7 Ocak 2009 Çarşamba

PALMYRA...


Suriye'nin ortasında uçsuz bucaksız bir çöl.
Çölün ortasında kocaman bir vaha.
Muhteşem bir antik kent vahanın ortasında.
İsmi de Palmyra...

Önceki ismi "Tadmor".
Tadmor, Aramice "hurma ağacı" demek.
Etrafta o kadar çok palmiye var ki...
Roma'lılar "Palmyra" ismini vermişler.
Çölde hayâl edilemeyecek bir güzellik.
Araplar "çölün gelini" olarak niteliyorlar.
Gerçekten de gelin kadar güzel bir yer.

Burası çölünün ortasında kervanların duraksama yeri.
Doğu ile batı'yı birleştiren önemli bir nokta.
Çölde zengin, bağımsız bir kent.
MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatorluğunun eline geçiyor.
En güzel günlerini Zenubia döneminde yaşıyor.
Zenubia, Palmira İmparatorluğunun son Kraliçesi.
Kleopatra'nın soyundan...

Kentte upuzun bir ana cadde var.
Yaklaşık 1600 metre uzunlukta.
İki taraflı korint başlıklı, 1500 sütunlu bir yol.
Başlangıcında görkemli bir Zafer Abidesi.
Yolun ortasında da tetrapilonlu bir kavşak.
Sağında agora, solunda da tiyatro binası.
Ana caddenin sonunda da muhteşem bir tapınak.
Baal (güneş) Tapınağı...
Çölde tapınmak için daha uygun bir seçim olamaz.

Kent, MS 634 de tekrar Arapların eline geçiyor.
Halid bin Velid tarafından fethediliyor.
Kentin yanındaki yüce dağa bir kale inşa ediliyor.
13. yüzyılda, Memlûklular tarafından.
Burası gerçekten de "kale gibi bir kale".
Kartal yuvası benzeri bir yer.
Heybetli mi heybetli.
Antik kenti kuşbakışı görüyor.
Çöl, vaha ve antik kentin buradan görünümü olağanüstü.

2000 yıl önceki medeniyetin görkemini izliyorsunuz.
Yanında 20. yüzyılın yerleşim yeri duruyor.
36.000 nüfuslu bir kasaba.
Çok katlı basit evler, karmaşık yollar...

İki medeniyeti yukarıdan ayni anda gözlemliyorsunuz.
İki bin yıl önceki yıkık, dökük.
Günümüzdeki ise güya ayakta.
Mukayese yapıyorsunuz.
Üzülüyorsunuz...