Hektarlarca orman yandı.
Yangın o denli büyüktü ki uzaydan bile görüntülendi.
Güzelim sarıçam ormanlarının yanması benim de içimi yaktı.
Yemyeşil topraklar, bir-iki günde kıraç alanlara döndü.
TV’da yangın haberlerini izliyorum.
Başka haberler de var tabii…
İktidardaki Parti için kapatma davası açılmıştı.
Darbe söylentileri vardı.
Paşalar, gazeteciler birer birer tutuklanıyordu.
PKK azmıştı, ortada bir cihat vardı.
AB bizi Avrupa’ya almak istemiyordu.
Memleketin üstünde kara bulutlar dolaşıyordu.
Birden duraksadım.
Mavi üniformalı bir Polis memuru hızla bir Internet Cafe’ye girdi.
Girmesiyle de kükreyip, bağırdı.
“Chat’i bırakın, memleket yanıyor” diyordu.
Polis memuru işi gücü bırakmıştı.
Internet Cafe’lerden gençleri chat’e değil “cihat”a çağırıyordu.
Polis memuru haklıydı.
Ama memleketin gençleri de Partilerin liderleri de “chat”leşiyorlardı.
Her akşam Başbakan soğuk bir çehreyle, muhalefet partisi lideri ise boyun damarlarını şişire şişire konuşuyorlardı.
Hekim olduğum için doğru teşhisin önemini iyi bilirim.
En iyi tanı’yı gariban bir Polis memuru koymuştu :
“Chat’leşmeyi bırakın, memleket yanıyor…” diyordu.
Herkes bu büyük lâftan ibret almalıdır.
Çünkü yangın hâlâ Ankara’dan görünmese de artık uzaydan bile görünmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder