamadan...

Apartmanın zemin katında bir Mescit vardı.
Beş vakit ezan dinlerdik.
Sabah'ın 05' inde uyandırılırdık.
Sonuna kadar açılmış cızırtılı bir hoparlörden.
Akortsuz, kontrolsüz bir gırtlaktan gelen feryatla...

Evin altında bir de Yay-Sat bayii vardı.
Sabahın beşinde kamyonlar geliyordu.
Gazete balyaları "pat pat" atılarak depolanıyordu.
Sonra da bağırtı-çağırtılarla kamyonetlere yükleniyordu.

Kışın durum biraz iyiydi.
Çift camlı olmasa da pencereler kapalı idi.
Gürültü seviyesi biraz düşüktü.
Ancak yazın pencereler açık kalıyordu.
Tüm gürültüler evin içinde yankılanıyordu.

Yaz aylarının gelmesi ile düğünler de başlıyordu.
Nişanlar, nikâhlar, düğünler ve sünnet şölenleri...
Bunların çoğu da ucuz olduğu için önümüzdeki Demirspor Lokalinde yapılıyordu.
Hemen her gece düğün vardı.
Cumartesi-Pazar'ları günde iki ayrı düğün oluyordu.
Davullar, orkestralar, amatör sanatçılar...
Düğünlerin davetsiz misafirleriydik.
Birlikte eğlenip gidiyorduk.

Yaz aylarında Lunapark tam kapasite çalışıyordu.
Her türlü anons, müzik ve gürültü ile iç içeydik.
Bir silindirin içinde dönen akrobasi motorsikleti de cabası.
Eksozu sökülmüş, olanca gürültüsüyle evin içindeydi.

Bayramlara hazırlanan tüm okullar önümüzdeki geçerdi.
Trampet ve borazan takımlarıyla...
Davullu-zurnalı düğün konvoyları da burada tur atarlardı.
Maçlardan sonra fanatikler de bu caddeyi kullanırlardı.
Seçim öncesinde partiler de burada tavaf ederlerdi.
Olanca güçlü hoparlörleri ile...

Bu gürültüyü bir geceliğine durdurulabilir miydi.
Çok düşünmüşümdür kendi kendime.
Hiçbir çözüm bulamamışımdır.

Bir gece bu düşüm aniden gerçekleşti.
12 Eylül 1980' de...
İhtilal olmuştu.

Gece sokağa çıkma yasağı konulmuştu.

Geceleri yollarda trafik durmuştu.
Otobüs, kamyon, TIR'lar geçmez olmuştu.
18.00' den sonra çıt bile çıkmıyordu.
Sarhoşlar nara atmıyordu.
Düğün-dernek gürültüsü yoktu.
Lunapark gürültüsü, motorsiklet susmuştu.
Gazete balyalarının sesi de duyulmaz olmuştu...

Ortalığı derin bir sessizlik kaplamıştı.
Koca kent sessizliğe gömülmüştü.
Halbuki kentin yaşıyor olması lâzımdı.
Gürültüsüyle ve de patırtısıyla...

Birkaç yıl sonra.
Taşındım Üniversite Lojmanlarına.
Denizin üzerinde, ormanın içinde...
Sessiz bir ortamda, asude bir yerde...

Şimdi gürültüyü özlediğimde kent merkezine gidiyorum.
"Oh be gürültü varmış" diyorum...