YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

27 Ocak 2012 Cuma

BİR BAŞKA MAHKEME...

Geçen hafta İstanbul’da bir mahkeme sonlandı. Hrant Dink’i öldüren bir sanık, Türk Mahkemelerinde yargılandı. Türk Hakimlerince verilebilecek en ağır ceza olan “ağırlaştırılmış müebbed hapis” cezasına çarptırıldı. 

Mahkeme kararlarının tartışılması yasalarımıza göre suç. Bunu biliyorum. Bu nedenle kararı tartışmayacağım. Zaten mahkeme henüz sonlanmış da değil. Karar, Yargıtay’a intikal etmiş durumda. Son kararı Yargıtay verecek. Konumuz farklı… 

Ben geriye dönüp bir başka mahkemeyi sizlere hatırlatacağım. 

21 Temmuz 1921 akşamı. Cumhuriyet henüz ilan edilmemiş. İstanbul işgal altında… 

Üç erkek ve bir kadın o gece Tepebaşı Aile Gazinosu’na gittiler. Gece 23.00 sıralarında Gazinodan çıktılar. Pera Palas Oteli’nde kalıyorlardı. Oraya doğru yürümeye başladılar. Karanlıkta sohbet ederek yürüyorlardı. Arkadan gelen cılız bir adam gruba yaklaştı. Grup tam Pera Palas’ın köşesine gelmişti. Karanlık adam, Mauser marka revolverini çıkarttı. En arkada yürüyen kişiye üç el ateş etti. Saldırılan kişi bir Azeri yurttaşı idi. Saldırıyla birlikte hemen yere yığılmıştı. Onun kardeşi Cemşit Han, saldırganı hemen bileğinden yakaladı. Gürültüler Galatasaray Merkez Karakolu’ndan da duyulmuştu. Polis memuru Ali Efendi koşarak olay yerine geldi. Ve hemen kelepçeyi katilin bileklerine geçirdi. Ancak kurşun yarası alan kişiyi kurtarmak mümkün olmamıştı. 

Katil, 32 yaşındaydı. İsmi Misak Torlakyan’dı. Trabzon’lu ve Ermeni kökenli bir yurttaşımızdı. 

O dönemde İstanbul, İngiliz'lerin işgali altındaydı. Bu nedenle Torlakyan, İngiliz Divanı Harbi tarafından yargılandı. Mahkemenin tüm üyeleri İngiliz’di. Savcı, doğal olarak amme adına Torlakyan’ın cezalandırılmasını istiyordu. Bu savcı daha sonra “tarafsızlığı” nedeniyle görevden alınacaktı. Ermeniler Torlakyan’ı kurtarmak için seferber oldular. 30 kadar yalancı tanık getirdiler. Bu tanıklar tutarsız ifadeleri nedeniyle mahkemece kovuldular. Mahkeme sırasında büyük tartışmalar oldu. Sonuçta Torlakyan’ın suçluluğu tespit edildi. Misak Torlakyanhukuken” suçluydu. Fakat "politik" olarak cezalandırılmaması gerekiyordu. Gerekçeyi İngiliz askeri Doktoru Davis hazırlamıştı. Ona göre Torlakyanmerkezumum mühattal aşavir-i gayri menel”di yani, cezai ehliyeti yoktu. Halbuki yargılanma sırasında Akıl Hastalıkları Mütehassısı Mazhar Osman Bey’in görüşüne de başvurulmuştu. Mazhar Osman Bey, diğer üç Akliye ve Asabiye Mütehassısı meslektaşı ile maznun Misak Torlakyan’ın tıbben mesul (sorumlu) olduğuna dair rapor da vermişlerdi. 

Mahkeme 6 ay kadar sürdü. Sonuçta, Torlakyan, İngilizlerin “cezai ehliyetsizlik” kılıfı ile kurtarıldı. 4 Ocak 1922 günü Torlakyan serbest bırakıldı. Ertesi gün bir Yunan vapuruna binerek Pire’ye gitmek üzere apar topar İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Uzun yıllar hür olarak yaşadı. 1968 yılında Kaliforniya’da öldü… 

Torlakyan tarafından katledilen kişi, Azerbaycan Dahiliye Nazırlığı yapmıştı. İsmi Behbut Han, lâkabı Cevanşir idi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, KBB Profesörü Behbut Cevanşir’in öz amcasıydı. Sanığı bileğinden tutarak olay anında yakalayan kişi de Behbut Cevanşir Hocamızın babası Cemşit Cevanşir idi… 

Kaynak: Murat Çulcu, Ermeni Entrikalarının Perde Arkası “Torlakyan Davası”. Kam Ajans Matbaacılık. Ocak 1990. 


