YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

31 Ekim 2017 Salı

BİR DERSTE RUSÇA OKUMA...




Gidiyoruz Rusya'ya Ukrayna'ya.
Gitmesine gidiyoruz da.
Ne dillerini konuşabiliyoruz.
Ne de yazılarını okuyabiliyoruz...

Size bir kıyak yapacağım.
Kiril Afabesi'ni tanıtacağım.
En azından tabelaları okumayı.
Bir derste size anlatacağım...

Bir dersle sakın.
Dostoyevski'yi okuyacağınızı sanmayın.
Sokakta yalnız kaldığınızda.
Varacaksınız bunun faydasına...

Vize yok, Sınav yok.
Kiril Afabesi'nden korkmak yok.
Diploma veremiyoruz ama.
Yararı olacak oralara gidecek olanlara...

....................


Şimdi burada KASA kelimesini görüyoruz.
Türkçe yazılımından bir yek C harfi değişik.
C harfi Rusça'da S olarak okunuyor. Hiç unutmayalım.
KASA yani ödeme yeri, işareti de yanında...
....................


Basit bir kelimeyle başladım.
KASA'yı tanıttım.
Unutmayalım dedim ama unuttunuz.
Tekrarlayalım:
C harflerini bundan böyle  S olarak okuyacağız.
.....................


Burada FOTO yazısını görüyoruz.
Görüldüğü gibi bir tek F harfi farklı.
O'nun ortasına I harfi yerleştirilmiş gibi görünen
Ф harfini hiç unutmayalım. F'dir o.
Fetullah'ın F'si gibi...
....................

.....................

Burada iki harf öğreneceğiz.
Hani bir harf öğretenin kulu kölesi olunurdu ya, 
burada iki harf birden öğreniyoruz: G ve Z harfleri.
Baştaki G, sondaki 3 ise  Z.    Oku  bakiiim: GAZ.
....................


Neymiş?: GAZ
Lisan öğrenmede en önemli nokta tekrar...
G ve Z harflerini de öğrendik mi?
Gerisi kolay...
.....................


Yine gaz çıkartılan bir yere geldik...
Burada da iki harf öğreneceğiz:
U ve L harfleri.
Y harfi her zaman U olarak okunuyor.
Ortasında çizgi olmayan A harfi de L oluyor.
Yani bildiğimiz TUALET.
Sıkıştığımızda gidecek yön de gösteriliyor.
Bu kadar kolay...
.......................



Tualet'te fazla durmadık.
Ama burada biraz duralım.
C harfinin S okunduğunu söylemiştik.
Buradaki yabancı harf, П harfi.
Bu Rusça'da P harfi.
T ve O'yu zaten biliyoruz.
Okursak STOP yani DUR.
.....................


DUR de duralım.
Öğrendiğimizi tekrar edelim.
Neydi bu?  STOP.  Aferin!
Yani DUR düğmesi...
....................


L harfini Tualet'de öğrenmiştik.
Ortasında çizgi olmayan A harfi gibi demiştik.
Burada ne okuyoruz. Çok basit.
TELEKOM.
Ama TürkTELEKOM değil.
y-TELEKOM, yani UkraynaTELEKOM...
....................



TELEKOM'u olan ülkede TELEFON olmaz mı?
Olur tabii...
L, Fi ve N, zaten bildik harfler.
Aman Rusya'dan telefon açıp, fazla kontür yazdırmayın.

...............


Şimdi bir Restoran'a gidelim.
Burada R ve N harflerini öğreneceğiz.
P harfi Rusça'da R diye okunuyor.
H harfi de N oluyor.
C'nin S olduğunu zaten biliyoruz.
Diğer harfler ayni.
PECTOPAH yani RESTORAN...
....................


Burada yemeğimizi yedik ama bu arada üç harfi de unuttuk.
Harfleri tekrarlayalım.
R, S ve N harflerini tekrarlayalım, unutmayalım.
Bu RESTORAN'ı beğenmedik.
....................


