Bu yıl 185. yıldönümünü kutluyoruz, bilimsel Tıp eğitimine başlamamızın…
Peki, 400 yıl önce, 300 yıl önce Tıp nasıldı diye düşündünüz mü hiç? Merak etmeyin, o zamanlar da hasta ve hastalıklar vardı. Hekimler aynen bugünkü gibi o zaman da hastalıkları anlamakta ve tedavi etmekte güçlük çekiyorlardı. Neyse, biz şimdi eskiye dönelim ve günümüze değin ne kadar aşama yapabilmişiz hep birlikte görelim:
XVI. yüzyılda yaşamış Nidaî, “Manzume-i Tıb” adlı eserinde hastalıkların; cinsi münasebet, gece uykusuzluğu, gündüz uykusu, idrarı tutmak, gece yarısı uykudan uyanıp su içmek ve tok karnına yemek yemeden kökenlendiğini şu dizelerle dile getiriyor:
Kesret ile sakın cima etme
Lezzetine anın tama etme
Gece uyu vü gündüz ol bîdar
Haps-i bevl eyleme sakın zinhâr
Nısf-ı leyl olıcak sakın nâgâh
Uyanıp su içem deme ey şah
Hem taâm üstüne yeme nimet
Tâ ki görmeyesin elem ü sıklet
Ayni Nidaî, Hematüri’de yapılacakları:
Kan gelirse sidik yolundan eğer
Havucun tohumunu katı döğeler
Yine bir nice gün birer miskaâl
Emr-i Hak’la olunca nahoş hâl
diye sıraladıktan sonra Burun Kanaması’nın tedavisi için de şu yolu öneriyor:
Durmaz ise eğer burun kanı
Sirke esrarı hazır et anı
Başın imiği üstüne derhal
Ur ki sakin ola hemen filhâl
Şair Azmî ise bir çeşit manzum tedavi kitabı olan eserinde konstipasyon üzerine şu yorumu getiriyor:
Her kaçan kim kabza olsa mübtelâ
Bu deva ile ilâc eyle ana
Beş dirhem sena-yı mekkî beş şeker
Râzyâneç tohumu bir dirhem yeter
Sa’yile hurd eyle sahk-ı tam ile
Su verip hap eyle hoş ikdam ile
XVII. asırda yaşamış Hekim Siyahî, Mecmua’-ı Tıb adlı eserinde idrar yolu taşları için ilaç hazırlanmasını tanımlıyor, ancak yine de şifa’nın Tanrı’dan umulması gereğini vurguluyor:,
Bevl yolunda taş olursa cana
Devasın istimâ’l et idem ifşa
Tavuk kursağının zarı begayet
Sürer taşı bevl yolundan elbet
Cemî’ kıl talib ol zarı bir bir
Kurut gölgede anı ola vâfir
Havan içinde sahket anı derhâl
Kifâyet etdiğince ana kat bal
Anı mâcun misâli eyle cana
Alıştır el urup fincanda hatta
Yedir fındık kadar talib olana
Şifayı Hak’dan um habdan behâne
Asım Neşet Sözmen ise 1930 yılında yazdığı Pratik Tababetin Hulâsası isimli şiirinde, bakınız yaptığımız işleri nasıl özetliyor:
Bir hastaya ecdadını evlâdını sorma
Mazi ile beyhude yere bîçâreyi yorma
Bir kardeşi varmış, biri askerde şehîdmiş
Satmış evi dükkânındaki sermayesi bitmiş
Yâd ettirerek bunları, ağlatma fakîri
Doktor diye hiç kendine bağlatma fakîri
Ahvâl-i umûmîyyeyi kaydeyle kafanda
Ârazı da gör topla ki teşhis yazar anda
Kalb hastası teftîş ile olur elbet
Şersufta veca var mı muhakkak ki rükudet
Sistolde diyastolde midir nefha çi fayde
Bir tek ilacın var verecek hepsine elde
Kan halinde âid yazılan hayli makaalât
Tatbik-i serirî de muhakkak ki hûrafât
Ümmîdini kırmakta etibba-yı zemînin
Tefrikle tedavisi değişmez Lösemi’nin
İdrarla zûhur etmede böbrekteki âfet
Hakkaa ki tedavisinde perhizine dikkat et
Devrîliği kalevîlerle sükûnu tesbitdir iş
Elbette bakarsan bulunur filminde on tane de niş
Tüm Hekimlerin çektiği güçlükleri de Esad Paşa şu dizesiyle ne güzel dile getiriyor:
İhtiyârımla olur muydum bu âlemde Tabip
Vakıf olsam âlemin bunca devâsız derdine...
Bütün dertlere deva bulunana değin, her Hekime ve Hekim olacağa mesleğinde başarılar diliyor, Tıp Bayramlarını kutluyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder