YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

28 Mayıs 2012 Pazartesi

TAHMİS KAHVESİ...


 
Bir kahve'nin 400 yıl hatırı olur mu...

....................

En eski kahvehanesi.
Türkiye’nin.
1635 yılına tarihli.
Gaziantep’teki Tahmis Kahvehanesi

Bir yangın geçirmiş.
1903 yılında.
Tekrar faaliyete geçmiş.
İki yıllık bir restorasyondan sonra…

Kökeni Arapça.
Tahmis” kelimesinin.
Kahve kavrulan yer
Anlamında…

En iyi 10 kahvehanesinden birisi.
Tüm Türkiye’de.
Hürriyet Gazetesinin seçimine göre.
4 Haziran 2004’te…

400 yıllık bir yer.
Burası.
Üç katlı bir mekân.
Ve taş bir bina...

Aranan bir yer özlemle.
Gaziantep’te kahvehane denildiğinde.
Eski masa ve sandalyeleriyle.
Ve de tüm çekiciliğiyle…

Burası öncelikle sosyal bir alan.
Sonra da kültürel bir mekân.
Taa Sultan IV. Murad zamanından.
Tarihin karanlıklarından kalan…

Dostlukların pekiştirildiği.
Şiirlerin, türkülerin söylendiği.
Halk hikâyelerinin anlatıldığı.
Sonsuz sohbetlerin yapıldığı…

Menengiç kahvesi yapılıyor burada.
Konuluyor masanıza.
Kapaklı fincanlarda.
Seramik tabaklarda…

Ama sadece kahve içilmiyor.
Kâğıt oyunları da oynanıyor.
Çay da içiliyor.
Nargile bile höpürdetiliyor…

Anlıyorsunuz hemen.
Buram buram tarih kokan,
Antep’i çağrıştıran.
Bir yer olduğunu burasının…

Zamanla uzaklaşmış gibi sanki.
Bu görüntüsünden Tahmis Kahvesi.
Müdavimlerinin çok azı artık Antep’li.
Çoğu da bizler gibi,
Buranın kısa süreli ziyaretçileri…



Tahmis Kahvesi fotoğraflarım:

.

22 Mayıs 2012 Salı

CORNELİA GOLF KULÜBÜNDE...


Bir Kongrede idim.
Geçen hafta.
Antalya’da.
Belek, Cornelia Diamond Oteli’nde…

Güzel bir otel Cornelia.
Tüm otelleri gibi.
Antalya’nın.
Sahil bandının…

Temelde bir Golf oteli Cornelia.
Bir golf alanı yaratmışlar.
Otelin hemen arkasında.
Büyük bir çam ormanında…

Sabah gün doğmadan kalkıyordum.
Otelin arkasındaki golf alanına gidiyordum.
3 saat kadar yürüyordum.
Büyük keyif alıyordum…

Hiç kimsecikler olmuyordu.
Sabahın erinde benden başka.
Koskoca ormanda.
Ve de golf sahasında…

Geziyordum sessiz bir ortamda
Çam kokuları arasında.
Yemyeşil çimenler ayaklarımın altında.
Durgun bir göl kenarında
Ve de kuş cıvıltıları kulaklarımda…

Koca orman bomboştu.
Bir Allahın kulu bile yoktu.
Yemyeşil golf alanında.
Görevli birkaç kişi dışında…

Herkes ya uyuyordu o sırada.
Sımsıcak yatağında.
Ya  da oluyorlardı kahvaltıda.
Otelin çok lüks lokantasında…


Cornelia Oteli Golf alanı fotoğraflarım:

.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

ŞARAP TADIMI...



"Haram" demişler  kadehimdeki mey'e
Hatta onun bir katresine bile
Atıyorum şimdi bir damlasını harice
İçiyorum geri kalanını "helâl" diye...
…………………

Önolog” nedir diye sorsam.
Çoğunuz bilmezsiniz…

Oenos” şarap anlamında.
Logos” da bilim demek.
Oenolog” ya da “Önolog” ise.
Şaraptan anlayan bilim adamı manasında…

Birlikteydik bir “Oenolog” ile.
Oenologue Saba Açıkgöz’le.
Bir şarap bilimcisiyle.
Son Kapadokya gezimizde…

Bildiğiniz degustatör’lerden değil.
Oenolog denilen kişi.
Öncelikle, okumuş-koklamış.
Yıllarca bu işin ilmini yapmış…

İşte böyle bir kişi.
Saba kardeşimiz.
Önce bir Gıda Mühendisi.
Hacettepe kökenli…

Bordo Üniversitesinden almış.
Oenolog diplomasını da.
Fransa’da.
2005 yılında…

Bağcılık yönetimi alanında.
Ve de şarap üretimi sorumlusu olarak.
Çalışmış sonrasında.
Üç yıl daha…