Bu kez bir DÖNER'ciye gidelim.
Д  harfi bizdeki D.
H'nin N ve P'nin de R olduğunu PECTOPAH'da öğrenmiştik.
Dönercide de Д harfinin D olduğunu öğrendik mi artık 
kimse tutamaz bizi...
(Alttaki Kebab'da sorun zaten yok!)
....................


Rusya'da "Dönerci nerede" diye size sorarlarsa ARKADA deyin.
P'nin R olduğunu zaten biliyorduk.
Д'nin de D olduğunu zaten Dönercide öğrendik.
İşte ARKADA kelimesi.
İyi gidiyor...
....................


Burada bildiğimiz üç harf var.
Bunları biliyorsunuz ama yine de okumakta zorluk çekiyorsunuz.
Burada Л, P ve H harfleri var. Üçü bir yerde.
Л=PP=R ve H=N.
İşler biraz karıştı gibi ama
PROPAN kelimesi bu.
Biliyorum öğrendiklerimiz gaz gibi. Uçup gidiyor...
....................



"P"yi, "Lamda"yı, "C"nin "S" olduğunu, ters"N"nin "İ"olduğunu biliyoruz.
Okuyoruz: PLASTİK.
Hemen alında pet şişeler, temizlik maddeleri var.
Kelimeyi hep hatırlıyoruz ve bunları doğaya asla bırakmıyoruz.

...............


Burada C harfini öğreneceğiz.
En baştaki Ч biraz garip.
Ama bizdeki C veya Ç harfinin karşılığı.
H ve P harflerinin N ve R olduğunu zaten biliyorsunuz.
CENTR yani MERKEZ kelimesi...
....................


Şehir ЧEHTP'ine geldiniz. 
Arabanızı Park edeceksiniz.
Park edecek bir yer arıyorsunuz.
Levhayı gördünüz, her harfi artık tanıyorsunuz.
Bir tek sondaki  г şeklini bilmiyorsunuz.
O da G harfi.
İşte PARKİNG'i buldunuz.... .
....................


Park yapacaksınız. Nereye Park edeceksiniz?
Tabii ki GARAJ'a. İşte karşınızda.
г'nin G olduğunu biliyoruz.
Sondaki, ortasında I harfi yerleştirilmiş X harfi J.
Ж yani Jandarma'nın J'si.
Yazı biraz stilistik ama olsun GARAJ işte...
....................



Ж  harfini iyi belleyelim.
Yine her harfi biliyoruz.
Sondaki J olduğuna göre: MONTAJ
....................


Şehir Merkezinde Avukat arıyorsunuz.
İşte karşınızda. Д'yi zaten biliyorsunuz D.
Bir tek B harfi sizi yanıltıyor.
B harfi Rusça'da V olarak okunuyor.
Tabelada ne yazıyor? ADVOKAT.
Hayır FB'nin geçen seneki antrenörü Dick Advocat değili bu.
Yalnızca AVUKAT.
....................


Avukat'ın yerini öğrendik.
Şimdi isterseniz bir de NOTER'e gidelim.
İşte burada.
NOTARIUS yazıyor.
Burada, bildiğimiz ama bilmediğimiz tek harf y.
Küçük harf y Rusça'da U.
....................


y harfinin U olarak okunduğuna bir örnek.
UKRAİNA yazıyor.
Yani UKRAYNA...
....................


Burada da iki harf öğreneceğiz.
3 şeklindeki harf Zters N şeklindeki harf de İ.
г harfinin G olduğunu zaten öğrenmiştik.
Okuyalım bakalım: MAGAZİN yani Dükkan.
....................



y ve 3 harflerini biraz önce öğrendik.
U ve Z idiler.
İşte uygulaması: My3EИ yani MÜZEİ.
Üstte de Odessa Arkeologi filan yazıyor ama 
onlar henüz bizim için biraz zor...
...................



Ters R harfi, yani Я harfi YA okunuyor.
Buradaki gibi: KOMPANİYA
....................



