1 Ekim 2024 Salı
SAMSUN SAĞLIK MÜZESİ...
22 Eylül 2024 Pazar
YAMAN DEDE CAMİSİ...
19 Eylül 2024 Perşembe
FOÇA EVLERİ...
16 Eylül 2024 Pazartesi
HADRİAN KAPISI...
12 Eylül 2024 Perşembe
BÜYÜK USTALAR, BÜYÜK İŞLER...
10 Eylül 2024 Salı
KİLİSEDEN KÜTÜPHANEYE...
Asdvadzadzin kelimesi.
Ermenice kökenli.
"Karnında taşıyan" anlamında.
Ve "Meryem Ana" manasında...
Asdvadzadzin Kilisesi.
Adında tam 12 Kilise.
Var ülkemizde.
7 tanesi İstanbul ilimizde.
5 tanesi de diğer şehirlerde...
Beş taneden bir tanesi de.
Kayseri'de.
Kayseri'nin içinde.
Melikgazi ilçesinde...
Bu Meryem Ana Kilisesi'nin.
Ne zaman yapıldığı bilinmez.
Bir Kitabesi de bulunmaz.
Ancak oldukça eskidir...
1825 yılında deprem olur.
Kilise tümüyle yıkılır.
Sultan II. Mahmud'dur.
1836'da yeniden yapılır...
Kilise, üç nefli.
Ortada büyük bir kubbeli.
Kubbe çevresi 12 pencereli.
Orta bölümü 8 sütun, iki katlı.
Basilika planlı bir yapı...
Bu Kiliseyi uzun yıllar.
Ermeni vatandaşlar kullanırlar.
Sonra cemaati azaldı.
Kilise uzun yıllar boş kaldı...
Depo, Sergi Salonu.
Belediye ve Zabıta Karakolu.
Olarak kullanılır.
Sonra da Spor Salonu yapılır...
2012'ye gelinir.
Tahsis edilir.
25 seneliğine.
Kayseri BŞ Belediyesi'ne...
Kilisede 2016-2020 arasında.
Başlanır büyük bir restorasyona.
Yapı tümüyle elden geçirilir.
Ve bir Kütüphane'ye çevrilir...
Günümüzde bu Kilisede.
25 bini basılı.
22 bini elektronik.
3 bini de sesli olmak üzere.
Bulunmakta tam 50 bin belge...
Bu Kilise günümüzde.
24 saat süresince.
Gündüz ve gece.
Okurlarına hizmet etmekte...
Böylece eski ve boş bir Kilise.
Yapısıyla, Freskleriyle.
Hem güzel bir biçimde korunmakta.
Hem de gençleri aydınlatmakta...
Asdvadzadzin Kilise ve Kütüphanesi Fotoğraflarım:
https://photos.google.com/share/AF1QipOzHvM2uETns-6lqdkBHxIIH_rjN5oP-g-HfV-AGvWEofyOticnY5ejMo8BiYqPKw/photo/AF1QipMZ4j45kqjiYdKX23tyURtyG_NDswAXDnrmFqxR?key=VjA1R1Bqd1ZOVzN4dU9yM1pQSGlkZjZjX2pXbXB3
2 Eylül 2024 Pazartesi
ALTIN KAPI...
İstanbul Altın Kapı (Video canlandırma):
https://www.youtube.com/watch?v=Y0sZ69jJdTs
13 Ağustos 2024 Salı
ANKARA SAĞLIK OKULU
1940'lı senelerde.
Ülkemizde.
Çocuğun beslenme ve gelişimi izlenirdi.
5 Ağustos 2024 Pazartesi
Dr. FERİT BERNAY...
SANAT-KÜLTÜR BİRİMİ
Bu güzel programlarla göreve başlayan Dr. Ferit Bernay, iki dönem Rektörlük yaptı ve 2008 yılında Rektörlükten ayrıldı. Bir yıl sonra 2009'un Nisan ayında, Ergenekon davası nedeniyle İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin açtığı dava nedeniyle Silivri Cezaevine gönderildi. Dava 2019 yılında beraat kararı ile sonuçlandı. Aşağıda bu konuda sayın Gülsüm Atik'in kaleme aldığı yazıyı iletiyorum:
Tarih, 13 Nisan 2009
Yer; Samsun'da akademisyenlerin ikamet ettiği Ondokuz Mayıs Üniversitesi lojmanları.
