1945 yılında
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitime başladığımda annem “Samsun’da iş
mi bulamadın?” diye serzenişte bulunmuştu ama o zamanlar İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi ülkenin tek Tıp Fakültesiydi. Ağabeylerim içinde mühendis olan
vardı, hatta DSİ (Devlet Su İşleri),
Çarşamba’daki baraja, vefatından sonra mühendis olan ağabeyim Hasan
Uğurlu’nun adını vermişti. O zaman
ki inanışa göre ya Mühendis çıkacaksın
ya da Doktor. Ben de Mühendis olamadığım için Doktor oldum. Bizim zamanımızda
kendi imkânlarınla okumak mümkün değildi. Devlet babanın okuttuğu
öğrencilerdenim.
Okul bitince
mecburi hizmetle Trabzon Tonya’ya, oranın ilk Tabibi olarak atandım. Kurada
çıkınca hiç unutmam, hemen Sağlık Bakanlığında Müsteşarın odasında haritayı
önüme alıp “Tonya nerede” diye bakmıştım. Sonradan öğrendim ki Malatya
Pötürge’den sonra ülkede kan davasının en çok görüldüğü yer Tonya imiş.
Samsun'dan oraya 2 günde gittim. Yarı yolu kamyonla, yarısını ise yürüyerek
sisli puslu bir havada, tam kurt havasında Tonya’ya vardım. Tonya’nın ilk Hükümet Tabibiyim ya krallar gibi karşıladılar, şaşırdım açıkçası. Ama sonra
yaylalarda gördüm ki, o zamana kadar devlet oralara sadece seyyar tahsildar Ali
Efendi ve Jandarma eri ile gitmiş. Devletin D’si yok. Köylerde Türkçe bilen pek
yoktu, askerde Türkçe öğreniyorlardı. Hatta doğru dürüst Okul da yoktu. Bana
“Sen Devletin misyoneri olacaksın” demişlerdi.
İlk hastamı
da çok iyi hatırlıyorum. 10-12 yaşında ateşler içinde yanan bir çocuktu. Daha
bavulum kamyonun sırtındayken köylüler aldılar, götürdüler beni. Hikaye ve
bulgularına göre antibiyotik tedavisine başladım. Sonra bu çocuk iyileşip,
elimi öptü. Gittiğimde Tonya’da Hükümet Tabipliği için yer yoktu. Kapatılmış
bir kahveyi 180 lira tamiratla Hükümet Tabipliği yaptık. Ben de yer olmadığı
için aynı yerde yatıyorum, binanın altı da ofis, buğday deposu. Göreve
başladım; ama bu arada bir Doktor Salih adı söyleniyor ortalarda, kendisini
buldurtup çağırttım, konuştuk. Askerde sıhhiye neferiymiş, hastalara ilacını
verip, iğnesini yapıyor. “Söz, seni yakalatmayacağım; ama tedavi edemediğin
hastaları bana gönder” diye anlaşma yaptım ki hastalar gelsin.
Kaymakamla
birbirimize kenetlenmiş, çalışıyorduk. Yol yapımında vergisini ödeyecek güçleri
olmadığı için köylüler işçi gibi çalışırdı. Dört saatlik mesafeden yürüyerek
gelir, dört saat çalışıp, aynı yolu yürüyerek dönerlerdi. Biz de Kaymakamla
birlikte bazen kasketleri takıp, yolda çalışmaya giderdik. Köylüler karınca
gibi çalışıyorlardı. Sorduğumda, “Müsaade et de çalışalım, sadece vergi için
değil, Allah rızası için de çalışıyoruz. Bu yolları bizler kullanacağız”
derlerdi.
Bir gün
köylüler kapıma geldiler. “Tonya-Kozyatağı arasındaki yolu lütfen siz
belirleyin, çok “kıvrışık” geliyor” dediler. Hakimden de söz almışlar. “Ben Doktorum ne anlarım" dediysem de dinletemedim. "Siz gelip çizerseniz şu yoldur
diye kimse ses çıkaramaz. Ama mühendis falan gelse 70-80 kafadan ses çıkacak,
ortalık karışacak” dediler. Hakim ve Doktora olan bu güven belki de dünyanın
başka hiçbir yerinde yoktur.
