Bizim büyüğümüzdü.
Bu nedenle ona hep “Huriye Abla” diye hitap ederdik.
Huriye Abla'mın Sinop Akşam Kız Sanat Okulunda eğitim görürken 6 Ocak 1945 tarihinde, bundan 79 yıl önce ve 20 yaşında iken yaptığı konuşmanın, kendi el yazısı ile kaleme aldığı metin, ölümünden sonra evrakları arasında bulundu. Bu konuşmayı, başta Huriye Ablam olmak üzere tüm Cumhuriyet kadınlarının aziz anısına, virgülüne dokunmadan aynen iletiyorum.
Nurlar içerisinde yatsın…
……………
Arkadaşlar,
Tarihin başlangıç devirlerine kadar çıktığınız zaman ilk aile ocağının kurucusu olmak üzere kadını görürüz. Babanın ailede oynadığı rol sathi olduğu halde, kadının ailedeki mevkii esaslı bir kurucu durumundadır. Tarihin ilk karanlık devirlerinde kadın, tapılmaya layık bir tanrıça olarak telakki edilmişti. Nitekim ilk tanrılar tamamı ile kadınlardır. Kadın bu devirlerde yalnız çocukların değil, medeniyetin de bir anası idi.
İktisadi terakkilerin bir kısmı kadınlar tarafından gerçekleştirilmişti. Erkekler av arkasından koşarken, kadın kurduğu aile yuvasının başında ziraatı keşfediyor, ev hizmetlerini mükemmelleştirmek için ipliği, sonra da örgüyü yaratıyordu.
Kuvvetle tahmin edildiğine göre dikişin, çömlekçiliğin, örücülüğün mucidi kadınlar, sosyal ilgi sanatını, hatta ticareti bilen de kadınlardı. Yuvayı onlar kurdu, hayvanları onlar evcilleştirdi ve sosyal sanatının ne olduğunu erkeklere öğretmekle medeniyetin bir temel taşı oldu.
Bütün bu devirlerde ve daha sonra kadın, tanrıça mevkiine rakipsiz yükselmiştir. Yunanlıların taptıkları İştar, Sibel, Demeter, Serez, Afrodit isimlerini eski arz tanrılarının modern şekilleri olarak sayabiliriz.
Bu arada toprakla, çiftçilikle çok yakından ilgilenen, şifa verici maddelerle uğraşan gene kadınlar olmuştur. Ve bugünkü Tıp dediğimiz sanatın doğmasında da kadınlar amil oldu. Böylece kadının kutsallığı, iptidai babalarımızın zihninde büyüdükçe büyüdü, genişledi.
Bütün bunlara rağmen kadın, bir tanrı olarak tanındığı zamanlarda bile erkeğin tahakkümünden kurtulamamış, onunla ayni müsavi hak ve şarta sahip olamamıştır. Hele de dinlerin tekamül etmeye başladığı zamanlarda kadın esareti müthiş bir hal içine düşmüştür. Yalnız, bu esaret kadının yuvaya bağlı bir varlık olması, kadının esaretine rağmen medeniyetimizin yaratılmasında ve bilhassa zevkin tekamülünde en hakiki bir amildir. Eğer kadın da erkekle fiziki bir müsavata sahip olsaydı, o da onun gibi av ve savaş peşinde koşacak medeniyetin ilk merhalelerinden zevkin, süsün doğmasına imkan bulunmayacaktı. Bu hususta kadının esaretine borçlu bulunduğumuzu hiç bir zaman inkar edemeyiz.
Bu yoldaki tetkikler bizi tek bir hakikatle karşılaştırır. "Güzel Cins" adı verilen kadın bugün olduğu gibi tarihin ta başlangıç devirlerinde de eve bağlı olduğu kadar süse de düşkündü. Hatta giyimin yayılmadığı zamanlarda da vücudunu döğmelerle süsler, saçını tuvalet ve kuaförünü unutmaz, ayak ve gerdanını kemikten, dişten eşyalarla donatırdı.
Demek oluyor ki bundan 10.000 yıl önce ve hatta daha eski devirlerde de kadın aynaya bakıyor, yüzünde ve vücudunda kusur bulduğu yerleri düzeltiyor, kendisini daha güzel ve daha sevdirecek bir hale sokuyordu. Kadının süslenmesi tarihle beraber başlamış ve bugüne kadını kadar devam edegelmiştir.
Arkadaşlarım, işte bugün artık asırlar boyunca taassubun tazyiki altında bulunan Türk kadını ve onun bitmez tükenmez kabiliyet, istidat ve zevk hazineleri cemiyet hayatımızda vakit vakit kendini göstermiş, uzak fasılalarla bir kaç yıldız vererek şurada burada görülen işleriyle keşfedilen bir altın maden gibi nihayet inkişaf ve serbestisini elde ederek hayata atılmıştır.
