YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

16 Mayıs 2024 Perşembe

MANTARLI YILLARIM...

- 1965-1968 Hacettepe Tıp Fakültesi, Ankara -

Kılçıklı Yıllarım'ı yayınlamıştım.
Kılçık dergimizi anlatmıştım.
Ondokuz Mayıs Üniversitesinde.
Görev yaptığımda 16 yıl önce...

Mantar vardı bir de.
Hacettepe'de.
Değinmiştim ona da.
50. sayısı yayınlandığında:

Hacettepe'de öğrenciliğimde.
1964-1968 döneminde.
Tam dört yıl süreyle.
Emek vermiştim Mantar Dergimize...

1965 yılında.
Çizmeye başlamıştım Mantar'da.
Daha ilk yılımda.
Çaylak çağımda...

Çizimlerim idare ederdi.
Yazım da güzeldi.
Bir yıl da matbaa deneyimim vardı.
Mantar'a katkım ilk yılımda başladı...

Mantar'ın iç kapağında bir logo vardı.
"Ankara Üniversitesi.
Hacettepe Tıp Merkezi" yazıyordu.
İlk karikatürüm ilerlemeyi yansıtıyordu.
Hacettepe'nin gelişimini anlatıyordu...

İnşaatlar sürüyordu.
Eğitim devam ediyordu.
Eğitim programımız hayli yoğundu.
Bizlere de zorlukları eleştirmek kalıyordu...

1966 senesinde..
Girmiştim Dergi yönetimine.
Kapağı yapmak görevi verildi.
Bir kapak renkli mi renkliydi.
Tarafımdan dizayn edilmişti...

İçine karikatürler yapıldı.
Yazılar yazıldı, Teksir Saçmalıkları
Ve Ciddiyet gazetesi yayınlandı.
"Doğramacı'nın EKGsi" karikatürüm.
Çok beğeni almıştı...

1967 senesine gelindi.
Kapak çizimi yine bana verildi.
Mor-Beyaz'dı Hacettepe'nin renkleri.
Mor zeminli bir kapak çizildi.
Mantarlar rengarenk çiçekliydi...

Birçok karikatürüm yanında.
Tam sayfa çizgi roman anlatımıyla.
Değinildi bizim "Okul Maçları"na.
Yer verildi Konuşan Fotoğraflar'a...

1968'de artık olmuştuk Üniversite.
İlk sayfasında benim çizimimle.
Yer verildi geyik benzetmesiyle.
Hacettepe Üniversitesi'ne...

İlk karikatürlerim de.
İlgiliydi bu gelişmelerle.
Kalp Cerrahı Dr. Barnard'la.
Yer verilmişti bir röportajıma.
"Adam ol oku da
benim gibi Don Juan olma" başlığıyla:

Ayrıca "Kızıl" başlığıyla.
Bir yazı yazmıştım.
O dönemdeki sol gelişimleri.
Hastalık anlatır gibi anlatmıştım:

Birçok karikatür yapmıştım.
Fotoğrafları konuşturmuştum.
Sex Sembollerini de koymuştum.
Bir de Manşet Montaj yapmıştım...

El yazımızla.
Ve "Seminom" başlığıyla.
Oluşturmuştuk bir sayfalık gazete.
Sonradan Rektör olacak Hacettepe'ye.
Öğrenci Uğur Erdener ile birlikte...

1969'da son sınıfta.
İntörnlük gelmişti başa.
Sınıf Yıllığı hazırlıklarına da.
İskender Sayek ile başlayınca.
Ayıramamıştım zaman Mantar'a...

1969 Mantarının önemli yanı.
Hacettepe amblemi ile yayınlanmasıydı.
Mantar, 57 yıldan beri de.
Hala Hacettepe Üniversitesi'nde.
Bitmeye devam etmekte:
"Daha iyiye, En ileriye..."

Daha sonra da.
Hacettepe'nin 10. kuruluş yılında.
Aldım, açılan yarışmalarda.
Birincilik Karikatür dalında.
Ve ikincilik Desen çalışmasında...