Yıllar sonra sorduğumda, “Hâlâ sizin çizdiğiniz yol kullanılıyor” dediler. Kan davaları yüzünden çok fazla Otopsi yapıyordum. Can o kadar bedavaya gidiyordu ki… Hiç unutmam Osman diye askerden yeni gelen bir çocuğu, kendi amcazadeleri akan suya kestirmeden gideyim derken akrabaların mısır tarlasını çiğnedi diye vurmuşlardı. Rapor hazırlarken gözdağı veriyorlardı bana. Ama benim gözümü hiç yıldıramıyorlardı. İki sene Tonya’daki mecburi hizmetimden sonra Trabzon Belediye Tabipliğine atandım. Bir seferinde 3 ayrı Partinin adamları toplanıp gelmişti, o Raporu öyle yazma böyle yaz diye. “Şu an durduğunuz yerde hakkında konuştuğunuz adamın kanını çiğniyorsunuz” dedim. Celal Bayar’dan, Cumhurbaşkanlığından hakkımda dilekçe yazılmış Kaymakamlığa, beni sürdürmek için. Kaymakam Bey gülerek getirdi verdi dilekçeyi, “ister yırt at, ister hatıra olarak sakla. Onun cevabı verilmiştir” diye de ekledi. Tonya Kaymakamlığından 30 yıl sonra bir mektup geldi. Bir teşekkür mektubu… “Siz nasıl çalıştınız ki halk hâlâ sizi hatırlıyor” diye yazmış. Vatan çok önemlidir, vatan için tabii ki çalışmalıyız. Vatan anamdan da ötedir. Vatan olmazsa, ne anam olur ne de ben olurum. Biz bu bilinçle çalıştık. Gençlerimizin de böyle çalışması lazım".
Tonya’dan sonra Sıtma ile Mücadele ve Belediye Doktoru
olarak Samsun ve Ankara’da çalıştı. Uzmanlık eğitimi için 1958 yılında ABD’ne
gitti. İlk olarak 1958-1959 yıllarında New York’da Radyoloji asistanı olarak
sonra Minneapolis Minnesota ve sonra Virgina eyaletlerinde Dahiliye sonra yan
dal olarak Kardiyoloji eğitimlerini tamamladım.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinin kuruluşu nedeni ile 1966
yılında ABD’deki Uzmanlık tekliflerini kabul etmeyerek Türkiye'ye “Vatanıma
borcum var diyerek” dönerek Hacettepe Hastanesinin İç Hastalıkları bölümü ve
Kardiyoloji Ünitesinin kurucuları içinde yer aldım. ABD’de kalması için teklif edenler vatana
olan borcunu ödemeyi önerdikleri zaman “Bu borç öyle para ile ödenecek borç
değil” demiştir. Kardiyoloji Ünitesi'nin kurucularından biri olarak Türkiye’ye
ilk olarak kalp kateterizasyon (invazif kardiyoloji /kardiyak anjiografi) Laboratuvarını da kurarak Türkiye’deki “Girişimsel Kardiyoloji'nin ilk kurucusu
olarak Kardiyak Anjiografi ve diğer invazif kardiyolojik işlemleri tüm
Türkiye’ye verdiği özverili eğitimler ile yayılmasını sağladı. Öğretim görevlisi olarak 1968-1972 yılları
arasında çalışarak 1972 yılında Doçentlik ünvanını kazandı. ABD’den gelen davet
ile Üniversiteden 1976-1977 yılları arasında St. Louis Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kardiyoloji Bölümü'nde misafir Öğretim Üyesi olarak çalıştı. 1978
yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Kardiyoloji Profesörlüğüne yükseldi.
Profesör Mahmut Şevket Uğurlu, kolay sinirlenmez, olaylara hep olumlu tarzda yaklaşan, sakin, sabırlı, hoşgörülü ve alçakgönüllü tavrıyla Türk Kardiyoloji camiasına büyük hizmetler vermiş, çok sayıda öğrenci ve asistan yetiştirmenin gayreti içinde olmuştur. Özverili çalışmalarını 1994 yılında emekli olduktan sonra bir süre daha hizmet vermiş ve 5 Kasım 2016 tarihinde aramızdan ayrılmıştır. Dr. Uğurlu, evli ve 3 çocuk babası idi...
Halamıma kalp pili takmıştı. Atmışlarda Allah rahmet eylesin nurlar içinde nurlar içinde yatsın hocam hocam hocam
YanıtlaSilHocam Günaydın,inanın verdiğiniz bilgiler için çok TEŞEKKÜR edi6.Sağolun.Selamlar , saygılar.
YanıtlaSilMekani cennet olsun öncelikle insan olarak sonrada hekim olarak buyuk bir degermiş.
YanıtlaSilSaol yücel hocam
Aytac guldamla
Sevgili Aytaç, Şevket hocamızın ağabeyi Hasan Uğurlu, ITU mezunu olup, Samsun Çarşambadan Yeşilırmak nehri üzerinde peş peşe iki muhteşem baraj olan Suat ve Hasan Uğurlu barajların Şefi idi. Barajların bitimine çok yakın geçirdikleri trafik kazasında vefat edince isimleri bu barajlara verildi. Ondan beri de Çarşambayı hiç sel almadı. Nur içinde yatsınlar...
YanıtlaSil🥲
SilBüyük hocayı gururla okudum,ben de talebesi idim saygı ile anıyorum.Prof .Dr Erdoğan İnal
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin nurlar içinde uyusun
YanıtlaSilBu harika doktor büyüğümüzü saygı ve sevgiyle anıyorum.Çok sevilmiş güzel vatanına unutulmaz hizmetler vermiş..NE MUTLU ONA..NUR İÇİNDE YATSIN.
YanıtlaSilMustafa Uğur,İzmir.
SilHay Allah razı olsun! İyi ki anlattın.
