YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

1 Ekim 2024 Salı

SAMSUN SAĞLIK MÜZESİ...

- 26 Eylül 2024, Samsun -

Samsun günümüzde.
Bir Tıbbi Alet üretim merkezi.
Bunun kökeni.
40 yıl öncesinde gizli:

40 yıl önce.
Bizler bozulan aletlerimizi bile.
Samsun'da onaracak yer arıyorduk.
Kolay kolay da bulamıyorduk...

Şu sıralarda.
Samsun'da.
44 gerçek Firma.
Tıbbi Alet yapımıyla uğraşmakta...

Samsun bu konuda.
Yani Cerrahi Alet yapımında.
Tutlingen, Almanya'da.
Ve Sialkot, Pakistan'dan sonra.
Tüm Dünyada üçüncü sırada...

2021 yılında Samsun'da.
Bir de Müze açıldı.
"Cerrahi El Aletleri
ve Sağlık Müzesi".
Adıyla 280 obje sergilenmeye başladı.

TC Devlet Demiryolları.
100 yıllık binası.
Lokomotif Onarım Atölyesi.
Bu amaçla seçildi...

1926 yapımı bir yapıydı.
Restorasyonları tamamlandı.
Müze, üç yıl önce açıldı.
1200 m2 kapalı alanı vardı...

Müzenin ilk girişinde.
Yer verilmiş Ortopediye.
Protez ve Ortezlerle.
Hareket Destek Sergisine...

Sonrasında Genel Cerrahi bölümüne.
Çeşitli Tıbbi aletlere.
Şırıngalara, Enjektörlere.
Klempler ve Bisturilere...

Sonra Diş Muayene Üniteleri.
Göz Muayene setleri.
KBB özel aletleri.
Hasta bakımı ve gereksinimleri...

Hasta Sandalyeleri, Masaj aletleri.
Koltuk Değnekleri, Hasta Sedyeleri.
Ekartörler, Keskiler, Bistüriler.
Enjektörler, tümü bu Müzedeler...

Yer verilmiş son bölümde.
Samsun Cerrahi El Aletleri Sanayisine.
44 Fabrikanın titiz üretimlerine.
Ve onların kaliteli örneklerine...

Samsun, bu el emeği, göz nuru.
Çağdaş üretim uygulamaları ile.
Dünya çapındaki ünüyle.
Ülkemizin önemli bir sanayi kuruluşu...


Samsun Sağlık Müzesi Fotoğraflarım:

.

22 Eylül 2024 Pazar

YAMAN DEDE CAMİSİ...

 

- 30 Ağustos 2021, Talas-Kayseri -

Kayseri'de.
Talas bölgesinde.
1886 senesinde.
Sultan Abdülhamit döneminde.
İnşa edilmiş bir Kilise...

İsmi Panaya Kilisesi'ymiş.
II. Abdülhamit izin vermiş.
Talas'lı Rumlar katkıda bulunmuş.
Metropolit İonnis zamanında yapılmış.

Panaya Kilisesi 40 yıl kullanılmış.
1926 yılına gelinmiş.
Bir Mihrap ve Mimber yerleştirilmiş.
Çatıya basit, teneke bir Minare eklenmiş.
Ve Cami'ye çevrilmiş...

Kısa bir süre Cami olmuş.
Sonra bakımsız kalmış.
Uzun süre kapısı kapalıymış.
Restorasyonları yapılmış.
2006'da tekrar açılmış...

Şehre nazır müthiş bir yapı.
Haçvari plânlı ve iki katlı.
12 pencereli.
Yüksek ve görkemli bir Kubbesi.
İçeriden dört sütunla destekli...

Kilisenin yapımından iki yıl sonra.
Diyamandi adında.
Ortodoks bir Rum çocuğu.
Doğmuş 1888 yılında burada...

Vaftizi bu Kilisede yapılmış.
Diyamandi isimli çocuk büyümüş.
İstanbul Hukuk'u bitirmiş.
Avukatlık, Öğretmenlik yapmış.
42 yaşına gelmiş...

Çevrede çok sevilirmiş.
Müslümanlığı seçmiş.
Yaman Dede mahlasıyla şiirler söylermiş.
1962'de 74 yaşında vefat etmiş...

"Gönül hûn oldu şevkinden
Boyandım ya Resulallah,
Nasıl bilmem bu nirâne
Dayandım ya Resulallah"
Mısraları ile başlayan.
Övgü şiiri de dillere destanmış...

Talas'ta çok sevilen bir kişi.
Diyamandi Efendi'nin ismi.
Çevrilmiş Yaman Dede'ye.
Ve verilmiş işte bu Kilise'ye...


Yaman Dede Camisi Fotoğraflarım:
.

19 Eylül 2024 Perşembe

FOÇA EVLERİ...

 

- 7 Eylül 2024, Foça-İzmir -

Evleri yüksek kurdular.
On bin basamak merdiven;
Bakışlar uzakta kaldı,
Uzakta kaldı dostluklar...

                         Gülten Akın
....................

Foça kenti.
İzmir'in sevimli.
Turistik ve Tarihi. 
Şirin bir ilçesi...

Foça ilçesinin.
Yöresel mimarisi.
Ve bunun yaşayan örnekleri:
Foça'nın taş evleri...

1850 senelerinde.
Adalardan Foça'ya gelenlerle.
Foça, güzel taş evlerle.
Bezenmiş özenle...

Bu eski taş evler.
Bir veya iki katlılar.
Bölgeden çıkartılan taşlarla.
Sahip, kalın yığma taş duvarlara...

Bazıları bağımsız yapılar.
Bir kısmı bitişik nizamlılar.
Çoğunda ön bahçe yoktur.
Hemen tümü de kaldırımla komşudur...

Ön cephe sokağa açılır.
Ahşap veya demir kapılıdır.
Kapı üzerinde tarih yazılmıştır.
Kapılar değişik  renklerle boyanır...

Pencereler sokağa bakar.
Pencereler iki parçalıdır.
Kepenkli ve ahşap panjurludur.
Kapı ile ayni renk boya vurulur...

