YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

12 Aralık 2017 Salı

İNÖNÜ'NÜN KOLTUĞU...



İsmet İnönü'nün Klasik Müzik Konserlerini izlediği Mamak'taki tarihi Musiki Muallim Mektebi binası 1980'li yıllarda Mamak Belediyesi'ne devredilince, bütün eşyalar Hacettepe Üniversitesi'nin Beşevlerdeki yeni Konservatuar binasına gönderilir. Deponun kapısı, bir süre önce Konservatuar Müdürlüğünü de yürütmeye başlayan Hacettepe Üniversitesi KBB-Odyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erol Belgin tarafından açılır. Bu depolar yeniden düzenlenirken, her iki yanında hoparlörler bulunan deri bir koltuk Dr. Erol Belgin'in dikkatini çeker. Kısa bir soruşturmadan sonra bu koltuğun 1936'dan sonra Devlet Konservatuarı olarak bilinen ve aslında 1924 yılında kurulan Musiki Muallim Mektebi'nin Konser Salonunda, İsmet İnönü tarafından Klasik Müzik Konserlerini izlemek amacıyla kullanıldığını saptar.

Her iki kulağında Otoskleroz'a bağlı Mikst tip İşitme Kaybı olduğu bilinen İsmet Paşa'nın  bu koltukta otururken, sol kolçak üzerinde mekanik bağlantı ile çalışan bir akustik fan ve bu fan'a çarpan ses titreşimlerinin Berjer koltuğun her iki tarafına yerleştirilen ses toplayıcıları tarafından yükseltilerek her iki kulağa da 30-40 dB'lik bir amplifikasyonla ilettiğini sistemin, koltuğunun yanındaki düğmeye basıldığı zaman devreye girdiği ve bu yolla Paşa'nın konserleri rahatça izlediği anlaşılır.

İşitme azlığı olmasına rağmen Konserleri özel bir koltukla izleyen ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü'nün müzik tutkusunu Şef Hikmet Şimşek'in bir konuşmasından öğreniyoruz:


Sayın Konuklarımız;

Bu konserimiz, büyük müziksever ve "Atatürk Müzik Devrimi"nin yorulmaz takipçisi olan ve O'nu geliştiren "İsmet İnönü"nün saygın adına adanmıştır. Bilirsiniz; hobiler biraz derinleştikçe tutku haline gelir. Rahmetli İsmet Paşa'nın da iki hobisi -iki tutkusu- vardı. Birisi spor dalında, ötekisi de sanat dalında... Ben bu iki tutkunun görgü şahidi olarak bir kaç hususu sizlere iletmek istiyorum:

"Harp Okulu" öğrencisi iken, haftanın birçok gününde hasretle İsmet Paşa'nın yolunu gözlerdik. O, atla Çankaya'dan çıkar, Dikmen sırtlarını dolaşır ve mutlaka "Harp Okulu"na uğrar, biz öğrencilerle konuşur, dertlerimizi dinler, bize moral verir ve ayrılırdı. Sonra, Konservatuar öğrencisi olduğum vakitler ikinci tutkusuna da yakından tanık oldum: Müzik tutkusu...


Mütevazi bir aile çocuğu ve bir asker olan İsmet Paşa hayatında hiç klasik müzik, çok sesli müzik dinlememişti ama, savaşta ele geçirdiği bir gramofonda külüstür taş plaklardan çoksesli müziği tanımıştı. Keşfettiği yepyeni bir dünya idi ve O, bu dünyayı kendi içinde hep devam ettirmişti. "Ankara Devlet Konservatuarı’nın küçücük salonunda yapılan haftalık konserlere -eğer önemli bir devlet işi olmazsa- mutlaka gelirdi. Yalnız kendisi gelmekle yetinmez, devlet adamlarını ve Bakanlar Kurulunu özellikle mutlaka ister ve adeta yoklama yapardı; falan bakan geldi mi, filan bakan geldi mi? diye... Ve bakanlar ister sevsinler, ister sevmesinler koyu elbiseler içinde O'nu beklerlerdi. isin asıl önemli yönü, konserlerden sonra İnönü, Müdür odasında sanatçıları kabul eder, öğrencilerle teker teker meşgul olur, yetişmiş öğrencileri tanır ve onların konserlerine de gelir, tel meselesinden yay meselesine kadar eksiklerimizle ilgilenir, tamamlanmasını ister, emreder ve sağlardı.

İsmet Paşa'nın Beethoven'in "Dokuzuncu Senfonisi"nin icrasında ve ayrıca ilk Operanın açılışındaki davranışlarını da asla unutamam. Tabii tarihe geçmiş bu olayları özetlemeye bile olanak yoktur. Ama, bütün dünya müzik tarihine geçecek bir olayı daha var ismet Paşanın: Elli yaşından sonra Viyolonsele başlaması... Hani "kırkından sonra saz çalınmaz" diye bir söz vardır, O da biliyordu elli yaşından sonra sertleşmiş parmaklarıyla viyolonsele egemen olamayacağını... Ancak, tıpkı iki bin yıl önce "Sokrates"in yaptığı gibi şunu öğrenmek istemişti: İster kendi tarafından fizyolojik olsun, isterse çalgı tarafından fiziksel olsun, müzik sesi nasıl çıkar? Sokrates de çok ileri yaşlarında müziğe başlamıştı, O da biliyordu Lir çalmakta büyük bir seviye elde edemeyeceğini... Bir vakitler çok iyi bir Viyolonsel hocamız vardı: David Zirkin... Zirkin, Türkiye'de Viyolonsel ekolünün temelini atan insandır. İşte bu  Zirkin her hafta gider ve İsmet İnönü'ye ders verirdi. İsmet Paşa da gündelik egzersizlerine, o kadar devlet işinin arasında devam ederdi.

Böyle saygın bir kişi olan Sayın İnönü -ki müzik varlığımızın bugüne gelmesinde, bugüne yetişmesinde çok büyük etkisi olmuştur- adına da bir Konser vermekten Orkestramız olarak duyduğumuz kıvancı sizlere arz etmekten büyük onur duyuyorum.

Saygılarımla, 

Kaynak :  Orkestra Yönetmeni Sayın Hikmet Şimşek’in, "İzmir Devlet Senfoni Orkestrası"nın 6 Nisan 1990 tarihinde yapılan  “İnönü’yü Anma Konseri”  öncesinde  yapmış olduğu konuşmadan...


 

.