YanıtlaSilSuküneti ve çalışkanlığı ile gönlümdedir. Allah rahmet eylesin. Mustafa Kahramanyol
Hacettepeden tanıyorum hocamızı ancak bu kadar değerli bir yaşam öyküsü olduğunu bilmiyordum. O yillar Cumhuriyet cocuklari vatan sevgisi ve yurda hizmet ülküsü ve coşkusu icindeydiler ve gerçekten çok önemli işler yaptılar. Hocamız ve ağabeyleri isiklarda huzur içinde uyusunlar.
YanıtlaSilNe kadar önemli kıymetli insanlığa hizmet veren Vatanına sahip çıkan çok değerli hocamız mekanın Cennet olsun.Nihal
YanıtlaSilDerler ya huyundan ya suyundan, hacettepeli olmak hocalarımızın vatansever ve özverili olması iie bizleri de kendilerine benzetti, aynı şevk ve heyecan ile üniversitemizin kurucu rehberliği ile kurulan Kayseei sivas samsun eskişehir üniversitelerinde de bizler görev yaparak vatan borcumuzu ödemeye çalıştık, hocamızı rahmet ve saygıyla anıyorum. Ahmet Bölükbaşı
YanıtlaSil1973 tip fakültesi mezunuyum.Hocamızın öğrencilerindenim.Hocamızın geçmişini öğrenince saygım katlanarak arttı.O nesil hemen hemen hep aynı geçmişi yaşamışlar.Dr.Şinasi Özsoyludan da pratisyen doktorluk tecrübelerini dinlemişizdir.Hepsine saygı ve rahmetle anıyorum.Sevgili Yücel ağabey siz kıdemli iken ben KBB nin ilk internü idim.Birlikte çalışmıstik.Size de saygılarımı sunuyorum.
YanıtlaSilŞevket hocamızı, sakin bir güç olarak hatırlıyorum. Özgeçmişine, vatan sevgisine hayran kaldım. Şimdi çok şeyimiz var ama ulvi duygulardan mahrum kaldık. Neslimize bu duyguları aktaramadık. Allah Şevket hocamıza ve onun gibi değerli büyüklerimize rahmet eylesin.
YanıtlaSilDr. Orhan Özturan
*****
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı, teşekkürler hocam.
YanıtlaSilDr.Lütfi Arıkan
SilAllah rahmet eylesin, nurlar içindeyatsın.
YanıtlaSilBir Samsunlu olarak gurur duydum. Ayvacık’da Ki barajı Hasan Uğurlu’nun çabaları ile tamamlanmıştı. Feci kazada eşi ile birlikte vefat etmişlerdi. Hepsine rahmet diliyorum.
YanıtlaSilSon mesaj bana aittir. Sadi Subaşı
SilNur içinde yatsın büyük Hoca’mız. Sağol Yücel Hoca’m. N. Korkut
YanıtlaSilNe kadar değerli bir hocamızdı. Bu çalışmanızda bizi daha da aydınlattınız.Teşekkür ederim. Mekanı cennet olsun.
YanıtlaSilYücel Bey Samsun'da, Tıp Fakültesinin ilk kuruluş yıllarında sizinle birlikte çalışırken, yukarıda bahsettiğiniz barajlarda bitmek üzere idi.Japonlar yapıyordu.Baraj betonları da çatlak kontrollerini X -Ray cihazları ile çekiyorlar, bizim radyoloji laboratuvarında ki otomatik banyo makinasında çekilen filmleri kontrol ediyorlardı.O zaman genelde el banyosu var, otomatik banyo ise herhalde sadece bizde vardı ve bir adet.Filmler uzun olduğu için, manuel banyo da bu işlem olmuyordu. Yıl 1978. İthalat durmuş, Röntgen filmi yok, film çekemiyoruz. Hatırlarsınız, benzinde yok, sadece biz doktorlara karne ile 20 litre benzin veriliyordu.
Japonlar barajı bitirdiler. Bize bir jest yapmak istiyorlar, ama yapamıyorlar. Para vermek istediler, biz kabul etmedik.Ben, "sizde Röntgen filmi kaldı mı?" dedim."Evet" dediler, hemde oldukça çok, bunları Japonya ya götüremeyiz, ağırlık olacak, imha edeceğiz" dediler. Bize verin dedim. "Memnuniyetle ama, bunlar kaya filmi , insan için uyumlu değil "deseler de filmleri aldık. Karanlık odada, kesip kasetlere yerleştirdik.En az iki ay bizi idare etti.Tabii çok kalın film olduğundan, çıkan filmler optimum kalitede değildi, ama iş görüyordu. Dozu çok çok az veriyor, hastanın da aldığı radyasyonu azaltmış oluyorduk. Japonlar buna hem çok sevindiler," hem de bu uygulama dünyada herhalde ilk kez oluyor "dediler.
Rahmetli hocamızı ve kardeşi Hasan Uğurlu yu tekrar rahmet ve minnetle anıyorum. Dr. Osman Nuri Cengiz.
Yücel Ağabeyciğim,
YanıtlaSilŞevket Hocamız,Babamın ve Annemin sınıf Arkadaşıydı.Mekanlaru Cennet Olsun.