Üst kat kullanımda.
Ayrılmıştır yaşam alanına.
Alt katta ise.
Uğraşılır günlük işlerle...

Bu evlerden Foça'da.
Varmış çok sayıda.
Çok değişimler olmuş burada.
Aradan geçen yüz yılda...

Göçler olmuş.
Bir kısmı boş kalmış.
Evler sahip değiştirmiş.
Alınmış, satılmış...

Sonra imar furyası başlamış.
Evlerin bir kısmı yıkılmış.
Yerine asri evler yapılmış.
Sonra, koruma kararı alınmış...

Bir bölümü yeniden yapılmış.
Yeniden alınmış, satılmış.
Foça giderek kalabalıklaşmış.
Yeni yeni yazlıklar oluşmuş...

Foça'da eski ev sayısı azalsa da.
Arama motorlarında.
"Foça Evleri" diye arama yaptığınızda.
Karşılaşıyorsunuz yüzlerce ilanla...


Foça Evleri Fotoğraflarım:

.

16 Eylül 2024 Pazartesi

HADRİAN KAPISI...

 

- 7 Temmuz 2023 Üçkapılar-Antalya -


Traianos Hadrianus.
Roma İmparatoruydu.
MS 76-138 arasında yaşamıştı.
En uzun süre İmparatorluk yapmıştı...

İmparatorların en kültürlüsüydü.
Edebiyat ve Sanata düşkündü.
Şiir yazardı, Resim yapardı.
Şarkı söyler, Lir çalardı.
Matematiğe meraklıydı...

Beş iyi İmparatordan biriydi.
Tam 21 yıl İmparatorluğu yönetti.
İyi bir Askerdi.
İmparatorluk sınırlarını genişletmişti...

MS 130 senesiydi.
Ölümünden 8 yıl öncesiydi.
Antalya'yı ziyaret edecekti.
Şehri çevreleyen surlar seçildi.
Surlarda bir aralık belirlendi.
Onuruna bir Zafer Takı inşa edildi...

Bu muhteşem Hadrian Kapısı.
Dört sütundan yapılmıştı.
Üç kemerli, yanda iki kuleli.
Tabanı antik mermerlerle döşeli.
Anıtsal bir kapı meydana gelmişti...

Kaleiçi'nin bu ana giriş kapısı.
Kısmen toprak altında kalmıştı.
Antalya'da 1882 yılıydı.
Mutasarrıf da Turhan Paşa'ydı...

Roma Zafer Takının.
Etrafındaki molozları kaldırttı.
Kapının arkasında bir de ev vardı.
O da 1959'da yıktırıldı.
Kapı tümüyle açığa çıkartıldı...

İki milenyumluk bu tarihi yapı. 
"Üçkapılar" buranın yöredeki adı.
Bu Kapının hemen karşısı.
Üçkapılar Tramvay Durağı...

Bu Kapı'nın antik bir kitabesi vardı.
Antik Yunan harfleriyle yazılmıştı.
Caesar Traianos Hadrianus yazılıydı.
Altın renkli bronz bir yazıydı...

Harfler geçen yıllarda yitirildi.
Çeşitli ülkelere kaçırıldı.
Sonra kısmen bir araya getirildi.
Oxford'da bir Müzede sergilendi...

Sondaki Sigma () harfi olmasa da.
TRAİANO harfleri bir arada.
Kapıdan anıtın kalan isim yazısı da olsa.
Çok yakışırdı bu muhteşem Kapıya...


Hadrian Kapısı Fotoğraflarım:

.

12 Eylül 2024 Perşembe

BÜYÜK USTALAR, BÜYÜK İŞLER...

 

- 10 Eylül 2024, Kemeraltı-İzmir -


"Politi Şaraphanesi".
İzmir, Kemeraltı'nda.
Sinagogların toplandığı alanda.
Havra sokağında...

Kilit taşının üzerinde.
Not düşülmüş İbranice.
5660 diye.
Tekabül ediyor 1900'e...

Halifa Politi kurmuş burasını.
Kaşer (helal) Şarabı.
İmal edilmiş burada.
Koca koca fıçılarda.
25 yıl boyunca...

Bir ara yapılmış Helva imalatı.
Bir ara da olmuş Bisküvi Fabrikası.
Sonra Depo olmuş 1930'da.
Dönüşmüş 1968 yılında.
Kunduracılar Pasajı'na...

Kunduracılar da.
1990 yılında.
Işıkkent'e taşındığında.
Bomboş kalmış bu sokakta...

2018 yılında.
Uzun restorasyonlardan sonra.
Kiralanma modeli ile.
Verilmiş TARKEM'e...

TARKEM.
Tarihi Kemeraltı'nın kısaltılmışı.
Kemeraltı ve çevresi tarihi mirasını.
Koruma amaçlı çok ortaklı bir yapı...

TARKEM ve ECN Art Galeri.
Kaşer Şarabı üretim yerinde.
Büyük Ustalar Büyük İşler isminde.
Yer verdiler bu kez bir Resim Sergisi'ne...

Sergi, Fikret Otyam, Yalçın Gökçebağ.
Mehmet Güleryüz, Devrim Erbil.
Nuri İyem, Adnan Turani gibi.
Kapsıyor önemli ressamların isimlerini.

Ek olarak birer tane de.
Salvador Dali'ye.
Ve de Pablo Picasso orijinal çizimlerine.
Yer verilmiş bu Sergide...

Sergi, tam bir şarap tadında.
Kırmızısıyla, beyazıyla.
Tarihi bir mekanda.
9 Eylül İzmir'in kurtuluşunda...


Büyük Ustalar Büyük İşler Sergisi Fotoğraflarım:

.

10 Eylül 2024 Salı

KİLİSEDEN KÜTÜPHANEYE...

 

- 29 Ağustos 2021, Melikgazi-Kayseri -


Asdvadzadzin kelimesi.
Ermenice kökenli.
"Karnında taşıyan" anlamında.
Ve "Meryem Ana" manasında...

Asdvadzadzin Kilisesi.
Adında tam 12 Kilise.
Var ülkemizde.
7 tanesi İstanbul ilimizde.
5 tanesi de diğer şehirlerde...

