1960 yılında ihtilal olmuştu. Demokrat Parti iktidardan indirilmiş, Askerler idareye el koymuştu. İktidar mensupları yargılandılar, çeşitli cezalara çarptırıldılar. Yeni bir Anayasa yapıldı. Memlekette özgürlük havası vardı. Geleceğin çok iyi olacağı umutları fazlaydı. 1963 yılında yeni seçimler yapıldı. Ben Lise son sınıftaydım. Bir yıl sonra 18 yaşımdaydım ve Hacettepe Tıp Fakültesine girmiştim. Yoğun eğitimimizin yanında siyasal gelişimleri de izliyorduk. Türkiye İşçi Partisi, ümit veren kaliteli bir ekiple TBMM'ye girmiş ve siyaset arenasına yeni bir hava getirmişti. Bu sıralarda Paris'te öğrenci olayları başlamış ve bu tüm dünyayı etkilemişti. Bu dönemde, 1968 senesinde Üniversitede okuyan gençler, daha sonraları 68 Kuşağı olarak algılanacaktı:
https://yucel-tanyeri.blogspot.com/2012/04/68-kusagi.html
O dönemlerde, 1964-1970 arasında Hacettepe Tıp Fakültesi öğrencilerinin, her yıl 14 Mart Tıp Bayramı'nda çıkarttığımız bir gülmece dergisi olan MANTAR'da, ben de hem yazılar yazıyor ve hem de karikatürlerimle dergiye katkılarda bulunuyordum. 1967 yılında, ben henüz üçüncü sınıf öğrencisi ve 21 yaşımda idim. Sağ-sol çatışmaları henüz başlamamıştı. 12 Mart Muhtırasına daha beş yıl ve 12 Eylül darbesine ise 13 yıl zaman vardı. O dönemde gelişen durumlarla ilgili olarak ve kitaplarımızda hastalıkların anlatıldığı formatta ve "KIZIL" başlığı ile ironik bir yazı yazmıştım. Kelimesine dokunmadan bu yazıyı 57 yıl sonra yeniden yayınlıyorum:
....................
Sosyo-ekonomik durumu bozuk olan toplumlarda epidemiler yapan bu hastalığın etkeni tam olarak bilinmemektedir. Kuzey komşularımızdan birinde endemik olarak yerleştiği bilinen bu hastalığın, pandemiler yapma ihtimali son derece azdır. Çünkü bazı toplumlar, aldıkları tedbirlerle bu hastalığa karşı özel bir bağışıklık kazanmışlardır.
Hastalık, genellikle akut başlayıp sonra kronikleşir. Toplumun sivrilmiş kişilerini atake eden bu hastalığın, yirmi yaşın altındaki şahıslarda görülmesi nadirdir. Fakat, literatürde 15 yaşında bir çocuğu tuttuğuna dair bilgiler mevcuttur.
Hastalık akut döneminde genellikle semptomsuz seyreder. Ateş, lögore ve davranış değişikliği bu döneme has bir özelliktir. Kronik bölümünde ise toplumu "hasta olanlar ve olmayanlar" diye iki gruba ayırması karakteristiktir. Bu halde hastalık çok tehlikeli bir hal almış olup, komplikasyonlarının önlenmesi son derece güçtür.
Hastalık, enfekte olmuş gazete sayfalarına temasla veya bazı kitapların alınmasıyla intikal edebilir. Kuluçka devri şahıstan şahısa değişmekle beraber, toplum için bu müddet oldukça uzundur. Hastalığın yayılmasında enfeksiyonların rolü büyüktür.
Laboratuar Bulguları: Hasta şahısların beyin ekstrelerinin düşük pH'da fenol red indikatörü ile kırmızı renk alması, mikroskobide kızıl astrositlere tesadüf edilmesi karakteristiktir. Periferik yaymada eozinofilik lökositoz ve eritrositlerdeki sickling (=oraklaşma) patognomonikdir.
Ayırıcı Tanı: Hastalığın Raşitizm, Prostatizm ve bilhassa Sosyalizm'den ayırıcı tanısı yapılmalıdır.
Tedavi: Hekimlerin çare bulamayacağı yegane hastalıktır. Tedavi için hastaneler yerine hapisaneler düşünülmüşse de başarılı sonuçlar alınamamıştır. TCK 141-142 isimli ilaçlar şimdilik en tesirli ajan olarak zannedilmektedir. Son zamanlarda Amerika'da Central Intelligence Agency Laboratuarlarında çeşitli ilaçlar için araştırmalar yapıldığı söylenmektedir. "Ortanın Solüsyonu" isimli ilaç büyük propogandalarla piyasaya çıkarılmışsa da uyanık olmayan toplumlarda uyutucu etki gösterdiği anlaşılmıştır. Askeri birliklerde her Cuma bildirilerin okunması düşünülmüş ise de bu usulden de faydalı bir netice alınacağı çok şüphelidir. Hastalığın "operasyon" ile giderilmesi son derece pahalı ve zor bir usul olup, yan tesirleri dolayısıyle tavsiye edilmemektedir.
