Meydanda bir kalabalık vardı,
kardaşım,
uyy... aman kalabalık!
Rüzgârlı bir orman gibi uğuldardı, kardaşım,
bu yaman kalabalık.
Kalkütalı tornacılar, Keşmirli dokumacılar,
Bombay gemicileri,
yetmiş yedi denizin getirdiği
kum gibi…
uyy... aman kalabalık!
Rüzgârlı bir orman gibi uğuldardı, kardaşım,
bu yaman kalabalık.
Kalkütalı tornacılar, Keşmirli dokumacılar,
Bombay gemicileri,
yetmiş yedi denizin getirdiği
kum gibi…
Nazım Hikmet
“Benerci Kendini Niçin
Öldürdü” romanından, 1932
…………….
Şairin dediği gibi.
Yetmiş yedi denizin getirdiği.
Kum gibi.
Kalabalıklar, insanlar…
Sokağı süpürenler, kürek çekenler.
Çişini edenler, parkta gezinenler.
Yemek yiyenler, dedikodu edenler.
Avare gezenler, okula yetişenler…
Otobüs bekleyenler, trene binenler.
Elbise dikenler, tavuk kesenler.
İbadet edenler, ortalık süpürenler.
Yolcu bekleyenler, bisikletle gezenler…
Oturanlar, konuşanlar, gezenler-tozanlar.
Çamaşır yıkayanlar, gazete okuyanlar.
Buz kıranlar, kaldırımda uyuyanlar.
Meyve satanlar, balık tutanlar…
Çöpleri ayıklayanlar, taş kıranlar.
Hamallar, yük taşıyanlar, sokakta traş olanlar,
Alıcılar, satıcılar, nehirde yıkananlar.
Bu insanların hepsi de Kalküta’dalar…
Kalküta’dan İnsan Manzaraları Fotoğraflarım:
.