YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

18 Şubat 2010 Perşembe

DEVRİM STADI...


1964 yılında Üniversite sınavlarına girdim.
O zamanlar her Üniversitenin sınavı ayrıydı.
Sınav sonuçları gazetelerde ilân edilirdi.
Ekim ayında ODTÜ’nün sonuçları açıklandı.
Fizik bölümünü kazanmıştım.
Kaydımı yaptırdım.
15-20 gün kadar ODTÜ hazırlık sınıfında okudum.

Bir süre sonra Ankara Üniversitesi sonuçları açıklandı.
Hacettepe’yi de kazanmıştım.
O sıralarda Hacettepe yeni parlıyordu.
Henüz Tıp Fakültesi bile değildi.
Tıp ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü olarak biliniyordu.
Ancak geleceği parlak görünüyordu.
ODTÜ’den ayrıldım.
Hacettepe’ye kaydımı yaptırdım.

İlk yıllar yoğun bir eğitim alıyorduk.
Tüm gün, nefes almadan dersleri izliyorduk.
Akşamları da lâboratuarda, kütüphanede çalışıyorduk.
Her hafta başı da sınava giriyorduk.

1968-70 arasında Staj çalışmalarımız vardı.
Çalışma koşulları önceki yıllara oranla daha rahattı.
Nispeten rahatlamıştık.

Ancak bu yıllarda da öğrenci hareketleri başlamıştı.
Önce Paris’te sokak gösterileri şeklinde ortaya çıkmıştı.
Kısa sürede de ülkemize ulaşmıştı.
68 kuşağı böyle doğmuştu.
Bizler de kendimizi bu kuşağın tam göbeğinde bulmuştuk.

Çoğumuzun sağ’la sol’la ilgisi yoktu.
Çalışkan talebelerdik.
İşgallere, boykotlara, eylemlere katılmıyorduk.
Dersler, sınavlar bizleri yeterince pasifize etmişti.

20-22 yaşlarında gençlerdik.
Enerjiktik, yerimizde duramıyorduk.
Hafta sonlarında spor yapıyorduk.
Bildiğimiz tek spor da futbol oynamaktı…

Hacettepe’nin bir spor alanı yoktu.
Maçlarımızı ya Anıttepe’de yapıyorduk.
Ya da ODTÜ’nün sahasında.

ODTÜ
’nün güzel bir stadı vardı.
Zemini toprak bir sahaydı.
Bir tek tribünü vardı.
Üç tarafı açıktı.

Tribünde kocaman bir “DEVRİM” yazısı yazılmıştı.
Beyaz bir boya ile…

O yıllar ODTÜ’de devrimci hareketler başlamıştı.
İşgaller, boykotlar, çatışmalar Ankara'daki tüm Fakültelere sıçramıştı.
Ancak ODTÜ’dekiler daha yoğundu.
Deniz Gezmiş’ler, Hüseyin İnan’lar buradaydı.
Hemen her gün asker, polis çatışmaları olurdu.

68 yılında “DEVRİM” yazısı bu tribünlere yazılmıştı.
ODTÜ’lü dört öğrenci Hüseyin İnan, Taylan Özgür, Alpaslan Özdoğan ve Mustafa Yalçıner tarafından.
Biz de vakit buldukça gelip top oynardık.
Bu kocaman “DEVRİM” yazılı tribünün önünde…

O zamanlar devlet 5 sent'e muhtaçtı.
Formalarımız, eşofmanlarımız yoktu.
Kramponlu ayakkabılarımız da…
Kes denilen lâstik ayakkabılarla sahaya çıkardık.
Üzerimizde de fanilâ’lar, atlet’ler…

Çok az arkadaşımız da maçlarımızı seyre gelirlerdi.
Yıllığımıza iki resim koymuştuk.
Milyonluk forvet…” ve “yüzbinlik seyirci” diye.
Seyirci dediğin de toplam altı kişi.
Kocaman “DEVRİM” yazısının içinde…

Bu yazının boyası kimya öğrencilerince hazırlanmıştı.
Silinmesi, kazınması, örtülmesi kolay olmuyordu.
Sıkıyönetim döneminde bunu kaldırmak için çok uğraşılmıştı.
Ama yine de yazı silinmemişti.

Günümüzde ODTÜ’lü öğrenciler her bahar bu stada toplanıyorlar.
Eski, hareketli günleri anıyorlar.
Mumlarla “DEVRİM” yazısını yazıyorlar.
Bir zamanlar öğrencilerin askerlerce enterne edildiği.
Şimdilerde ise çim olan sahanın tam ortasına…

Yıllar su gibi aktı geçti.
Bu arada “devrim”in adı gitti.
Yazısı kaldı yadigâr.
Bizlerden de soluk birkaç anı.