YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

1 Şubat 2019 Cuma

NİHAL ABLAMIZ'DAN...


Nihal Tanyeri Ovacık 1953 

2013 yılında Bloğumda yazmıştım.
Nihal Ablamdan bahsetmiştim.
Tam 60 yıl önceki anısına değinmiştim.
Ata'mızın Anıtkabir'e nakli anılarını dile getirmiştim:

Nihal Ablam şimdi 80 yaşının üzerinde.
Engin kültürüyle.
Yılmaz azmiyle.
Halâ Atatürkçü, Devrimci çizgide...

Dün bir yazı yazdı.
İki anısını anlattı.
Kendisinin Facebook sayfasında.
İşte bu yazısı da aşağıda:

..........

Konuma Mahmut Makal’ın bir cümlesiyle başlamak istiyorum 
“Yaşama Can katan kadınlar,
Ayakları çıplak,başlarında kara yazgı...

1953-54 yılları.
Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencisiyim. 
Ayni zamanda Ankara Yüksek Okullar Talebe Birliği Başkanıyım.
(Övünmek gibi olmasın, Türkiye’nin ilk kız Talebe Birliği Başkanıydım)
Sık sık Gazi Eğitim Enstitüsü’ne gidiyorum.
Orada Köy Enstitülerinden gelmiş çok değerli insanlarla tanıştım.
Fakir Baykurt ve Mahmut Makal da onlardan ikisiydi.
Mahmut Makal “Bizim Köy”ün yazarıydı. 
Namı yürümüştü.
Yargılanmış, salıverilmiş ve sakıncalı olmuştu.
Solculuğun suç olduğu yıllardı.
Fakir Baykurt’la arkadaştı.
Hep onları yan yana gördüm.
Belli bir süre öğretmenlik yapmış,
Milli Eğitim Bakanlığında müfettiş olmak için Pedagoji okumaya gelmişlerdi.
Yaşlarının ve yaşadıklarının etkisiyle sanki
İhtiyarlamışlardı.
Konuşmalarımız hep köy, sefalet ve cehalet üzerine olurdu.
Mahmut Makal öğretmenlerin, bilhassa kadın öğretmenlerin
Ülke kalkınmasında çok önemli olduğunu vurguluyordu.
Örnek olarak da eşini göstermişti.
Eşi Naciye Makal da öğretmendi.
İkisi de köye atandılar.
Naciye öğretmen hamileydi.
Ve doğumunu köyde yaptı.
Köyün geleneklerine göre yeni doğan bebeğin bıngıldağı bir jiletle çizilirdi.
Bıngıldağın yara olup geç kapanması ilerde çocuğun akıllı olması için gerekliydi.
Bir de dil altındaki perde kesilirdi ki çocuk kekeme olmasın. 
Naciye Öğretmen izin vermedi.
Köyün anne adayları onu örnek aldılar.
Onlarda Naciye öğretmen gibi karşı çıktılar ve
böylece yaşlıların bozulmalarına rağmen bu gelenekten vaz geçildi.
Bu varan bir’di...
Aklımda kalan ve beni çok etkileyen bu olayı dostlarımla paylaşmak istedim.
Onun için ben; ”öncelikle çevre insandır” diyorum.

Aradan çok zaman geçti.
Türkan Saylan’la karşılaştım.
Onun için de çevre insandı,
Çok yol aldı, çok büyük işler başardı.
Toplum kalkınması için kadınların bakan olmasına siyasete atılmasına gerek yoktu,
Yeter ki ülkesini, ülkesinin insanlarını sevsin.
Kadınsan başarırsın, yeter ki iste...

Atatürk “yeryüzünde gördüğün her güzel şey kadının eseridir” demiş.
Ne güzel demiş.
Ruhu şad olsun…   

.