24 Ocak 2012 Salı

19 MAYIS STADYUMU...


Bomboş bir yerdi 1930’da.
İstasyonun önündeki saha.
Meclis bahçesinden Gar’a.
Kocaman bir alan vardı burada...

Gençliğe ayrılmıştı bu saha.
Gençlik Parkı’yla.
Tören alanlarıyla.
Ve yanındaki spor sahalarıyla...

1934’de projelendirdi.
Burayı İtalyan Vietti Violi.
Amaç yalnızca bir stadyum değildi.
Koca bir spor kompleksiydi…

Stadyumu, hipodromu, atletizm sahası.
Yüzme havuzu, basketbol alanı.
Paraşüt kulesi, tenis kortları.
Kulüp binaları, antrenman sahaları...

14 Aralık 1936’da açıldı.
19 Mayıs Stadyumu.
20 bin kişi kapasiteli.
Çağdaş atletizm pistli…

1960 yılında gittim.
Bu Stadyuma.
Ben ilk defa.
Açılışından 24 yıl sonra…

İhtilalden hemen sonra.
İskoçya milli maçıyla.
4-2 kazandığımız.
Güzel bir oyunla…

Sonraları her hafta giderdik.
Mahalle arkadaşım Yetkin Görbil’le.
Lig maçlarını izlemeye.
Saatli taraftaki kale arkası tribüne…

Cumartesi ve Pazar günleri oynarlardı.
Ankara takımları o tarihlerde.
İstanbul veya İzmir’den gelen.
Rakipleriyle…

150 kuruş verip kale arkasına girerdik.
Önce “ne günah etse açılmaz iki gönlün arası
Şarkısını 45’lik plâktan biteviye dinlerdik.
Sonrasında iki maçı peş peşe izlerdik…

Üç büyükler'in dışında.
İstanbul’dan gelirdi.
Vefa’lar, Beykoz’lar, Kasımpaşa’lar.
Feriköy’ler, İstanbulspor’lar…

Öbür hafta da konuk olurdu.
İzmirspor’lar.
Karşıyaka’lar, Altay’lar.
Göztepe’ler, Altınordu’lar…

İyi takımları vardı Ankara’nın o sıralar.
Ankaragücü’ler, Demirspor’lar.
Şekerspor’lar, PTT’ler.
Gençlerbirliği’ler, Hacettepe’ler…

Kural öyleydi o zamanlar.
Eş değiştirerek oynardı.
Takımlar.
Cumartesi ve Pazar

Yan yana otururdu.
Farklı takımları tutanlar.
Şimdiki gibi seyirci ayrımı yoktu.
Ufak tefek kavgalar çıksa da o zamanlar…

Az ıslanmadık.
Az terlemedik.
Ama ne maçlar izledik.
Kimleri görmedik…

Ogün’ler, Lefter’ler, Şeref’ler.
Basri’ler, Metin’ler, Recep’ler.
Fevzi’ler, Gürsel’ler, Fikri’ler.
Kadri’ler, Zeynel’ler, Hayri’ler…

Turgay’lar, Varol’lar, Kaya’lar.
Çağlayan’lar, Sanlı’lar, Tugay’lar.
Şenol’lar, Birol’lar, Can’lar.
Alpaslan’lar, Ziya’lar, Suat Mamat’lar…

Hınca hınç dolardı.
19 Mayıs Stadyumu.
Üç büyüklerin kupa karşılaşmalarında.
Ve de Millî maçlarda…

Hep bir ağızdan söylenirdi.
İstiklâl marşımız.
Millî karşılaşmalarda.
Yankılanırdı bir bölümü tüm stat'da…