Sabah saat 05.00 sıraları.
Kapının zili sürekli çalıyor.
Öylesine kalabalıklar ki bütün lojman adeta ayağa kalkmış durumda.
Kapıyı açan kişi Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nin eski Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay.
'Günaydın' hakkınızda 'gözaltı kararı var' deyip eve doluşuyorlar.
Evde aranmadık yer kalmıyor.
Bernay'ın bilgisayarı, diskleri, bütün dokümanları ve CD'leri tek tek torbalara konuluyor.
Ergenekon operasyonlarının bilmem kaçıncı dalgası.
Bernay, farklı illerde yapılan aynı dalga operasyonların hedefi olan 4 diğer rektör gibi gözaltına alınarak Emniyete götürülüyor.
Bütün Türkiye bir türlü ardı arkası kesilmeyen cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik Türkiye'den yana bilim insanlarına yapılan bu operasyonları canlı olarak izliyor televizyonlardan.
İnsan, uyanmak istediği ama bir türlü uyanamadığı bir kabusun içinde sanki.
Samsun Emniyeti'ndeki sorgusu tamamlanan Bernay, İstanbul'a götürülecek.
Arka kapıdan çıkarılan eski rektörün aracının önü bir anda kesiliyor.
Otomobil bir o tarafa bir bu tarafa savruluyor.
Neredeyse devrilecek.
Bernay'ın öğrencileri, akademisyen dostları, yol arkadaşlarının önünü kestiği araç, kalabalığı zor bir hal yardıktan sonra, hızla uzaklaşabiliyor.
İstikamet, Çarşamba Havaalanı.
Bernay ve beraberindeki iki polis, uçaktaki yerlerine oturuyorlar.
Bir 10 dakika sonra uçağın diğer yolcuları da gelmeye başlıyor.
Prof. Dr. Ferit Bernay büyük bir şaşkınlık içerisinde.
Çünkü etrafındaki koltuklara oturanların hepsi, akademisyen arkadaşları, dostları…
Hepsi yanındalar.
Bir süre sonra uçağın kaptan pilotunun sesi duyuluyor: "İyi günler... Bugün çok özel bir yolcumuz var. Atatürkçü aydın bir rektörümüz, bizimle birlikte. Yaşadıklarından, onun bu şekilde uçağımızda seyahat ediyor olmasından büyük bir üzüntü duyuyoruz. Ama şunu bilsin ki; bugünler kesinlikle geçecek. Her zaman onun yanındayız."
Uçakta bir alkış tufanı kopuyor!
İşte tüyleri diken diken eden bu anıyı, yıllar sonra gözleri dolu dolu, tam da karşımda otururken anlatan kişi, FETÖ'nün Ergenekon terör örgütünün üyesi olmakla suçladığı, cezaevine yolladığı, iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 10 yıl hapis cezası istediği Prof. Dr. Ferit Bernay...
Dr. Ferit Bernay ve Kültür Sanat etkinlikleri fotoğrafları:
https://photos.google.com/share/AF1QipPF3-EprhzKO1SgM1DtbtTClvzDF-z7PLCXkiF086CpvR2S5Mee7x7mSGUI5GHJVQ/photo/AF1QipMTxnOzVA0_mA5bxGLCcA1uZ3IcGufKHRTJXGU_?key=OW1FaVJtRGk5RFVFRnRhVmtobjRlbjNPZUM2WG93
2 Ağustos 2024 Cuma
ÇAVUŞ KÖYÜ CAMİSİ...
.
29 Temmuz 2024 Pazartesi
MONTERIGGIONI...
25 Temmuz 2024 Perşembe
Dr. ŞEVKET UĞURLU...