Mantar Dergisindeki çiziktirdiklerim:

.

12 Mayıs 2024 Pazar

CİDDİYET...


- 14 Mart 1966 Mantar Dergisi-Hacettepe -

1964 yılı Ekim'inde.
Başlamıştık Hacettepe'ye.
Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi'ne.
Yoğun bir eğitim sürecine...

18 yaşındaydık.
Delikanlı çağındaydık.
Sıkıcı Lise eğitiminden sonra.
Kavuşmuştuk oldukça hür bir ortama...

İlk yıllarda. 
Her gün 8 saat boyunca.
Teorik dersler alırdık.
Laboratuarlarda çalışırdık...

Serbest zamanlarda.
Sosyal alanlarda.
Aktivitelerimiz olurdu.
İlgimizin çoğunluğu.
Müzik, Tiyatro ve Spor'du...

Bir de Tıp Bayramı'mız vardı.
Her yıl 14 Martlarda kutlanırdı.
Gündüz toplantılar yapılırdı.
Çekişmeli maçlar oynanırdı.
Gece de Baloya katılınırdı...

Bir de Dergi çıkardı.
Tıp öğrencileri çıkartırdı.
Büyük boy bir Dergiydi.
"Hacettepe'de biter"di.
İsmi de "MANTAR" idi...

Hazırlıklar aylar önce başlardı.
Yazılar, karikatürler, hicivler.
Takılmalar, espiriler gırla giderdi.
Çıkardı Mantar Dergisi.
Hocaları, öğrencileri neşelendirirdi...

Ben de 4-5 sene peş peşe..
Çalışmıştım bu dergide.
Kapaklarını yapmıştım.
Yazılar yazmıştım.
Karikatürler yapmıştım.
Oldukça da beğeniler almıştım...

1966 yılında da.
Çizgi ve yazılarımla.
Birçok katkıda. 
Bulunmuştum Mantar'a...

Bunlardan birisi de.
Bu gülmece dergisinde.
"Ciddiyet" başlığı ile.
Hazırlamıştım sanal bir Gazete...

Gazetenin başlığını.
Ben seçmiştim.
Hürriyet'in başlığına benzetmiştim.
Ellerimle çizmiştim...

Mottosunu da belirlemiştim.
"Bugün var, yarın yok" demiştim.
Gazetenin prensibini de seçmiştim.
"TAHSİLİ TATİL OLANIN"
"TATİLİ TAHSİL OLUR" demiştim...

Okuyucularını da
"Gazetenin zararına"
Ortak etmiştim.
Tafsilatını da.
"Pazar günü veririm" demiştim...

Doğramacı'yı haber yapmıştım.
Onun bir karikatürünü çizmiştim.
Ara İmtihan puanlarını açıklamıştım.
Biyokimya Hocamızı.
Sebastian John Bach'ı uğurlamıştım.
Pınar Özand Hocamızı evlendirmiştim...

Bunun gibi.
İpe sapa gelmez haberleri.
Uydurmuş, yazılarını yazmış.
Tek sayfada yayınlamıştım...

58 sene öncesiydi.
Yıl 1966 idi.
"Ciddiyettek bir gazeteydi.
Bir sayı çıkmıştı.
Bir daha da çıkmadı...

Aradan 11 sene geçti.
1977 yılına gelinmişti.
Cumhuriyet çok ciddi bir gazeteydi.
"Ciddiyet" başlıklı bir ek verdi...

Turhan Selçuk ve Tan Oral.
El ele vermişlerdi.
"Ciddiyet" başlıklı tek sayfa.
Karikatürler ve yazılarla.
Başlamışlardı her hafta sonunda.
Bir mizah sayfası yayınlamaya...

Sonraları bu sayfaya.
Başka çizer ve yazarlar da.
Başladılar katılmaya.
Örneğin Semih Poroy da Ciddiyet'te.
Başladı çizmeye.
Sonra da devam etti Cumhuriyet'te.
Günlük karikatürler çizmeye...