En tesirli usul, predispoze toplumların sosyo-ekonomik durumunu düzeltmek, eğitim seviyelerini yükseltmek ve kutuplaşmalara mani olmak gibi radikal tedbirler olup son derece ucuz ve tehlikesizdir.
Yücel TANYERİ
Canyücelim 53 sene gecsede eskimeyen hala gecerli cok guzel bir hiciv varol can
YanıtlaSilAytac
Öngörü bu tebrikler hocam.👏👏👏🙏🙏
YanıtlaSilHarika. Meğer sen teori yazmişsın. Var olasın kardeşim. Mustafa Kahramanyol
YanıtlaSilMüthiş. Kendimi hastalığın akut ve kronik dönemleri içinde, zaman zaman çaresiz, ama asla umutsuz görmediğim süreç. Hala bir yerlerimde kıpraşır durur.
YanıtlaSilElliüç yıl öncesininden bu günlere.
Müthiş. Özktmr
Sevgili Yücel ağabey
YanıtlaSilHer zaman güncel nitelikte bir yazı. Elinize sağlık. 12 Eylül depolitizasyon süreci bir ölçüde doğal sürece engel olsa da bu akış çok değişmedi. Elbette kuzey komşumuz Kizil rengi ile eskisi gibi iç içe değilse de hala kuvvetli bir güç. Yazıyı yazdığınız dönem göz önüne alındığında rakipsiz bir yorum olduğunu teslim etmek gerekiyor. O zamanın siyasi dergilerine de yaza bilirmişsiniz aslında.
Güzel bir hafta dileği ile
Saygılar
Kıymetli Hocam sizlerden hergün yeni bir şeyler öğreniyorum meğer ben bir hazineyle tanışıyormuşum ne kadar şanslıyım 👏👏👏👏👏👍👌👍
YanıtlaSilVikipedi'den: 1965–1966 Endonezya katliamları, Endonezya'da 30 Eylül hareketinin başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminin ardından gerçekleşen, komünistleri tasfiye etmeye yönelik katliamlardır. 1965 ve 1966 yılları arasında en yaygın tahminlere göre 500.000'den fazla kişi öldürüldü. Tasfiyeler, "Yeni Düzen" rejimine geçiş sürecinde önemli bir aşama teşkil etti. Endonezya Komünist Partisi (PKI), siyasi bir güç olarak ortadan kaldırıldı. Meydana gelen ayaklanmalar, Devlet Başkanı Sukarno'nun düşüşüne ve Suharto'nun otuz yıllık başkanlığının başlamasına yol açtı.
YanıtlaSilAnahtar sözcük : Kutuplaşma. Bugün de olanca varlığıyla yaşamımızda. Elbette farklı yöntemlerle ve söylemlerle.
YanıtlaSilSevgili Yücel, 27 mayıs devrimi öncesi, dövizsizlikten yurtdışına gitmek çok zordu. Ne hacca gitmek istiyen hacı adaylarına, nede yurtdışına gidecek öğrencilere devletin elinde döviz vardı. Ben devrim sonrası yapılan sınavla yurtdışına ilk giden 120 öğrenciden biriyim. Dolayısıyla 27 mayıs benim için ne o zaman, nede bugün "ihtilal" olmadı, olamazda, anımsatırım...
YanıtlaSil27 Mayısı bizzat yaşamıs birisi olduğunuza göre o dönem yazılanlar ve söylenilenlerin hemen tümünün ihtilal" dediğinizi de bilirsiniz. Darbe veya devrim terimleri bu gelişme için daha sonraları kullanılan kavramlar olmuştur. Ben zaman dönemindeki söylemlere dayanarak yazmıştım. Demokratik bir yönetimin silahlı kuvvetlerce değiştirilmesi ihtilal veya yeni söylemle darbe olarak bilinir. Son zamanlarda bir de "kalkışma" terimi gündemimiz girdi...
YanıtlaSilÇok Değerli Hocam,
YanıtlaSilBen de sizin gibi "68'liler" denim."Kızıl" bir hekim gözüyle güzel Türkçemizle ancak bu kadar mükemmel tanımlanabilir. Tartışmasız bir klasik metin olmuş bence. Beyninize sağlık.
Amerika'dan dönüşümde bana Adana'da bir tüm gününüzü (Müzemi kendim size gezdirip tanıtmak için) ayırmanızı rica ediyorum. Çünkü büyük çoğunluğu kendi çalışmam olan her eserin ayrı bir öyküsü var. Ayrıca Türkiye'deki sağlık müzelerinde hiç olmayan bir tematik müze anlayışıyla hazırlanmış.
Bu dolayla öncelikle sağlık içinde olmanız dileğiyle başarılarınızın ve blog' larınızla etkinliğinizin devamını diliyorum.
İlter Uzel
https://twitter.com/genclikbirligi/status/1662457920527671297
YanıtlaSilHarika bir yazi, emeklerinize sağlık. Keşke ucuz ve tehlikesiz tedbirleri uygulayabilsek. Selamlar, sevgiler
YanıtlaSil