1945 yılında
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitime başladığımda annem “Samsun’da iş
mi bulamadın?” diye serzenişte bulunmuştu ama o zamanlar İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi ülkenin tek Tıp Fakültesiydi. Ağabeylerim içinde mühendis olan
vardı, hatta DSİ (Devlet Su İşleri),
Çarşamba’daki baraja, vefatından sonra mühendis olan ağabeyim Hasan
Uğurlu’nun adını vermişti. O zaman
ki inanışa göre ya Mühendis çıkacaksın
ya da Doktor. Ben de Mühendis olamadığım için Doktor oldum. Bizim zamanımızda
kendi imkânlarınla okumak mümkün değildi. Devlet babanın okuttuğu
öğrencilerdenim.
Okul bitince
mecburi hizmetle Trabzon Tonya’ya, oranın ilk Tabibi olarak atandım. Kurada
çıkınca hiç unutmam, hemen Sağlık Bakanlığında Müsteşarın odasında haritayı
önüme alıp “Tonya nerede” diye bakmıştım. Sonradan öğrendim ki Malatya
Pötürge’den sonra ülkede kan davasının en çok görüldüğü yer Tonya imiş.
Samsun'dan oraya 2 günde gittim. Yarı yolu kamyonla, yarısını ise yürüyerek
sisli puslu bir havada, tam kurt havasında Tonya’ya vardım. Tonya’nın ilk Hükümet Tabibiyim ya krallar gibi karşıladılar, şaşırdım açıkçası. Ama sonra
yaylalarda gördüm ki, o zamana kadar devlet oralara sadece seyyar tahsildar Ali
Efendi ve Jandarma eri ile gitmiş. Devletin D’si yok. Köylerde Türkçe bilen pek
yoktu, askerde Türkçe öğreniyorlardı. Hatta doğru dürüst Okul da yoktu. Bana
“Sen Devletin misyoneri olacaksın” demişlerdi.
İlk hastamı
da çok iyi hatırlıyorum. 10-12 yaşında ateşler içinde yanan bir çocuktu. Daha
bavulum kamyonun sırtındayken köylüler aldılar, götürdüler beni. Hikaye ve
bulgularına göre antibiyotik tedavisine başladım. Sonra bu çocuk iyileşip,
elimi öptü. Gittiğimde Tonya’da Hükümet Tabipliği için yer yoktu. Kapatılmış
bir kahveyi 180 lira tamiratla Hükümet Tabipliği yaptık. Ben de yer olmadığı
için aynı yerde yatıyorum, binanın altı da ofis, buğday deposu. Göreve
başladım; ama bu arada bir Doktor Salih adı söyleniyor ortalarda, kendisini
buldurtup çağırttım, konuştuk. Askerde sıhhiye neferiymiş, hastalara ilacını
verip, iğnesini yapıyor. “Söz, seni yakalatmayacağım; ama tedavi edemediğin
hastaları bana gönder” diye anlaşma yaptım ki hastalar gelsin.
Kaymakamla
birbirimize kenetlenmiş, çalışıyorduk. Yol yapımında vergisini ödeyecek güçleri
olmadığı için köylüler işçi gibi çalışırdı. Dört saatlik mesafeden yürüyerek
gelir, dört saat çalışıp, aynı yolu yürüyerek dönerlerdi. Biz de Kaymakamla
birlikte bazen kasketleri takıp, yolda çalışmaya giderdik. Köylüler karınca
gibi çalışıyorlardı. Sorduğumda, “Müsaade et de çalışalım, sadece vergi için
değil, Allah rızası için de çalışıyoruz. Bu yolları bizler kullanacağız”
derlerdi.
Bir gün
köylüler kapıma geldiler. “Tonya-Kozyatağı arasındaki yolu lütfen siz
belirleyin, çok “kıvrışık” geliyor” dediler. Hakimden de söz almışlar. “Ben Doktorum ne anlarım" dediysem de dinletemedim. "Siz gelip çizerseniz şu yoldur
diye kimse ses çıkaramaz. Ama mühendis falan gelse 70-80 kafadan ses çıkacak,
ortalık karışacak” dediler. Hakim ve Doktora olan bu güven belki de dünyanın
başka hiçbir yerinde yoktur.
