Genç adam otobüsün buğulu camlarından dışarıya bakmak ister.
Gördüğü tek şey sararmış, gri renkte sonsuz bir düzlüktür.
Sonbahar yavaş yavaş Konya ovasına inmektedir ve o
"Mecburi Hizmet" yükümlülüğünü yerine getirmek üzere Konya ilinin Ilgın ilçesinin 600 nüfuslu Derbent köyündeki bir meçhule doğru ilerlemektedir.
Yağmur şiddetini arttırmıştır.
Artık bardaktan boşanırcasına dökülmektedir gri bulutlu kararmış gökten.
İner köy meydanında otobüsten ve ıslanır yağmurda olabildiğince...
Artık iki yıl bu kuytu köşede sürdürecektir yaşamını.
Bir anda yalnız hisseder kendini.
Ama çabuk toparlanır.
Sağlık Ocağına yerleşir ve sağlık dağıtmaya başlar orada pak önlüğü ve de güler yüzüyle...
Örnek olur, arkadaş olur köylüyle, ahaliyle.
Dert dinler, derman verir elinden geldiğince.
Ve günlerden bir gün bir öneri gelir genç Hekim'e köyün Öğretmeninden.
"Gel" der, "gel de Ortaokul öğrencilerime İngilizce öğret" yaşlı eğitmen.
Öneri iyidir.
Besbelli renk katacaktır genç Hekimin tek düze yaşamına...
Tüm gece düşünür ve uykusuz gecenin sabahında bildirir kararını Öğretmene.
İngilizce öğretmenin yararı yoktur bu yarının genç çobanlarına.
Ama eğer dilerse Eğitmen, pekâlâ Türkçe öğretip, eğitebilecektir onları...
Ve vazgeçilip İngilizceden hemen başlanır Türkçe derslerine.
Öyküler anlatır onlara günler boyu ve şiirler okur Orhan Veli'den, Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan dolu dolu...
Yaşamlarına renk, umutlarına şevk gelmiştir genç çoban adaylarının.
Ve farklı bakmaktadırlar artık köylerinin, toprağına, çınarına, baharına ve kuşlarına...
Günler günleri kovalar.
Yoğun bir poliklinik gününde kapısı çalınır Sağlık Ocağının.
Üç öğrencisi odaya girer genç Hekimin.
Heyecanlıdırlar, sıkılgandırlar.
Hekim, steteskopu ile dinlediği hastanın sırtından uzaklaşır , kulaklıklarını çıkartır ve
"hayrola çocuklar, hanginiz hastasınız bugün" diye merakla sorar.
Başları önde lâstik pabuçlu, sıfır numara traşlı ve geleceğin çoban adayı üç genç
sözleşmiş gibi birlikte yanıtlarlar :
"Hocam, bir şiir yazdık da size okumaya gelmiştik..."
Oturur köhne masasına genç adam.
Yutkunmak ister yutkunamaz.
Konuşmak ister konuşamaz...
Biraz öncesine kadar ter ve formol kokan muayene odasına
pembe, beyaz bahar çiçekleri dolmuştur.
Misyon tamamlanmıştır...
NOT : Bu bir gerçek öyküdür ve o dönemlerde Ilgın, Derbent Sağlık Ocağı Hekimi olan
Prof. Dr. Muharrem Yazıcı, halen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ilgın Derbentli öğrencilere de Yaşayana da, yaşatana ve aktarana da sevgi ve saygılarla..
YanıtlaSilBazı insanları gittikleri yere yaşam ve umut götürürler.Onlar, yaşamın olağan akışını değiştirip, insanların yaşamlarına dokunurlar. O dokunuşlar ki bir gün belki geleceğimize yön verir. Köy enstitülerini ve onların yüreği anadolu sevdası ile dolu öğretmenlerini anımsadım.Selam olsun umut taşıyanlara, Orhan Veli'yi Fazıl Hüsnü'yü Anadolu'ya taşıyanlara.
YanıtlaSil