Ülkede ilk defa burada oynandı.
Gece maçları…

Her iki tribünlerin üzerine 
Yuvarlak projektörler takıldı.
Sonra bunlar 4 büyük pilonla değiştirildi.
Gece maçlarında uyuyup uyumayacağımız.
Pijama ile gidip gitmeyeceğimiz hep merak edilirdi…

Sonra üzeri kapatıldı.
Tüm tribünlerin.
Koltuklar yerleştirildi.
Üzerine beton merdivenlerin…

Eski güzelliği yok.
Kanımca artık.
Ne seyircilerin.
Ne de tribünlerin…

Sanırım yakında yıkacaklar.
Bu 19 Mayıs Stadını.
Adını da silip, koyacaklar.
Türk Telekom Ankara Arena”sı…


19 Mayıs Stadyumu fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipPdU85mIQ5vTYeHLv8miXY_9T_HQtBSFrFepES8DtcQnuylOA4Op2qORqNfAeNs5g/photo/AF1QipO58uaIszNQHTP7ts2l94Bd0wCzEbr4YWK4Rw3O?key=ZkxtZWc0aEtkNEJiSERoV2g4T0VGcmV3VXpFM0d3
.

17 Ocak 2012 Salı

COLONİA...


Koca bir şehir, Buenos Aires
Arjantin’in başkenti. 
Hemen kıyısında kurulmuş. 
Rio de la Plata’nın… 

River Plate olarak biliyoruz. 
Biz bu Rio de la Plata’yı. 
Aslında bir nehir değil. 
Koca bir körfez…  

Çamurlu sularını taşıyor. 
Bu Rio de la Plata
Parana ve Uruguay nehirlerinin. 
Ve sınırını oluşturuyor. 
Uruguay ile Arjantin’in… 

Colonia minik bir kenti. 
Uruguay’ın. 
Tam karşısında. 
Arjantin’in başkentinin… 

Asıl ismi. 
Colonia del Sacramento
Ama kısaca Colonia diyorlar. 
Buraya… 

Sevimli, küçük bir kent. 
20 bin nüfuslu bir yer burası. 
50 dakikada ulaşıyorsunuz. 
Hızlı feribotla Buenos Aires’ten… 

En eski kenti burası. 
Sömürge döneminden kalma. 
Uruguay’ın… 

Portekiz'liler kurmuş. 
1680 yılında. 
Lizbon’a benziyor. 
Mimarisi ve yollarıyla… 

Şirin bir kasaba. 
Güzel doğasıyla. 
Taş döşeli sokaklarıyla. 
Rengârenk tek katlı yapılarıyla… 

Dünya Kültür Mirası arasında. 
Unesco’nun. 
1995 yılından buyana. 
Colonia… 

Gezilip, görülesi. 
Görülüp, keyif alınası. 
Temiz, sessiz ve tarihi. 
Bir kent burası… 


Colonia del Sacramento fotoğraflarım

.

13 Ocak 2012 Cuma

MADEN TREN İSTASYONU...


Kara Tren gecikir, belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur, halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez…

...............

3 yaşımda çekilmiş üç tane fotoğrafım vardır.
Üçü de Maden ilçesinde çekilmiştir.
Elazığ’ın Maden kazasında.
Babamın Maden'deki PTT Memurluğu sırasında…

1949 senesinde çekilmiştir.
Bunlardan iki tanesi.
Ayrı ayrı zamanlarda.
Maden Tren İstasyonu'nda...

Birisi beyaz bir atın terkisinde.
Bir atlı posta dağıtıcısı ile.
Diğeri resmî bir karşılama töreninde.
Babamın hemen önünde...

Başlangıç yeridir, Maden tren istasyonu.
Ergani-Diyarbakır arasında yapılan.
Güneydoğu'daki ilk demiryolu hattının.
Cumhuriyet döneminde...

Türk bilgisi, sermayesi, müteahhidi.
Türk mühendisi ve işçisi ile yapılmış.
10 Ağustos 1934’te açılmıştır.
Maden Tren istasyonu

Bu istasyonda inmiş saat 14.10’da.
Atatürk’ümüz.
15 Kasım 1937’de.
Ve teşrif etmiştir Maden’i…

Ben de bir süre yaşamışımdır burada.
Maden kasabasında.
3-4 yaşımda.
1949 yılında...