Artık rahatız.
Rusça'yı söktük biraz.
Gayet kolay bir kelime:
AMFORA
....................



A'dan Z'ye tüm harfleri biliyoruz.
Okumamamız için bir neden yok.
Biraz zorlanıyorsunuz belki ama KRUASSAN yazıyor.
Yani Türk Böreği KRUVASAN.
....................



Artık sorun yok. Uzun kelimeleri de okuruz:
FOTOCENTR
Yani FOTOĞRAF MERKEZİ.
....................



Çok zor bir Tıbbî kelimeyi bile çözdük:
ANGİOLOGİYA
Yani; ANJİOLOJİ bölümü...
Artık bizi kimse tutamaz.
....................


Burada iki tane "Ş" harfi var.
İngilizce'deki "W" harfi benzeri "Ш" bizdeki "Ş" harfi.
"B"yi, "E"yi, "İ"yi, "K"yı, "T"yi, "A"yı zaten biliyorsunuz.
Okuyun bakiiim:
BEŞİKTAŞ
...............


"Ş"yi de öğrenmiş olduk.
Artık kimse tutamaz bizi...
Dostoyevski'nin romanlarını okuyamasak da
ŞEKSPİR'i su gibi okuyoruz artık.
Ш, Ş harfidir. Bunu biraz önce öğrenmiştiniz ya)
....................


PASPORT'umuz yanımızda olduktan sonra...


MOSKVA veya ODESSA'da.
Artık rahatça dolaşabiliriz bundan sonra.
Kiril Afabesi olsun kulağınızın küpesi.
Oralara giderken yanınızda bulundurun aşağıdaki şekli:



.

30 Ekim 2017 Pazartesi

PYROHİV...



Ukraynaca'da Pyrohiv.
Rusça'da Pirogov.
Kiev'in  güneyinde.
Bir köy, yakın mesafede Kiev'e...

Pyrohivka'da ilk yerleşme.
Başlıyor 1627 senesinde.
1720 belgelerinde de.
Rastlanıyor Pyrozhov köyünün ismine...

Eski bir Ukrayna köyü burası.
1969 sonrası.
Dönüştürülmüş bir Müze'ye.
Açıkhava Müzesi'ne...

Karpatlar'dan, Slovoda'dan, Polesia'dan.
Podolia'dan, Dinyeper'den.
Özetle Ukrayna'nın dört köşesinden.
Oluşuyor bu Müze getirilen örneklerden...

Buralardan türlü-çeşitli malzemeler getirilmiş.
Köy mimarisinden örnekler sergilenmiş.
Geniş doğal, yeşil bir arazide.
370 dönümlük bir alan içinde...

1587'den otantik bir köy evi.
1742'den ahşap bir kilisesi.
Farklı yörelerden 300 değişik köy evi.
İle burası tam bir Açıkhava Müzesi...

Evler, dükkânlar, değirmenler, ahşap işlemeler.
Halılar,  metal eşyalar, camlar, seramikler.
Ev eşyaları, müzik aletleri, elbiseler, resimler.
40 bin kadar obje burada sergilenmekteler...

Bir Açıkhava Müzesi'nden başka.
Her an canlı bir köy yaşamı var burada.
Atlara binenler, dans edenler, ok atanlar.
Yemek pişirenler, süt sağanlar, yağ yapanlar...

Dolaşmak için bir saat vaktimiz vardı.
Pyrohiv'de zamanımız  kısıtlıydı, çok dardı.
Gezdik bu köy yaşamını, hızlı hızlı.

26 Ekim 2017 Perşembe

UÇAL DALGIÇ...



Rahmetli Ali Dalgıç'ı yazmıştım.
Hayat Öyküsü'nü anlatmıştım.
43 yıllık Pilot'luğunu aktarmıştım.
Sonunda da oğlu Uçal'a değinmiştim...

Uçal kardeşimiz. 
Sevdiğimiz bir arkadaşımız.
Yenimahalle'den.
50 yılı aşkın bir geçmişten...

