YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

31 Mayıs 2020 Pazar

+ 65 SOKAKLARDA...



Bugün pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben.
Bahtiyarım...
                                Nazım Hikmet
...............

Corona çıktı.
Mertlik bozuldu.
Eskiden yaşlıya olan saygı.
Tümünden kayboldu...

Şimdilerde sokaklarda, caddelerde.
Yaşlıyı görenlerde.
Bir ürkeklik, bir çekingenlik.
Sanki Corona'yı biz getirdik...

Yaşı 65 olanlar.
1955 doğumlular.
Benim gibi tevellüdü 46 olanlar.
68 Kuşağı'nı oluşturanlar...

Bizim doğduğumuz zamanlarda.
40'ı çıkmadan daha.
Çıkartmazlardı bebeleri.
Sokağa bile...

Çocukluğumuzda da.
Salmazlardı bizleri sokağa.
Evlerimizdeki odalarda.
Oynardık arkadaşlarımızla...

Okul çağımızda. 
Çıkardık sokaklara.
Bomboş arsalara.
Top oynamaya...

Ergenliğimizde.
27 Mayıs'ın öncesinde.
Sokaklarda karşıydık DP yönetimine.
Olur mu böyle olur mu türküsüyle...

Gençliğimizde.
Çıkardık en güzel giysilerimizle.
Sokaklara, caddelere.
Karşı cinslerle flört etmeye...

20'li yaşlarımızda.
Ya taksim, ya ölüm sloganıyla.
Destek olmak için Kıbrıs'a.
Dökülmüştük yine yollara.

Üniversite yıllarımızda.
Artık aittik 68 Kuşağı'na.
Yürümekle pek aşınmasa da.
Ömrümüz geçiyordu yine yollarda...

1970'li yıllarda.
Yıllarımız geçti Taksim Meydanı'nda.
Arkadaşlar kaybettik sokaklarda.
Sağ-Sol çatışmalarında...

1980'lerden sonra.
Kendimizi bulduk Otobanlar'da.
Önce Renault, Murat'larla.
Sonra Honda, Toyota'larla...

1990'larda yine yollarda.
Bu kez uçaklarla.
İç hat uçuşlarıyla.
Türk Hava Yollarında...

Geldik belli bir yaşa.
Tam, eriştik derken olgunluğa.
Bu defa da.
Bulmuştuk kendimizi Gezi olaylarında...

Derken kocadık.
Emekli olduk.
Bomboş dağlara, yaylalara çıktık.
Kırlarda yürüdük, dolaştık...

Yavaş yavaş azaldı görmemiz.
Çoğumuz birkaç hastalıkla birlikteyiz.
Ya by-pass'lıyız, ya stent'liyiz.
Ya da prostat eksikliyiz...

Corona geldi cihane.
"Artık yaşlısınız" demektense.
Nazik bir söylemle.
Adımız çıktı + 65'e...

Bizler 68 kuşağı gençleriyiz.
Toplam 7.5 milyon kişiyiz.
Boş sokaklarda yetişmişiz.
Bomboş sokaklarda oynamışız.
Tenha sokaklarda gezmişiz.
Sokaklarda gösteri yapmışız. 
Okullarda boykotlara katılmışız.
Sokak yasaklı nüfus sayımları yaşamışız.
Kıbrıs Barış Harekâtı'na katılmışız.
3 ihtilal, 2 tane yarım kalkışma görmüşüz.
Görmüş, geçirmişiz.
Ömrümüzün sonuna gelmişiz...

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor
Lakin sokaktan ayrılışın ıztırâbı zor...
                                 (Yahya Kemal Beyatlı)

.

30 Mayıs 2020 Cumartesi

SUR (TYRE)...


- 29 Ekim 2015, Sur (Tyre) -Lübnan -

"Sur, harabelerinin üzerine inşa edilmiş,
harabe bir şehirdir"
Ernest Renan, Tarihçi
....................

Süryanice, Aramice ve İbranice Tzor.
Latince Tyrus, Yunanca Tyros,
İngilizce Tyre, Ermenice Tir, Fransızca Sour.
Akadca Surru, Fenikece Şur ve Arapça Sur...

Ayni yerin, ayni bölgenin.
Ayni antik kentin.
İsmidir  Sur.
Anlamı da: "kaya veya kayalık yer"dir...

Sur, günümüzde Beyrut'a.
80 km uzaklıkta.
Lübnan'ın en güney ucunda.
30 km mesafede İsrail sınırına...

Çok eski bir yerleşim yeridir.
Heredot'a göre kuruluşu MÖ 2750'dir.
MÖ 11. yüzyılda.
Önemli bir Fenike yerleşimidir...

Fenike Kralı'nın kızı.
Zeus'un sevgilisi, güzeller güzeli.
Europa, Sur doğumludur.
Zeus onu buradan Girit'e kaçırmıştır.
Avrupa  kıtası adını buradan almıştır...
https://yucel-tanyeri.blogspot.com/2020/05/europa.html

Sur kenti stratejik bir öneme sahiptir.
İskender bile burayı 7 ay'da zapt etmiştir.
Mor rengin dünyada ilk kullanıldığı yerdir.
UNESCO Dünya Kültür Listesi'ndedir...

MÖ 605-562 yılları.
Babil Kralı.
Nebukadnezar'dır.
Sur'da haşmetli bir Kral'dır...

Mısır ve Asur görkemli iki devlettir.
Karkamış Savaşı'nda onları yener.
MÖ 597'de Kudüs'ü ele geçirir.
Suriye'den Mısır'a tüm sahayı yönetir...