Beş taneden bir tanesi de.
Kayseri'de.
Kayseri'nin içinde.
Melikgazi ilçesinde...

Bu Meryem Ana Kilisesi'nin.
Ne zaman yapıldığı bilinmez.
Bir Kitabesi de bulunmaz.
Ancak oldukça eskidir...

1825 yılında deprem olur.
Kilise tümüyle yıkılır.
Sultan II. Mahmud'dur.
1836'da yeniden yapılır...

Kilise, üç nefli.
Ortada büyük bir kubbeli.
Kubbe çevresi 12 pencereli.
Orta bölümü 8 sütun, iki katlı.
Basilika planlı bir yapı...

Bu Kiliseyi uzun yıllar.
Ermeni vatandaşlar kullanırlar.
Sonra cemaati azaldı.
Kilise uzun yıllar boş kaldı...

Depo, Sergi Salonu.
Belediye ve Zabıta Karakolu.
Olarak kullanılır.
Sonra da Spor Salonu yapılır...

2012'ye gelinir.
Tahsis edilir.
25 seneliğine.
Kayseri BŞ Belediyesi'ne...

Kilisede 2016-2020 arasında.
Başlanır büyük bir restorasyona.
Yapı tümüyle elden geçirilir.
Ve bir Kütüphane'ye çevrilir...

Günümüzde bu Kilisede.
25 bini basılı.
22 bini elektronik.
3 bini de sesli olmak üzere.
Bulunmakta tam 50 bin belge...

Bu Kilise günümüzde.
24 saat süresince.
Gündüz ve gece.
Okurlarına hizmet etmekte...

Böylece eski ve boş bir Kilise.
Yapısıyla, Freskleriyle.
Hem güzel bir biçimde korunmakta.
Hem de gençleri aydınlatmakta...



Asdvadzadzin Kilise ve Kütüphanesi Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipOzHvM2uETns-6lqdkBHxIIH_rjN5oP-g-HfV-AGvWEofyOticnY5ejMo8BiYqPKw/photo/AF1QipMZ4j45kqjiYdKX23tyURtyG_NDswAXDnrmFqxR?key=VjA1R1Bqd1ZOVzN4dU9yM1pQSGlkZjZjX2pXbXB3
.


2 Eylül 2024 Pazartesi

ALTIN KAPI...

 

- 23 Nisan 2017, Kiev-Ukrayna -

2017 senesinde.
Gitmiştim Kiev'e.
Altın Kapı.
Buranın önemli bir anıtı...

Yaptırılmış bin yıl önce.
Kral I. Yaroslav döneminde.
Giriş kapısı olarak Kiev'e.
12 m yükseklik ve 6 m genişlikte.

1240 yılında.
Tahrip edilmiş Moğollarca.
Kullanılmış 400 yıl daha.
Harap durumda, yıkılmış sonunda...

Üzeri kapanmış toprakla.
Geçen yıllarda.
Keşfedilmiş tekrar 1832'de.
Yeniden yapılışı yakın bir dönemde...

Bu kez yapılmış taş, tuğla ve ahşapla.
Bir de görkemli demir kapıyla.
Zoloti Vorota, Metro durağında.
1982 yılında Ruslarca...

Kiev'in Altın Kapı özentisi.
Aslında İstanbul kökenli.
İlk ve görkemli Altın Kapı.
Roma Döneminde İstanbul'da yapıldı...

Roma İmparatoru, Theodosisus'du.
Kapının adı, Porta Aurea'ydı.
Yapımı MS 413 yılıydı.
İmparator, Tiran zaferi sonrası.
Bu kapıyı altından yaptırtmıştı...

Yeri, Yedikule Surlarıydı.
İstanbul-Roma yolunun başlangıcıydı.
Şehirdeki sonlanımı.
Hipodrom meydanıydı...

Üç kemerli bir yapısı vardı.
Orta büyük kapı altın kaplamaydı.
Burası İmparatorların giriş kapısıydı.
İki yandaki kapıları halk kullanırdı...

Kapının üzerindeki yazı.
İmparator Theodosis'u anlatırdı: 
Ve Latince şu yazılıydı:
"Kapıyı altın olarak yaptıran,
Altın bir devir yarattı"...

Roma İmparatorluğu'nun son demleriydi.
Kapı önemini yitirdi.
Aradan bin yıl geçmişti.
1453 senesi.
Fatih, İstanbul'u fethetti...

Yıllar yılları kovaladı.
Altın Kapı unutuldu, kapatıldı.
Kiev'deki Altın Kapı.
1982'de yeniden hatırlandı...

İstanbul'daki Altın Kapı.
Halâ taşlarla, örgüyle kapalı...


Kiev ve İstanbul Altın Kapı Fotoğraflarım:

İstanbul Altın Kapı (Video canlandırma):

https://www.youtube.com/watch?v=Y0sZ69jJdTs


13 Ağustos 2024 Salı

ANKARA SAĞLIK OKULU

- Ankara Sağlık Okulu, 1950-1951 -

1940'lı senelerde.
Ülkemizde.
İstanbul'da bir tane.
Tıp Fakültesi vardı sadece...

Kentlerimizin bir kısmında.
Nahiyelerin de çoğunda.
İhtiyaç vardı Doktorlara. 
Ve Sağlık çalışanlarına..
Tıbbi yardım amacıyla...

Salgın hastalıklarla.
Verem, Sıtma, Trahom'la.
Gerek vardı savaşmaya.
Kısıtlı sayıda. 
Hekim ve Yardımcılarıyla...

Cumhuriyetin başlangıcında.
1924 yılında Sivas'ta.
Sıhhiye Memurları Okulu'yla.
Başlanmıştı çalışmalara...

1932 yılında taşındı Çorum'a.
1941'de geldi İstanbul'a.
Çalıştı "Sağlık Memuru" ihtiyacına.
Yardımcı olmaya...

24 Nisan 1946'da.
Sağlık Memurları Okulu adıyla.
Sivas, İstanbul ve Ankara'da.
Başlandı üç yerde eğitim alınmaya...

Ortaokul mezunlarını almakta.
Üç yıl eğitimden sonra.
Lise muadili eğitimle.
Ve Yedek Subay olma önceliğiyle.
Nazari ve ameli eğitim verilmekte...