Gençliğinde.
Geçerdi kaleye.
Uçardı isminin benzerliğiyle.
Bir köşeden öbür köşeye...

Lise yıllarında. 
Oynadı Yenimahalle ve Güneşspor'da.
Bir süre sonra Ankara Karması'na seçildi.
Ve Genç Milli takımın kalesine geçti...

Çok hevesli ve yetenekli.
Bir kaleci idi.
O dönemde tek rakibi de. 
Göztepe'den Ali Artuner'di...

Bir maçta karnına tekme yedi.
Ölümüne ramak kalmıştı.
Acilen hastahaneye kaldırıldı.
Kanayan dalağı ameliyatla alındı...

Kalecilikten vazgeçmedi.
Bu kez de omzu parçalandı.
Çok sevdiği futbolu.
Bırakmak zorunda kaldı...

AİTİA'ne girdi.
Üniversite'yi bitirdi.
DPT'na girdi.
Devlet Lisan Okulu'na devam etti...

Ardından THY'da işe başladı.
"Yuvarlanan taş yosun tutmaz".
Düsturuna inandı.
Tabandan tavana bir hedef edindi...

THY'da çok önemli.
Görevlere getirildi.
THY'nın gelişmesinde.
Önemli görevler üstlendi...

THY uçaklarında verilen ve çok beğenilen.
THY Magazin (Skylife) isimli derginin.
Kurucusu'ydu ve Yazı İşleri Müdürlüğü'nü.
3 yıl süreyle yürüttü...

Türk sivil havacılığına.
Hizmet etti 50 yıldan fazla.
40 yıl THY'da.
10 yıl da OnurAir ve Pegasus'ta...
 
THY Avusturya Müdürlüğü sırasında.
Do&Co firması ile yaptığı anlaşmayla.
Türk yemek tadını.
THY uçaklarına taşıdı...

Görevi icabı.
Siyaset, bürokrat, sanatçı.
Medya mensubu, sporcu, iş adamı.
Birçok ünlü kişiyle tanıştı...

İsmet İnönü, Örsan Öymen, Egemen Bostancı.
Güneş Tecelli, Okan Uysaler, Güngör Sayarı.
Can Pulak, Hıncal Uluç, Güneri Civaoğlu.
Zeki Sözer, Mete Akyol, Doğan Kasaroğlu...

Okan Uysaler, Zafer Cilasun, Cem Karaca.
Kemal Deniz, Tansu Polatkan, Ali Kırca.
Erol Büyükburç, Bülent Ersoy, Sezen Aksu.
Müjde Ar, Adile Naşit, Nükhet Duru... 

Şener Şen, Göksel Arsoy, Barış Manço.
Ömür Göksel, Cenk Koray, Neco.
İbrahim Tatlıses, Çetin ÇekiZeki Müren.
Timur Selçuk, Erol Evgin, Müjdat Gezen...

Şevket Uğurluel, Levent Kırca, A. Rıza Çarmıklı.
Turgay Şeren, Turgut Özal, Nejat Eczacıbaşı.
Gazi Yaşargil, Mesut Yılmaz, Sakıp Sabancı.
Ve daha birçokları hepsi de Uçal'ın arkadaşları...

Uçal kardeşimiz güler yüzüyle ve içten sevgisiyle.
Geçen zaman içinde.
Kavuştu, en büyük servetine.
Dost zenginliğine...

Bunların hepsi Uçal'ın dostları.
Çoğuyla içli-dışlı.
Hepsinin sevdiği, saydığı.
Yeyip içtiği yakın arkadaşları... 

Fıkrayı sevgili Uçal'a uyarlarsak:

Uçal, bir Pazar sabahında.
Eski kankası.
Hristiyan dünyası.
Önemli adamı.
Papa'yla.
Vatikan'da.
Kol kola.
Balkona çıktığında.
Hemen orada.
Kalabalıkta.
Töreni izlemekte olan.
THY Genel Müdürü.
Bakar, bakar şaşırır.
Kafasını kaşır.
"Yahu" der.
"Bu bizim Müdür"
"Uçal da".
"Yanındaki kim acaba"?..

