Ortaokulu 1957-60 yılları arasında Samsun’da Namık Kemal Ortaokulunda okudum. Okulumuzun Müdürü, Demokrat Parti mebusu ve Nafıa Vekili Tevfik İleri’nin kardeşi Sebati İleri idi. Çok sert ve otoriter bir Müdürdü. Fizik ve Kimya Hocamız ise Mehmet Aydın olup teyzemin kızı ile evliydi ve benim “Mehmet Eniştem”di.
İlkokulu bitirip, 1957 yılında Ortaokula kaydım yapılacağında babam, “artık büyüdün, git kaydını kendin yaptır” dedi. 10-11 yaşlarındaydım. Gerçekten de büyümüş, Ortaokullu olmuştum. Artık kendi işlerimi kendim yapmalıydım. Kayıt için okula gittiğimde Mehmet Enişte ile karşılaştım. O benim elimden tutuğu gibi kayıt masasına götürdü. Karmaşık bir sürü kayıt işlemleri ile beni uğraştırmadı. Son olarak da 2.5 Liralık bir kayıt parası yatırılması gerekiyordu. Bu parayı çıkartmak için elimi cebime sokmaya yeltendiğimde de beni durdurdu. Kendi cebinden çıkarttığı mor 2.5 kağıt Lira’yı görevliye verdikten sonra bana dönerek “borcun olsun, büyüyünce ödersin” dedi.
Eniştem Fizik ve Kimya derslerimize giriyor, tane tane ve net konuşmasıyla çok güzel dersler anlatıyordu. Okulda her hareketimin onun tarafından gözlendiğini biliyordum. Bu nedenle Ortaokul öğrenimim hayli başarılı idi. Ama enişteme olan 2.5 Liralık bir borcum vardı. Bunu ne zaman ve nasıl ödemeliydim, bir türlü karar veremiyordum.
İlerleyen yıllarda da bu borcumu bir türlü ödeyemedim. Aradan geçen çok uzun zaman içerisinde kendisine bu konuyu ne zaman hatırlatsam “şimdi zamanı değil ” der ve hemen kapatırdı. Eğitimim bitip Doktor olduğumda da birkaç kez hatırlatıp, gülüştük ama borç hanem hep açık kaldı.
Mehmet Enişte şu anda emekli ve 80 li yaşlarında. Yaz aylarında Sinop’a geldiğinde sık sık ziyaret ediyorum onu...
Namık Kemal Ortaokuluna kaydımı yaptırmamın üzerinden tam 50 yıl geçmişti. 2007 yılının Ramazan Bayramında Kaçkar dağlarına gidecektim. Oralardan cep telefonu ile Mehmet eniştemi arayıp, Bayramını kutlamak mümkün olamayacaktı. Bayramdan bir gün önce, yola çıkmadan İstanbul’da oturan eniştemi arayıp halini, hatırını sorayım istedim. Ev telefonu hep meşgul çalıyordu. Eniştem, telefonla fazla konuşan bir kimse değildi. Yaşı da 80’i geçmişti, eşini yeni kaybetmişti. Evde yalnız yaşıyordu. Sağlık durumdan şüphe edip, oğlu Vahit’i aradım. Vahit, yaşça benden biraz daha küçük olup bir Mühendis idi. Durumu anlatıp, “eniştemin sağlığından şüphe ettiğimi” söyledim. Vahit telefonda beni rahatlattı. “Yücel ağabey, babam bir süredir benimle birlikte kalıyor. Sağlığı da çok iyi. Bak şimdi sana vereyim de kendisi ile konuş” dedi.
Aradan biraz zaman geçti ancak eniştem telefona gelmedi. Vahit “Yücel ağabey, kendisi uyuyordu. Uyandırmak istedim ama pek uyanamadı. Yücel seni arıyor dediğimde de, Yücel kim, necidir diye sualler sordu” dedi. Ben kuşkulandım. “Vahit, eniştem beni iyi tanır. Böyle bir uyuklama hali ve algılama bozukluğu varsa, sen onu hemen bir Acil Servise götür, beyin tümörü veya beyin kanaması olabilir. Bir baksınlar. Bana da haber ver” dedim.
3-4 saat sonra Vahit telefonla aradı. “Yücel Ağabey, Gümüşsuyu Askeri Hastanesine götürdük. Tomografisi çekildi. Beyin kanaması olduğu saptandı. Şimdi ameliyata alıyorlar…” dedi. Durum gerçekten ciddî idi.
Eniştem o akşam ameliyat oldu. Kanaması boşaltıldı.
Her şey iyi gitti ve Bayramın sonunda da eski sağlığı ile evine döndü.
Ameliyat birkaç saat daha gecikse Eniştemin yaşamı büyük ölçüde tehlikeye girecekti. Bir Bayram öncesi telefonu ile “tesadüfen” ön tanı koyup, eniştemin tedavisini yaptırmış, eski sıhhatine kavuşturmuştum onu.
Ancak 2.5 Liralık borcumu hala ödeyebilmiş değilim enişteme…
Mehmet Aydın 1950'li yıllar