Çok fazla yok elde.
Bu Oenolog denilen kişilerden.
Sayıları ancak 10 tane.
Tüm Türkiye’de…

Öncelikle  danışmanlık yapıyorlar.
Şarap konusunda yatırım yapacaklara.
Toprak analiziyle başlıyorlar.
Sonra da uygun araziyi seçiyorlar…

İşleri orada bitmiyor.
Hangi çeşit üzüm yetişmesi gerekir.
Ne çeşit bir şarap üretilir.
Ona karar veriyorlar bu arazide…

Fabrikasyon, fıçılama.
Şarap şişesini hazırlama.
Mahzenlerin ısısını ayarlama.
Görevleri hep onlarda…

İşleri  yine bitmiyor.
Kalite kontrolü de onlardan.
Üzümün toplanmasından.
Şişeye girene kadar her aşamasından…

Ayni zamanda çok iyi bir degustatör.
Yani şarap tadımcısı.
Daha doğrusu şarap çeşnicisi.
Saba Açıkgöz kardeşimiz…

Bize de öğretti.
Tüm hünerlerini.
İki saatte.
Şarabın 5 ayrı çeşidiyle…


Önce şarabın şişesine bakacaksın.
Sauvignon, Cahardonnay anlayacaksın.
Sek, dömi sek bileceksin.
Rose, kırmızı, beyaz hemen göreceksin…

Üzüm çeşitlerini ezberleyeceksin.
Muskat, Şiraz, Emir, Çavuş, Merlot.
Papazkarası, Kalecikkarası, Çalkarası.
Öküzgözü, Boğazkere, Horozkarası hemen bileceksin...

Şarabı önce göz görecek.
Ardından  burun hissedecek.
Sonunda dil, damak tadacak.
Boğaz da hafifçe yanacak…

Arkanıza yaslanacaksınız.
Düşünür gibi yapacaksınız.
Fiyatını da hatırlayacaksınız.
Sonra da beğenmiş gibi yapacaksınız…

Öğrendik şarap degustatörlüğünü de.
Aldığımız iki saatlik derste.
Artık kesinlikle ayırt edebiliyorum.
Beyaz şarabı, su’dan elimdeki kadehte…


Şarap tadımı fotoğraflarım:
.

8 Mayıs 2012 Salı

LEYLEĞİ HAVADA GÖRMEK...



Ekim ayında gitmiştim.
Foto-İz grubu ile.
Girinoğlan köyüne.
Çorum’un Osmancık ilçesine…

Kayalar vardı.
Köyün içerisinde.
Peribacası benzeri biçiminde.
Ve leylek yuvaları hepsinin tepesinde…

Çok etkilenmiştim.
Leylekleri görememiş, üzülmüştüm.
Kendi kendime de söz vermiştim.
Baharda gelip görüntülerim” demiştim…

Bu fırsatı bu hafta sonunda yakaladım.
Cumartesi erkenden kalktım.
Güzel bir bahar sabahında yola çıktım.
Ve Girinoğlan köyüne ulaştım…

Leylekler gelmişti.
Sayıları 20’yi geçmişti.
İkişer ikişer yuvalarına yerleşmişti.
Muhtemelen çiftleşme işi de bitmişti…

Önce uzun uzun baktım.
Sessizce yanlarına yaklaştım.
Sonra da onları fotoğrafladım.
Leylekleri ve uçuşlarını saptadım…

"Leyleği havada gören.
 Çok gezermiş".
Bir inanışa göre...

Eh ben de hiç olmazsa.
Bu yılda.
Sanırım birazcık olsun gezebilirim.
Bu kadar leyleği bir arada gördükten sonra…


Girinoğlan ve çevresi fotoğraflarım için:

.

4 Mayıs 2012 Cuma

KAPADOKYA'DA BAHAR...



Kapadokya’yı severim.
Her mevsiminde severim.
Ama bir başka güzeldir.
İlk ve sonbaharı

Kapadokya’daydık.
23 Nisan tatilinde.
Strabon gezginleriyle.
3  günlüğüne…

Bahar gelmişti, hava sıcaktı.
Tomurcuklar patlamıştı.
Ağaçlar çiçeklerini açmıştı.
Etraf canlanmıştı…

Poz veriyordu.
Kapadokya.
Tüm fotoğrafçılara.
Olanca doğallığıyla…

Tartarin, Gülşehir, Açıksaray.
Sinasos, Soğanlı, Güzelyurt.
Göreme, Uçhisar, Ihlara.
Gezmekle bitmeyen koca Kapadokya

Doğası ve insanlarıyla.
Üzüm bağları ve şaraplarıyla.
Mağaraları ve peri bacalarıyla.
Her mevsim güzeldir Kapadokya


“Kapadokyada Bahar” fotoğraflarım için:

.