Uçal Dalgıçın kadim dostları ile fotoğrafları:  

.

24 Ekim 2017 Salı

DALGALARLA DANS...



Her sene yaz aylarında.
Çıkarız Gökova'da Mavi bir yolculuğa.
Lise arkadaşımızla.
Aytaç Güldamla'nın Arasbey isimli motor yatıyla...

19 m boyuyla.
5 m eniyle.
6 kişilik yolcu kapasitesiyle.
Arasbey güzel bir tekne...

Her biri 825 HP gücünde.
İki İVECO motoruyla.
Gücü 1650 HP toplamda.
Ulaşabiliyor maksimum 27 Knot hıza...

Motorun kontağı açıldığında.
Demir aldığınızda.
Limandan açık denize çıkıldığında.
Motorlar başlıyor hızlanmaya...

Koyuluyorsunuz yola.
Büyük bir hızla.
Lacivert denizin ortasında.
Bembeyaz köpükler arkanızda...

İşte bu sırada.
Başlıyorsunuz şahit olmaya bir dansa.
Masmavi dalgalarla.
Bembeyaz köpüklerin arasında...

Motorun denizde oluşturduğu kabartılarla.
Ve denizin kendi dalgaları arasında.
Başlıyor kopmalar, sarılmalar.
Kırılan sularla, dağılan damlacıklar...

Seyrine doyum olmuyor.
Bu güzel birlikteliğin.
Dalgalarla köpüklerin.
Biteviye dansını seyretmenin...

Hiç bitmeyecek gibi gelen.
Sonsuza kadar devam edecek izlenimi veren.
Bu mücadele, bu dans eriyor sona.
Tekneniz Turkuaz bir koya demir attığında...


Dalgalarla Dans fotoğraflarım:


Dalgalarla Dans videom:


.

19 Ekim 2017 Perşembe

MAVİ... MAVİ...




Aytaç Güldamla.
Arkadaşımızdır Lise'den.
50 yıl öncesinden.
Yenimahalle'den...

Her sene gruplar halinde.
Gökova Körfezi'nde.
Lise'li kardeşlerini Arasbey teknesiyle.
Çıkartır Mavi bir geziye...

Bodrum'dan binilir tekneye.
Vira Bismillah diye.
Yol alınır büyük bir süratle.
Gecelenir masmavi bir körfezde...

Burada hasretler giderilir.
Sohbetler edilir.
Gülünür, yüzülür, eğlenilir. 
Yenilir, içilir...

Gece teknede geçirilir.
Sabah kahvaltı edilir.
Demir çekilir.
Bir başka koya gidilir...

Herif herife bir olaydır.
5-6 gün bir arada olunur.
Türküler çığrılır, fıkralar anlatılır.
Gençlik günleri hatırlanır...

Hoş bir aktivitedir.
Güzel bir birlikteliktir.
Sevgi dolu bir güzelliktir.
Dostlukların güncellenmesidir...

Bu yıl da Gökova'da.
Yeni bir Mavi Yolculuk'ta.
Birlikte olduk eski arkadaşlarla.
Eskimeyen dostlarla...

Çilekliköy'ün mavi sularında.
Yedi Adalar'da.
İngiliz Limanı'nda.
Okluk Koyu'nda....

Çökertme bükü'nde.
Mazıköy'de.
Orak Adası'nın mavi denizinde.
Beş gün beraber olduk keyifle...

Seneye Lise'li kardeşlerimizle.
Olacağız yine birlikte.
Ege'nin mavi denizlerinde.
Tanrı sağlık verirse...


2017 Mavi Yolculuk Fotoğraflarım:
.

9 Ekim 2017 Pazartesi

İRAN HALILARI-2...