Bizim Ciddiyet ise.
O kadar zengin değildi.
Devam edemedi.
Mantar'ın sayfaları arasında kaldı.
Bir daha da kimse hatırlamadı...

Geçen hafta.
Cumhuriyet'in 100. yıl kutlamasında.
Ankara'da Sergi açılışında.
Gördüğümde Ciddiyet'i duvarda.
Canlandı eski hatıralar bir anda...

Cumhuriyet Ciddiyet.
47 yıldır hala ayakta.
Daha nice senelere.
Hem Cumhuriyet'e.
Hem de Ciddiyet'e...



İki "Ciddiyet" mizah sayfası görüntüleri: 

.

8 Mayıs 2024 Çarşamba

CUMHURİYET ÇİZERLERİ...

- 8 Mayıs 2024, Cumhuriyet Gazetesi 100. yıl Sergisi-
Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Galerisi, Ankara

Cumhuriyet Gazetesi.
Kurucusu Nadir Nadi.
7 Mayıs 1924 kuruluş tarihi.
Bu yıl kuruluşunun 100. senesi...

Kültür ve aydınlık prensibiyle.
Bu gazetemizde.
Temelde haber tabii ki önde.
Yüz seneden beri de.
Cumhuriyetimizle el ele...

Yüz yıl içinde bu gazetede.
Yazılar yayınlandı siyaset üzerine.
Çok sayıda yazarlar ve çizerlerle.
Güncel konularla birlikte...

Kimler yoktu ki.
Bu yazarlar içinde.
İşte özet bir liste.
İlk yüzyıl içinde:

Yunus Nadi, Nadir Nadi
İlhan Selçuk, Server Tanilli.
Alev Coşkun, Altan Öymen
Hikmet ÇetinkayaOktay Akbal.
Ali SirmenMümtaz Soysal.
Ahmet Taner Kışlalı, Zeynep Oral
Melih Cevdet Anday
Erol Manisalı,  Mustafa Balbay.
Cüneyt Arcayürek ve Uğur Mumcu.
Orhan ErinçIşık Kansu
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
Sabiha Sertel, Işıl Özgentürk.  
Füsun Özbilgen, Ecvet Güresin.
Muammer Aksoy, Can Dündar
Hasan Cemal, Özgen Acar.  
Vasfiye ÖzkoçakEmre Kongar
Örsan K. Öymen, Oktay Ekşi
Ve daha niceleri...

Bu kadar yazarın yanında.
Lazımdı bir bu kadar daha.
Bu Gazetede çok sayıda. 
Çizerlere aslında...

Karikatür gerçekte.
Önemli bir köşeydi.
Cumhuriyet gazetesinde.
Olayların ironik değerlendirilmesinde...

Yüz yıl süresinde.
Birçok kaliteli karikatüristle.
Olaylar yorumlandı çizgilerle
Renklendi bu Ciddiyet'li gazete...

Kimler yoktu ki bu kez de.
Bu karikatüristler içinde.
Hepsi biri birinden değerli.
Çoğu siyah-beyaz çizimli.
Düşündürücü türlü-çeşitli.
Her gün anlamlı Karikatürleri:

Behiç Ak'lar.
Kamil Masaracı'lar.
Murat Sayım'lar.
Musa Kart'lar.
Semih Poroy'lar...

Turhan Selçuk'lar.
Ayhan Başoğlu'lar...
Tan Oral'lar.
Ohannes Şaşkal'lar...

Şadi Dinççağ'lar.
İbrahim Ersaraç'lar.
Ferruh Doğan'lar.
Selçuk Kulaksız'lar...

Cemal Nadir'ler.
Ali Ulvi'ler.
İhsan Ünlüer'ler.
Beysun Gökçin'ler...

Seydali Gönel'ler.
Zafer Temuçin'ler.
İsmail Gülgeç'ler.
Ramiz Gökçe'ler.
Tümü Cumhuriyet gazetesindeydiler...

Hepsinin de.
Sağlık emeklerine.
Çizgilerine.
Ve de Sanat eserlerine...