Kudüs'deki Süleyman Mabedi'ni yıktırır.
MÖ 587'de İbranileri bölgeden kovar.
Kraliçe Amytis'in anısına eşi.
Yaptırır Irak'da Babil'in Asma Bahçeleri'ni...

Sur kentinin kurulduğu yer.
Aslında denizin ortasında bir adadır.
Ama zamanla deniz doldurulur.
Ve şehir ana kara'ya bağlanır...

Eski Sur kenti zamanımızda.
17 dönümlük antik bir yarımada.
Şimdiki ismi Al Bass alanı.
Bir Unesco Dünya Mirası...

Yalnızca antik kalıntıların olduğu bir bölge.
Şimdiki kalıntıların çoğu MÖ 332'de.
Yapılmış Büyük İskender döneminde.
Sur gerçekten dolu, görülesi eserlerle...


Sur (Tyre) Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipOepBTMwGU7Hfi_eO0ui0u3fkZKlofJo77F8U1lXoicVLc7MDUpbqFAsWRMnKiIeQ/photo/AF1QipPn-OdTBU0ncOKkZ7jCVeLhi-TNvrmiWYlzx4MD?key=MnYxQTdJZkltc2t5RlJHNS1NZk5TUzljUVY1RWd3
.

26 Mayıs 2020 Salı

SAYDA (SİDON)...


- 29 Ekim 2015, Sayda-Lübnan -

SidonSaida veya Sayda.
Lübnan'ın güney ucunda.
Beyrut'tan 40 km kadar uzaklıkta.
Fenikeliler'den kalma bir kasaba Akdeniz kıyısında...

Bugün Sayda'ya gideceğiz.
Ama önce Osman Hamdi Bey'i hatırlayacağız.
Kaplumbağa Terbiyecisi tablosuna bakacağız.
Onu saygılarımızla anacağız...

Osman Hamdi Bey ilk Arkeolog'umuzdu.
Asar-ı Antika Nizamnamesi'ni o çıkartmıştı.
1887-1888 yıllarında Sayda'da çalışmıştı.
Sayda Kral Mezarlığı kazısını yapmıştı.
Dünyaca ünlü İskender Lahdi'ni o çıkartmıştı...

İsmi SidunFenikeliler zamanında.
"Balıkçı"  ya da "Balıkçı kasabası" anlamında.
Adı Saydun, Klasik Arapça'da.
Sayda da Modern Arapça'da...

Fenikeliler zamanında.
Çok önemli bir ticaret limanıydı Sayda.
Tarihçi Homeros da 
Değinmişti onların cam yapımındaki ustalıklarına...

Hıristiyanlık başlamadan daha.
Asur, Babil, Mısır, İran, Yunan, Roma
Egemen oldu Sayda'da.
Sonrasında da Araplar ve Osmanlılar da...

Chateau de la Mer.
Kalaat Saida al-Bahriya.
Ya da Sayda Deniz Kalesi.
Sayda'nın en önemli yeri...

Deniz ortasında bir ada üzerindeki.
Bu minik ama önemli Kale'yi.
Haçlılar inşa etti 13. yüzyılda.
Kale, bağlı karaya 80 m bir yolla...

Haçlı Seferleri sırasında.
El değiştirdi Sayda kalesi defalarca.
Kaldı kâh Hıristiyanlar'da.
Kâh Müslümanlar'da...

I. Dünya Savaşı sırasında.
Sayda geçti Fransızlar'a.
II. Dünya Savaşı sonrasında da.
Bırakıldı yeni kurulan Lübnan'a...

1900'lü yıllarda Sayda.
Sahipken 10 bin kadar bir nüfusa.
İsrail'in kurulmasından bu yana geçen zamanda.
Filistin'den gelen sığınmacılarla.
Nüfusu şimdi 500 bin dolayında...

Deniz üzerindeki  tarihi Kale'yi gördük.
Fransız Han'ını gezdik.
Karmaşık sokaklı Çarşı'sını dolaştık.
Bir de Sabun Atölyesi'ne konuk olduk... 

Sorarsanız hani Osman Hamdi?
Hani İskender Lahdi?
Onlar İstanbul'da.
Arkeoloji Müzesi Salonlarında...

1887'de gelmiş buraya Osman Hamdi.
1892'de Sayda Krallık ailesi eseri.
20 tane çok değerli Lahdi.
Çıkartıp Payitaht İstanbul'a getirdi...

Ondan 37 yıl önce de.
1855 senesinde.
Çıkartılan Fransız kaçak definecilerce.
Değerli bir lahit götürülmüştü Paris'e...

Bu Lahit sergilenmekte.
Şimdilerde Louvre Müzesi'nde...


Sayda (Sidon) gezisi fotoğraflarım:

.

22 Mayıs 2020 Cuma

GÜVERCİN KAYALIKLARI...


- 28 Ekim 2015, La Raouché-Beyrut, Lübnan -

Güvercin kayalıkları.
Beyrut'un simgesi.
Beyrut sahilinin en batı köşesi.
La Raouché belki de en zengin bölgesi...

Beyrut'ta sahile çıktığınızda.
Corniche ya da Kordon'da.
Yürüyüşünüzün sonunda.
Ulaşıyorsunuz Güvercin Kayalıkları'na...

Küçük bir koy'un içinde.
60 m kadar yüksekliğinde.
İki tane.
Güzel görünümlü kaya deniz üzerinde...