1949'da Ankara'daki okul binası.
Refik Saydam Hıfzıssıhhası.
İçindeki yerine taşındı. 
Modern imkanlara sahipti burası...

Burada yetişenler Hekimle birlikte çalıştılar.
Onun olmadığı yerde Halk Sağlığına.
Katkı için rol aldılar.
Ve önemli katkıda bulundular...

1960'lı yıllarda. 
Hocamız Nusret Fişek'in Başkanlığında.
Sağlıkta Sosyalizasyon yasasıyla.
Açılan Sağlık Ocaklarında.
Hekim, Hemşire ve Sağlık Memuruyla.
Önemli bir Sağlık Projesi konuldu ortaya:

Yetişen bu Okullarda.
İşte o yıllarda.
Sağlık Memurları da.
Yurdun dört bir yanında.
Görev yaptılar Sağlık Ocaklarında...

Sağlık Ocakları bir yanıyla.
Köy Enstitüleri'nin başkaca.
Bir uygulamasıydı bir bakıma.
Köye sağlık ışığı götürmesi amacıyla...

Hekim, Hemşire ve Sağlık Memuru.
Sağlığın Sacayağıydı.
Köyün Sağlık umuduydu.
Tedavi edici ve Koruyucu.
Hekimliğin ilk basamağıydı...

Salgınları engellenmesi amaçtı.
Aşılamalar en önemli yanıydı.
Basit hastalılar tedavi edilirdi.
Zor hastalar hastaneye gönderilirdi...

Ana-Çocuk Sağlığı işin önemli yanıydı.
Gebe hastanın takibi yapılırdı.
Doğum ve Bebek  bakımına önem verilirdi. 
Çocuğun beslenme ve gelişimi izlenirdi.

Çevre Sağlığı hizmetleri.
Gayri sıhhi yapıların denetimi.
Köylülerin sağlık yönünden eğitimi.
Hep bu ekibin işiydi...

Ekteki fotoğraflarda.
1950-1951 yıllarında.
Sağlık Memurlarının kalitesi.
Ve eğitim belgeleri eklendi...

Halk Sağlığı düzenlemelerinin.
Bir bölümünün 70 yıllık belgesi.
Bu fotoğraflar ve bilgiler...

70 yıl geriye gittiğinizde.
Gideceksiniz 70 yıl ileriye.
Fotoğrafları incelediğinizde...


Ankara Sağlık Okulu Fotoğrafları:

.

5 Ağustos 2024 Pazartesi

Dr. FERİT BERNAY...


Sevgili Ferit Bernay, Tıp Fakültemizin ilk mezunlarındandı.
Temel eğitimini Hacettepe'de almıştı.
Staj ve İntörnlüğünü Fakültemizde tamamladı.
1979 yılında Hekim oldu.
Çocuk Cerrahisi Asistanılığına başladı.
1984'de Uzman oldu.
1991'de Doçent, 1998'de Profesör oldu.
Başhekim ve Dekan Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
2000 yılında Rektörümüz oldu.
2000-2008 arasında iki dönem Rektörlük yaptı.
2008'de Rektörlük görevi bitti.
Çocuk Cerrahisi Başkanlığında devam etti.
Tüm Akademik yaşamını OMÜ'de geçirdi.
2023 yılında emekli oldu.

Sevgili Ferit içi insan sevgisi dolu, bilgili ve iyi bir Hekimdi.
Herkes tarafından çok sevilirdi.
Demokrat bir düşünce yapısı vardı.
Genel kültürü inanılmazdı.
Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunurdu.
Komple bir sporcuydu.
Her sporu en iyi biçimde yapardı.
Futbol, Voleybol, Basketbol oynardı.
Çok güzel Tenis oynar, Kayak yapardı. 

Ferit, 2000 yılında Üniversitemize Rektör seçildi.
Ağustos ayında atandı.
İki ay sonra Üniversitenin açılışı vardı.
Kısa zaman geçmişti, beni aradı.
Açılış programı için yardımcı olmamı istedi.
Sanat-Kültür Birimi oluşturuldu.
Hemen çalışmaya başlandı.
Eylül sonunda açılış Töreni yapıldı.
Sonraki haftalarda göreve devam edildi.
İlk üç ayın programı belirlendi.
Bilim, Sanat, Kültür ağırlıklı. 
Çeşitli Toplantılar yapıldı.

SANAT-KÜLTÜR BİRİMİ

29 Eylül 2000

Üniversite Açılış Töreni

"OMÜ Sinevizyon Gösterisi"

* "Bilim ve Üniversite"
   Prof. Dr. Namık Kemal Pak
   TUBİTAK Başkanı

Gece
Devlet Opera ve Balesi Gösterisi

Şan Konseri
Modern Dans Topluluğu gösterisi

20 Ekim 2000

Bilimsel Konferanslar:

* "Bilimsel Araştırmalarda Etik Prensipler"
   Prof. Dr. Emin Kansu
   Türkiye Bilimler Akademisi Asil Üyesi

23 Ekim 2000

* "Gitar ve Piyano Konseri"
    Francisco Cuenca (Gitar)
    Jose Manuel Cuenca (Piyano)

30 Ekim 2000

Cumhuriyet Bayramı Kutlama Programı:

* "Fotoğraflarla Kurtuluş Savaşı"
    (Sinevizyon Sunumu)

* "Atatürk ve Cumhuriyet"
   Prof. Dr. Mahir Aydın
   OMÜ Sinop Eğitim Fakültesi Dekanı

* "Atatürk'e Bakış Açısı"
   Prof. Dr. Türkan Saylan
   Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı

* "Klasik Müzik Dinletisi"
   Cumhurbaşkanlığı Oda Orkestrası

10 Kasım 2000

Atatürk'ü Anma Programı

* "Karikatatürk"
   Atatürk Karikatürleri Gösterisi
   Prof. Dr. Yücel Tanyeri
   OMÜ KBB Öğretim Üyesi

* "Tanbur Dinletisi"
   Nikriz Saz Semaisi
   Dr. Murat Tokaç
   OMÜ Araştırma Görevlisi

* "Atatürk ve Bilim"
   Prof. Dr. Mahmut Adem
   Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi

25 Kasım 2000

"Ayla Algan Şiir Dinletisi"

Saat 10.00 Öğrencilere
Saat 20.00 Davetlilere

1 Aralık 2000

* "Çinucen Tanrıkorur Anma Konseri"


6 Aralık 2000

"Hakan Denker Slide Gösterisi"

Saat 13.00 Öğrencilere
Saat 20.00  Davetlilere

13 Aralık 2000

"Ankara Devlet Operası Şan Konseri"

Saat 13.00 Öğrencilere
Saat 20.00  Davetlilere

19 Aralık 2000

"Ankara Devlet Balesi Gösterisi"

Saat 13.00 Öğrencilere
Saat 20.00 Davetlilere

...............

Bu güzel programlarla göreve başlayan Dr. Ferit Bernay, iki dönem Rektörlük yaptı ve 2008 yılında Rektörlükten ayrıldı. Bir yıl sonra 2009'un Nisan ayında, Ergenekon davası nedeniyle İstanbul Ağır Ceza  Mahkemesinin açtığı dava nedeniyle Silivri Cezaevine gönderildi. Dava 2019 yılında beraat kararı ile sonuçlandı. Aşağıda bu konuda sayın Gülsüm Atik'in kaleme aldığı yazıyı iletiyorum:


Tarih, 13 Nisan 2009
Yer; Samsun'da akademisyenlerin ikamet ettiği Ondokuz Mayıs Üniversitesi lojmanları.
Sabah saat 05.00 sıraları.
Kapının zili sürekli çalıyor.
Öylesine kalabalıklar ki bütün lojman adeta ayağa kalkmış durumda.
Kapıyı açan kişi Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nin eski Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay.
'Günaydın' hakkınızda 'gözaltı kararı var' deyip eve doluşuyorlar.
Evde aranmadık yer kalmıyor. 

Bernay'ın bilgisayarı, diskleri, bütün dokümanları ve CD'leri tek tek torbalara konuluyor.
Ergenekon operasyonlarının bilmem kaçıncı dalgası.
Bernay, farklı illerde yapılan aynı dalga operasyonların hedefi olan 4 diğer rektör gibi gözaltına alınarak Emniyete götürülüyor.

Bütün Türkiye bir türlü ardı arkası kesilmeyen cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik Türkiye'den yana bilim insanlarına yapılan bu operasyonları canlı olarak izliyor televizyonlardan.
İnsan, uyanmak istediği ama bir türlü uyanamadığı bir kabusun içinde sanki.

Samsun Emniyeti'ndeki sorgusu tamamlanan Bernay, İstanbul'a götürülecek. 

Arka kapıdan çıkarılan eski rektörün aracının önü bir anda kesiliyor.
Otomobil bir o tarafa bir bu tarafa savruluyor.
Neredeyse devrilecek.

Bernay'ın öğrencileri, akademisyen dostları, yol arkadaşlarının önünü kestiği araç, kalabalığı zor bir hal yardıktan sonra, hızla uzaklaşabiliyor.
İstikamet, Çarşamba Havaalanı.

Bernay ve beraberindeki iki polis, uçaktaki yerlerine oturuyorlar.
Bir 10 dakika sonra uçağın diğer yolcuları da gelmeye başlıyor.
Prof. Dr. Ferit Bernay büyük bir şaşkınlık içerisinde.
Çünkü etrafındaki koltuklara oturanların hepsi, akademisyen arkadaşları, dostları…
Hepsi yanındalar.

Bir süre sonra uçağın kaptan pilotunun sesi duyuluyor: "İyi günler... Bugün çok özel bir yolcumuz var. Atatürkçü aydın bir rektörümüz, bizimle birlikte. Yaşadıklarından, onun bu şekilde uçağımızda seyahat ediyor olmasından büyük bir üzüntü duyuyoruz. Ama şunu bilsin ki; bugünler kesinlikle geçecek. Her zaman onun yanındayız."

Uçakta bir alkış tufanı kopuyor!

İşte tüyleri diken diken eden bu anıyı, yıllar sonra gözleri dolu dolu, tam da karşımda otururken anlatan kişi, FETÖ'nün Ergenekon terör örgütünün üyesi olmakla suçladığı, cezaevine yolladığı, iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 10 yıl hapis cezası istediği Prof. Dr. Ferit Bernay...



Dr. Ferit Bernay ve Kültür Sanat etkinlikleri fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipPF3-EprhzKO1SgM1DtbtTClvzDF-z7PLCXkiF086CpvR2S5Mee7x7mSGUI5GHJVQ/photo/AF1QipMTxnOzVA0_mA5bxGLCcA1uZ3IcGufKHRTJXGU_?key=OW1FaVJtRGk5RFVFRnRhVmtobjRlbjNPZUM2WG93

2 Ağustos 2024 Cuma

ÇAVUŞ KÖYÜ CAMİSİ...

 

- 15 Temmuz 2020, Beyşehir-Konya -

Gitmiştik Beyşehir'e
Oranın Çavuş köyünde.
Sonsuz Şükran köyü'ne.
2010 senesinde:

İşte bu köyde.
Çavuş köyü'nde.
Köyün de hemen az ilerisinde.
Gittik renkli bir Cami'ye...

İsmi, Çavuş Camisi.
Yapım senesi.
Olmadığı için kitabesi.
Biraz şüpheli...

Her ne kadar 1289 denilse de.
Bu Miladi 1872'ye denk gelmekte.
Muhtemelen de bu onarımı ile.
İlgili bir tarihi belirtmekte...

15. yüzyıl Osmanlı eseri.
Bir Cami.
Olduğu tahmin edilmekte.
İç süslemeleri ise.
Olağanüstü bir güzellikte...

Rengarenk bezeli duvarları.
Duvarlarda zarif yazıları.
Basit ahşap mihrabı.
Oyma nakışlı ahşap tavanı.
İle görülesi bir yapı...

Beyşehir'e 35 km mesafede.
10x17 metre ölçüsünde.
Çavuş köyünde.
Bir Cami renkli işemeleriyle...


