YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

30 Eylül 2016 Cuma

ERDEBİL...


Kapudan çıkınca köşe gözetme
İçin karartıp da dışın düzetme
Şah Hatâyî ötesini uzatma
Mü’min isen bir ikrârda dura sen
  
                              Hatayî  (Şah İsmail)
………………….

12 Eylül 2016 Pazartesi, Erdebil

Sabah erkenden Tebriz’den yola koyuluyoruz.
Dağlık, tepelik kıraç ovalardan geçiyoruz.
Orta Anadolu’ya benzer coğrafyada yol alıyoruz.
200 km sonra Erdebil’e ulaşıyoruz…

Bu bölge İran’ın 31 eyaletinden birisi.
Güney Azerbaycan Eyaleti.
Eyalet nüfusu yaklaşık 1.5 milyon kişi.
Ve de nüfusunun % 98’i Azerî

Erdebil sahip 5000 yıla yakın bir geçmişe.
MÖ 600’lerde Pers İmparatorluğu döneminde.
Dünyanın ilk, "tek Tanrılı" dini.
Zerdüştlük doğdu bu bölgede…

İslam’dan sonra buraya geldi Abbasiler.
Onlar Erdebil’i Başkent ilan ettiler.
Sonrasında Şah İsmail çıktı sahneye.
Safevi Devleti ile 1501 senesinde…

Şah İsmail’in büyük dedesi.
Şeyh Safiyüddin İshak Erdebilî.
Safevi Devleti’ne ismini veren kişi.
Ve İran’da Şii’liğin lideri…

Bugünkü Erdebil ilgilendiriyor tüm Safevileri.
Çünkü, başta Şeyh Safiyüddin, Şah İsmail.
Ve tüm Safevi hanedanlarının türbesi.
Süslüyor Erdebil’i…

Şeyh Safiyüddin’in Türbesi’ni geziyoruz.
Şah İsmail’in kabrini görüyoruz.
Firuze çinilerin güzelliğini keyifle izliyoruz.
Yapının ihtişamına hayran kalıyoruz…

Sonra tekrar otobüsümüze biniyoruz.
Heyran dağlarını tırmanıyoruz.
Ormanda sis ve yağmura giriyoruz.
Sanki Doğu Karadeniz’den geçiyoruz…

Heyran karayolundan iniyoruz.
Azerbaycan sınırında paralel ilerliyoruz.
Çay, fındık ve zeytin bahçeleri görüyoruz.
Astara’da Hazar Denizi’ne kavuşuyoruz...

Burada “Bahri Hazer” şiiri ile.
Nazım Hikmet’e.
Selam veriyoruz.
Onu özlemle anıyoruz:

Ufuklardan ufuklara
Ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu
Hazer rüzgârların dilini konuşuyor balam
Konuşup coşuyordu…

Bu akşam Hazar Denizi kıyısındayız.
Ufuklardan ufuklara koşan.
Rüzgârların dilini konuşan
Köpüklü, mor dalgalarla yan yanayız…


Hatayî’den (Şah İsmail) "Özün eğri ise..." :  https://www.youtube.com/watch?v=5txGlhQLhyU
.