Bayram tatilinde Suriye'de idim.
36 kişilik bir Türk kafilesiyle birlikte.
Halep, Şam, Hama, Hums, Tartus ve Lazkiye'yi gezdik.
Suriye 1517 yılında katılmış Osmanlı topraklarına.
Tam 402 yıl bu topraklara egemen olmuş Osmanlı.
Alırken de çok şehit vermişiz, kaybederken de...
O dönemlerde Suriye diye bir yer yok.
Osmanlı burayı "bilâd-ül Şam" olarak tanımlamış.
Yanisi Şam Eyaleti...
Osmanlı Arab'ı Kürd'ü, Süryani'si Rum'u, Keldani'si Yahudi'si, Çerkez'i Dürzi'si ile tam 400 yıl yönetmiş bu coğrafyayı.
Sonra gün gelmiş, işler iyi gitmemiş.
Yedi düvel bir araya gelip dört bir yandan harmanlamışlar Osmanlı'yı.
Filistin, Lübnan, Ürdün, Hicaz, Irak, Yemen elden çıkmış.
Fransızı, İngilizi cetvelle sınırları belirlemişler.
Güneyimizde Suriye diye bir ülke oluşturmuşlar.
32 millet ve bir o kadar da dinden, mezhepten oluşan.
1946 da bağımsız kalmışlar.
Günümüzde Cumhuriyet'le yönetiliyorlar.
İlginç bir ülke, güzel bir coğrafya.
Görkemli Osmanlı eserleri var bu topraklarda.
Zamanı gelmiş terketmişiz bu eserleri de, bu toprakları da...
İlk sahibini arar gibi mahzun ve yalınız bu eserler.
Bunlardan birisi de Süleymaniye Külliyesi.
Mimar Sinan tarafından yapılmış.
1554 yılında.
Kapıları kapalı, mahzun ve yalınız.
Türkler geldiğinde özel izinle açılıyor kapıları.
Arka bahçesinde küçük bir kabristan var.
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin'in mezarı.
Ve yanı başında 17 tane Hanedan ailesi fertleri.
Bizim gibi bayramdan bayrama gelenleri oluyor.
Gelenler koruyucu Ahmed Muhammed tarafından gezdirilip, bilgilendiriliyorlar.
Görkemli İmparatorluğun son Padişahının basit ve bakımsız mezarını görüyorlar.
Gurup halinde mezarların fotoğraflarını çekiyorlar.
Sonra da gidiyorlar.
Yıllar önce terkedip gittiğimiz eserler gibi.
Eski vatan topraklarımız gibi...