Çavuş köyü Camisi Fotoğraflarım:

.

29 Temmuz 2024 Pazartesi

MONTERIGGIONI...

 

- 10 Ekim 2016, Monteriggioni-Siena -

Gitmiştik İtalya'ya.
2016 yılı Ekim ayında.
Cupolone Fotoğrafçılarıyla.
Gezmiştik Toscana'yı doya doya:

İlginç yerlerden birisi.
Monteriggioni idi.
Minicik bir Toscana beldesi.
Etrafı surlarla çevrili...

Burası İtalya'nın ortasında.
15 km Siena'ya, 
50 km Floransa'ya.
250 km de Roma'ya uzaklıkta...

Geniş bir düzlükte.
Doğal bir tepe üzerinde.
Büyücek bir kale.
8 bin kişi yaşıyor içeride...

Surlar, 1213 yılında.
Floransa-Siena arasında.
Savaşlarda.
Siena'yı korumak amacıyla.
Başlanmış yapımına...

Surların toplam uzunluğu 570 m.
Elipsoid biçimde.
14 Kulesiyle.
Yapılmış Ortaçağ döneminde...

Buranın iki tane de.
Kapısı var bu Kalede.
Bizdeki Edirnekapı gibi.
Mardinkapı gibi.
Porta Fiorentina.
Ve Porta Romana adında...

Siena, korunmuş iyice.
Monteriggioni kalesince.
Tam 350 sene süre.
1554 senesine gelindiğinde.
Bir sürgün gelmiş Kale'ye...

Adı, Giovanni Zeti imiş.
Floransa'dan geliyormuş.
Kaledekiler onu çok sevmiş.
Kalenin korunması ona verilmiş...

Aradan bir yıl geçmiş.
Zeti, uzlaşma yapalım istemiş.
Floransa ile anlaşalım demiş.
Şehrin anahtarını almış.
Floransa'ya gitmiş.
Medici Ailesi'ne teslim etmiş...

Neyse, Surlarla çevrili.
Bir yerleşim yeri.
Monteriggioni.
Şehrin tüm yerleşimi.
Surların içiyle limitli...

Taşıtlar kalenin dışında bırakılıyor.
İki kapıdan birisiyle giriliyor.
İçeriye yalnızca yürüme kalıyor.
Küçük bir meydan, bir minik Kilise.
Ortaçağ biçimi taş evleriyle.
Ortaçağı yaşıyorsunuz bu yerde...

İçeride çok sayıda ziyaretçisiyle.
Sadece bir iki küçük Kafe.
Bir de Şaraphane
Başka hiçbir şey yok 10 km çevrede.

Bizde olsa, çevrede Oteller.
Kale içi Motel ve Pansiyonlar.
Sur içinde Otolar, Motorlar.
Adım başı Sucular, Turşucular.
Kokoreççiler, Kebapçılar, Balıkçılar.
Dönerciler, Köfteciler, Lahmacuncular.
Pizzacılar, Makarnacılar.
Simitçiler, Tavukçular.
Kilimciler, Halıcılar.
Şekerciler, Tatlıcılar...

Olmaz dediniz değil mi?
İnanmayan Antalya'ya gitsin.
Kaleiçi'ni şöyle bir gezsin
Notunu versin, yanıma gelsin...


Monteriggioni Fotoğraflarım:



25 Temmuz 2024 Perşembe

Dr. ŞEVKET UĞURLU...

- Dr. Mahmut Şevket Uğurlu, 1927-2016 -

"Profesör Mahmut Şevket Uğurlu, annesinin değimi ile 5 çocuğun en küçüğü olarak "vişne zamanı" 1927 senesinde Samsun'da doğdu. İlk ve Orta öğrenimini Samsun'da tamamladıktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi'nde Yüksek Öğrenimine 1945'de başladı ve 1951yılında mezun oldu. Mecburi Hizmet görevi nedeniyle Trabzon ili Tonya kazasının  ilk Doktoru olarak atandı.

Hacettepe'de bizlerin öğrenci olduğumuz dönemde erişkin Kardiyoloji Bölümünde çok sevdiğimiz Hocalarımızdan birisi olan Dr. Şevket Uğurlu ile Tonya'nın "Kalandar" dergisinde kendisi ile yapılmış olan söyleşiden alıntıdır:
....................

1945 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitime başladığımda annem “Samsun’da iş mi bulamadın?” diye serzenişte bulunmuştu ama o zamanlar İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ülkenin tek Tıp Fakültesiydi. Ağabeylerim içinde mühendis olan vardı, hatta  DSİ (Devlet Su İşleri), Çarşamba’daki baraja, vefatından sonra mühendis olan ağabeyim Hasan Uğurlu’nun  adını vermişti. O zaman ki  inanışa göre ya Mühendis çıkacaksın ya da Doktor. Ben de Mühendis olamadığım için Doktor oldum. Bizim zamanımızda kendi imkânlarınla okumak mümkün değildi. Devlet babanın okuttuğu öğrencilerdenim.

Okul bitince mecburi hizmetle Trabzon Tonya’ya, oranın ilk Tabibi olarak atandım. Kurada çıkınca hiç unutmam, hemen Sağlık Bakanlığında Müsteşarın odasında haritayı önüme alıp “Tonya nerede” diye bakmıştım. Sonradan öğrendim ki Malatya Pötürge’den sonra ülkede kan davasının en çok görüldüğü yer Tonya imiş. Samsun'dan oraya 2 günde gittim. Yarı yolu kamyonla, yarısını ise yürüyerek sisli puslu bir havada, tam kurt havasında Tonya’ya vardım. Tonya’nın ilk Hükümet Tabibiyim ya krallar gibi karşıladılar, şaşırdım açıkçası. Ama sonra yaylalarda gördüm ki, o zamana kadar devlet oralara sadece seyyar tahsildar Ali Efendi ve Jandarma eri ile gitmiş. Devletin D’si yok. Köylerde Türkçe bilen pek yoktu, askerde Türkçe öğreniyorlardı. Hatta doğru dürüst Okul da yoktu. Bana “Sen Devletin misyoneri olacaksın” demişlerdi.