Yıllar sonra sorduğumda, “Hâlâ sizin çizdiğiniz yol kullanılıyor” dediler. Kan davaları yüzünden çok fazla Otopsi yapıyordum. Can o kadar bedavaya gidiyordu ki… Hiç unutmam Osman diye askerden yeni gelen bir çocuğu, kendi amcazadeleri akan suya kestirmeden gideyim derken akrabaların mısır tarlasını çiğnedi diye vurmuşlardı. Rapor hazırlarken gözdağı veriyorlardı bana. Ama benim gözümü hiç yıldıramıyorlardı. İki sene Tonya’daki mecburi hizmetimden sonra Trabzon Belediye Tabipliğine atandım. Bir seferinde 3 ayrı Partinin adamları toplanıp gelmişti, o Raporu öyle yazma böyle yaz diye. “Şu an durduğunuz yerde hakkında konuştuğunuz adamın kanını çiğniyorsunuz” dedim. Celal Bayar’dan, Cumhurbaşkanlığından hakkımda dilekçe yazılmış Kaymakamlığa, beni sürdürmek için. Kaymakam Bey gülerek getirdi verdi dilekçeyi, “ister yırt at, ister hatıra olarak sakla. Onun cevabı verilmiştir” diye de ekledi. Tonya Kaymakamlığından 30 yıl sonra bir mektup geldi. Bir teşekkür mektubu… “Siz nasıl çalıştınız ki halk hâlâ sizi hatırlıyor” diye yazmış. Vatan çok önemlidir, vatan için tabii ki çalışmalıyız. Vatan anamdan da ötedir. Vatan olmazsa, ne anam olur ne de ben olurum. Biz bu bilinçle çalıştık. Gençlerimizin de böyle çalışması lazım".
Tonya’dan sonra Sıtma ile Mücadele ve Belediye Doktoru
olarak Samsun ve Ankara’da çalıştı. Uzmanlık eğitimi için 1958 yılında ABD’ne
gitti. İlk olarak 1958-1959 yıllarında New York’da Radyoloji asistanı olarak
sonra Minneapolis Minnesota ve sonra Virgina eyaletlerinde Dahiliye sonra yan
dal olarak Kardiyoloji eğitimlerini tamamladım.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinin kuruluşu nedeni ile 1966
yılında ABD’deki Uzmanlık tekliflerini kabul etmeyerek Türkiye'ye “Vatanıma
borcum var diyerek” dönerek Hacettepe Hastanesinin İç Hastalıkları bölümü ve
Kardiyoloji Ünitesinin kurucuları içinde yer aldım. ABD’de kalması için teklif edenler vatana
olan borcunu ödemeyi önerdikleri zaman “Bu borç öyle para ile ödenecek borç
değil” demiştir. Kardiyoloji Ünitesi'nin kurucularından biri olarak Türkiye’ye
ilk olarak kalp kateterizasyon (invazif kardiyoloji /kardiyak anjiografi) Laboratuvarını da kurarak Türkiye’deki “Girişimsel Kardiyoloji'nin ilk kurucusu
olarak Kardiyak Anjiografi ve diğer invazif kardiyolojik işlemleri tüm
Türkiye’ye verdiği özverili eğitimler ile yayılmasını sağladı. Öğretim görevlisi olarak 1968-1972 yılları
arasında çalışarak 1972 yılında Doçentlik ünvanını kazandı. ABD’den gelen davet
ile Üniversiteden 1976-1977 yılları arasında St. Louis Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kardiyoloji Bölümü'nde misafir Öğretim Üyesi olarak çalıştı. 1978
yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Kardiyoloji Profesörlüğüne yükseldi.
Profesör Mahmut Şevket Uğurlu, kolay sinirlenmez, olaylara hep olumlu tarzda yaklaşan, sakin, sabırlı, hoşgörülü ve alçakgönüllü tavrıyla Türk Kardiyoloji camiasına büyük hizmetler vermiş, çok sayıda öğrenci ve asistan yetiştirmenin gayreti içinde olmuştur. Özverili çalışmalarını 1994 yılında emekli olduktan sonra bir süre daha hizmet vermiş ve 5 Kasım 2016 tarihinde aramızdan ayrılmıştır. Dr. Uğurlu, evli ve 3 çocuk babası idi...
19 Temmuz 2024 Cuma
JUSTİNYANUS KÖPRÜSÜ...
16 Temmuz 2024 Salı
ACARLAR LONGOZU...