Bugünkü cemiyetin erkekleriyle iş başında bulunması, hayat mücadelesinde bir pay alması ve her sahada muvaffakiyeti, ona verilen bir müsaade ile değil, onun kendi varlığını örten siyah perdeyi sıyırıp atmsı sayesinde olmuştur. Sanatta, iş hayatında, sınırda, bir erkek kadar azimli, o kadar cesur ve o kadar kabiliyetli olarak cemiyet hayatına karışmış ve o hayat içinde hava ve su kadar lüzumlu bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Zamanın kadınının bu seri ve sevimli inkişafı kadar ev hayatını ve giyimini de ihmal etmemektedir. O, güzel görünmek ve güzelliğine her zaman olduğu gibi ihtimam etmek zorundadır. Arkasına geçireceği elbiseyi günün modasına uydurmak ve kendini en ziyade güzel gösterecek rengi, biçimi ve kumaşı seçmek mecburiyetindedir.
Moda kadına öncülük ederken daima kadının kendi zevkine tesir payı bırakır. Modanın verdiği bir çok numunelerden en yakışanını seçmek kadın zevkinin tesir sahasıdır. Modanın diktatörlüğü yarı yarıya bu zevk sansüründen geçer. Bu sansür iyi işlemiyorsa kabahati modaya yüklemek doğru olmaz.
Hedef: hiç bir zaman moda değil, yakışma ve sadelik olmalıdır. Bu da muhakkak surette görgü ve çalışma ile kabil olur. İşte, bunun içindir ki hükümetimiz kadın üzerinde titizlikle duruyor. Onu istenilen mevkiye çıkarmak için uğraşıyor. Memleketimiz içinde yaşayan muhtelif seviye ve kültürdeki kadınları aşağı yukarı istenilen olgunluk çağına doğru ilerlemeye hazırlıyor.
Kız enstitüleri ve Akşam Sanat Okulları yurdumuzun aile yapısında belli başlı yerleri almış bulunuyorlar. Bugün artık kadın kıyafeti zarafet ve zevk tekamülünün son haddine varmış bulunuyor. Bu yoldaki faaliyetlerin bu canlı ve yakın numunesi geçen yıl açılan ve şimdi içinde çalıştığımız mektebimizdir. Kapısından ilk adımı attığımız gün ile şimdiki halimizi düşünecek olursak, bu bakımda bilgi ve görgümüzün ne kadar tez ve habersiz ilerlediğini ve geliştiğini açıkça anlayabiliriz.
Unutmayalım ki bir kadına lazım gelen şey yalnız giyim değildir. El işleri, yemek, şapkacılık, çiçek yapımı ve bilhassa ev idaresi kısımlarında çalışmak tam manası ile zamanın kadını olabilmek, muhakkak bir kadın için en büyük rütbedir.
Başımızda büyük bir alaka ile kendilerine verilen vazifeden çok daha fazla gayretle, yorgunluk göstermeden çalışan örneklerimiz var. Her gün biraz daha artan hevesle kendilerinden istifade edelim ve muaffakiyetimizi sergilerimizde, geçitlerimizde ve memleketimizin sınırları içinde iftiharla gösterelim.
Bu vesile ile yorulmak bilmez bir faaliyet ve vakur bir nezaketle çalışan müdüre ve hocamıza teşekkürlerimi bildirmekle kıvanç duyuyorum...
Huriye Aydın
Sinop, Akşam Kız Sanat Okulu
II B- No: 59
6 Ocak 1945
Huriye Aydın fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipOhf9EERewHQVCg7uCfGyzbx-jr5gKXVb9jrpC9ezCC87zWS6O_3nUz7tMn4XOGug/photo/AF1QipPViWUztAJ5hRfOuwbJxVcargsC-Xq-h79JTm9A?key=YVRrY2ZMQmFLRm1IU3VCQjBtQXRjM0ZkbkhzM0F3
Allah rahmet eylesin. Eğitim insanlığın en önemli meselesidir. Yazıya ve başlığa dikkat edelim. Eline sağlık. Mustafa kahramanyol
YanıtlaSilNerden nereye! Son 20 (yirmi) yıldır ülkeyi yöneten aymazlar ülke kadınlarını başta örttürttü. Dün Türk Telekom'a gittim, tüm çalışan gençecik kızlar saçlarını örtmüşlerdi, üzüldüm. Ama sanırım başı açık olanları havaalanlarında işe almadıkları gibi Türk Telekom'da da Receb'e yaranabilmek için işe almıyor olsalar gerek...
YanıtlaSilNereden nereye dedikleri bu olsa gerek müthiş bir yazı öğreti mekanı cennet olsun nurlar içinde uyusun. İyikide bu günleri görmemiş 😡
YanıtlaSilNe güzel bir insan, müthiş bir cumhuriyet kadınını sayenizde tanıdık Yücel Hocam. Nur içinde uyusun. Onların yüzü suyu hürmetine Cumhuriyetimiz hala dimdik ayakta.
YanıtlaSilüzüntülü teşekkürler...
YanıtlaSil