İlk hastamı da çok iyi hatırlıyorum. 10-12 yaşında ateşler içinde yanan bir çocuktu. Daha bavulum kamyonun sırtındayken köylüler aldılar, götürdüler beni. Hikaye ve bulgularına göre antibiyotik tedavisine başladım. Sonra bu çocuk iyileşip, elimi öptü. Gittiğimde Tonya’da Hükümet Tabipliği için yer yoktu. Kapatılmış bir kahveyi 180 lira tamiratla Hükümet Tabipliği yaptık. Ben de yer olmadığı için aynı yerde yatıyorum, binanın altı da ofis, buğday deposu. Göreve başladım; ama bu arada bir Doktor Salih adı söyleniyor ortalarda, kendisini buldurtup çağırttım, konuştuk. Askerde sıhhiye neferiymiş, hastalara ilacını verip, iğnesini yapıyor. “Söz, seni yakalatmayacağım; ama tedavi edemediğin hastaları bana gönder” diye anlaşma yaptım ki hastalar gelsin.

Kaymakamla birbirimize kenetlenmiş, çalışıyorduk. Yol yapımında vergisini ödeyecek güçleri olmadığı için köylüler işçi gibi çalışırdı. Dört saatlik mesafeden yürüyerek gelir, dört saat çalışıp, aynı yolu yürüyerek dönerlerdi. Biz de Kaymakamla birlikte bazen kasketleri takıp, yolda çalışmaya giderdik. Köylüler karınca gibi çalışıyorlardı. Sorduğumda, “Müsaade et de çalışalım, sadece vergi için değil, Allah rızası için de çalışıyoruz. Bu yolları bizler kullanacağız” derlerdi.

Bir gün köylüler kapıma geldiler. “Tonya-Kozyatağı arasındaki yolu lütfen siz belirleyin, çok “kıvrışık” geliyor” dediler. Hakimden de söz almışlar. “Ben Doktorum ne anlarım" dediysem de dinletemedim. "Siz gelip çizerseniz şu yoldur diye kimse ses çıkaramaz. Ama mühendis falan gelse 70-80 kafadan ses çıkacak, ortalık karışacak” dediler. Hakim ve Doktora olan bu güven belki de dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur.

Yıllar sonra sorduğumda, “Hâlâ sizin çizdiğiniz yol kullanılıyor” dediler. Kan davaları yüzünden çok fazla Otopsi yapıyordum. Can o kadar bedavaya gidiyordu ki… Hiç unutmam Osman diye askerden yeni gelen bir çocuğu, kendi amcazadeleri akan suya kestirmeden gideyim derken akrabaların mısır tarlasını çiğnedi diye vurmuşlardı. Rapor hazırlarken gözdağı veriyorlardı bana. Ama benim gözümü hiç yıldıramıyorlardı. İki sene Tonya’daki mecburi hizmetimden sonra Trabzon Belediye Tabipliğine atandım. Bir seferinde 3 ayrı  Partinin adamları toplanıp gelmişti, o Raporu öyle yazma böyle yaz diye. “Şu an durduğunuz yerde hakkında konuştuğunuz adamın kanını çiğniyorsunuz” dedim. Celal Bayar’dan, Cumhurbaşkanlığından hakkımda dilekçe yazılmış Kaymakamlığa, beni sürdürmek için. Kaymakam Bey gülerek getirdi verdi dilekçeyi, “ister yırt at, ister hatıra olarak sakla. Onun cevabı verilmiştir” diye de ekledi. Tonya Kaymakamlığından 30 yıl sonra bir mektup geldi. Bir teşekkür mektubu…Siz nasıl çalıştınız ki halk hâlâ sizi hatırlıyor” diye yazmış. Vatan çok önemlidir, vatan için tabii ki çalışmalıyız. Vatan anamdan da ötedir. Vatan olmazsa, ne anam olur ne de ben olurum. Biz bu bilinçle çalıştık. Gençlerimizin de böyle çalışması lazım".

Tonya’dan sonra Sıtma ile Mücadele ve Belediye Doktoru olarak Samsun ve Ankara’da çalıştı. Uzmanlık eğitimi için 1958 yılında ABD’ne gitti. İlk olarak 1958-1959 yıllarında New York’da Radyoloji asistanı olarak sonra Minneapolis Minnesota ve sonra Virgina eyaletlerinde Dahiliye sonra yan dal olarak Kardiyoloji eğitimlerini tamamladım.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinin kuruluşu nedeni ile 1966 yılında ABD’deki Uzmanlık tekliflerini kabul etmeyerek Türkiye'ye “Vatanıma borcum var diyerek” dönerek Hacettepe Hastanesinin İç Hastalıkları bölümü ve Kardiyoloji Ünitesinin kurucuları içinde yer aldım.  ABD’de kalması için teklif edenler vatana olan borcunu ödemeyi önerdikleri zaman “Bu borç öyle para ile ödenecek borç değil” demiştir. Kardiyoloji Ünitesi'nin kurucularından biri olarak Türkiye’ye ilk olarak kalp kateterizasyon (invazif kardiyoloji /kardiyak anjiografi) Laboratuvarını da kurarak Türkiye’deki “Girişimsel Kardiyoloji'nin ilk kurucusu olarak Kardiyak Anjiografi ve diğer invazif kardiyolojik işlemleri tüm Türkiye’ye verdiği özverili eğitimler ile yayılmasını sağladı.  Öğretim görevlisi olarak 1968-1972 yılları arasında çalışarak 1972 yılında Doçentlik ünvanını kazandı. ABD’den gelen davet ile Üniversiteden 1976-1977 yılları arasında St. Louis Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Bölümü'nde misafir Öğretim Üyesi olarak çalıştı. 1978 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Kardiyoloji Profesörlüğüne yükseldi.

Profesör Mahmut Şevket Uğurlu, kolay sinirlenmez, olaylara hep olumlu tarzda yaklaşan, sakin, sabırlı, hoşgörülü ve alçakgönüllü tavrıyla Türk Kardiyoloji camiasına büyük hizmetler vermiş, çok sayıda öğrenci ve asistan yetiştirmenin gayreti içinde olmuştur. Özverili çalışmalarını 1994 yılında emekli olduktan sonra bir süre daha hizmet vermiş ve 5 Kasım 2016 tarihinde aramızdan ayrılmıştır. Dr. Uğurlu, evli ve 3 çocuk babası idi...