Yunan Mitoloji'sine göre.
Andromeda'yı kurtarmak bahanesiyle.
PerseusMedusa'nın başını kesiyor.
Ve burada taşa dönüştürüyor...

Daha güncel bir söylentiye göre de.
Lübnan'da farklı dinlerden evliliklere.
Kesin olarak izin verilmezmiş.
Aşıklar da buraya gelip, intihar ederelermiş...

Eşine.
En sadık kuş'un da 
Güvercin olması nedeniyle.
Buraya Güvercin Kayalıkları denilmiş...

İster jeolojik olaylarla.
İsterse tarih öncesi çağda.
İsterse Mitolojik öykülerle.
İsterse de aşk hikayeleriyle...

Oluşan bu kayalıklara.
Özellikle gün batımında.
Gelmeli görmeye, dolaşmaya. 
Bu romantik ortamda...

Ama günümüzde gerçek o ki.
Beyrut sahilindeki
Güvercin Kayalıkları.
Sanki gökdelenlerin denizde bir devamı...


Güvercin Kayalıkları fotoğraflarım:
.

21 Mayıs 2020 Perşembe

KRAL HİRAM...


- 29 Ekim 2015, Hanaway-Lübnan - 

Sur antik kentini ziyaret ettikten sonra.
Gittik Sur'dan 9 km kadar uzağa.
Hanaway'a.
İsrail sınırının hemen yakınında...

Gidiyoruz Qabr Hiram'a.
Yani Kral Hiram'ın Mezarı'na.
Burası karayolu'na 1 metre mesafede.
Evler arasında eğri-büğrü bir arsanın içinde.
Basit, gösterişsiz bir sarkofagus biçiminde...

Hiram I adlı Fenike Kralı.
Tam 53 yıl yaşadı.
MÖ 980-947 yılları arası.
Tam 34 yıl buraların Kralı'ydı...

Kral Hiram küçücük Sur köyünü.
Yapmıştı Fenike'nin en önemli kenti.
Fenike de o dönemlerde.
Buraların en önemli ülkesi...

Fenike'nin yanı başında İbraniler'in ülkesi.
Oranın kralı da Davut adında önemli birisi.
Kral Hiram, iyi komşuluk ilişkiler içindeydi.
Hem Davut ile ve hem de.
Davut'un ölümünden sonra oğlu Süleyman ile...

Davut için Lübnan'dan Sedir ağaçları kestirdi.
Yüzlerce yapı ustası gönderdi.
Jerusalem'de onun için bir Saray inşa ettirdi.
İbraniler'le arası hep iyiydi...

İki Kral işbirliği yapmıştı.
Mısır ile İsrail arasında ticaret yolu açılmıştı.
Arabistan, Mezopotamya ile ilişki kurulmuştu.
İki kral da, iki ülke de güçlenmiş, zengin olmuştu...

Davut öldüğünde, oğlu Süleyman geçti yerine.
Kral Hiram'ın arası iyiydi Süleyman ile de.
Sur'da taş bloklar kestirdi, taş ustaları gönderdi.
Jerusalem'de Süleyman Mabedi'ni inşa ettirdi...

Süleyman Mabedi inşaatında.
20 bin kadar kişi çalışmıştı.
Taş işçiliği Baş Ustasının adı da Hiram'dı.
Sur kentinden dul bir kadının oğluydu...

Hiram Abif Usta taş çalışanlarını.
Çırak, kalfa, usta olarak üçe ayırmıştı.
Her bölümdekilere bilgisinin bir kısmını aktarmıştı.
Bir kısım ustalar, öğrenmek istediler onun sırlarını...

Ustayı bir köşeye sıkıştırdılar.
Ondan "bu çalışılarak öğrenilir" cevabını aldılar.
Onlar da bu cevaba çok kızdılar.
Ve Hiram Usta'yı bıçaklayarak ortadan kaldırdılar...

Ne Kral Hiram'a, ne Davut'a ne Süleyman'a.
Ne de onun muhteşem mabedini yapana.
Hiram Abif Usta'ya.
Kalmadı bu dünya...

Basit, dökük bir mezar taşı yalnızca.

18 Mayıs 2020 Pazartesi

BEYRUT ARKEOLOJİ MÜZESİ...


- 28 Ekim 2015, Beyrut-Lübnan -


1919 yılında.
OsmanlıLübnan'dan çekildikten hemen sonra.
Başlanmış bir Müze oluşturulmaya.
Beyrut'da...

O yıllarda Raymond Weill isimli.
Bir Fransız askeri.
Alman hayır kurumunun bir odasında.
Başlamış arkeolojik kalıntıları toplamaya...

Resmen açılmış bu Müze.
1942 senesinde.
Beyrut Ulusal Müzesi ismiyle.
Ve 100 bin'in üzerinde objeyle...

Bu Müze'de Prehistorik'den Osmanlı'ya.
Bronz ve Demir çağlara.
Helenistik dönemden, Romalılara.
Ve Bizans'a bir çok eser bulunmakta...

Antik Mısır mimarisi görünümlü binası.
Tam üç katlı.
Bodrum, Zemin ve Asma katları.
Toplam 6 dönüm alanlı...

Bodrum katında.
83 büyük obje bulunmakta.
Karşılaşıyorsunuz mozaiklerle, sarkofajlarla.
Heykellerle, terrakotalarla, kabartmalarla...

Zemin katı yüksek tavanlı.
Büyük ve oldukça ışıklı.
Sidon'dan getirilen 31 tane.
Muhteşem mermer Lahitler'le...