61 yıl aradan sonra.
İlk kez gittim ben de.
Maden tren istasyonuna.
Geçen yılın Eylül ayında…

Şirin mi şirin, minik bir istasyondu.
Ama kimsecikler yoktu, bomboştu.
İstasyon Şefi Servet Alkan.
Ve bir koruma görevlisi dışında…

Uzun süre bu iki can’la oturduk.
Çayımızı içtik, kara üzümümüzü yedik.
Uzun uzun konuştuk.
Geçmiş günleri andık…

Maden üretilmiyor.
Şimdilerde Maden ilçesinde.
Ulaşım da yapılmıyor artık.
Maden istasyonda

Ama istasyon bakımlı.
İstasyon temiz.
Etraf pırıl pırıl.
Her yer gıcır gıcır…

Maden istasyonu bekler gibi.
Sanki hemen gelecekmiş gibi.
Yollarını gözler gibi.
Artık mazide kalmış olan Maden’in trenini…


Maden İstasyonu Fotoğraflarım:

9 Ocak 2012 Pazartesi

İSTANBUL'UN İLK OTELİNDE...

1841 yılında kurulmuştu. 
İstanbul’un ve hatta, Balkanlar'ın ilk oteli idi. 
Alp Oteli… 

Mısır Hidivi’nin seyisi. 
Mıssırî tarafından kurulmuştu. 
Hôtel d’Angleterre” adıyla. 
Yani “İngiltere Oteli” namıyla… 

En modern Oteli idi. 
İstanbul’un ve Pera’nın. 
20. yüzyılın başına kadar. 
İlk 40-50 yılı içerisinde… 

Zamanla ismi de sahipleri de değişti. 
Hotel Mıssırie” oldu önce. 
Sonra “Logothesis Oteli”. 
Ve sonra da “Hotel Royal” oldu… 

İsimler Türkçeleştirildi. 
Cumhuriyetin ilanı ile. 
Ve buraya da “Alp Oteli” denildi. 
1930 senesinde, son sahiplerince… 

Tepebaşı’nda bulunuyordu. 
Alp Oteli. Hemen yanı başındaydı. 
İngiliz Konsolosluğunun… 

Kumbaracı yokuşunda. 
Ve 70 numaralı binada… 

Odaları zevkle döşenmişti. 
Karşılıklı iki merdivenle çıkılırdı. 
Bu odalar Haliç’e bakıyordu. 
Ve de görüyordu tarihi yarımadayı… 

Bizler son konukları idik. 
Alp Oteli’nin. 
Yıkılmadan bir yıl önce. 
1970 senesinde… 

 Hacettepe’de 6. sınıfta “İntörn” idik. 
Ne tam öğrenciydik, 
Ne de tam hekimdik. 
Yani, “devekuşu” gibi bir şeydik… 

Bir gezi düzenlemiştik. 
İlâç Fabrikalarına. 
Eğitimimizin son yılında.
Tüm sınıf İstanbul’a gidecektik. 
Bir gece de orada kalacaktık... 

Bir gün öncesinden gidecektik. 
Mehmet ve Dani ayarlamıştı bu oteli. 
Fiyatı çok ucuzdu. 
Yerleşimi de bizler için çok uygundu… 

Otobüsle gittik. 
Bir hafta sonu geçirdik. 
1970 senesinde. 
İstanbul’un bu “ilk” otelinde… 

Biraz bakımsız kalmıştı. 
Ama halâ ihtişamlıydı. 
Geniş giriş katıyla, antika donanımıyla. 
Yüksek tavanlı odalarıyla… 

Satıldı Alp Oteli
Bir petrol şirketine. 
Bir yıl geçtiğinde. 
1971 senesinde… 

Onlar da hemen kazmayı vurdular. 
Bu güzelim otele. 
Bir gün tarihi eser sayılır belki”. 
Düşüncesiyle… 

Arasanız yok, tek bir fotoğrafı bile. 
Yok artık Alp Oteli’nin internet’te. 
Kaldı anısı yadigâr bize. 
Hacettepe’li 68 tane intörn’e… 


 Alp Oteli fotoğraflarım: 

5 Ocak 2012 Perşembe

YENİMAHALLE...


