1969-70 yılında, Hacettepe Üniversitesi ile İngiltere Üniversiteleri arasında yapılan karşılıklı bir anlaşma ile Öğrenci değişim programı uygulanmıştı. Bizlerin son sınıfta olduğumuz ve İntörn olarak çalıştığımız 1969 yılında sınıfımızdan on öğrenci İngiltere’ye gönderilerek oradaki çeşitli Üniversitelerde üç ay süre ile eğitim görmüştük. O dönemlerde hem talebe oluşumuz ve hem de döviz sıkıntısı nedeniyle hepimizin parasal sıkıntımız vardı. Bu nedenle ayni zaman dilimi içerisinde İngiltere’de olmamıza ve biri birimizi görüp, hasret gidermeyi çok istememize rağmen pek bir araya gelemiyorduk.
O yıllarda Türkiye’de Göztepe fırtınası esiyordu. Göztepe; Kaleci Ali, Mehmet, Çağlayan, Nevzat, Ertan, Fevzi, Gürsel ve Halil gibi futbolcularla bir rüya takımı oluşturmuşlar ve Adnan Süvari’nin antrenörlüğünde, o yıl Türkiye Kupasını kazanarak bugünkü UEFA Kupası seviyesindeki “Kupa Galipleri Kupası”na katılmış ve başarılı sonuçlar alarak ikinci tura yükselmişlerdi. Bu turda da Galler ülkesinin Cardiff City takımı ile eşleşmişlerdi. İlk maçta İzmir’de bu takımı 3-0 yenmişlerdi. Bu maçın rövanşı 15 gün sonra Cardiff’te yapılacaktı. Cardiff, Aras ile benim bulunduğum Bristol’e çok yakındı. Diğer şehirlerde bulunan arkadaşlarımı aradım ve bu maç nedeniyle buluşmayı önerdim. Hem biri birimizi hem de Galler’in başkenti Cardiff’i görebilecek ve hem de Göztepe’ye destek verip, vatan hasreti giderebilecektik. Maç, 26 Kasım 1969 Çarşamba günü oynanacaktı.
O sabah Necati Dedeoğlu, Kutsi Onur ve İskender Sayek erkenden Aras Şenvar ve benim bulunduğumuz Bristol’e geldiler. Aras ve benim de bu gruba katılımımızla 5 kişi birleştik. Karşılaşmamız, kucaklaşmamız çok görkemli oldu. Biri birimize öyle hasretle sarıldık ki vaktin nasıl geçtiğini bile anlamadık. Öğlen saatlerinde trene bindik. Bristol Kanalı'nı denizin altından tren yolu ile geçip Cardiff’e ulaştık. Maç akşam 19.30 da başlayacaktı. Daha vaktimiz vardı. Göztepe’li sporcuları bulup, onlarla hem tanışmak hem de vatan hasreti gidermek istiyorduk. Sorduk soruşturduk kaldıkları Oteli öğrendik. Şehir dışında deniz kenarında kente oldukça uzak sessiz, sakin bir yerde kalıyorlardı. Belediye Otobüsü ile 30 dakika kadar bir seyahat yapıp Otele ulaştık.
Otelin girişinde bizi Göztepe Antrenörü Adnan Süvari karşıladı. Ona kim olduğumuzu anlattık. Bunun üzerine “Çocuklar, ben öğrenciliğimi Manchester’de Tekstil öğrencisi olarak yaptım. İngiltere’de öğrenciliğin ne demek olduğunu iyi bilirim” diyerek bize çok yakın ilgi gösterdi. Futbolcularıyla bizleri birer birer tanıştırdı. Onlarla kısa sürede dost olduk. Adnan Süvari Hoca, “sizler vatan malını özlemişsinizdir” diyerek İzmir’den getirmiş oldukları kuru incir ve kuru üzüm paketlerini bizlere bol bol dağıttı. Daha sonra da “artık sizler bizim konuğumuzsunuz. Maça bizim otobüste beraber gideceğiz” dedi. Kör’ün aradığı bir göz’dü biz ise iki göze birden kavuşmuştuk. Keyfimize diyecek yoktu.
Gerçekten de Göztepe’nin otobüsü ile Ninian Park Stadyumuna ulaştık. Otobüste de futbolcularla sohbetimiz sürdü. Futbolcularla birlikte otobüsten inerken Adnan Süvari Hoca yanımıza gelerek “Çocuklar, burada biraz bekleyin. Ben size bilet getireceğim” dedi. Kısa bir süre sonra elinde, üzerinde “Goztepe Official” yazan sarı biletlerle gelerek bizlere dağıttı ve “Protokol Tribününde oturacaksınız çocuklar, iyi seyirler” diyip, bizlere başarılar dileyip ayrıldı.
Kalabalık arasından yer bulup Protokol Tribününe ulaştık. Orada, Radyodan maçı anlatacak olan Halit Kıvanç ile karşılaştık. Siyah renkte kalın ahizeli portatif bir telefon ile maçı Türkiye’ye anlatacaktı. Onun yanına konuşlandık. Mini etekli hostes kızlar, bizleri “burada oturduklarına göre bunlar önemli kişilerdir herhalde” diye düşünerek maç dergilerini dağıttılar bizlere. Rakip takımın santrforu Cardiff City’de o akşam ilk kez maça çıkacak olan Toschak idi. Cardiff’liler ona çok güveniyorlar ve atacağı gollerle turu geçeceklerine inanıyorlar ve Cardiff Holiganları da bizlere elleri ile "Beş" "Beş" gösterileri yapıyorlardı. Stadyum hınca hınç dolu idi. Holiganların büyük gürültüsü arasında maç başladı. Halit Kıvanç bağıra bağıra maçın gidişini Türkiye’ye duyurmaya çalışıyor, bir avuç Tıp öğrencisinin telefon ahizesine çok yaklaşarak yaptığımız “Göz… Göz… Göztepe” tezahüratlarımız umuyorduk ki Türkiye’ye ulaşıyordu. Maç çok çekişmeli geçti. Çok uzun yıllar sonra Beşiktaş’ta antrenörlük yapacak olan John Benjamin Toschak çok çırpınmasına rağmen gol atamadı. Şimdi ismini hatırlamadığım bir Cardiff City’linin attığı golle gerçi maçı 1-0 kaybettik ama Göztepe o maçta averajla turu geçen taraf oldu. Maçtan sonra Cardiff’li holiganların kızgın bakışları altında stadyumu terk ettik. Saat 22.00 deki trene yetişmemiz gerekiyordu. O kargaşada, bize çok yakın ilgi göstermiş olan Adnan Süvari Hoca’ya ve çok değerli sporcularına bir veda bile edemeden oradan ayrıldık.
Göztepe bir sonraki turda Roma’ya yenilerek Kupadan elendi. Ama o dönemde Avrupa Kupasında çeyrek final oynayan ilk takım olmuştu. Bu başarıda biz, bir elin parmakları kadar sayıdaki bir gecelik Göztepe’li fanatiğin katkısı da olmuştu şüphesiz (!).
Antrenör Adnan Süvari ile Kaleci Ali Artuner ve Kaptan Gürsel Aksel daha sonraları rahmete kavuştular.
30 yıl sonra bir diğer sarı-kırmızılı takımımız Galatasaray Avrupa Kupasını ülkemize getirdi. Türk futbolu bu başarıya giden yolda Adnan Süvari ile onun değerli sporcularını hiç unutmayacak ve onları her zaman sevgiyle, saygıyla anacaklardır sanırım...