Prof. Dr. Şevket Uğurlu hocamız 1951 yılında
Mecburi Hizmet için atandığı ve 
Samsun'dan iki günde ancak gidebildiği Trabzon'a, 
30 yıl sonra  bu kez KTÜ Tıp Fakültesi Dekanı
olarak  gittiği 1980 yılında. 
.

19 Temmuz 2024 Cuma

JUSTİNYANUS KÖPRÜSÜ...

- 9 Haziran 2024, Adapazarı -

Şimdi, taşkın suları bu sütunların arasından geçen ey köprü. Sen de artık bir hükümdarın eliyle, onun kulu olmuş ve onun istediği gibi akıyorsun. Tıpkı mağrur Hespera ve Med halkları ve tüm Barbar yığınlar gibi. Bir zamanlar gemilere baş kaldıran, bir zamanlar dindirilemeyen sen, şimdi geçit vermez taşların vurduğu prangaların arasındasın.

Agathias, MS 536-582
Bizansli Şair ve Tarihçi 
Justinyanus Köprüsü için yazıtı

.................... 

I. Justinyanus.
Doğu Roma.
Ya da Bizans İmparatoru'ydu.
MS 527-565 arasında yaşadı...

Roma İmparatorluğunu.
Yenileyen İmparatordu.
"Son Romalı" olarak anılıyordu.
Roma Hukukunda.
Yaptığı Reformlarla tanınıyordu...

İstanbul'daki.
Ayasofya Kilisesi.
532-537 senelerinde.
Onun zamanında inşa edilmişti...

İmparator Justinyanus zamanında.
Başlandı bir köprü yapımına.
Antik Bithinya'da.
Günümüzde Kocaeli yarımadasında...

Sapanca gölünden başlayan.
Ve Sakarya nehrine açılan.
Antik adı Melas olan.
Geniş Çark deresi.
Kolay geçit vermezdi...

Justinyanus işte burada.
558-560 yılları arasında.
Yaptı tam iki yılda.
365 m uzunluğunda.
10 metre genişliğinde.
Ve toplam 12 kemeriyle.
Bir köprü Melas çayı üzerinde.
Anıtsal görünümüyle...

Kireçtaşı'ndan yapılmıştı.
Görünüşü ihtişamlıydı.
Ayasofya ile yaşıttı.
1500 yıldır ayakta kalmıştı.
Onca depremlere dayanmıştı...

Justinyanus'un esas amacı.
Bir Kanal yapmaktı.
Sapanca ile Sakarya nehri arası.
Melas çayı kanalı yapılacaktı.
Marmara ile Karadeniz arası.
Birbirine bağlanacaktı...

Bunun için devasa Köprü yapıldı.
Ama plan tutmadı.
Kanallar yapılamadı.
Köprü de ortada kaldı...

Zaman ilerledi Melas çayı kurudu.
Köprü fonksiyonsuz kaldı.
Ama ihtişamı ortadaydı.
UNESCO Dünya Mirası.
Geçici Listesine alındı...

Justinyanus Köprüsü şu anda.
Adapazarı'nın tam ortasında.
D-100 karayolunun hemen yanında.
Uzun yıllardır da.
Restorasyon yapılmakta.
Ve ziyarete kapalı durumda...

Köprünün yapımından sonra.
1500 yıl geçti ama.
Marmara ile Karadeniz arasına.
Bir Kanal düşünülmekte hala...


Justinyanus Köprüsü Fotoğraflarım:

.

16 Temmuz 2024 Salı

ACARLAR LONGOZU...

 

- 2 Haziran 2024 Karasu-Sakarya -

Sakarbaşı'nı.
Sakarya nehrinin kaynağını.
Ve Frigya topraklarını.
Anlatmıştım Bloğumda.
2020 yılında:

Eskişehir'in Çifteler kazasında.
Sakarbaşı'nda doğduktan sonra.
824 km gider Sakarya.
Üçüncü büyük nehir vatanımızda...

Açılır denize Sakarya'da.
Karasu'da dümdüz bir kumsala.
Genişçe bir ağızla.
Yapmadan hiç bir delta...

Kızılırmak ya da.
Yeşilırmak Deltalarına.
Benzer bir Delta.
Yok Sakarya ırmağında...

Sakarya nehri Karadeniz'e.
Doğrudan açılıyor denize.
Karasu'da.
Uzun bir kumsalın ucuna...

Ama Sakarya nehri yakınında.
Hemen 6 km batısında.
Acarlar Longozu adında.
Bir su basar ormanı bulunmakta...

Genişliği 250-1000 metre.
Uzunluğu ise 7.5 km.
1562 hektar yüzeyiyle.
Suları dökülmekte.
Okçu deresiyle Sakarya nehrine...

Gittik buraya baharda.
Haziran ayında.
Ankara Üniversitesi Gezginleriyle.
Aykut Hocamızın önderliğinde...

Güzel düzenlenmiş.
Yemyeşil bir alan.
Yürüyorsunuz 1.5 km uzunluğunda.
Suyun üzerinde.
Ahşap bir köprü üstünde...

Geziyorsunuz kayın ağaçları arasında.
Kelebek, kuş ve sincaplarla.
Kurbağa, balık, su yılanlarıyla.
Nilüfer ve zambaklar arasında...

Girişte Sakarya Belediyesi.
Bakımlı ve temiz bir işletmesi.
Burada dinlenebilirsiniz.
Karnınızı da doyurabilirsiniz...


Sakarya gezisi Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipOsSe_p31aW0LphiYQ3zGFQSBqEvKe82ocXYccWznzCaDsjyCKR_X87qAQeTJgUYQ/photo/AF1QipMy0saA3ap_r28WaapvzQYccb8QgFFJ12-QqaGO?key=ZnI5RTl3U1NaUy1WMUhpNHVWWVdBSGdHNk9WQmVn

.