YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

13 Ekim 2015 Salı

ŞAİR EŞREF'LE...


Şair Eşref, Kırkağaç'lıdır.
Asıl ismi Mehmet Eşref'dir.
1846'da doğmuştur.
Çeşitli yerlerde Kaymakamlık yapmıştır.
19. yüzyılın en önemli Hiciv şairidir...

"Kahr içün hısmımı bir rad'ı kazadır kalemim
Lekeler zalimi, püsküllü belâdır kalemim" 
şeklinde kendini tanımlayan ve eserlerinin tümünü Hiciv şeklinde yazan ve Türk Edebiyat Tarihi'nin en sivri dilli şairi olan Eşref:

Eylemem  ölsem de kizbi ihtiyar
Doğruyu söyler-gezer bir şairim
Bir güzel mazmun bulunca Eşrefâ
Kendimi hicv eylemezsem kâfirim!

diyerek kendisini bile hicvetmekten çekinmeyen bir Heccav'dır..

Arap yazısının özelliği nedeniyle Eşref  e, ş, r, f  harfleriyle yazılır. Ancak baştaki ve sondaki harfler atılınca ş ile r kalır ve “şerr” (şer) olarak okunur. Şair Eşref  kendisi için:

Emr-i hizmetlerini canıma minnet bilerek
Cümle ahbabıma bir bende-i ahker olurum
İsmimin evvelini, ahirini tayy ederek
Eşrafa, düşmana doğrusu bir şerr olurum!

Sultan II. Abdülhamit döneminde çeşitli yerlerde Kaymakamlık yapmıştır.

Padişahım verdiğin valilik olsa istemem
Adem olmak sadrıazamlıktan â’lâdır bana
Kadr-i namusumla ahrârâne imrar-ı hayat
Sen gibi bir padişah olmaktan evlâdır bana!

diyerek memuru olduğu Abdülhamit'e bile karşı hiciv yapabilmiştir. Ayni Padişahın zekî kimseleri tutuklatması üzerine:

Ey padişah-ı alem düşman mısın zekâya
Erbab-ı iktidarı gördünmü saldırırsın
Asrında kaldı millet üstadsız, kitabsız
Havf eylerim yakında Kur’anı kaldırırsın!

O devir Jurnalcilik devri. Bakın Abdülhamit'in jurnalcilerini nasıl hicvediyor:

Korkarım jurnal ederler herkesin namusu var
İstemem devlet aleyhinde evimde kıyl-u kaal
Askerden, şeyhten, kıssisten, küttaptan
Hazret-i şah-ı cihanın it kadar casusu var!

Şair Eşref, II. Abdülhamit'in hayatını anlattığı "Gibidir" isimli kasidesinde Padişahı bakın nasıl tanımlıyor:

Zulm-ü sultana sükut etmemek isyan gibidir
Çok yiyip "of" dememek nimete şükran gibidir
Şol kadar terbiyesizdir ki ayı oğlu ayı
Ona nisbetle eşşekler bile insan gibidir!

O dönemde halk Abdülhamit'e bir türlü ulaşamamaktadır. Bakın bunu da nasıl yeriyor:

Cihan müştakın amma olmayınca meblağ-ı malûm
Gelip de hâk-i pây'a yüzlerin kabil mi sürsünler
Çıkar tasvirini binlerce tevzi et vilâyata
Ahali suret-i matbuana bari tükürsünler!

O dönemin Vekilleri için de:

Vükelâ kabrine heykel dikelim şöyle yazıb
Ki, bunun hâl-i hayatında yeri münhal idi
Sanmayın yevm-i vefatında bilindi kadri
Sağlığında yine bu böylece bir heykel idi!

II. Abdülhamit devrinde İstanbul Valisinin halka kızarak  "eşşek millet" demesi üzerine Vali'ye hemen şu cevabı düzmüştür:

Millete erbâbı mensuptan biri eşşek demiş
Reddedilmez böyle bir söz, amma ki pek can sıkar
Olsa da millet eşşek, eşşek diyen bilmez mi ki
Sadrazamlarla valiler de milletten çıkar!

O devir nezâket devri. Örneğin bir kimseye kızıldığında en fazla "senin izzetlû anandan , babandan başlarım" şeklindeymiş. Resmî  yazışmalarda da kişinin makamına göre "izzetlû", "devletlû", "Rif'atlû" gibi hitaplar kullanılırmış. Şair Eşref'e kasten "Rif'atlû Eşref " diye düşük dereceden bir hitapla başlayan bir yazı gönderen Vali'yi aynen şöyle yanıtlamış:

Etme izzetlû efendim su-i zan
Sanma ben her ferdi her dem taşlarım
Sen bana "rif'atlû" yazsan tınmam
Ben sana "izzetlû" der de başlarım!

Bu ateş gibi Heccav, 1912'de doğduğu Kırkağaç'ta yaşamını yitirdi. Ölümünden önce bir dörtlük yazarak bunun mezar taşına yazılmasını vasiyet etti:

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için 
Gelmesin reddeylerim, billahi öz kardaşımı 
Gözlerim insanlardan o kadar yıldı ki
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı!

Bu vasiyet yerine getirildi ve bu dizeler mezar taşına yazıldı.
Ancak taşı iki kez çalındı...

Geçen hafta Kırkağaç'ta idim. 
Bu Heccav'ın kabrini ziyarete gittim. 
Bir Fatiha okudum, duamı ettim.
Mezar taşı, şükür yerli yerinde.
Ama bu dev şair hicivleriyle.
Kırkağaç kavunu kadar bile tanınmıyor fikrimce...



.