YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

26 Ekim 2009 Pazartesi

ATABEG İLE...



Özbekistan gezimizin 4. günündeydik.
23 Eylül'de Buhara'dan ayrılacaktık.
Bazı türbe ve mescitleri gezecektik.

40 km ileride Gijduvani kasabasında mola verdik.
Abdülhalik Gijduvani türbesi ziyaret edilecekti.
Cuma günü olduğu için etraf epey kalabalıktı.
Türbeyi ziyarete otobüslerle gelenler vardı.

Abdülhalik Gijduvani islâm bilginlerinden.
Nakşibendî tarikatı kurucusunun mürid'lerinden.
Bahaddin Nakşibendî'nin...

Verilen sürede ziyaretimizi tamamladık.
Grubumuzla otobüsümüzün önünde buluşacaktık.
Benim üzerimde ay-yıldız'lı bir gömlek vardı.
Otobüsümüzün yanında da kalabalık bir Özbek grup.

Özbekistan'ın doğusundan gelmişler.
Andican'dan.

Atabeg ile orada tanıştık.
Gömleğimden Türk olduğumu anlamıştı.
Yanıma gelmişti.
Bir anda biri birimize ısınmıştık.
Sarılıp, kucaklaştık...

Ayni lisanı konuşuyorduk.
Ama kolay anlaşamıyorduk.
Güler yüzüyle sevimli bir insandı.
İsminin Atabeg olduğunu anlayabildim.
Bir anda kaynaştık, fotoğraf çektirdik...

Hareket zamanı gelmişti.
Kısa süre sonra yollarımız ayrılacaktı.
O bana birşeyler söylüyordu.
Ama ben bir türlü anlamıyordum...

Kağıt, kalem buldum.
Kendisine verdim.
Yazmasını söyledim.
Belki söylediklerini okuyunca anlayabilirdim...

Yazdı, bana verdi.
Vakit yoktu.
Adresini bile alamadım.
Kucaklaştık ve ayrıldık bu soydaşımla...

Otobüse bindiğimde.
Yazıyı okutturdum Rehberimize.
Mansur Isayev'e...

Aynen şöyle yazmış, elime sıkıştırmıştı:

Üzüm asmadan su içer
Gönül gönülden...


.