Cumhuriyet Gazetesi Çizerleri Fotoğraflarım:
(Tümü Cumhuriyet 100. Yıl Sergisi'nden alınmıştır)

.

5 Mayıs 2024 Pazar

KIZIL...

 

- 1976, Varna-Bulgaristan -

1960 yılında ihtilal olmuştu. Demokrat Parti iktidardan indirilmiş, Askerler idareye el koymuştu. İktidar mensupları yargılandılar, çeşitli cezalara çarptırıldılar. Yeni bir Anayasa yapıldı. Memlekette özgürlük havası vardı. Geleceğin çok iyi olacağı umutları fazlaydı. 1963 yılında yeni seçimler yapıldı. Ben Lise son sınıftaydım. Bir yıl sonra 18 yaşımdaydım ve Hacettepe Tıp Fakültesine girmiştim.  Yoğun eğitimimizin yanında siyasal gelişimleri de izliyorduk. Türkiye İşçi Partisi, ümit veren  kaliteli bir ekiple TBMM'ye girmiş ve siyaset arenasına yeni bir hava getirmişti. Bu sıralarda Paris'te öğrenci olayları başlamış ve bu tüm dünyayı etkilemişti. Bu dönemde, 1968  senesinde Üniversitede okuyan gençler, daha sonraları 68 Kuşağı olarak algılanacaktı:
https://yucel-tanyeri.blogspot.com/2012/04/68-kusagi.html

O dönemlerde, 1964-1970 arasında Hacettepe Tıp Fakültesi öğrencilerinin, her yıl 14 Mart Tıp Bayramı'nda çıkarttığımız bir gülmece dergisi olan MANTAR'da, ben de hem yazılar yazıyor ve hem de karikatürlerimle dergiye katkılarda bulunuyordum. 1967 yılında, ben henüz üçüncü sınıf öğrencisi ve 21 yaşımda idim.  Sağ-sol çatışmaları henüz başlamamıştı. 12 Mart Muhtırasına daha beş yıl ve 12 Eylül darbesine ise 13 yıl zaman vardı. O dönemde gelişen durumlarla ilgili olarak ve kitaplarımızda hastalıkların anlatıldığı formatta ve "KIZIL" başlığı ile ironik bir yazı yazmıştım. Kelimesine dokunmadan bu yazıyı 57 yıl sonra yeniden yayınlıyorum:

....................

son günlerde sol propagandanın
artması ile önem kazanan bir hastalık
KIZIL

Sosyo-ekonomik durumu bozuk olan toplumlarda epidemiler yapan bu hastalığın etkeni tam olarak bilinmemektedir. Kuzey komşularımızdan birinde endemik olarak yerleştiği bilinen bu hastalığın, pandemiler yapma ihtimali son derece azdır. Çünkü bazı toplumlar, aldıkları tedbirlerle bu hastalığa karşı özel bir bağışıklık kazanmışlardır.

   Hastalık, genellikle akut başlayıp sonra kronikleşir. Toplumun sivrilmiş kişilerini atake eden bu hastalığın, yirmi yaşın altındaki şahıslarda görülmesi nadirdir. Fakat, literatürde 15 yaşında bir çocuğu tuttuğuna dair bilgiler mevcuttur.

   Hastalık akut döneminde genellikle semptomsuz seyreder. Ateş, lögore ve davranış değişikliği bu döneme has bir özelliktir. Kronik bölümünde ise toplumu "hasta olanlar ve olmayanlar" diye iki gruba ayırması karakteristiktir. Bu halde hastalık çok tehlikeli bir hal almış olup, komplikasyonlarının önlenmesi son derece güçtür.

   Hastalık, enfekte olmuş gazete sayfalarına temasla veya bazı kitapların alınmasıyla intikal edebilir. Kuluçka devri şahıstan şahısa değişmekle beraber, toplum için bu müddet oldukça uzundur. Hastalığın yayılmasında enfeksiyonların rolü büyüktür. 