Ankara’ya göç ettik.
Samsun’dan.
1960 yılında.
Haziran ayında…

Gerekli bir yer değiştirmeydi.
Ben Lise’ye başlayacaktım.
Kardeşim de Yüksek Öğrenimine…

İlk kez gidiyorduk.
Ankara’ya.
Hiç bilmiyorduk.
Bu büyük kenti…

Bize önermişlerdi.
Yenimahalle’yi.
Çünkü daha ucuz bir bölgesiydi.
Ülkenin Başkentinin…

Plânlanmıştı.
Yakın bir konut alanı olarak.
Ankara’ya Yenimahalle.
1949 senesinde...

Dönemin Ankara Belediye Başkanı.
Ragıp Tüzün tarafından…

Amaç belirgindi.
Ankara hızla gelişiyordu.
Gelişen bu kentin orta sınıfının.
Yerleşeceği bir alan gerekliydi…

Yenimahalle seçildi.
Amaç konut sahibi yapmaktı.
Ankara’nın.
Dar gelirli tabakasını…

Devlet memurlarına satıldı.
Yenimahalle’deki arsalar.
Ucuz fiyatlarla.
Ve de uygun taksitlerle…

Emlâk Bankası önayak oldu.
Yeni bir kent plânladı.
İki katlı ve bahçeli.
Sevimli mi sevimli evlikli…

3500 konut yapıldı.
Kısa zamanda.
Sahiplerine teslim edildi.
Hızla ve zamanında…

İlk toplu konut alanı idi.
Ülkemizin.
Bu özelliği ile.
Yenimahalle…

Biz kiracıydık burada.
Yenimahalle’de.
5. durak'ta.
Dereboyu sokakta.
No: 106'da…

Öncelikle herkes eşitti.
Yenimahalle’de.
Her aile ya işçi, ya memur.
Ya da emekliydi burada…

Lüks yaşantısı yoktu.
Hiçbir ailenin.
Arabası olan da yoktu.
Yazlığı olan da…

Yürünülerek inilirdi.
Ragıp Tüzün caddesine.
Sonra da binilirdi Troleybüs’e.
Ve gidilirdi ya Ulus’a veya Kızılay’a…

Buradaki yerel okullara giderdi.
"Tasada bir, kıvançta bir"di.
Tüm öğrenciler.
Ve "yoksullukta eşitti".
Bütün aileler…

Hemen herkes tanırdı.
Birbirini.
Dostluklar iyi,
Sevgiler çok büyüktü…

Semt Pazarı'mız vardı.
Tornet’lerle gidilip dönülen.
Sinemalar'ımız vardı.
Saygı ile girilen, keyifle eğlenilen...

Dünyanın merkeziydi.
Yenimahalleliler için.
5. Durak.
Her şeyi bulurduk orda muhakkak…

Sonra çok büyüdü Yenimahalle.
Karşıyaka eklendi önce.
Batıkent kuruldu.
Daha sonra…

Ümitköy, Çayyolu, Demetevler, Şentepe.
OSTİM, İVEDİK ve GİMAT Sanayi Bölgeleriyle.
Ve Atatürk Orman Çiftliği, Hipodromu ile.
Koca bir "ilçe" şimdi Yenimahalle

Artık sokaklarını bile.
Tanıyamıyorum.
Şimdilerde.
Gittiğimde Yenimahalle’ye…

Koca apartmanlara dönüşmüş.
Meyve ağaçlı.
İki katlı.
Bahçeli evleri…

Alış Veriş Merkezleri.
Sanayi siteleri.
Yeni yerleşim yerleriyle.
Çok değişti Yenimahalle

Sanırım o da arıyordur hüzünle.
Değişen yeni görüntüsüyle.
Eski dostluğu da, sevgiyi de.
Anılarımızdaki Yenimahalle


Yenimahalle eski fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipOqYtArDG-_nEg_3kewqw5IDNyhLpJJHkIVe1AmF4wiDF4IwHZbMM5nsSsOPmOnjQ/photo/AF1QipPD97QCGRhXlaIZXQWsDgzVZ5AHh2-KXNWfChOl?key=QTZTRFdBQXFGbHlSY3NiMkJDaDJubGg4cEN4Uk93

.