Yaşamımda ilk kez gittim bir Türkî Devletine.
Özbekistan Havayolları uçağı ile...
Biletimizde aynen "O'zbekiston Havo Yo'llari" yazıyordu.
Uçağa ilk girişimizde de güzel Türkçemizle selâmlandık:
"Selâmun Aleykum Hanımlar ve Cenaplar!.."
Uçak göstergelerinde bilgilendirmeler vardı :
"Manzil, masafa 3361 km..."
"Tashqaridaki hava hararatı -42 C..."
"Mahalliy Vakt 07.30..."
Sonra Taşkent Havaalanına indik :
"Kirish" ve "Chiqish" tabelalarını izledik.
Pasaport kontrolünü bulduk:
"Barcha Mamlakatlar Fuqaraları uchun..."
Bizler de "Başka Memleket Fıkaraları" kuyruğuna girdik.
Üzerinde ay ve yıldız'ların bulunduğu kulübede.
Kontrolör gelip damgayı vurdu "Hoş gelibsiz..." diye.
Zorlukla aldığımız vizenin üzerine...
Sonra "mamlakat"larına giriş yaptık.
Gördüğümüz çoğu kelime bize yabancı değildi.
Dil kurgumuz çok benziyordu.
Ayni yapıda cümleler kuruyorduk.
Sayıları aynen telaffuz ediyorlardı.
"Bir", "ikki", "on-beş", "bin" söylüyorlardı.
"Çayhana" diyorlardı, "Aşhana" kullanıyorlardı.
"Çorba" içiyorlardı, "dolma" yiyip, "pilâv" kaşıklıyorlardı.
Üzerine de "kavun, karpuz" yiyorlardı.
Benzer yapıda insanlardık.
Davranışlarımız, tepkilerimiz farklı değildi.
Ayni dili konuşuyorduk.
Benzer "aş"ları, "taam"ları yiyorduk.
Atasözlerimiz bile ayniydi:
"Yogoç yoshkan bukildi" diyorlardı.
"Ağaç yaş iken eğilir" demek istiyorlardı.
Bir pazar yerindeki panoda aynen şöyle yazıyordu:
"Soragannıng bir yuzi qora, bermaganning iki yuzi"
Yani, "soranın bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü..."
Atalarımız buralarda at koşturmuşlardı.
Aradan çok ama çok uzun zamanlar geçmişti.
Araplar, Ruslar derken biri birimizden kopmuştuk.
Arap harfleri, Kiril alfabesi derken uzaklaşmıştık.
Bir millet, ama farklı iki memleket olmuştuk.
Yeni yeni Latin harflerine geçiyorlardı.
"o"ları "a"; "a"ları ise "e" yaparak okumanız gerekiyordu.
"ch"leri "ç"; "sh"leri "ş" ve "x"leri de "h" olarak okuyorlardı.
Onun için basit kelimeleri anlamak kolay oluyordu.
Bulmaca çözer gibi çözüyorduk yazılarını.
Ama konuşmakta, anlaşmakta halâ zorluklar vardı.
Ayni ağacın kökleri ve yaprakları gibiydik.
Geçen zamanda köklerle, yapraklar epey uzak kalmıştı.
Dalların kucaklaşmasına.
Gerek vardı.
Ne de olsa.
Kökler aynıydı...