   Laboratuar Bulguları: Hasta şahısların beyin ekstrelerinin düşük pH'da fenol red indikatörü ile kırmızı renk alması, mikroskobide kızıl astrositlere tesadüf edilmesi karakteristiktir. Periferik yaymada eozinofilik lökositoz ve eritrositlerdeki sickling (=oraklaşma) patognomonikdir.

   Ayırıcı Tanı: Hastalığın Raşitizm, Prostatizm ve bilhassa Sosyalizm'den ayırıcı tanısı yapılmalıdır.

   Tedavi: Hekimlerin çare bulamayacağı yegane hastalıktır. Tedavi için hastaneler yerine hapisaneler düşünülmüşse de başarılı sonuçlar alınamamıştır. TCK 141-142 isimli ilaçlar şimdilik en tesirli ajan olarak zannedilmektedir. Son zamanlarda Amerika'da Central Intelligence Agency Laboratuarlarında çeşitli ilaçlar için araştırmalar yapıldığı söylenmektedir. "Ortanın Solüsyonu" isimli ilaç büyük propogandalarla piyasaya çıkarılmışsa da uyanık olmayan toplumlarda uyutucu etki gösterdiği anlaşılmıştır. Askeri birliklerde her Cuma bildirilerin okunması düşünülmüş ise de bu usulden de faydalı bir netice alınacağı çok şüphelidir. Hastalığın "operasyon" ile giderilmesi son derece pahalı ve zor bir usul olup, yan tesirleri dolayısıyle tavsiye edilmemektedir.

En tesirli usul, predispoze toplumların sosyo-ekonomik durumunu düzeltmek, eğitim seviyelerini yükseltmek ve kutuplaşmalara mani olmak gibi radikal tedbirler olup son derece ucuz ve tehlikesizdir. 

Yücel TANYERİ

Hacettepe Tıp Fakültesi
Gülmece Dergisi Mantar
14 Mart 1967, üçüncü sayısı

.

2 Mayıs 2024 Perşembe

GÜVEN HASTANESİ MÜZESİ...

 

- 22 Nisan 2024, A. Ayrancı-Ankara -

Güven HastanesiAnkara'da.
1974 yılında, Şimşek Sokak'ta.
Dünya standartlarında.
Sağlık hizmeti vermek amacıyla.
Kuruldu iki Hekim ile.
Dr. Aysun Küçükel ve
Dr. Ahmet Küçükel birlikteliğiyle...

Özel bir Hastaneydi.
Zamanla büyüdü, gelişti.
2016 yılına gelindi.
40 dönüm alanda.
254 yatakla.
12 Ameliyathanesi.
Ve 48 Bölümle hizmet verildi.
150 Hekim istihdam edilmekteydi...

Yedi yıl önce.
Bu hastanede.
Atatürk'ümüzün elbiseleri de.
Sergilenmişti geçici bir süre:

Güven Hastanesi.
2008 yılından beri.
Akademik araştırma destekli.
Genç Araştırmaları Tıp Ödülleri.
16 senedir Dr. Aysun Küçükel ve 
Dr. Ahmet Küçükel adına verilmekte...

Bundan da önemlisi bence.
Bir Özel Hastanede.
Hemen giriş katında.
Bir Tıp Müzesi bulunmakta...

Çoğu Tıp Fakültelerimizde.
Bulunmazken bir Tıp Müzesi .
Böyle bir Özel Hastanede
Müze, ufak da olsa.
Çok kapsamlı olmasa da.
Bunun akıl edilmesi bile.
Değer kanımca takdir edilmeye...

Tansiyon aletleri.
Fetal kalp dinleyicisi.
Cerrahi Ameliyat Setleri.
Mikroskop, 1900 senesi...

Doktor muayene çantası.
Gazlı bez sarma makinası.
Gözlük seçim camları.
Ultra Violet Lambası.
EKG Cihazı.
Kulak Spekulumları...

Tromeller, Enjektörler, İğneler.
Fetal Doppler, Aspiratörler.
Protez Gözler, Forsepsler
Tümü bu Hastane Müzesindeler...


Güven Hastanesi Müzesi Fotoğraflarım: