Özbekistan gezimizin 4. günündeydik.
23 Eylül'de Buhara'dan ayrılacaktık.
Bazı türbe ve mescitleri gezecektik.
40 km ileride Gijduvani kasabasında mola verdik.
Abdülhalik Gijduvani türbesi ziyaret edilecekti.
Cuma günü olduğu için etraf epey kalabalıktı.
Türbeyi ziyarete otobüslerle gelenler vardı.
Abdülhalik Gijduvani islâm bilginlerinden.
Nakşibendî tarikatı kurucusunun mürid'lerinden.
Bahaddin Nakşibendî'nin...
Verilen sürede ziyaretimizi tamamladık.
Grubumuzla otobüsümüzün önünde buluşacaktık.
Benim üzerimde ay-yıldız'lı bir gömlek vardı.
Otobüsümüzün yanında da kalabalık bir Özbek grup.
Özbekistan'ın doğusundan gelmişler.
Andican'dan.
Atabeg ile orada tanıştık.
Gömleğimden Türk olduğumu anlamıştı.
Yanıma gelmişti.
Bir anda biri birimize ısınmıştık.
Sarılıp, kucaklaştık...
Ayni lisanı konuşuyorduk.
Ama kolay anlaşamıyorduk.
Güler yüzüyle sevimli bir insandı.
İsminin Atabeg olduğunu anlayabildim.
Bir anda kaynaştık, fotoğraf çektirdik...
Hareket zamanı gelmişti.
Kısa süre sonra yollarımız ayrılacaktı.
O bana birşeyler söylüyordu.
Ama ben bir türlü anlamıyordum...
Kağıt, kalem buldum.
Kendisine verdim.
Yazmasını söyledim.
Belki söylediklerini okuyunca anlayabilirdim...
Yazdı, bana verdi.
Vakit yoktu.
Adresini bile alamadım.
Kucaklaştık ve ayrıldık bu soydaşımla...
Otobüse bindiğimde.
Yazıyı okutturdum Rehberimize.
Mansur Isayev'e...
Aynen şöyle yazmış, elime sıkıştırmıştı:
Üzüm asmadan su içer
Gönül gönülden...
.