Üst katta.
1000'in üzerinde sayıda.
Küçük ve orta boyda.
Objeler sunulmakta kronolojik sırayla...

Günümüzde yeni düzenlemelerle.
Gerçekten görkemli olan bu Müze.
Büyük zayiat gördü 1975-1991 yıllarında.
Lübnan İç savaşı  sırasında...

Savaş 1975'de başladı.
Önemli küçük objeler zemin kata taşındı.
Mozaiklerin üstü kumlarla kapatıldı.
Heykeller kum torbalarıyla korumaya alındı...

Müze kalmıştı savaş yıllarında.
Çarpışan iki militan grubun tam sınırında.
Ele geçirilmişti bazen o grupla.
Bazen de diğer grupla, 15 yıl boyunca...

Savaşın tarafları Müze içine yerleşmiş.
Müzenin içinde ve dışında çatışmalar olmuş.
Isınmak için bazı ahşap eserler yakılmış.
Hatta Müze içinde infazlar bile olmuştu...

Binanın dış yüzü önemli hasar görmüştü.
Kurşun ve bomba izleri oluşmuştu.
Bina içinde duvarlara sloganlar yazılmıştı.
Raflar yıkılıp, yağmalanmıştı...

Çıkartılan yangınla.
Belge, fotoğraf ve haritalarla.
Bazı objeler zarar görmüştü.
Ve harap vaziyetteydi...

Koleksiyonlar15 yıl boyunca.
Kötü durumda uygunsuz çevre koşullarında.
Toz-toprak, çamur arasında.
Kalmıştı nem ve su altında...

Laboratuar Cihazlarının çoğu.
Arkeolojik materyaller 45 kutu dolusu.
Kaybolmuştu.
Ve tümüyle yok olmuştu...

1991'de ateşkes ilan edildi.
Müze harap vaziyetteydi.
1995'de restorasyona geçildi.
2011'de Müze yenilenmişti...

Müze'yi geziyorsunuz günümüzde.
Keyifle.
Rastlamıyorsunuz savaşın belirtilerine.
Hiçbir şekilde...

Kurşun izleri kalmış sadece.
Müze bahçesinde.
Roma sütunları üzerinde...



Beyrut Ulusal Müzesi fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipPRc1IG8NF5V6-Ic4eAOvFH_PqvZ8FaUYpV8kZeOZau4c4M_UaOMwM3mKODbxG8Tw/photo/AF1QipP7_jXL2Q0MBiGOOfk2Wm10afmNEqXB7fj-2IDk?key=cnQ1T0h6ZTlqWUtQSWUycXprbTJyalprY2t4bzhR
.

17 Mayıs 2020 Pazar

Dr. ORHAN CURA (1929-2020)




Hacettepe KBB Bölümüne 1970 Haziran ayında girmiştim. İki yıl geçtikten sonra İzmir’de Ulusal KBB Kongresinin toplanacağını öğrendik. Bildirilerin hazırlanması için haliyle yeni Asistanların çalışması gerekiyordu. Görevler verildi ve bizler de istenilen bilgileri, belgeleri toplamaya başladık.

Toplantı İzmir’de Ege Üniversitesinin organizatörlüğünde yapılacaktı. Ege Üniversitesi KBB’dan Orhan Cura Hoca’nın ismini o zaman duymuştum. Kendisini hiç görmemiştim ve tanımıyordum. Nasıl bir Kongre olacağını da çaylak olduğum için tahmin edemiyordum.

Yoğun bir çalışma temposu ile bana verilen görevi Hocalarımla birlikte tamamladım. İki bildiride ismim vardı, sunumlarını da ben yapacaktım. Haliyle heyecanlıydık, Kongrenin nasıl geçeceğini tahmin edemiyorduk.

50 yıl önce Kongreler için sponsor filan yoktu. Kongreler Üniversite veya Fakültelerin salonlarında yapılırdı. Tek tek değiştirmeli projeksiyonlarda siyah-beyaz slide’larla sunumlar yapılırdı. O slideları projeksiyona doğru yerleştirmek hayli zordu ve deneyim gerektirirdi. Ve bu görevi çoğu kez Asistan yapar, epeyce de olumsuz puanlar alırdı. Herkes Kongre masraflarını kendisi karşılar, sembolik katılım ücretini öder ve konaklama-yeme işlemlerini de kendi cebinden yapardı.

Biz Ankara’dan Hocalarımızın otomobillerine sıkışarak yola koyulduk. Nazmi Hoşal, Ziya Tinel ve Abdulkadir Tanyeri’nin otomobillerine dağıldık. Kıvanç Ayas, Cem Keçik, Bülent Gürsel, Aras Şenvar ve Odyoloji’den Erol Belgin ve Nevma Madanoğlu ekibi oluşturuyordu.

O yıllarda Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tepecik Hastanesi’ndeki geçici yerinden Bornova’da yeni yapılmış olan modern Hastaneye yeni geçmişti. Orhan Hoca biz Asistanlara bir kolaylık yapmış ve KBB Servisini birkaç günlüğüne boşaltmış ve Kongre için gelen Asistanlara tahsis etmişti. Tüm Asistanlar geceleri Serviste yatıyorduk.

Orhan Hocamız bizleri bir gece evinde, bir gün de Çeşme’deki yazlığında  ağırladı. Hızlı konuşması, konukseverliği, dostluğu, ilgisi olağanüstüydü. Bize kendi elleri ile tuttuğu Mercan balıklarla ziyafetler çekti. Uduyla, Piyanosuyla ve Erol Belgin’in iştirakiyle güzel fasıllar yaptık. Haliyle Orhan Cura Hocamızı yakından ilk kez böyle tanıdık.