İran Halıları'nı yazmıştım.
Özelliklerini anlatmıştım.
Fotoğraflarımı paylaşmıştım.
Önceki bir blog yazımda:

İnsan bir ülkeye gittiğinde uzun kalamıyor.
Her yeri gezemiyor.
Her şeyi haliyle göremiyor.
Ve birçok şey eksik kalıyor...

İran'da da öyle oldu.
Gezdik Kaşan'ı, İsfahan'ı.
Gezebildik ancak.
Birkaç Halı dükkânı'nı...

Gördüğümüz halılar çok güzeldi.
Çok da renkliydi.
Değişik desenliydi.
Kaliteleri de üst düzeydi...

Bir bölümünüz gördünüz.
İran Halıları fotoğraflarımı.
Belki de çok beğendiniz.
Size gösterebildiğim kadarını...

Bu arada internette biraz dolaştım.
Diğer İran Halıları'na baktım.
Onları kopyaladım.
Görmediklerinizi de sizlerle paylaşayım istedim...

Şimdi bağlantıyı tıklayın. 
Güzelliklerini görün, zevkle izleyin.
Bir kez daha İran Halıları'nın.
Keyfine varın:

İnternet'ten İran Halı Fotoğrafları:

.

7 Ekim 2017 Cumartesi

MAÇ SEYRİ...



Aslında.
Bu yeni açılan Arena'larda.
Maç seyretmenin kalmadı tadı da.
Tuzu da...

Eskilerde.
50 sene öncelerinde.
Futbol maçına girmenin bile.
Bir kıymet-i harbiyesi vardı...

Bilet almak zordu girilecek stada.
Sabah horoz ötmeden daha.
Gişe önlerinde olunurdu.
Hatta yatağıyla gelenler bile olurdu...

Güneşte, yağmurda, soğukta.
Giderek artan kalabalıkta.
Üçerli, beşerli.
Sıraya girilir ve beklenirdi...

Arkadaşını bulanlar.
Araya kaynak yapanlar.
Dövüşler, bağıranlar, kavgalar.
Yine de mutluydu biletini alanlar...

Stad çevresinde turşucular, simitçiler.
Lahmacuncular, tükrük köfteciler.
Bir lira'ya ekmek arası balıklar.
"Fazla bilet, fazla bilet" diye gezinen karaborsacılar...

Acıkan karınlar doyurulurdu.
Taş betonda oturmak için gazete bulundurulurdu.
Yavaş yavaş stada duhul olunurdu.
Kale arkasında bile güzel bir yere oturulurdu...

Giriş kuyruğunda ezilenler, dövülenler.
Turnikelerden içeriye beleş girebilenler.
Sanki dünyanın.
En mutlu insanları gibiydiler...

Uzun süre beklenirdi stadyumda.
Sıcakta, soğukta hatta yağmurun altında.
Hoparlörlerden gelen cızırtıyla.
Ve de "ne günah etse açılmaz" şarkısıyla...

Seyircilerin dörtte bir'i ayrıcalıklıydı.
Kapalı tribünde keyif yaparlardı.
Dörte üç'ü ise zavallıydı.
Güneşte pişer, yağmurda ıslanırdı...

Gazete kağıdından şapkalar yapılırdı.
Naylon torbalarla yağmurdan korunulurdu.
Gazoz içilir, ay çekirdeği çıtlatılırdı.
Maça tam konsantre olunurdu...

Maçlara alınmayan taraftar olmazdı.
Taraftar tribünü filan bilinmezdi.
Gassaraylısı, Fenerlisi, Hacettepelisi.
Karışık oturur, maçını izlerdi...

Takımların ayrı ayrı.
Koşarak sahaya çıkışları.
Ayrı bir olaydı.
İşte o an heyecan ve coşku başlardı.

Sahaya çıkarken takımlar alkışlanırdı.
"Ya, ya, ya-şa, şa, şa" en büyük tezahürattı.
Oyuncuların sırt numaraları 1'den 11'e kadardı.
Formalara reklam filan da alınmazdı....