Babası olan KBB Uzmanı Dr. Hüseyin Hulki Cura’yı da bu toplantılarda gördük, tanıdık. Hüseyin Hulki Bey, KBB Camiamızın ilk isimlerinden Ziya Nuri Paşa’nın yanında eğitimini almış ve onun prensipleri ile yetişmiş, Oğlunu da daha sonra Ziya Nuri Paşa’nın prensipleriyle eğitmişti ve İzmir’in ilk Türk KBB Hekimi idi.

Emekli olduktan sonra 2001 yılında anılarını anlatması için Orhan Hocamızı Samsun’a davet etmiştik. Sunumlarını titizlikle ve yazarak hazırlardı. Ama sunumu sırasında o yazdıklarına hiç bakmadan ama sohbet eder gibi öyle hızla anlatırdı ki herkes hayranlıkla kendisini dinlerdi. Samsun konuşmasının metnini de bana vermişti. Oradan bir paragraf aktarmak istiyorum:

Uzman olmadan önce Poliklinikte gördüğüm hastalara endikasyonlarına göre babamdan öğrendiğim Ziya Nuri Paşa’nın tüm gargara, inhalasyon, çocuk burun damlası, kulak damlaları formüllerini yazıyordum…

Yine ayni sunumda, babasından aldığı bir dersi de aynen şöyle anlatmıştı:

İkinci sınıfta Tıp öğrencisiydim, bir gün babam muayenehanesinde beni muayene koltuğuna oturttu, eline burun spekulumunu alıp sert bir şekilde burnuma soktu. Sanki boksör Muhammed Ali Clay’den bir direk yumruk yemiştim. ‘Bizim meslekte el yumuşaklığının değerini artık hiç unutmazsın’ dedi. Sonra açıklamağa başladı. Alın aynasının özelliklerini anlattı. Önce, ışığın nasıl yöneltileceğini gösterdi ve stereovizyonun önemine değindi. Her iki elin dirsek, bilek ve parmak eklemlerinin boşa alınmış otomobil vites kolu gibi gevşek olması ve spekulumların ters elde ve elden kayacak kadar yumuşak tutulması gerektiğini belirtti. ‘En önem taşıyacak olan özellik ise’ diye ekledi KBB bakısı öğrenilirken belirli bir el yumuşaklığı ve ters el çalışması kazanılmadan polikliniğe gelen hastanın muayene edilmemesidir. Hasta, beyaz gömlek giymiş 5 inci sınıf stajyeri ile KBB hekimini ayıramaz. Polikliniğe denek olmak için değil, derdine çare aramaya gelmiştir. Tıp öğrencileri her uygun fırsatta bu muayeneyi önce birbirleri üzerinde denemelidirler. Esas muayeneyi yönetecek olan koltuğa oturan öğrenci olacaktır ve el yumuşaklık dozunu muayene eden arkadaşına o benimsetecektir’. ‘Gel, ben oturayım beraber çalışalım’ demesine karşın, babamla aramda olan mesafe ve saygı nedenleriyle ben buna yanaşmadım.

Baba-oğul Cura’lar, babası ve evladı da KBB Uzmanı olan ülkemizdeki ilk ailedir. Bakın, Orhan Hocamız bunu nasıl anlatıyor: “Bana gelince, ben tüm alışkanlıklarımı, yaşam özelliklerimi babama borçluyum.  Mesleği bir usta-çırak niteliğinde bana o öğretti. 6 günde parça parça koparılarak tonsillektominin yapıldığı bir ortamdan başlayarak, ülkemizin modern önemli bir kuruluşu olan Ege Tıp Fakültesi KBB’ın 40 yıllık gelişimini gerçekleştirebilmemde en büyük pay babama aittir”.

Bizler, hiçbirimiz Türk KBB topluluğunun ilk kurucusu olan Ziya Nuri Paşa’yı göremedik. Ama onun Kliniğinde yetişmiş olan Hüseyin Hulki Bey’den KBB’ın temel prensiplerini öğrenmiş olan son büyüğümüz Dr. Orhan Cura Hocamız 
iki gün önce aramızdan ayrıldı ve bir devir de böylece kapandı.

Her iki büyüğümüz de Türk KBB evrimini geliştirdiler, ileriye taşıdılar.

Hep saygılarımızla hatırlayacağız.

Dr. Orhan Cura, İzmir Tabip Odası tarafından düzenlenen 
meslekte 60 yıl töreninde babası KBB Mütehassısı 
Dr. Hüseyin Hulki Cura'nın elini öperken, 1980



.

16 Mayıs 2020 Cumartesi

BEYRUT...


- 28 Ekim 2015, Beyrut-Lübnan -

Baki o enis-i dilden, eyvah
Beyrut'ta bir mezar  kaldı
Abdülhak Hamid Tarhan, Makber şiirinden

...............

5 yıl önce gitmiştim Lübnan'a.
Dönüşümde de yazmıştım kısaca.
Lübnan'da yaptıklarımızı Bloğumda.
Ve söz vermiştim anlatmaya.
İlk aşamada ballandıra ballandıra...
https://yucel-tanyeri.blogspot.com/2015/11/lubnan.html

Aradan geçen 5 yılda.
Vakit bulamadım ayrıntıları yazmaya.
Dilerseniz vakit geçirmeden başlayalım anlatmaya.
Corona tatilli şu günlerde Lübnan'ı Beyrut'la...

Akadca'da kuyu veya kaynak kökenli.
Berytus ya da Berytos isimli.
Beyrut şehri.
Bir zamanlar Ortadoğu'nun Paris'iydi...

Beyrut1970'lere kadar.
Ortadoğu'nun ekonomik, ticari.
Kültürel, sanatsal ve fikrî.
Göz bebeği en önemli şehriydi...

1970'lerde durum yavaş yavaş değişti.
Karışıklıklar başladı toplumsal ve siyasi.
1975-1991 arasında iç savaş vardı sürekli.
Zamanla Beyrut kaybetti bu özelliklerini...

1991 senesinde.
Savaş sona erdiğinde.
150 bin kişi ölmüştü bu şehirde.
Beyrut da dönmüştü bir harabeye...

2006 senesinde.
İsrail-Lübnan Krizi'nde.
Beyrut'un özellikle güney bölümü de.
Hasar görmüştü büyük ölçüde...

Geçen 10 yılda.
Beyrut toparlanmış kısa zamanda.
Şehir oldukça iyi durumda.
Binalarıyla, dini yapılarıyla, insanlarıyla...

Lübnan girmiş Osmanlı yönetimine.
Yavuz Sultan Selim'le 1517'de.
Beyrut'un gelişmesi ise 1860 senesinde.
Kalmışız buralarda tam 400 sene...

Günümüzde Osmanlı'dan kalma.
Çok fazla  yapı kalmamış burada.
Beyrut'ta.
Birkaç cami ve çeşmeden başka...

Bunların içinde en görkemlisi.
Muhammed Al-Amin Camisi.
Beyrut'un Sultanahmet'i.
Ya da Mavi Cami'si...

48 m yüksekliğinde.
Ve mavi renkte kubbesi ile.
Yapılmış 1853 senesinde.
Sultan Abdülmecit döneminde...

Eski caminin yıkılmasıyla.
Lübnan iç savaşı sırasında.
Yeniden yaptırılmış 2002 yılında.
Başbakan Refik Hariri zamanında...

Beyrut gezisine şehrin meydanından başlamalı.
Burası sokağın açıldığı Yıldız Meydanı.
Görkemli Saat Kulesi ve Belediye Binası.
Tüm tarihi yapılarla burada karşılaşmalı...

Muhteşem yapılı Ömer Camisi.
St. George Ortodoks Katedrali.
Kentin modern Çarşı merkezi.
Hep bu civarda görülmeli...

İzmir'in kordon'u benzeri.
Corniche'i.
Sabah-akşam ayrı yürünmeli.
Akdeniz'in güzelliği muhakkak görülmeli...

Kentin simge alanı.
Güvercin kayalıkları.
İhmal edilmemeli.
Çevre Kafelerden birine girilmeli...

Akdeniz'de gün batımında
Gurup zamanında.
Fairuz'un  aşağıdaki müziği.
"Li Beirut" muhakkak dinlenilmeli...



Li Beirut (Fairuz'dan)

Li Beirut (Abeer Nehme'den):
.

12 Mayıs 2020 Salı

EUROPA...


- 8 Haziran 2019, Aziz Nikola köyü, Girit-Yunanistan -

Europa; Fenike Kralı.
Aginoras'ın kızı.
Zeus ise Tanrıların babası.
Göklerin, şimşeklerin Tanrı'sı...

Zeus, Hera ile evlidir.
Ama Europa da çok güzeldir.
Zeus, Europa'yı çok sevmektedir.
Onunla bir olmak istemektedir...

Ama Zeus bir Tanrı'dır.
Tanrıların bir ölümlüyle.
İlişki kurması hoş değildir.
Yasaktır...

Zeus bir boğa kılığına girer.
Bugün Lübnan'daki Sur kentine gider.
Europa arkadaşları ile sahildedir.
Papatya tarlasında gezmektedir...

Kızlar boğayı görürler.
Yanına giderler, boğayı severler.
Boğa birden Europa'yı sırtına alır.
Güzeller güzeli Europa'yı Girit'e kaçırır...

Europa'nın Asya'dan Girit'e gitmesiyle.
Ve bu Mitolojik öyküyle.
Europa'nın da saf güzelliğiyle.
Avrupa ismi de verilir bu bölge'ye...

Europa'nın Zeus'tan üç oğlu olur.
Bunlardan en küçüğü Minos'dur.
O da Minos Uygarlığı'nı kuracaktır.
Bu da Avrupa'nın kültürünü oluşturacaktır...

Bir yıl önce Haziran ayında.
Gitmiştik Agios Nikolaos kasabasına.
Yunanistan'da.
Girit'in kuzey-doğu'sunda...

Küçük, şirin bir kasaba.
Agios Nikolaos, 20 bin nüfusuyla.
Mirabello Körfezi kıyısında.
Küçük bir limanıyla...

Limanın hemen en ucunda.
Otomobillerin park edildiği alanda.
Bir boğa heykeli, sırtında bir kız'la.
Uzaktan dikkati çekiyor tüm canlılığıyla...

Heykeltraş, Nikos Koundourou yapmış.
Yanına da bir plaket koymuş :

Ben, Europa adlı.
Fenike Kralı Aginoras'ın kızı.
Minos medeniyetlerinin yaratıcısı.
Ve Kralı Minos'un anası...



Europa Heykeli ve St. Nikolaus fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipMjAXsEqJg6mm5rX198vJ1KJuNtw0pjJrUYycGoT6DozmGmNNbJoh2WfE8V0K8isA/photo/AF1QipN7UcVFqgqM2FyYyD9v8rjgdNqYvC58rxuVbnUG?key=QkhUMEdJY2JlUVl5dDVwdTJMb0NWaV9yMkxFZHJB
.