Metin'ler, Kadri'ler, Lefter'ler.
Turgay'lar, Varol'lar, Basri'ler.
Can'lar, Necmi'ler, Recep'ler. 
Şenol'lar, Birol'lar, Naci'ler.
Fikri'ler, Hayri'ler, Zeynel'ler...

Cumartesi ve Pazar günlerinde.
Oynanırdı iki maç peş peşe.
Örneğin ilk gün Gençlerbirliği-Vefa'yla.
Ankaragücü de Galatasaray'la...

Ertesi gün Pazar'da.
Ankaragücü oynarken Vefa'yla.
Gençlerbirliği de karşılaşırdı.
Galatasaray'la... 

150 kuruş verilirdi.
İki maç üst üste seyredilirdi.
Genellikle İzmir Bölgesi hakemleri.
Ve Hakkı Gürüz maçı yönetirdi...

Sevgi vardı tüm futbolculara.
Hepsi izlenirdi saygıyla.
Üzülünürdü gol kaçtığında.
Ya da beğenilirdi kaleci topu kurtardığında...

Maçlarda kötü tezahürat olmazdı.
En fazlası.
Hakemin cinsel tercihi.
Dile getirilirdi...

Maçlarda oturanlar arasında.
Zaman zaman kavga çıkardı.
Herkes maçı bırakıp oraya bakardı.
Olay hemen kapatılırdı... 

Kaleciler simsiyah forma giyer, kasket takardı.
Altı pas içinde ayağıyla orta yeri ayarlardı.
Elle değiştirilen skor tabelaları vardı.
Görevli bazen hata da yapardı... 

Ne maçlar seyredilirdi.
Metin'in kafa golü, Lefter'in frikiği.
Turgay'ın uzun degajı.
Can Bartu'nun ara pası... 

Ne goller seyrederdik keyifle.
Transistörlü radyolar ellerde.
Golün tekrarı olamadan.
Golün tadını bir kez daha yaşayamadan...

Bir bakın yukarıdaki resme.
Girmeye çalışanlara Dolmabahçe'ye.
Ya da aşağıda Beleştepe görüntüsüne.
Maçın ancak 1/3'ini seyretmeye gelenlere...

Anlarsınız.
Futbol sevgisini.
Can, TurgayMetin, Lefter özlemini.
Maçların güzelliğini, keyfini...

Ben yıllardır artık maça gitmiyorum.
TV'dan seyretmekten de keyif almıyorum.
Şimdi ya yıllık kombine bilet alıyorsun.
Ya da Biletiks'ten PasoLig'den alıp maça giriyorsun...

Toyota Jip'le Arena'ya gidiyorsun.
Girmeden önce Storelar'a uğruyorsun.
Pahalı formalar alıyor, üzerine giyiyorsun.
Lüks Lokantalarda yemek yeyip, içiyorsun...

Anlamlı renkli; anlı-şanlı formaları.
Takımının geçmişini bilmeyen paralı.
Bir sürü Yeni Zelanda'lı. Afrika'lı.
Kolombiya'lı, Uganda'lı, Zambiya'lı...

Eski çam'lar bardak oldu.
Ya da tam tersi.
Eski maç'lar.
Hayâl...

Dolmabahçe Stadı'nda Beleştepe'den maç seyredenler


Yıl 1965, 19 Mayıs Stadyumu Saatsiz kale arkası tribünü.
Bir Hacettepe maçını izleyen Hacettepe Tıp Fakültesi ilk sınıf öğrencileri.
Soldan ikinci halen İstanbul Amerikan Hastahanesi Vasküler Cerrahi şefi Dr. Cihangir Çelik, 
onun yanında KBB Prof. Dr. Cem Keçik, onun yanında Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü 
yapacak olan Prof. Tuncalp Özgen, arkasında siyah gözlüklü 
Üroloji Prof. Dr. İlhan Erkan, en solda fakir-i pür taksir bendeniz...
(Maçlara bile kravatlı giden bir öğrenci grubu, 1965'ler)
.