9 Mayıs 2020 Cumartesi

BEETHOVEN 250...


- 12 Mayıs 2019, Bonn-Almanya -

Geçen sene bu aylarda.
Bonn'da idim, Almanya'da.
Beethoven doğmuştu Bonn'da.
O'nun doğumunun tam  249. yılında...

Bonn'da doğduğu evi ziyaret ettim.
"Keşke bir sene sonra gelseydim" dedim.
250. yılında burada olmak isterdim.
Belli olmaz, belki seneye gelirdim...

Ama olmadı.
Corona virüs'ü ortaya çıktı.
Tüm dünyayı kasıp, kavurdu.
Almanlar bile doğum yılını kutlayamadı...

Ludwig van Beethowen.
17 Aralık 1770 tarihinde.
Doğmuştu Bonn şehrinde.
Bonngasse 20 numaralı evde...

Müzisyen bir aileden geliyordu.
Çocukken org, piyano, keman, viyola öğrenmişti.
İlk konserini 7 yaşında verdi.
İlk bestesini de 12 yaşında besteledi...

22 yaşında Viyana'ya gitti.
Joseph Haydn'dan dersler aldı.
Kendisini geliştirdi.
İyi bir besteci ve icracı oldu...

Olağanüstü kulaklara sahipti.
1796 senesiydi, 26 yaşındaydı.
Kulaklarında uğultu, çınlama başladı.
Tiz seslerde işitme kaybı olduğunu anladı...

1 Temmuz 1801 tarihinde.
Arkadaşı Karl Amenda'ya mektup yazdı.
İşitmesinin son 3 yıldır kötüye gittiğini,
Bunu bir sır olarak saklamasını söyledi...

O yıllarda Viyana'lı hekimler.
Sessiz ortamda dinlenmesini önerirler.
1802 yılında, Viyana civarında Heiligenstadt'da.
7 ay istirahat eder Nisan-Ekim aylarında...

Bu süre zarfında.
Çınlamaları artar daha da.
İntiharı bile düşünür.
Sanatı için, yaşamaya devam kararı verir...

Dr. Wegeler, tonik ilaçlarla vücudu kuvvetlendirir.
Badem yağı ile yumuşatılmış kulak tıkaçları önerir.
Kulak çınlaması düzelmemektedir.
İşitmesi de giderek kötüleşmektedir...

Bir ara çok güvendiği bir Doktor'a.
Danışır Vering isimli Cerrah'a.
O da ılık Tuna suyu ile banyo yapmasını önerir.
Kulaklar gece-gündüz çınlamaya devam edecektir...

Beethoven, 1812 yılında.
Yani 42 yaşında.
Konuşma ve müziği zor da olsa duyabiliyordu.
Müzik tonlarını da ayırt edebiliyordu...

İki sene sonra 1814 yılında.
Beethoven'in 44 yaşında.
İşitmesinin % 60'ını.
Kaybettiği söyleniyordu...

Beethoven, yaşamının son 13 yılında.
Bulunuyordu tam'a yakın sağır durumda.
Pek mümkün değildi, karşılıklı konuşma.
Ve anlaşma 1814-1827 yıllarında ...

Duymak için kulak trompetleri kullanıyordu.
Ancak bunlar fazla yararlı olmuyordu.
Karşılıklı anlaşma yazışarak sağlanıyordu.
Bunun için 400'e yakın defter kullanılmıştı...

Beethoven, sağırlığın arttığı bu döneminde
Ağırlık vermişti yeni bestelerine.
Hızla başladı birkaç esere.
İnanıyordu ayni anda birkaç beste yapabileceğine...

Piyanosunun sesini duyabilmek amacıyla.
Alıyordu bir tahta parçasını dişlerinin arasına.
Bunu dokundurarak piyanosuna.
Çalışıyordu piyanodan çıkan sesi duymaya...

Ya da.
Piyanosunun bacaklarını kestiriyordu.
Kulağını tahta döşemeye dayıyordu.
Çıkan titreşimleri hissetmeye çalışıyordu...

Beethoven, ölümünden 3 yıl önce.
1824 senesinde.
Besteler meşhur 9. Senfonisi'ni.
Prömiyerde duyamayacaktı seyircilerin sevgisini.
Çünkü işitmesini hemen tümüyle yitirmişti...

Bu müthiş beste.
Günümüzde.
Avrupa Birliği.
Resmî melodisi...

Beethoven, bu dopdolu yaşama.
Veda eder 57 yaşında.
Viyana'da.
Mart'ın 26'sı'nda 1827 yılında...

Aradan iki gün geçtiğinde.
Viyana'da yapılan cenaze törenine.
20 bin kişi katılır.
Cenazesi Merkez Mezarlığı'na gömülür...

Onun ölüm sebebi bellidir.
Çoklu organ yetmezliği nedeni iledir.
Ancak işitme kaybı'nın sebebi.
Günümüzde bile hayli şüphelidir...

Tartışılan nedenler:
Stapedial veya Koklear Otoskleroz.
Sifiliz, Paget Hastalığı, Nörolabirentit.
Nöronal Atrofi, Proliferatif Menenjit'dir...

Tartışmanın ana nedeni.
O yıllarda KBB Uzmanlığı'nın eksikliği.
KBB alanında uzmanlaşma bilindiği gibi.
Beethoven'in ölümünden 35 yıl daha eski...

Yüksek frekanslarda başlayan.
İlerleyici bir işitme kaybı olması.
"İşitiyorum, anlayamıyorum" diye yazması.
İlerleyici bir SensoriNöral işitme kaybı olası...

İlk İşitme Testleri.
Yani Odyometre'nin keşfi bile.
Beethoven'in ölümünden 52 sene.
Sonrasına kadar gecikmeli...

Otoskleroz hastalığının isminin konulması bile.
60 sene sonra, ancak 1888'lerde.
Bu nedenlerle o dönemlerde.
Kesin tanı konulması hayal edilemezdi bile...

Ancak Beethoven yaşasaydı günümüzde.
Odyolog'larla yapılacak çağdaş İşitme Testleri'yle.
Ve bilgili, becerikli, yetenekli Hekimlerle.
İşitme kaybı düzeltilebilirdi büyük ölçüde...

Beethoven son anda ölüm döşeğinde.
Şöyle söylemişti Latince:
"Plaudite amici, komedia  finita est".
Yani: "Alkışlayın dostlar, komedi bitti".

Alkışlarımız tüm beğenimizle.
250. doğum senesinde.
Beethoven'e...


Beethoven ile ilgili fotoğraflar:
https://photos.google.com/share/AF1QipOh0CPen5euZpQdLKs5lwtchVjUi0tMy-_6rqNsCmGa1nHFv55uPiipNbzEjtn3AQ/photo/AF1QipN2lWjCn7qQbDiZBexNzuCg3-RIJ-5_2I1xNdn-?key=bUE1a1VrUlZmSVN3Rmw5SF96TERzUUw3TzVwbjl3
.

5 Mayıs 2020 Salı

BERGAMA ARKEOLOJİ MÜZESİ...



Bergama Müzesi.
Kuruluşu ile ilgili.
Bir Blog yazısı yazmıştım.
Ve Osman Bayatlı'yı anlatmıştım...
https://yucel-tanyeri.blogspot.com/2019/11/osman-bayatli.html

İzmir'in Bergama ilçesi.
"Pergamon" isminde antik bir kentti.
6 bin yıllık bir yerleşim yeriydi.
İyon, Helen, Roma, Bizans eserleri beşiğiydi...

Akropol'ü, Agora'sı, Asklepion Tıp Merkezi.
Gymnasium'u, Tiyatro'su, Kütüphanesi.
Athena, DionysosDemeter Tapınakları.
Hera ve Zeus Sunakları hepsi buradaydı...

İlk Arkeolojik incelemelere.
Başlandı Bergama'da 1865 senesinde.
Bundan tam 155 yıl önce.
İki Alman vatandaşına verilen izinle...

Bundan tam 13 yıl sonra da Bergama'da.
C. Humann ve A. Konze adlarında.
İki  bilim adamı Alman1878 yılında.
Başladı resmî Arkeolojik kazılara...

Yapılan bu kazılarla.
Açığa çıkartılan buluntularla.
Küçük bir depo müze.
Oluşturuldu kazı evinin bahçesinde...

İlerleyen yıllarda 1900'lü yılların başında.
Akropol ve Asklepion'da yapılan kazılarda.
Çıkan eserlerin artmasıyla.
Gerek oldu gerçek bir Müze yapılmasına...

Cumhuriyet'in ilanından sonra.
1924 yılında.
Çıkan eserlerin bir bölümü Bergama'da.
Nakledildi Halkevi Binası'na...

1927 yılında.
Başlanır yeni kazılara.
Bergama'nın dışında.
Asklepion'da...

Ortaya çıkan yeni objelerle.
1928 senesinde de.
Muallim Osman Bayatlı.
Getirilir Müze'nin yönetimine...

Mareşal Fevzi Çakmak'ın önerisiyle.
Gazi Mustafa Kemal'in emriyle.
Müze'nin temeli atılmıştır 1933'de.
Açılışı tamamlanır 1936 yılı 29 Ekim'inde.
Zeus Sunağı benzeri bir projeyle...

Günümüzde Bergama Arkeoloji Müzesi'nde.
Helen, Roma ve Bizans dönemlerine.
Ait olan mimari eser ve objelerle.
Yer veriliyor çok güzel heykellere...

Müze'deki eserler Bergama Antik kentindeki.
Kızıl Avlu, Akropol ve Asklepion'daki.
Ve çevredeki ÇandarlıDikili, Allionai gibi.
Antik bölgelerdeki eserleri havi...

Bergama'ya giderseniz.
Akropol'e muhakkak çıkınız.
Muhteşem antik kalıntıları görünüz.
Zeus Sunağı'nın yerini ziyaret ediniz...

Sonra, Arkeoloji Müze'sini keyifle geziniz.
Eserleri beğeniyle izleyiniz.
Mareşal Fevzi Çakmak ve Atatürk'ü anınız.
Muallim Osman Bayatlı'yı da hatırlayınız...

Zeus Sunağı gibi muhteşem bir eseri.
Ve inanılmaz fresklerini.
Görmek isterseniz.
Bi zahmet Berlin'e kadar gidiniz...


Bergama Müzesi Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipNfzkl5d-HWtq0q8KHISpfrO8fMYtAU4npkDnqYIwlz5PJd3aSkeO42Odcsz1R1lA/photo/AF1QipPus5ZCajycpsk1oMSiLdc40oipOOr_7kKHlS8b?key=Qi0wcnVfOHFObFdSWldHcy1HRGRkSTZxNEE2RE9B

.